1912/02/03
Rose önümüzde durdu, göz
bebeklerinin içinde tehdit barındırırken başıyla içeri geçmemizi işaret etti.
Hepimiz hızla içeri girdik, anında burnuma dolan rutübet kokusu ile yüzümü buruşturdum, hiç alışamamıştım.
Emily Rose'un önünde eğildi ve eliyle topuzundan fırlayan saçları düzeltti. Bir yandan da kulağına bir şeyler fısıldıyordu.
Şuan ona karşı oldukça şefkatli görünüyordu, hiç olmadığı kadar.
Ona şaşkınlıkla ve biraz kıskançlıkla baktım ve bu düşüncem yüzünden utanarak başımı eğdim.
"Odama geç, birazdan geleceğim. " bu sözlerin ardından Rose kimseye bakmadan aceleyle odaya girdi.
Gittiğinde Emily sinirle bize döndü "Bu ne sorumsuzluk böyle! Sabahın köründe dışarıda ne işiniz vardı!" sert sesi koridorda yankılanırken Emma elimi tuttu.
Hepimiz sessiz kalırken gözlerini üzerimizde dolaştırıp bende durdu.
Saçlarıma tiksintiyle bakarken parmağının ucuyla dağılmış saçımı kendine çekti.
"Ah!" acı dolu çığlığıma engel olamazken Emma'nın elini sıktım.
"Şu saçlarının haline bak! Uyanır uyanmaz saçlarını tarayacaksın demedim mi!" gözümü kapatıp derin bir nefes aldım. Gitmesini beklerken o elini çeneme koydu ve ona bakmama zorladı.
"Karda oynadınız değil mi?" ne kadar garip bir soruydu. Cevabı basit olmalıydı değil mi? Sadece basit bir evet. Ama burada işler öyle değildi.
Başımı sertçe iki yana salladım "H-Hayır..." inanmamış gibi bana bakarken Emma aceleyle "Doğru söylüyor bayan Emily! sadece biraz temiz hava aldık" dedi. Bakışlarını saniyelik olarak üzerimden çekti ve tekrar bana döndü.
"Öyle olsun... Unutmadan bugün aramıza katılacak olan Rose çok önemli bir ailenin çocuğu. Ona karşı nazik ve saygılı olun. Ters bir hareket görmek istemiyorum" önemli birinin çocuğu? Zengin miydi? Öyleyse burada ne işi vardı? Kafamda dönüp duran düşüncelere Emily'in sert sesi son verdi. "Herkes odasına... Virginia benimle geliyorsun" sözlerini bitirdiğinde arkasını döndü ve yavaş adımlarla odasına girdi.
Emma yüzüme acıyarak baktı.
"Seninle neden bu kadar uğraşıyor!" omzumu silktim Umurumda değildi. Tek istediğim buradan bir an önce defolup gitmekti.
Elini omzuma koyup hafifçe sıktı.
"Bekletmesen iyi olur, ben buradayım. " kendimi gülümsemeye zorlayarak teşekkür ettim.
Kapının kolunu tutarken kalbimin korkuyla attığını hissediyordum. Nefeslerim sıklaşmıştı neredeyse beni boğacak kadar sık nefes alıyordum.
"Geçecek..." diye mırıldandım ve kapıyı açtım.
Hafif alkol ve zengin parfümü kokan odaya girdiğimde Emily masasında oturmuş elinde ki puroyu içiyordu.
Bakışlarım odada gezinirken yeni aldığı eşyaları fark ettim. Lüks bir dolap ve en pahalı kumaştan olduklarına emin olduğum perdeler. Anlayacağınız Yetimhanenin aksine burası oldukça lükstü.
Bana bakmamış ve eliyle tartıyı işaret etmişti. gözlerim doldu. Gözlerimi sıkıca yumup sonra tekrar açtım, ağlamayacaktım.
"Bayan Emily!-" lafımı tamamlamama izin vermeden sandalyesinde doğruldu "Geç dedim!" tutamadığım bir damla yaşı silme gereği duymadan üzerimde ki kıyafetleri çıkarttım. Sadece iç çamaşırlarımla kalırken titreyen bacaklarımla tartıya çıktım.
Emily yanıma gelip belimi inceledi, soğuk parmakları belimde gezinirken dudaklarımı kanayana kadar dişledim.
"Son zamanlarda kilo almış gibisin." bu dediğine gülmek ve ağlamak istedim. Keşke, keşke öyle bir ihtimal olabilseydi. Keşke bizde kilo alabilseydik. Birkaç adım geri çekilmiş ve uzaktan kilo alıp almamış olduğumu anlamak için beni inceliyordu. Kendimi şaşırtacak bir şey yaparak "Yanılıyorsunuz bayan Emily... Bu şartlarda kilo almam mümkün değil" dedim.
Yine bağıracağını kızacağını beklerken beni şaşırtarak kahkaha attı. Arkasını döndüğünde kıyafetlerimi hızla yerden aldım.
"Virginia... Şuan anlamıyorsun fakat her şey senin iyiliğin için. " masasına giderken ne dediğini umursamadan kıyafetlerimi üzerime geçirdim.
"Gerçekten güzel bir kızsın Virginia, diğerleri gibi değilsin. İlk geldiğin anı hatırlıyorum o zaman anlamıştım, nasıl diye sorma. Senin diğerleri ile aynı muamele görmen beklenemez. Sizin gibi çocukların, özellikle senin gibi güzellik konusunda şanslı olanların elinde ki tek kurtuluş güzellik ve bu sende bolca var. Eğer onu kaybedersen kaderin o kadar karanlık olur ki bu günleri mumla ararsın. O yüzden güven bana sonunda kazanan sen olacaksın. " bu dediklerinin iğrençliği ile yüzüm buruşurken mide öz suyum ağzıma geldi.
Ben öyle bir gelecek istemiyordum! Güzelliğimi kullanmak istemiyordum.
Bir işe girmek, neresi olduğunu bilemeyecek kadar uzakta bir ev almak istiyordum. Yalnız olmamak için bir de köpek ve sonsuza kadar mutlu yaşamak. Midemin bulantısı geçtiğinde tam konuşacakken telefonu çaldı.
"Çık" dedi ve ben hızla beni boğan odadan çıktım.
Emma söz verdiği gibi kapıda bekliyordu, yüzünde endişeli bir ifade ile yanına yaklaşmamı beklerken hızlandım.
"Nasıldı?"
Ona "Sence?" der gibi baktım. Daha fazla soru sormadı ve odaya çıktık.
Odaya girdiğimizde hızla tarağı elime aldım ve banyoya gidip kapıyı kilitledim. Aynada ki yansımama bakarken kendime yabancı gibiydim. Sanki ruhum ve bedenim farklı gibiydi. Aynada ki kişi ben miydim? Ruhum uzaklara kaçıp gitmişti sanki ve ben onu hiç yakalayamıyordum. Sıkıntılı bir nefes alıp saçlarımı taramaya başladım.
Bu sırada odanın kapısının açıldığını duydum. Konuşmalar birden kesilirken ortalık sessizleşmişti, merakla tarağı bırakıp banyodan çıktım.
Herkes yeni gelen ufaklığa bakarken o başı önde ortada duruyordu. Sanki birinin bir şey yapmasını ya da söylemesini bekliyor gibiydi.
Emma "Merhaba" diyip yanına gitti. "Ben Emma ya sen?" ufaklık hafifçe başını kaldırdı ve "R-Rose" diye kekeledi sanki bu kelimeyi söylemek bile zormuş gibi hemen başını indirdi.
Bu hareketi ile içim hüzünle dolarken "Rose... Çok güzel bir isim" dedim. Bakışlarını kaldırdı, Bu sefer bana bakarken bakışlarını kaçırmadı hiçbir şey söylemedi sadece hafifçe gülümser gibi oldu ama bu hareketi içimi tanımlayamayacağım bir sıcaklıkla doldurmuştu.
Kızlar Rose'un dikkatini çekerken ona akıllarına gelebilecek her soruyu soruyorlardı. Bu merakın sebebi büyük birisinin gelme ihtimali ile sorabilecekleri soruları hazırlamış olmalarıydı. Ama bu soruların cevabı Rose'da var mıydı emin değildim. İlk başta sorulara yanıt vermezken gittikçe daha uzun cümleler kuruyordu.
"Çok utangaç" Emma suyla dolu bardağı yudumlarken benim gibi duvara yaslandı.
"Olabilir" dedim. Vereceği her tepki o kadar normaldi ki. Nasıl bir karmaşa içinde olduğunu hayal bile edemiyordum.
"Ama tatlı bir kız, özellikle saçları" bu dediği ile güldüm, saçları iki yandan topuz yapılmıştı, bu halde oldukça şirin görünüyordu.
Bir süre sonra Kızlardan biri neşeli sayılabilecek atmosferi yıkacak bir soru sordu.
"Annen ve baban neden seni terk etti?" Şok içinde ona bakarken Rose hızla banyoya girdi.
"Aptal mısın! Küçücük çocuğa sorduğun soruya bak!"
Emma ile tartışmaya başlarken kapıyı açmaya çalıştım fakat kilitliydi.
Kapıyı tıklattım "Rose! kapıyı açar mısın?" hıçkırık sesleri gelirken başımı duvara yasladım. Soğukluk ile ürperirken "Ağlama lütfen. " dedim.
Sesi kesilirken korku ile arkamı dönüp yardım çağırmaya gidecektim ki elimi tutan minik ellerle durdum.
"Gitme" Rose yaşlarla dolu gözleri ile bana bakarken önünde eğildim.
"Gitmeyeceğim" dağılmış saçlarını elimle düzelttim.
Hala ağlarken "Üzülme Rose..." dedim. Dediğim şey saçmalıktı belki. Bir yanım bu ufaklığın ağlaması fikrinden nefret ediyordu. Çocuk olduğu için miydi? Ona baska ne diyebilirdim bilmiyordum. Ben mi çok salaktım?
Hafifçe öne doğru eğilip bana sarıldı. Ellerini boynuma sıkıca dolarken bu hareketi ile dondum.
Neden ben? Neden bana sarıldı?
Sorular beynimden akıp geçiyordu ama her soruyu görmezden geldim ve bende ona sarıldım.
Gece olduğunda Bayan Emily her zaman olduğu gibi gelip hepimizi kontrol etmişti. Rose'a özel bir ilgi gösterirken bunu tuhaf bulmadım. Ağladığını fark etmemiş bu yüzden kısa süre sonra gitmişti. Yatağıma girerken hemen yanımda ki yatakta yatan Emma "Yarın bir film izleyelim" dedi.
Başımı yatak başlığına yasladım "Bayan Emily izin verirse"
"Eğer işleri yaparsak verecektir" konuşmaya devam ederken aklıma takılan soruyu sordum.
"Rose nerede?"
Emma gülümsedi "Çocukları sevdiğini bilmiyordum" gözlerimi devirdim "Çocukları sevdiğimi söylemedim, Rose nerede dedim?" sırıtmaya devam ederken yastığı fırlatma dürtüm ile savaştım.
"Muhtemelen Bayan Emily'in yanındadır." başımı salladım, muhtemelen.
Işıklar kapanırken herkes birbirine iyi geceler diledi.
Emily ve ben konuşmaya devam ederken gıcırdayan kapı ile bakışlarımı çevirdim.
Gelen Rose'du. Minik adımlarla yürürken etrafına bakıyordu.
Yatağını arıyor olmalıydı.
"Yanına gidelim mi?" Emily konuşurken "Elbette" dedim.
Ses yapmamaya dikkat ederken yanına gittik, bizi gördüğünde rahatlamış gibi nefes verdi.
"Yatağını mı arıyorsun" dedim. cevabını çok iyi bildiğim halde. başını salladı, elinde tuttuğu oyuncak ayısına sıkıca sarılırken.
Başımla takip etmesini işaret ederken camdan iki yatak uzaktaki yere götürdüm.
Korkuyla yatağa baktı "Burada mı?"
"Beğenmedin mi?" Emily hafif şakayla karışık cevap verirken kolumla onu dürttüm. Anında susarken yırtık yatağa dolaptan aldığım çarşafını serdim ve "Maalesef" dedim.
Sanki biraz önce soruyu soran o değilmiş gibi yatağa hızla uzandı.
Ay ışığı üzerine düşerken gözleri açıktı. Emily ile gitmek üzereyken "Biraz yanımda kalır mısınız?" dedi.
Korkmuştu. Doğal olarak, ilk yalnız gecesiydi. Ve bizim onun yanında kalmamızı istiyordu. Asıl İstediği biz değildik, burası değildi. Ama yalnız olmaktansa birilerinin olması kim olduğu fark etmez daima daha iyiydi.
Birbirimize bakıp gülümsedik ve başımızı salladık aynı anda "Neden olmasın?".
Yatağın bir köşesine oturdum. Rose ellerini birbirine kavuşturmuş halde gergin bir şekilde oturuyordu.
İlk konuşan ben olmak istemediğimden konuşmasını bekledim bir süre sonra" Ne zamandır buradasınız? "diye sormuştu.
Emma gülümsedi ve elini omzuma attı" Yıllardır. "dedi.
Rose önce gülümser gibi oldu sonra yine eski haline geri döndü.
Emma ile onu izlerken kulağıma eğildi "Eminim ailesi zengindir. " Bu sözleri ile Rose'a bakarken başımı salladım "Muhtemelen." üzerinde ki gecelik pahalı olduğunu resmen haykırıyordu. Saçları hiçbirimizin olmadığı kadar parlak ve bakımlı görünüyordu. Zengin rengi diye bir tabir vardı hep. Bu kızın da öyleydi sarının en açık tonu saç ve açık renk mavi gözler.
Onu izlemeyi bırakıp sandalyede geriye yaslandım ve pencereden karanlık ormanı izlemeye koyuldum.
"Ondan nefret ediyorum..." aniden konuşması ile yerimde sıçradım. Rose gözleri hafif kapalı bir şekilde sayıklıyordu. Emma'nın başını hafifçe ittirdim, ağzı açık bir şekilde uykuya dalmıştı.
Rose'un yatağına oturdum ve hafifçe sarstım.
"Rose?" gözlerini açarken beni görünce korkuyla nerede olduğunu anlamaya çalışır gibi bana ve etrafa baktı. Hatırladığında dudakları titredi. Acıyla kalbim sıkışırken" İyi misin? "dedim. Başını salladı" Rüyanda... Birinden nefret ettiğini söylüyordun. "Bir cevap vermesini beklemiyordum, sadece sormak için yanıp tutuşan yanımı dizginlemek için sormuştum.
Ürperdi.
" Evet, bu hayatta birinden nefret ediyorum. Beni buraya gönderen o adamdan nefret ediyorum. " O adam babası olmalıydı. Nasıl biri kendi çocuğunu bırakırdı? Hepimiz yıllarca bu soruların aynısı ile büyüdük.
"Çok zengin, o kadar çok parası var ki peşinde dolaşan o kadar çok adamı var ki ama o beni buraya bıraktı. Bakabilirdi hem de o kadar iyi bakabilirdi ki..." ve sustu bunları anlatmayı beklemiyormuş gibi gözlerini kapattı. Pişman olmasını istemediğim için elimi saçlarına götürüp hafifçe gezdirdim.
" Şimdi uyu... Hiçbir şey düşünme tamam mı? Ne de olsa yarın yeni bir gün. "
Gelecek bölümlerde görüşmek üzere sizleri seviyorum.???♀️