Mira, yıllar sonra ilk kez bu kadar sessiz bir yere gelmişti. Şehirden uzak, dağların arasına saklanmış küçük bir kasabaydı burası. Telefonun çekmediği, geceleri yıldızların konuştuğu bir yer… Doktoru ona “Biraz durman gerek” demişti. Mira da durmuştu işte; hayatın ortasında, kalbinin tam üstünde.
Kasabada kaldığı pansiyonun alt katında küçük bir atölye vardı. Cam, ahşap ve eski eşyalarla dolu bu atölyenin sahibi Denizti. Uzun saçlı, sakin bakışlı, az konuşan bir adamdı. İlk gün Mira’yı gördüğünde sadece başını sallamıştı. Ama Mira, o bakışta garip bir sıcaklık hissetmişti.
Günler geçtikçe yolları kesişmeye başladı. Mira sabahları kasabanın patika yollarında yürüyüş yapıyor, akşamları atölyenin önündeki bankta oturuyordu. Deniz bazen yanına oturuyor, bazen sadece selam verip geçiyordu. Aralarında bir sessizlik vardı ama bu sessizlik rahatsız etmiyordu.
Bir akşam Mira dayanamayıp sordu: “Hiç mi konuşmayı sevmiyorsun?”
Deniz gülümsedi. “Bazı insanlar kelimelerle yorar,” dedi. “Ben dinlemeyi tercih ederim.”
Mira bu cevabı sevmişti. Çünkü onun da kalbi yorgundu.
Zamanla Deniz atölyesini açmaya başladı ona. Eski kırık eşyaları nasıl sabırla onardığını, her çatlağın bir hikâyesi olduğunu anlattı. Mira fark etti ki Deniz, aslında insanları tamir ediyordu; önce eşyalarla başlayarak.
Bir gün Mira, kalbinin neden bu kadar ağır olduğunu anlattı. Yıllar süren bir ilişki, ihanete uğrayış ve kendini suçlama… Konuşurken ağladı, sustu, yeniden başladı. Deniz onu bölmedi. Sadece dinledi.
Sonra sessizce şunu söyledi: “Bazı insanlar seni kırar. Ama senin kırılman, değersiz olduğun anlamına gelmez.”
O cümle Mira’nın içine yerleşti.
Günler ilerledikçe aralarındaki bağ derinleşti. Dokunmadan, acele etmeden… Sadece var olarak. Deniz’in varlığı Mira’yı iyileştiriyordu. Mira’nın gülüşü Deniz’in sessizliğini yumuşatıyordu.
Ama Mira’nın kasabada kalma süresi doluyordu. Gitme vakti yaklaştıkça kalbi sıkışmaya başladı. Son akşam Deniz’le yürüyüşe çıktılar. Gökyüzü yıldızlarla doluydu.
“Gideceksin,” dedi Deniz, bu kez bir soru değil, bir tespit olarak.
“Evet,” dedi Mira. “Ama eskisi gibi değilim artık.”
Durdu, Deniz’e baktı. “Bunda senin payın büyük.”
Deniz derin bir nefes aldı. “Ben seni tutamam,” dedi. “Ama burada bir yerin olduğunu bil.”
Mira gözyaşlarını tutamadı. İlk kez birine bağlanıyor ama özgürlüğünü kaybetmiyordu.
Ertesi sabah ayrılırken Deniz ona küçük bir tahta kalp verdi. Üzerinde tek bir kelime yazıyordu: “Onarılabilir.”
Mira gülümsedi. Çünkü artık biliyordu; bazı aşklar bağırmaz, sahiplenmez, yaralamazdı.
Bazı aşklar sadece sessizce iyileştirirdi.