Bazı anlar ölmekle yaşamak arasında kalmakla eş değerdir ya. Dakikalardır kucağındaki kadını öpen ona dokunan kıvranmasına sebep olan ve zevk veren Dağhan bu kıskacın içindeydi. Biliyordu. bedeninin verdiği tepkilere bakarsa az sonra boşalacaktı. Elbette o da isterdi şu an içinde olup onu hissetmeyi deli gibi sevişip her zerresini içine akıtmayı ama o an şimdi değildi. Pişmanlık duysun istemiyordu. Ya da kendinden nefret etsin.
Ceylan, kollarını adamın boynuna dolayıp titreyerek gözlerini kaparken tüm bedeninde feci bir patlama yaşanmıştı. Kadınlığı açılıp kapanıyor kasları kasılıyor ve göz bebekleri bile titriyordu. Yüzünü göndüğü boyundan yayılan koku ciğerlerini açarken saniyeler resmen tenine tatlı işkenceler yapa yapa geçiyordu.
İkisi de biraz sakinleştiğinde o hava dağıldı. Pembe bulutlar bir anda kayboldu ve Karadeniz’in sisi çöküverdi. Yüzünün yaslı olduğu bedenden başını çekmeye korkan Ceylan ne diyeceğini nasıl davranacağını bilmiyordu. Az önce yaşadıkları hayatında ilk defa başına geliyordu. Şöyle bir pozisyonda evli olduğu zamanlar kocası ile bile seks yapmamıştı. Kaldı ki buna seks denirse tabi. Sonra düşüncelerinden kendi midesi bulandı. Serkan başkaydı. Onu biriyle kıyaslamak hele de eski kocası ile karşı karşıya getirmek ucuz hissettirmişti. Yutkundu.
Dağhan ise kadının bedenindeki gerginliği anladığında onu zora sokmamak adına kucağındayken kalktı ve sandık üzerindeki eşyaların en üstünde olan yastığı aldı ve kanepenin üzerine koydu. kadını hiç incitmeden “Yat Ceylan.” Dediğinde bacaklarını çözen kadın geri çekildi. Lacivert gözlerin berraklığı ona olan bakışları ve nefesinin sıcaklığı ile aldığı nefesin göğsünde sıkıştığını hissetti.
Kollarını çözüp öylece yatar hale geldiğinde bu defa geri uzanan adam battaniyeyi aldı ve üzerini örttü. geri çekilmeden önce alnını öperken “Uyu sen” dediğinde gözleri dolan genç kadın yutkunup anında sırtını döndü ve battaniyeyi kafasına kadar çekti. dağhan aklından neler geçirdiğini düşünüp tahmin yürütmeye çalıştığında ise sinirleniyordu.
Ara koridora elinde pantolonu ile çıktığında telefonla hemen Serkan’a mesaj attı. On dakika içinde temiz çamaşır ve eşofman takımı getirmesini söyledi. Bu arada küçük banyoya girdiğinde tuhaf tuhaf baksa da hızlıca yıkandı. Genelde soğuğa yakın suyla yıkandığı için su ısınana kadar işi bitmişti. Kapıyı kapadığı için de Ceylan onu gitti sanıyor kendi gürültülü kafa sesi yüzünden hiçbir şey işitmiyordu. Dışarı çıktığında el mahkum kızın yeni yıkandığı mis gibi kokusundan belli olan bornozu ile kurulanmıştı. Telefonu titrediğinde ise kapıyı araladı. Serkan ona bakıyordu. Belindeki pembe havluyu görünce kaşlarını kaldırmadan edemeyen adam çantayı uzattı. Dağhan ise “Dikkatli olun. Buradayız diye rahat davranmayın” diye uyarıda bulundu. Kapıyı kapadığında hemen üzerini giyindi. Havluyu banyoya sepete atıp odaya geri döndü.
Hala battaniye altında olan kadının omuzlarının sarsıldığını ve dudaklarından kaçan boğuk hıçkırığı duyduğunda sinirlendi. “Ceylan” diye seslendiğinde boş bulunup çığlık atan kadınla nefesini bıraktı. Eli göğsüne giden ve anlık titredi.
“Sakin ol benim.”
“Sen, şey yani gitmedin mi? Ben seni gittin sandım.”
“Neden gideyim?”
Ceylan bakışlarını kaçırdı. Eli kucağında otururken iç çekip mırıldanır gibi “İşin bitti ya” dedi ama gözlerini bu sözlerle sımsıkı kapadı. Dağhan ise kaşları çatık vaziyette kanepenin kenarına oturdu ve “Anlamadım? Bir daha söylesene.” Deyip bekledi. Aslında çok iyi duymuştu ama kadının bunu yeniden dile getirip getirmeyeceğini merak ediyordu. Nasıl bunu söylerdi aklı almıyordu. Ceylan sert sesi işittikten sonra bir daha tekrar etmedi ama “Gittiğini düşündüm” diyerek lafı çevirdi.
“Gitmedim. Sadece üzerimi değiştirdim. Araba da spor için kullandığım temiz giysi çantam vardı onu aldım. seni bırakıp gitmeyi de düşünmedim.”
“Neden?”
Ceylan kahvelerini adama diktiğinde gerçekten de üzerindeki siyah eşofman takımını fark etti.
“Neden gideyim?”
Omuz silken kadın “Bilmem. Kalman için neden yoktu” dedi.
“Gitmem için de neden yoktu.”
“Ne olacak şimdi?”
Gerinen adam “Benim uykum var. Senin de gözlerin balık gibi bakıyor. Bence uyusak iyi olur. Sabah daha salim kafayla konuşuruz.” Derken sağa sola bakınan kadın şaşkındı.
“Nerede uyuyacaksın ki?”
Gözleriyle kanepeyi işaret eden adam “Burada” dediğinde dudakları aralanan kadın “Tamam o zaman ben yere yorgan sererim battaniye sende kalsın rahatsız olma” derken kalkmaya yeltendiğinde göz deviren adam bir anda yanına uzandı ve onu da göğsüne çekip sarıldı. Sıcak göğse başını koyan kadın şaşkındı. Hala sadece sütyenleydi ve teni ürpermişti.
Başını kaldırıp “Ama” dese de “Sus ve uyu.” Diyen adamla boşta kalan elini nereye kolayacağını bilemeden öylece kalınca bu defa adam elini tutup göğsüne koyup battaniyenin köşesini tutup üstlerine çekti.
Bir eli kadının sırtındaydı. Oradaki izleri hafif hafif okşarken “İyi geceler” dedi. Sertçe yutkunan kadın “İyi geceler” derken asla uyuyamayacağını düşünüyordu ama adamın sıcaklığı kokusu ve onda bıraktığı bu garip hisle gözleri kapandı.
Güzel ve derin uyumuştu. Elbette biraz da olsa içkinin etkisi de vardı. gözlerini araladığında telefonu çalıyordu. Gözlerini ovarken duvardan tarafa dönmüştü ve birisi onu sıkıca sarmıştı. Anlık kalp krizi geçirebilirdi lakin “Korkma benim” diyen sesle soluk almaya başladı.
“Telefonum çalıyor.”
“Biliyorum.”
“Bakmam gerekiyor.”
“Hayır gerekmiyor.”
“Nasıl yani?”
“Uyu Ceylan. Biraz daha kendine izin ver. Arayan kim biliyorum.”
“Kim?”
“Arkadaşın. Son bir saat içinde dört kez aradı iki kez de mesaj attı. Galiba seni öldürüp öldürmediğimi kontrol ediyor.”
Ceylan bunu duyunca istemsiz uyku mahmuru bir şekilde kıkırdadığında ensesine yaslanan yüz tenine değen burun ılık nefesler ağzını kurutuyordu.
“Öldürmediğini söylememiz gerekmez mi?”
“Bence gerekmez.”
“Cansu, az sonra evi basarcak ama.”
“Bassın.”
“Serkan. Kalkmam lazım.”
Sanki defalarca kez böyle bir pozisyonda kalmış sevgili hatta karı kocalardı da konuşmaları sakin tek düze ve normaldi.
“Dedim sana kalkman lazım değil.”
Bunu söylerken dişlerini sıkan adam ona Serkan diye seslenmesine sinir olmuştu. Lanet olsun bunu kendi söylemişti ama şimdi düzeltse ne olurdu diye düşünüyordu. Başka bir adamın adıyla seslenilmesi hele de böyle bir gecenin sabahında bunun olması kafasına mermi sıkılması gibi bir şeydi.
Sonra aklına gelenle dudaklarını yaladı. Kadının ensesine öpücük bırakırken “Tüm arkadaş ve aile çevrem bana Murat der. İki ismim var yani. Sende Murat der misin?” deyip bekledi. En azından Dağhan değilse bile Murat’ı kullanmasını sağlayabilirdi. Gerçeği ise en kısa zamanda anlatmalıydı.
“Ama ben Serkan demeye alıştım.”
“Olsun sen de Murat de. Artık o kadar yakınımdasın.”
Ceylan iç çekti. “Tamam” derken sesi kısıktı. O sırada odanın kapısı açıldığında Cansu’nun “O telefonu götüne sokmamam için umarım gerçekli bir nedenin vardır yavrum” sesi içeriyi doldurdu. Dağhan kaşlarını çatıp omuzunun üzerinden geri bakarken genç kadın ellerini yüzüne kapayıp “Aha basıldık” diyerek boğukça inledi.
Cansu mu? İkiliyi kanepe de sarmaş dolaş görünce gözleri önce kocaman açıldı. Ardından ellerini arkadaşı gibi yüzüne kapayıp arkasını dönerken “Lan! Bu ne hal? Ben seni bastım mı şimdi? Ceylan tependen bak emi. Dur ben çıkıyorum. Bu durumu yalnızken konuşacağız.” Dediğinde çıkmaya çalıştı ama kapı pervazına çarptı.
Ardından “Bu kapıyı buraya koyanı sikim” diye bağırıp parmak arasından bakarak küçük koridora çıktı ama “Kahvaltı hazırlıyorum sizi de bekliyorum. Kesin” diyerek talimatı da verdi. Kapı kapandığında hala eli yüzünden olan kadının ellerini tutan Dağhan aşağıya çekti ve kızarmış hatta domates gibi olmuş yanaklarını gördü. Bu dudaklarını iki yana kıvırmasına yetmişti.
“Çok güzelsin.”
Ceylan sanki gözüne far tutulmuş tavşan gibiydi. Sadece anlamak ister gibi kendini işaret edip “Ben mi?” dedi. Başını sallayan adam “Sen tabi” değip üzerine çektiğinde göğsüne düşen kadın kuş kadardı. Göz göze geldiklerinde elini kaldırıp önüne düşen saçlarını kulağının arkasına itti. Ardından yanağını okşayıp dudaklarına dokundu.
Karşısındaki kırmızı yanaklı ve bakışlarında şaşkınlık korku heyecan olan kadın sol yanını yakıyordu. Ensesinden tutup kendine çektiğinde öpmeye başladı. Öpüşü aceleciydi. Onu her defasında kendine daha çok katmak istiyordu. Nefes nefese geri çekildiklerinde kapalı olan göz kapakları da adamın dudaklarından nasibini aldı. Acemi karşılık verişler aslında onun birçok şeye aç bir kadın olduğunu gösteriyordu. Her şeyi kendinde öğrensin istedi.
Genç kadın ise sanki freni tutmayan bir kamyonun yan koltuğundaydı ve yokuş aşağı alabildiğinde hızlı gidiyorlardı. Bu nedenle kendi az da olsa frene basmak istedi.
“Serk-“ demişti ki “Murat” diye uyaran adamla hemen değiştirdi.
“Murat.”
“Efendim.”
“Çok fazla hızlıyız.”
“Hız iyidir. Hayat yavaş yaşanmayacak kadar kısa.”
“Ama biz ne bileyim haddinden fazla hızlı gibiyiz.”
Lacivertleri yüzünü tarayıp gözlerinde durduğunda “Pişman mısın?” diye sordu. Bu soruya evet derse her şey bozulacakmış gibiydi. Göze alamadı. Belki de yine farkında olmadan kedi gibi başını okşayanın peşine düşmüştü. Başını sağa sola salladı.
“Söyle.”
Buyurgan ses tonu yutkunmasına yeterken “Değilim” dediğinde adam kendine çekip yine öptü.
“Olma.”
“Etme.”
“Etmem.”
Soluk soluğa kaldıklarında oturur pozisyona geldiler.
“Ben kalkıyorum sen de giyin arkadaşın kahvaltıya bekliyor. Mutfaktayım gitmeden kahve içmem lazım.”
“Ben yapayım mı?”
“Sen önce duşa gir çünkü farkında değilsin ama içkinin etkisi ile rahatsız hissediyorsun kendini. Üstelik geceki olanlardan sonra iyi gelecektir. Bu arada ben bornozunu ve biraz şampuanını kullandım.”
Ceylan adamın kokusundan anlamıştı zaten ama bir şey demedi.
“Sorun değil” derken adamın kalkmasını izledi. Ardından o da kalkıyordu ki geri dönen Dağhan eğildi ve alnını alnına yaslayıp “Biz seninle kusurlu bedenlere sıkışmış ruhlarız Ceylan. Benden korkma. Kendinden utanma.” Derken sesi fısıltı gibi çıkmıştı ama öyle hoş ve içe işleyen bir tınısı vardı ki sanki ruhunun en derinlerindeki hapis kalmış kadına ulaşıyordu.
Sonra mutfağa geçti ve “Kahveleri buldum.” Diye bağırdı. Alt dudağını dişleyen kadın hemen kalktı ama anlık başı dönünce sendeledi. Kendine birkaç saniye verip kafası düzeldiğinde ise kanepenin baş ucundaki çekmeceli komodinin gözünden iç çamaşırlarından aldı. Kanepeyi kaldırıp krem renk eşofman takımını alırken elleri titriyordu. Kanepeyi düzeltip oturulacak şekle getirdiğinde hızla kapıdan çıktı ve banyoya girdi. Evi topluydu. Öyle kirli bir yeri yoktu ama yine de öyle lüks bir yer değildi. Umarım kötü hissetmemiştir diye düşünüp üzerindekilerden kurtuldu ve dula girdi. Birkaç gün önce yaptığı mıntıka temizliği işe yaramış gibiydi. Zaten pek fazla kıl çıkmıyordu artık kullandığı ilaçlardan ötürü galiba rahattı.
Hemen yıkandı ve çıktı. Onun kullandığı bornozu üzerine geçirirken küçük lavabo aynasında kendi ile göz göze geldi. O öylece duruyordu ama karşıdaki aksi ona kaşlarını çatmış bakıyordu.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Orospu mu olacaksın? Oğlun yanında değil. Annenlere resti çektin. Yeni düzen kurdun ve bu mücadele de yaptığın ilk şey eve erkek atmak mı oldu? Hiç utanmıyor musun? Sen ne biçim annesin? Masanın üzerine para da bıraksın istersen. Milletin diline düşünce daha mı iyi olacak. Kendinden tiksinmelesin. Elin herifi ile seviştin uyudun ve hala evinde sende duş alıyorsun. Tam genelev kadınlarına döndün.”
Aksi konuştukça dudakları titredi. Ellerini kulaklarına kapayıp gözlerini yumdu ama ses susmadı. Bir süre sonra o ses annesinin sesine döndü. Ona lanetler yağdırmaya başlamasını dinledi. Babasının hayal kırıklığı dolu sesi sağır olmasına yetiyor gibiydi. Kardeşi “Karım seni istememekte haklıydı. Sen onu da başkalarının koynuna sokardın” derken acımasızdı.
Başını eğdi soğuk suyu açıp yüzüne avuç avuç su çarptı. Kendine gelmeye çalıştı. kafayı yiyordu. Duyduğu her şey toplumun ona dayatmasıydı. En başından beri büyürken ailenin ona empoze ettikleriydi. Namus sadece kadında var olan bir şeydi. Bu yaptığı başkalarına göre namussuzluktu ama kimse komşusu onu taciz ederken ses çıkarmamış görmemişti. Daha ortaokul öğrenciysiydi. Küçücüktü. On bir on iki on üç yaşları hep korku ile geçmişti. Korku arkadaşı olmuş çoğu zaman okul yolunu ormanların dikenli yerlerinden geçerek arşınlardı. Kimse anlamazdı neden? Kimseye anlatamazdı. Yine de biri ile bu yaşında bir şey yaşadı diye namussuz ilan edilirdi. Başını sağa sola salladı.
Başı ağrımaya başladığında yüzü buruştu. Üzerini giyinip saçlarını kuruladı. Duştan çıktığında kanepeye oturmuş olan adam onun en sevdiği kupasında kahvesini içiyordu. Elindeki telefona dikkatle bakarken içeri girmesiyle bakışı kaldırdı. Baştan aşağı süzen adam başını yana eğip “Sıhhatler olsun” dediğinde “Teşekkür ederim” dedi.
“Çıkalım mı?”
“Olur. Bu arada kahven tükendi. Çıkınca alalım. Ayrıca kupaya bayıldım. Zevklisin.”
Ceylan, iç çekip “Teşekkür ederim.” Demekle yetindi. Evden çıktıklarında diğer eve geçtiler. Zili çalan kadın hemen arkasında adamın varlığı ile resmen titriyor boğazı kuruyor ve şaşkınlık yaşıyordu. Cansu ise kapıyı açtığında gülümsedi. İçeri davet ettiğinde masa neredeyse hazırdı. Genç kadın arkadaşına “Ben sana yardım edeyim” diyerek mutfağa kaçtığında Dağhan ile yalnız kalan Cansu kısık sesle “Dağhan Bey umarım onu üzmezsiniz” deyip masayı işaret etti.
“Size layık değil ama.”
“Sorun değil. Ayrıca onu üzmeyeceğimi söyledim.”
“Kim olduğunuzu söylediniz mi?”
Adam sustu. Gözleri büyüyen kadın “Siktir. Söylemediniz mi? İyi ama kendi kendine öğrenirse yüzünüze bakmaz bir daha. Benim de ağzıma sıçar. Dostumu kaybetmek istemiyorum. Lütfen söyleyin.” Dedikten sonra mutfağa geri gitti. İleri geri yürüyen bir adet Ceylan görünce kollarını göğsünde kavuşturup büyük bir soluk alarak sesini alçaltıp “Lan manyak. Herifle koyun koyuna uyumuşsun. Doğru söyle gece bir şeyler oldu mu?” dedi.
Ceylan şöyle bir başını uzatıp koltuğa oturmuş telefonuna bakan adama göz atarak geri çekildi. Arkadaşına mahcup bir ifade ile bakarken “Aslında oldu ama olmadı da.” Diyerek anlatmaya çalıştı.
“O ne lan öyle? Oldu mu olmadı mı?”
“Bir şeyler yaşandı ama tamamı olmadı.”
“Ne yaptınız oğlum? Yarım porsiyon kebap mı bu birazı oldu birazı olmadı demeye.”
Ceylan yüzünü sıvazladı. Cansu ise “Soru cevap gidelim o zaman” derken kapıyı kapadı.
“Şimdi siz bir şeyler yaşadınız.”
“Evet.”
“Ama yaşamadınız da.”
“Ona da evet.”
“Peki karşılıklı boşalma oldu mu?”
Yanakları yine kızaran kadın “Oldu” dedi.
“Peki nasıl? Herhalde bakışma ile olmadı.”
Omuzuna vurduğu arkadaşına göz devirdi.
“Bak, tam anlamıyla birleşme olmadı ama sürtünerek ikimiz de rahatladık.”
“Şaka yapıyorsun değil mi? Kızım içerideki adam sürtünmeyle bıraktı mı?”
Kadın başını sallarken alt dudağını kemiriyordu. Cansu ise anlayışlı bir şekilde omuzunu tutup gözlerine baktı.
“Nasıldı?”
Dudaklarını aralayıp nefes alan kadın kıkırdarken “Çok iyiydi.” Dediğinde Cansu da güldü.
“Neyse o kadarı da sana kalsın ama kendini nasıl hissediyorsun? Yani davranışları nasıldı?”
Mutfak sandalyesine kendini bırakan kadın omuzlarını düşürdü. Masadaki sigaradan bir dal alıp yakarken dumanı üfleyip “Bilmiyorum. Garip. Birbirimize o kadar benziyoruz ki. Hem delicesine heyecan duydum keşke fazlası olsa dedim hem de korktum. Temkinli davranmak isterken bir şey yapıyor ya da diyor kalıyorum mal gibi. Göğsünde uyudum mesela. Gitmedi. Yanımda yattı. Hani böyle dokunup elleyip tamamen birlikte olmak için de hamlesi olmadı. Değer veriyor gibi ya da bana öyle geliyor emin değilim. Hızlıyız diyorum hayat kısa diyor. Benden tiksinmedin mi diyorum kızıyor saçmalama diyerek. Sırtımdaki izleri okşayıp öperken sezaryen izime hayran kalmış gibi bakarken ben sanki benlikten çıkıyorum. İkinci bir adı varmış Murat. Bana çevrem ailem öyle seslenir sende Murat de dedi. Bu da beni yakın gördüğünün kanıtı değil mi? Adam benim banyomda yıkanıp pembe bornozumla kurulanmış. Ben duşa girince kendine kahve yaptı ve en sevdiğim fincanı kullandı. Bana biz seninle kusurlu bedenlerin kusursuz ruhlarıyız dedi. Ama ben aynada kendime bakınca dilim sustu ama içim öyle bir konuştu ki ne yapacağımı nasıl bir yol çizeceğimi bilemiyorum. Adam İstanbul da yaşıyor. Bugün değilse yarın gider. Benim evim burada. Kim bilir belki de benimle vakit öldürmek istiyor buradayken. Gidince unutacak.” Derken ikinciyi yakmıştı.
Eline çat diye vuran Cansu sigarayı aldı ve bir tane naneli şeker verdi.
“Em şunu git elini yüzünü de yıka leş gibi sigara kokma. Ben de çayı getireyim kahvaltı yapalım. Şu adam gitsin enine boyuna konuşuruz.”
Ceylan onu dinleyip dediklerini yaparken Dağhan yerine oturup telefonla oyalanmaya devam etti. Yalan yok kapının kıyısından dinlemişti. Çok farklıydı Ceylan ve yanılmamıştı. Korkularını endişelerini anlıyordu. Bunları gidermek içinse elinden geleni yapacaktı.
Masaya oturduklarında sessizce kahvaltı ettiler. Birer keyif çayı içip otururlarken yanına oturduğu kadının elini avucunun içine almış avuç içini parmağı ile okşuyordu. Ceylan ise gözlerini dikmiş ellerine bakıyordu. Cansu ise kaş göz yapıyor gülmemek için kendini tutuyordu. Saatini kontrol eden Dağhan “Benim gitmem lazım. Akşama ne yapacaksın bir planın var mı?” dediğinde muhatabı Ceylan’dı.
Dudak büken kadın “Ben işleri hallederim herhalde. Zaman azalıyor. Bitirmem lazım.” Dedi. Cansu atıldı.
“Ben hallederim yavrum sen merak etme süslemesi kalır sana onları da hızlıca yaparsın. Akşama işin yok bence.”
Arkadaşına ben sana sorarım der gibi baksa da adama dönüp “Planım yokmuş” deyip gülümsedi.
“O zaman artık bir planın var. Rıhtım tarafında çok hoş bir tekne kafe görmüştüm. Orada otururuz.”
“Tamam.”
Kalktığında elini bırakmadığı için Ceylan da kalktı. Cansu’ya dönen adam “Kahvaltı ve yardım için teşekkür ederim. Arkadaşınız benim yanımda güvende merak etmeyin. Şimdi bize müsaade çünkü evden almam gereken birkaç küçük şey var.” Dediğinde başını sallayan kadın “İyi günler” dedi.
Evden çıktıklarında ara yolu geçip Ceylan’ın evinin önüne geldiler. Kapıyı açan kadın sağa sola bakınırken Dağhan içeri girmiş peşinden gelmeyen kadına bakıyordu. Oysa onun dikkatini başka bir şey çoktan çekmişti.
Gözlerini kısıp doğru görüş görmediğinden emin olmak istedi.
“Gelsene.”
“Bir dakika. Sen gir geliyorum ben.”
Adamın bir şey demesine izin vermeden yan taraftan birkaç basamak indi ve komşunun bahçesinden yola geçti. Arkasından bakan Dağhan hem meraklanmış hem de kaşlarını çatmıştı. Küçük büfe tarzı çay ocağının arka kısmı görünüyordu kapının önünden ve orada olan birisi Ceylan’ın dikkatini çekti. büfeye girip çay ocağı tarafına geçtiğinde dip dibe oturan at hırsızı kılıklı bir adam ve Gülden onun farkında değildi.
Elini tuttuğu kadının açıkta kalmış bacağını okşayan adam “O herifin sana dokunmasına tahammül edemiyorum.” Deyip eteğin altına elini itmişti ki “Kolay gelsin” diyen Ceylan ile ikisi de yerinden sıçradı.
Gülden’in gözleri kocaman olup rengi kaçarken adamın kaşları çatılmıştı.
“Kapalıyız yazısını görmedin mi de girdin içeri” diyerek Ceylan’ı azarlayan adamın kolunu sıkan Gülden “Sus” diyebildi.
“Kolay gelsin gelin hanım. Hayırdır inşallah. Biz seni kardeşime eş olarak almadıkta ortalık malı diye mi aldık. Ne bu kepazelik.”
“Açıklayabilirim abla.”
“Neyi açıklayacaksın lan. Adam seni ayak üstü sikiyordu neredeyse gelmiş açıklayacağım diyorsun. Düş önüme. Yürü.”
“Abla kurbanın olayım yapma. Biri duyacak şimdi bağırma.”
Gözlerini kapayıp açan kadın “Kızım seni şurada parçalarım kimse de elimden alamaz. Sen Mehmet’i pezevenk mi zannettin? O çocuk çalışacak sana para getirece evine bakacak sen burada milletin altına yatacaksın. Yok ya ne ala memleket. Bir de biri duyacak diyor. Yürü diyorum sana eve gidiyoruz.” Diyerek uzanıp kolundan tuttuğunda “Siktir git lan. Gülden hiçbir yere gitmiyor. Sende sesini kesip oturuyorsun. Valla siker atarım bir köşeye geberir gidersin. Sen benim kim olduğumu bilmiyorsun her halde. Sahilden karaya vurur leşin.” Diyen adam Ceylan’ın kolunu tuttuğu gibi geri itti ama düşüremedi. Çünkü arkada Dağhan dikiliyordu.
“Senin elinin ayarını ayrı dilinin ayarını ayrı sikerim puşt. Sen kimi itiyorsun.”
Sözleri biterken adamı bir yumrukta oturdukları koltuğa geri düşürdü. Ceylan “Yapma boşver” dese de “Dur sen ya bir de bana desin kimi sikip atıyormuş bir köşeye kimin leşi kıyıya vuruyormuş.” Diyor adamın gırtlağını sıktıkça sıkıyordu. Gülden, Dağhan’ın koluna vurup “Bırak öldüreceksin” değince Ceylan uzanıp kadını kendine çekti ve tokat atıp bağırdı.
“O değil ama ben seni ne yapacağım onu düşün.”
“Abla bırak kolumu eve gideceğim.”
“Yapma ya. Hiç utanmadan arlanmadan buradan çıkacaksın bir de eve gidip kardeşime karılık edeceksin öyle mi?”
Gülden sonunda sinirle konulu çekti.
“Öyle. Ne oldu zoruna mı gitti? Karışma benim işime de evime de. Sana kalmadı. O evden bir lafımla defedildin haberin var değil mi? Kim inanır sana söylesene. Hem görüyorum ki sende kendine dost ayarlamışsın ki herif dibinde bitti. Sen önce kendi orospuluğuna bak sonra gel bana laf et.”
Ceylan bir kez daha tokat attı.
“Seni kahpe, utanmaz sürtük. Evli barklı kadınsın. Madem sevmiyordun neden evlendin? O çocuğun başını niye yaktın? Söylesene.”
Sırıtan Gülden “Çünkü kardeşin fazla maldı. Annen kafayı oğlunu evlendirmekle bozmuştu. Babanın fazla malı var. İstediğim gibi de at koşturabilirim. Sen de işime karışmazsan iyi edersin yoksa bir haftaya kalmaz şu Ordu da insan içine çıkacak yüzün kalmaz.” Derken o kadar umarsız ve şeytan görünüyordu ki Ceylan bir adım geriledi.
“Akıllı ol çeneni kapa. Birinden bir şey duyarsam o zaman görürsün kimin adı çıkıyor kim yerinden yurdundan oluyor.”
Çekip gittiğinde Dağhan’ın dövdüğü adam da bayılmıştı. Arka tarafta oldukları için kimse duymamıştı ama rengi solan kadın “Yüzsüz. Utanmadan bir de tehdit ediyor.” Diyerek kendi kendine konuşuyordu. Genç adam yanına geldiğinde kolunu tuttu ve kendine çekip sarıldı.
“Bir daha böyle bir şey yapma.”
“Ama o kardeşimi aldatıyordu.”
“Olsun. Senin kardeşin adam olsa başta sana o evden git demezdi. Kimse için kendini tehlikeye atmaya yıpratmaya değmez. Hadi eve geçelim.”
İkili eve geçtiğinde içeri girdiler. Kanepeye oturan kadın başını geri yasladı ve gözlerini kapadı. Ardından oflayıp iç çekti. Yanına oturan adam ise “Ben şimdi çıkıyorum. Akşam sekiz gibi alırım seni” dediğinde başını sallayan kadın oturuşunu düzeltti ve “Tamam” dedi.
Kaşları çatılan adam “Asma yüzünü” derken kolundan tutup kaldırdı ve dizine oturttu. Beline sarılıp bedenini kendine çektiğinde ise başından öpüp “Sıkma canını. Hiçbir şey gizli saklı kalmaz. Yaptığı elbet çıkar ortaya sen de kendini üzdüğünle kalırsın. Bak bana” dediğinde Ceylan başını kaldırdı. Kahveler lacivertlere tutunurken uzanıp öpen adam alt dudağını iki dudağı arasına kıstırdı ve emdi. Gözleri titreyerek kapanan kadın ise inlediğinde saniyeler yetmişti yine kucağında ata biner gibi oturmasına.
Dudaklarından ayrılan adam boynunu öperken kulağına “Yolla beni Ceylan. İşin var de. Git de. Bir şey de ama yolla. Kalırsam yine yanarım yandığım kadar da yakarım.” Diyor en hassas noktalarına dudakları değiyordu.
Kurulu oyuncak gibiydi kadın. Sanki az önce kardeşinin karısını başkası ile yakalamamıştı. Tehdit edilmemişti. Aklı iptal beyni bavulu elinde gidiyordu. İnler gibi “Gitmen lazım” dedi. Sonra alt dudağını ısırıp adamın saçlarına asılırken “İşin var” diye ekledi. Oysa adama hiçbir etkisi ya da yardımı olmuyordu. Eşofmanın üst kısmı bedeninden çıktığında giydiği dantel çamaşır ile erkeksi bir inleme bırakan adam “Gelde delirme” derken resmen hırlıyordu.
Dantel kumaşın içindeki göğüsler ağzını sulandırıyordu. Aşırı kabarmış erkekliğinin üzerindeki kadını biraz daha oraya bastırırken dudakları çoktan iki göğüsten birini yerinden çıkarmış ağzına almıştı. Sınırlar yavaş yavaş geçilirken kucağındaki kadınla kalkan adam kanepeyi düz yatılır şekle getirip uzandı. Şimdi üzerinde olan kadın ona tepede bakıyordu.
“Murat, iş” dedi Ceylan ama içinde tutkulu kadın siktir et işi diye bağırıyordu. Adam gerekli cevabı verdiğinde kendini biraz daha bastırdı şişliğe.
“Sikimde değil.”
Bir hamle de yer değiştiklerinde adamın kendi eşofmanının üzeri de çıkmıştı. Göğüslerini yeniden öpüp emen adamın elleri kadının eşofman altının lastiğine geçtiğinde onu çıkarmasına izin veren ince bedenle gülümsedi.
Kahve rengi gözler resmen titriyordu. Teni öyle bir ısıya ulaşmıştı ki dokunan yanacak gibiydi. sütyenin takımı olan dantel külot ortaya çıktığında dişlerini sıkan adam “Of” deyiverdi. Ceylan adamın her tepkisinde dokunuşunda sanki boyut değiştiriyor fark olan ne varsa hepsini yaşıyordu.
Ama onu en çok etkileyen ve nefesini kesen şey iç çamaşırının üzerine kadınlığına kondurulmuş öpücüktü. Başını eğmiş olan adam özenle öptü kadının mahremini. Dudakları bacak içlerine ilerlediğinde “Murat” diye inleyen Ceylan’la sıcak nefesini öptüğü yerlere verdi.
“Sakin ol.”
“Ama.”
“Korkma.”
Yeniden mahremine dudakları değdiğinde başını geriye atan kadın kanepenin üzerindeki örtüyü avuçladı. Bu defa parmağı ile çamaşırı kenara çeken Dağhan çığlak teni öptüğünde yüksek sesle inleyen ve kıvranan kadınla gülümsedi. Bacaklarını kapamaması için kendini sabitledi ve yeniden öptü. Yine ve yine. Dudaklarından sonra dili küçük klitorisi bulup okşarken Ceylan ağlayacağını belki de altına kaçıracağını düşündü. Öylesine bir zevk almıştı.
“Dayanamıyorum. Bu, bu çok başka.”
“Sakin ol yavrum bana bırak kendini.”
Bıraktı da. Ceylan kendini tüm toplum kurallarına ve adetlerine karşın, korkularına ve yaşadıklarına inat, ona kendini kadın gibi hissettiren bu adama kendini teslim etti. Lakin Dağhan her ne kadar kadının içine gömülmek istese de yapmadı. Zamanı vardı. Onu kendi evinde alacak orada kendine katacaktı. Şimdi ise getirebildiği kadar zevke getirdi. diliyle becerdi denebilirdi. Boşalacağını anladığında ise parmakları devreye girdi ve girişine yaslanıp orayı okşarken göğsülerini emdi. Kadının kasılmaları başladığındaysa ritim devam etti. Taki beden gevşeyip pelte kıvamına gelene kadar.
Odayı gözlerinin önünde havai fişekler patlayan Ceylan’ın sık solukları eşliğinde genç adamın telefon melodisi doldurdu. Dağhan umursamadı. Kadın ise yutkunup kurumuş boğazını ıslatırken “Önemli olabilir” diyebildi. Uzanıp burnunu öpen adam “Senden daha önemli değil” derken yeniden çalmaya başladı. Kapandı yeniden çaldı.
“Hasiktir bir sus amına koyim ya” diye homurdana homurdana kalkıp telefona baktı. Serkan’dı. Belli etmemek adına “Firmadan baksam iyi olacak” derken genç kadın kendini battaniye altına gizlemişti. Yaşadıkları güzeldi. Hem de çok güzel. Ama o da bir şeyin farkındaydı. Bu yakınlaşmaların sonunda onunla tamamen bir ilişkiye girip içinde en derinlerinde hissedecekti.
Mutfakta telefona bakan Dağhan ise sadece “Söyle” dedi.
“Abi acil İstanbul’a gitmemiz gerekiyor. Cengiz bizim mekanlardan birine çökmüş mal sattırıyormuş.”
“Oradaki adamlar ne bok yiyormuş acaba onu da söylediler mi?”
“Yirmi kadar adamımıza ulaşılamıyor abi. Çocukları yönlendirdim ama yoklar.”
O sırada bir bildirim geldi.
Sinirle bildirimi açtığında gördüğü şeyle lacivertleri resmen ölüm gibi karardı.
“Siktiğimin piçi” diye sessiz ama sinirle söylenirken “Bana mı dedin abi”diyen Serkan’a kızdı.
“Kes sesini. Herif bizim adamları kaldırmış. Çırıl çıplak videolarını çekip atmış. Koduğumun ruh hastası adamların s****i kesmiş. Ben abimden özel jeti isteyeceğim. Burada direkt alana geçeriz. Ona göre evden takım elbise aldır.”
“Tamam abi.”
Saate baktı. Ardından abisine mesaj attı.
“Şu an ne işle ilgileniyorsun bilmiyorum ama bir buçuk saat sonraya jetin Ordu-Giresun havaalanında olmasını sağla. Nedenini sorma gelince anlatırım.”
Bir dakika kadar sonra cevap geldi.
“Neler oluyor?”
“Dediğimi yap abi.”
“Dağhan, koçum sen kendinde misin?”
“Kendimdeyim abi ama sen illa söyleteceksin. Cengiz mekanlardan birine çökmüş. Adamlarımı alıp hadım etmiş. Acil oraya gelmem gerekiyor. Jet lazım.”
“Tamam. Hazırlatıyorum ama üç saatten önce olmaz.”
“İki.”
“Benimle pazarlık yapma koçum. Hadi.”
Burnundan aldığı soluğu sertçe bırakan adam dişlerini sıktı.
“Tamam” demekle yetindiğinde telefonu cebine attı. Mutfaktan çıktığında battaniye altındaki kadına baktığında iç çekti. Ardından kanepeye oturup yüzünü sıvazlarken “Acil İstanbul’a gitmem gerekiyor. Yarın akşama anca dönebilirim. Bu geceki planı yarın akşama alsak senin için sorun olur mu?” dediğinde başını sağa sola sallayan kadın “Hayır sorun değil. Lütfen işlerini aksatma sen.” Dedi.
Bir kez daha kadını öptü. Saçlarını kokladı ve eşyalarını toplayıp spor çantasına koydu. ona göre kulübe olan bu evde yaşadıkları pahabiçilemezdi. Üzerini giyinen Ceylan onu kapıdan yolcu ederken “İşin rast gitsin Allah’a emanet ol” dediğinde adamın içi ısındı.
Adam gittiğinde kapıyı kapayan kadın odaya geçti. Yüreğine damlayan “Acaba geri gelecek mi?” sorusu kafasındaki vesveseleri tetikliyordu. Yeniden duşa girdiğinde hasta olmamak için dua etti. Öğlenden sonra çıkıp ekmek kahve sigara ve birkaç bir şey daha alıp eve girdiğinde peşinden Cansu geldi. Anlatacak ve konuşulacak çok şey vardı. Çünkü kafasını meşgul etmenin başka yolunu bilmiyordu.