2. Bölüm

3309 Words
Bir seçim yapmak üzereyken bütün olasılıkları seçmek zorundaydın, seçiminin sana getirilerini ve sonuçlarını hesaplamak zorundaydın. Ben her şeyi ve herkesi geride bırakırken bütün bu sonuçları göze alarak çıkmıştım bu yola. Ailem.. hiçbir zaman gerçek bir anne ve baba olamamışlardı bana, paranın telafi edemediği hiçbir şey yok diye düşünüyorlardı ama yanılıyorlardı. Dünyaca ünlü iş adamı Haluk Karayel’in ve sanat dünyasının önde gelen isimlerinden Neva Vanessa’nın kızıydım, annem ressamdı ve resimlerinde kendi soyadını kullanmak için kızlık soyadını kullanıyordu. Annemin işleri dolayısıyla yılın çoğu zamanını Amerika’da, babamın işleri dolayısıylada İtalya ve Madrid’de oluyorduk. Birkaç ay ise Türkiye’ye geliyorduk, dedem ve babaannemi ziyaret ediyorduk. Annem ve babam burnu havada kibirli insanlardı, her şeyin en iyisi kusursuzu olmasını isterdi. Babam Harvard üniversitesinde hukuk okumam için bana sürekli baskı yapmıştı ama ben hayalimdeki mesleği seçmiştim. Bundan pek memnun olmasalarda sonralarda bir hastane açıp beni başına geçirme planları kurmaya başlamışlardı. Annem onun gibi sanatada ağırlık vermem gerektiğini düşünmüştü, onun kadar yetenekliydim ama beni yönlendirip daha fazla baskılamaması için hiçbir zaman bu yeteneğimi onlara göstermemiştim. Ailem için en önemli şey başarı şan şöhretti, bense onlara fazla aykırıydım. Her zaman toplumdan birisi olmaya çalışmıştım, normal sıradan bir hayatım olsun istemiştim ama ailem yüzünden bu pek mümkün değildi. Kameralar önünde büyümüştüm, insanlar hayatımızı sosyal medyadan takip edebiliyordu. Bense çareyi hiç tanınmadığım bir ülkeye kaçmakta bulmuştum, yani ülkeme. Beni tanıyanlar elbette vardır ama en azından Mardin sokaklarında biraz daha rahat olabilirdim. Burası filmlerden fırlamış gibi bir şehirdi, her yer taş evlerle çevriliydi ve buranın atmosferini çok beğenmiştim. Bazı insanlar yöresel kıyafetler giyiyordu, çoğu kadının alnında bir dövme vardı ve gözleri sürmeliydi. İnsanların garip bakışları üzerimdeyken durup kıyafetlerime baktım, turist olduğumu çok belli etmiştim sanırım. Siyah bol bir pantalon giymiştim, altında sivri topuk botlarım vardı ve üzerimde beni anca ısıtıcağını düşündüğüm siyah bir kürk vardı. Boynumada aynı renklerde yün bir şal sarmıştım ve ellerimide siyah deri eldivenle örtmüştüm. Uzun sarı saçlarımı dağınık bırakmıştım, şapka takmayı sevmediğim için kulaklarım üşüyordu sadece. Üzerimdeki her bir parça son derece pahalıydı ve ben buradayım diyordum herkese. Anlaşılan yanımda getirdiğim kıyafetlere bir süre veda etmem gerekiyordu. Alışveriş yapmayı aklıma not edip diğer emlakçıya doğru yürümeye devam ettim. Mardin sokakları biraz dar olduğu için arabayı otoparka bırakmıştım, bugün gezdiğim 3. Emlakçıydı bu. Kış aylarına yeni girdiğimiz için ev bulamıyordum, bulduğumuz evler ise fazla eski ve güvenliksizdi. Benim son derece güvenlikli kurumsal bir siteye taşınmam gerekiyordu, Liam ve Lucas burada olduğumu öğrenip peşime düşebilirdi, gerçi.. bizim birdem çok düşmanımız vardı ve benim artık kendi ayaklarımın üzerinde durmaya ihtiyacım vardı. Emlakçıya girdiğimde birkaç kişi kafasını kaldırıp bana baktı, burası diğer yerlere göre daha modern ve büyüktü. “Hoşgeldiniz, siz Lal hanım olmalısınız.” Adam ayaklanırken uzattığı elini sıktım, oturmam için masanın önündeki koltuğu gösterdi. “Merhaba, bir an önce ev bulmam gerekiyor. Size isteklerimi söylemiştim, buna uygun bir ev bulabildiniz mi?” Ensesini kaşıyarak arkasını döndü ve bir anahtar alıp masanın üzerine koydu. “Şuan Mardin’de en güvenilir sitenin bu olduğuna eminim. Sizin şartlarınıza en yakın daire bu malesef.” Bilgisayarını bana çevirip dairenin fotoğraflarını gösterdi, daire güzeldi içi yapılıydı ama burayı daha önce gördüğüme eminim. Sitenin fotoğrafları gösterilmemişti ama dairenin içini çok beğenmiştim. “Sitede kaç güvenlik var?” Boğazını temizleyerek bana doğru eğildi, ne yapıyordu bu herif? “Bakın.. bu daire bir Albay’a ait, askeriye lojmanı iki sene önce inşaa edildi ve inşaat sırasında birkaç albay hisse satın aldı. Dairelerini kiraya yalnızca ben verebiliyorum ve bulduğumuz kiracıyı detaylı bir şekilde araştırmamız isteniyor. Tabi Türk silahlı kuvvetlerine ait bir lojmanda yaşıyacağınız için bazı şartlarda var. Mesela memur olmanız, lojmana sadece yakın çevreniz girebilir herhangi bir arkadaş yada sevgilinizi almanız yasak. Lojmanın her yerinde askerler var, buradan daha güvenli bir daire bulmanız imkansız. Albay ile siz gelmeden önce görüştüm ve hakkınızda biraz araştırma yaptık, buralarda yenisiniz ve doktor olarak atanmışsınız. Sicil kaydınızda herhangi bir sorun yok, size bu teklifi yapmam için onay aldım.” Şaşkınca bakıyordum adama, tabii ya.. kaldığım orduevinin karşısındaki lojmandı burası. Yeni olduğu belliydi ve gerçektende askerler dört bir yanda nöbet tutuyordu. Belkide buradan daha güvenli ve rahat bir yer bulmam imkansızdı, ailemi ve diğerlerini bile benden uzak tutabilirlerdi. Gülümseyerek anahtarı elime aldım. “Bu daireyi tutmak istiyorum.” Adam şaşkınca bana bakarken bilgisayarı tamamen aramızdan çekip kenara ittirdi. “Yani.. emin misiniz? Erkek arkadaşınızın yada diğer arkadaşlarınızın lojmana girmesi yasak, ayrıca güvenlik amaçlı lojmanda oturduğunuzu kimse bilmemeli.” Kendimden emin bir şekilde salladım kafamı. “Sizinde dediğiniz gibi, buralarda yeniyim ve henüz hiç arkadaşım yok. Bu yüzden ailemde dahil kimseyi lojmana sokmayacağıma emin olabilirsiniz.” Adamın yüzündeki şaşkınlık büyümüştü. “Peki ya burada arkadaş yaparsanız, sonuçta yeni yer yeni arkadaşlıklar.” Umursamazca omuz silktim. “Onları misafir edebileceğim küçük bir daire satın alabilirim, bununla siz ilgilenebilirsiniz.” Şaşkınlığını atamadan bilgisayarını açıp birkaç daire gösterdi bana, lojmana yakın butik bir siteydi burası. “Dilerseniz Albay ile sizi görüştürelim, o kabul ederse eğer diğer küçük daireye depodaki eşyalarımı yerleştirebiliriz.” Sanırım bugün dünün şanssızlığını üzerimden atabilmiştim. Emlakçı adam Albay ile telefonla görüştükten sonra birlikte askeriyeye doğru yola çıktık, hayatımda ilk defa bu kadar Türk askerini bir arada görüyordum. Annem ve babamın gücü onlara yetmezdi, onlardan uzakta en güvenilir yeri bulmuştum belkide. Askeriye’ye girerken nöbetçi askerler her ikimizinde kimliğini almıştı, çıkarken bize geri teslim ediceklerdi. Arabayı park edip büyük bir binaya doğru ilerledik, tam merdivenleri bitirip koridora çıkacağımız sırada peş peşe üzerinde kamuflaj kıyafetleriyle bize doğru gelen 7 askere baktım, bir saniye.. en önde duran adam.. dün beni kollarına alıp arabaya taşıyan otel bulamayınca beni orduevine yerleştiren yakışıklı Theo James’ti, yanında taksici izbandut onun yanında iri yarı cüsseli bir dev adam diğer tarafta ise ölümcül sert bakışlar atan siyah saçlı bir kadın vardı. Diğerlerine bakıcak pek fırsatım olmamıştı çünkü Theo James önümü kesmişti. “Ne işin var burada?” Dedi sert bir sesle, düne göre hiçte nazik değildi. Ona açıklama yapmak için dudaklarımı araladığım sırada emlakçı adam araya girmişti. Taksici izbandutta diğerleri gibi ters ters bakıyordu bana. “Behzat Albay çağırdı, onunla görüşücek.” Bora kehribarlarını birkaç saniye daha benden çekmedi, daha sonra emlakçıya baktı ters ters. “Ne hakkında?” Ses tonu oldukça otoriter ve sertti, emlakçı adam o kadar korkuyordu ki birazdan evi bana kiralamadan koşarak kaçıcaktı. “Ş-şey.. şu 9 numaralı daire için.” Bora’nın kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılırken bana kısa bir bakış attı ve daha sonra yürümeye başladı. O adımını atar atmaz arkadaki askerlerde onunla birlikte yürümeye başladı. Emlakçı derin bir nefes verirken bana baktı ve devam etmek için eliyle yolu gösterdi, bize nöbetçi bir asker odasına kadar eşlik etmişti. Kapıyı çalıp ‘gir’ komutuyla içeri girdik, burası oldukça büyük ve ferah bir odaydı. İçeride büyük bir masa ve koltuk takımı vardı, diğer tarafta ise toplantı masası ve kitaplık. Emlakçı adam albayın karşısında asker selamı verirken şaşkınca onu izliyordum, filmlerde hep askerler üstüne selam verir diye liyordum. Albaya bakıp başımla hafifçe bir selam verdim, oturmam için koltukları gösterdi. Bora’ya göre daha normal bir asker gibi duruyordu. 50’li yaşlardaydı. “Hoşgeldiniz, sen Lal Sera Karayel olmalısın.” Hafifçe tebessüm edip onayladım onu, bakışları bir an emlakçıyı buldu. “Cem bize biraz müsaade eder misin?” Prosedür gereği emlakçının bizim yanımızda durması gerekmez miydi? Emlakçı adam ikiletmeden hızla ona selam verip dışarı çıktı, neden itiraz etmemişti ki? O odadan çıkar çıkmaz bana döndü albay. “Korkma küçüğüm, Cem bana sonuna kadar güvenir. Sadece rahatsız olmaman için gönderdim onu, seninle ilgili konuşmak istiyorum çünkü.” Anlamaz gözlerle bakıyordum ona, benimle ilgili ne konuşmak istiyor olabilirdi ki? “Bir sorun mu var?” Kafasını iki yana sallayıp kenardan aldığı dosyayı bana uzattı, üzerinde benim fotoğrafım vardı. “Yanlış anlama, burası Türk silahlı kuvvetlerine ait bir lojman ve evimde oturan kişinin bütün hayatını araştırmam gerekir. Lal Sera Karayel, Haluk Karayel ve Neva Karayel’in tek kızı. Amerika İtalya ve İngiltere’de eğitim gördün, Harvard tıp falültesini birincilikle bitirdin ve çok başarılı bir beyin cerrahısın. Geçen yıl Los Angeles’da yılın doktoru ödülü aldın ve üniversiten sana üstün başarı belgesi verdi. Liam Christopher ile nişanlı olduğun söylentileri var. Seninle ilgili bir çok bilgiye sahibim ama anlayamadığım tek nokta şu. Neden buradasın? Dünyanın en iyi hastaneleri senin için sıraya girmişken sen Mardin’de bir devlet hastanesine atanmışsın.” Bu bilgilere ulaşmak onlar için çocuk oyuncağıydı belliki ama ulaşamadıkları tek şey benim nasıl birisi olduğumdu, herkes dışardan gördüklerini biliyordu sadece. Boğazımı temizleyerek oturuşumu dikleştirdim. “Çünkü bu kadar lüks ve ünün içinde yaşamak istemiyorum, ben çok para kazanmak yada şan şöhret için doktor olmadım. Ben gerçekten insanlara yardım etmek onlara çare olmak için doktor oldum, bu başarıların hepsi.. daha iyi yerlere gelebilmek için değildi. Daha iyi bir şekilde tedavi sunabilmek içindi. Tercih yaparken Mardin’i en başa yazdım, çünkü şehirde büyük oranda bir yaşlı kesim var ve çoğu hastalıklarını umursamıyor bile. Araştırmalarıma göre Türkiye’de en çok beyin kanamasından ve kanserden vefat edenlerin sayısı burada, bu yüzden ilk tercihim burası oldu.” Gözlerinden öyle gururlu bir ifade geçti ki o an, keşke ailemde bana bu kadar gururla bakabilseydi bir kez. İşte o zaman her şeye rağmen onların yanında kalmayı düşünebilirdim. “Ailen buraya gelmene sıcak bakmamış olmalı.” Ailemin kim olduğunu biliyordu, elbette buraya gelmeme müsaade etmediklerini anlamıştır. “Haklısınız bakmadı.” Dedim kısaca kestirip atarken, ayağa kalkıp karşımdaki koltuğa geçti. “Buraya geldiğinden haberleri yok değil mi? Yoksa çoktan seni alıp geri götürmüşlerdi.” Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışırken bunlarıda dosyadan öğrenip öğrenmediğini düşünüyordum. Adam koskoca Türk Silahlı Kuvvetlerinin albayıydı Lal, zeki bir adam olduğu belliydi zaten. “Bu yüzden son derece güvenlikli bir site olması için ısrar ettin Cem’e.” Anlaşılan bizim emlakçı her şeyi anlatmıştı albaya, gözlerimi ondan çekip ellerime baktım. “Size yalan söylemeyeceğim, ailem burada olduğumu henüz bilmiyor ve duyduklarında buraya geliceklerine eminim. Sizi zor durumda bırakmak istemem, başka bir daire bakacağım.” Histerik bir gülüş atarak ellerimi tuttu. Yeşillerimi ona çevirdim. “Madem sen insanlara ilaç olmaya geldin, seni korumakta benim görevim küçüğüm. Bundan sonra benim korumam altındasın, hiçkimse istemediğin bir şey yaptıramaz sana.” Kaşlarımı çatarak kafamı iki yana salladım. “Olmaz.. yani, sırf ailem yüzünden sizi zor durumda bırakamam. Ben her şeyi göze alarak çıktım bu yola ve kendi başımın çaresine bakmalıyım.” Derin bir nefes alıp benim gibi çattı kaşlarını. “Beni zor durumda bırakmıyorsun, sadece sana destek olmak istiyorum. Burası oldukça güvenli bir bölge ve sen istemediğin sürece kimseyi içeri almazlar. Eğer dışarıda herhangi bir tehdite maruz kalırsan beni ara sadece.” Neden yapıyordu bunu? “Bak küçüğüm, senin gibi insanlar zor bulunur bu ülkede. Sen kendin için bu kadar fedakarlık yaparken izin ver bende bir baba olarak sana destek olayım, insanların güvenliğini sağlamak zaten benim bir görevim.” Gözlerim yanıyordu, keşke benim babamda bana bu ilginin üçte birini gösterseydi. Hayatımda ilk kez koşulsuz şartsız birisi yanımda oluyordu ve bu benim için büyük bir şeydi. “Ben.. teşekkür ederim.” Ayaklanıp masasının başına gitti ve bir çekmeceyi açıp bana bir anahtar uzattı. “Rica ederim, şimdi bir an önce taşınma işlemlerini hallet.” Telefonunu çıkarıp bir numara tuşladı ve aradı, birkaç saniye sonra telefonum çalmaya başladı. Anlaşılan dosyada numaramda yazıyordu. “Numaramıda kaydediyorsun, en ufak bir sorunda beni arıyorsun.” Gülümsemem genişlerken ayaklandım. “Sizden bir şey rica etsem?” Devam etmem için başını salladı. “Kimliğimi ve dosyamı sizden başka kimse bilmese olur mu? Yani.. her şeye sıfırdan başlamak istiyorum.” Anlayışla salladı kafasını ve dosyayı geri çekmecesine koydu. “Merak etme, bunlar aramızda bir sır. Sakın kimseye bahsetmiyorsun.” “Emredersiniz komutanım, yalnız.. kira hakkında konuşmadık.” Elini ensesine götürüp kaşıdı. “Şu mesele.. senden kira istemiyorum diyeceğim ama buna karşı çıkacağını biliyorum. Bu yüzden her ay ayın 15’inde 10.000 tl Mehmetçik vakfına gönderiyorsun.” Behzat albay şu kısacık konuşmamızda nasıl bir karaktere sahip olduğumu az çok tahmin edebilmişti. Elimi uzattım. “Anlaştık o halde, tekrardan te..” elimi tutup boşta kalan elini durmam için kaldırdı. “Teşekkür etmene gerek yok küçüğüm, bir an önce ev işlerini hallet. İlk hastan ben olacağım.” Kaşlarımı çatarak gözlerini kontrol ettim. Refleksleri iyi durumdaydı ama göz bebekleri sürekli titriyordu. “Nistagmus, işe başlamamı beklemeden lütfen yarın mr çektirin. Sonucunu e nabız hesabınızdan kontrol ederim.” Hafif bir tebessümle diğer elinide elimin üstüne koyup sıktı. “Anlatıldığı kadar varsın anlaşılan, peki o halde yarın mr çektirip sonuçları sana gönderirim. İşe başladığın zamanda tedaviye başlarız.” Behzat albay çok babacan bir adamdı, umarım ciddi bir sorunu yoktu. Ona veda ettikten sonra emlakçı ile eve gittik, dairem en üst kattaydı ve içerisi gerçekten çok güzeldi. Emlakçıyı gönderdikten sonra temizlik şirketi çağırıp eşya almak için dışarı çıktım. Akşama kadar işlerimi hallettikten sonra yemek alıp eve geçtim. Her yer pırıl pırıl olmuştu, burası 3+1 daireydi ve ben bir odayı giyinme odası bir odayı çalışma odası ve resim odası yapmayı düşünmüştüm. Bütün eşyalar yarın geliyordu, orduevindeki eşyalarımı getirmiştim ve bugün boş evde uyumayı düşünüyordum. Daha önce kendi evim olmuştu elbette ama ilk defa kendi paramla bir şeyler yapıyordum ve fazlasıyla özgür hissediyordum. Babam şirket hesabından bana her ay düzenli para atıyordu zaten, kendim çalışarak kazandığım parayı hiç harcamamıştım ve şusn yüklü miktarda birikimim vardı. Annem ve babam buraya geldiğimi duyduklarında bütün hesaplarıma evime ve arabama el koyucakşardı bunu biliyordum. Ama buraya geldiğimden beri kendi hesabımdan harcama yapmıştım ve onlar üzerinde herhangi bir hakları yoktu. Bugün aldığım halıyı yere serip üzerine oturdum ve lahmacun kutusunu açıp yemeye başladım. Diyetisyenim ve stil danışmanım bunhalimi görse kalpten giderdi sanırım, annemin tiz sesini düşündükçe kendi kendime kahkaha atıyordum. “LAL NE YEDİĞİNİN FARKINDA MISIN SEN!? KAÇ KALORİ O HABERİN VAR MI? ÇEK HEMEN ŞUNU ÖNÜMDEN MİGRENİM TUTUYOR!” Kahkaham boş duvarlarda yankılanırken annemi hayal ediyordum. Bunca zaman yediğim yemeklere bile karışılmıştı ve ben şuan hayallerimden birisini gerçekleştiriyordum. Yemeğimi yedikten sonra etrafı toparlayıp balkona çıktım, buraya güzel bir balkon takımı almalıydım. Yan dairenin ışıkları yanıyordu, acaba karşı komşum nasıl bir aileydi? Umarım lojmanın içinde birkaç komşu edinebilirdim. Kenardaki mermere yaslanıp derin bir nefes çektim ciğerlerime ve telefonumdan normal kıyafetler sipariş vermeye başladım. Kendime yeni bir dolap kurmalıydım, buraya uygun.. normal hayatı olan insanlara uygun. Avrupa’da da mağazaları olan birkaç markadan yüklü bir alışveriş yaptıktan sonra duşa girdim hızlıca. Eşyalarımın arasından pijama takımımı bulup üzerime geçirirken zil çaldı. Kalbim hızlı hızlı çarparken banamların durumu fark edip farketmediğini düşünüyordum. Amerika’da ki arkadaşlarımı arayıp sık sık soruyordum zaten, Liam olabilir miydi? İyi ama hani istemediğim kimse giremezdi buraya? Belkide sadece komşudur. Kafamdaki havluyu düzeltip kapı dürbününden gelen kişiye baktım, bu sabah askeriyede Bora’nın yanında duran siyah saçlı kızdı. Şaşkınca geri çekilip kapıyı açtım, elindeki tabağı bana uzatıp ben söylemeden içeri girdi. “Selam, albay buraya taşındığını söyleyince uğramak istedim. Acıkmışsındır.” Elimdeki tabağa bakıyordum, her tarafı dağılmış bir kek vardı içinde bir kısmı hamur kalmıştı. Gülümsemeye çalışarak baktım kahve gözlerine. “Teşekkür ederim, zahmet etmişsin.” Umursamazca omuz silkip tabağı işaret etti. “Pek becerikli olduğum söylenemez aslında, yiyemezsen aşağıdaki kedilere ver.” Fazla açık sözlüydü, ayrıca fazla sert bir duruşu vardı. İlk defa asker bir kadın görüyordum sonuçta. “Hayır çok lezzetli görünüyor, teşekkür ederim düşünmen yeter.” birlikte salona geçip halının üstüne oturduk. Ona ikram etmek için soğuk bir şeyler getirmiştim, etrafı inceliyordu. “Bu gece burada uyuyabileceğine emin misin?” Çok tuhaf bir kızdı, tanışmamız bile kendi gibi tuhaftı. Ne adımı sormuştu ne de adını söylemişti. “Evet, yarın eşyalar gelicek zaten.” Kollarını geriye yaslayarak bana baktı. “Ne düşündüğünü görebiliyorum, biraz tuhafımdır. Gökçe ben, erkeklerle takıla takıla böyle odun oldum.” Küçük bir kahkaha atarken elimi uzattım tanışmak için. “Memnun oldum Gökçe, Lal bende.” Dudakları hafifçe kıvırılırken elimi tutup sıktı. Elleri nasırlıydı, sanırım asker olduğu için böyleydi. “Adını duydum, yeni gelmişsin buralara. Hastaneye doktor olarak atanmışsın, dün bizim Oğuz’un taksiyi kaçırıyormuşsun.” Şaşkınca ona bakarken yanaklarımın ısındığını hissettim. Demek dün ki olayı anlatmışlardı, büyük rezil olmuştum. Elimi alnıma götürüp yüzümü buruşturdum. “Tamamen bir yanlış anlaşılmaydı.” Gökçe gülerek ayaklarınınuzatıp üst üste koydu. “Oğuz’un kadınlarla pek arası yoktur, nasıl konuşması gerektiğini bilmez. Sana ters davranmasaydı konu uzamazdı belki.” Beni anlaması güzeldi, rahat bir nefes verdim. “Kadın asker olmak senin için zor olmalı.” Umursamazca omuz silkip limonatasından bir yudum aldı. “Diğerleriyle aynı eğitildim, kadın olmam bir ayrıcalık teşkil etmiyor. Sadece.. bazen birilerinin kafasını koparmamak için kendimle büyük bir savaş veriyorum.” Şaşkınca baktım ona, onun silahla birilerini öldürmesi gözümde canlanamayacak kadar uzak bir ihtimaldi. Bembeyaz teni vardı, evet kaslıydı ama narin bir görüntüsüde vardı. “Hiç göründüğün gibi birisi değilsin, yani.. adam öldürebileceğini düşünemiyorum bile.” Histerik bir gülüşle baktı bana, kahveleri buz gibi bakıyordu. “İşte bu yüzden istediğim kılığa girebiliyorum.” Demek görevlerde kılık değiştiriyordu, Gökçe birden ayaklanırken bende onunla birlikte ayaklandım. “Tanıştığıma memnun oldum, bir şeye ihtiyacın olursa hemen alt katındaki dairedeyim. Ayrıca keki yemezsen bizimkilerden birisinede yedirebilirim.” Gökçe dışarıdan hiç sevecen durmuyordu ama iyi birisi olduğunu hissediyordum. Sanki küçüklüğünden kalma bir şeyler vardı ve hayat onu bu hale getirmişti, içinde bir yerlerde sevecen bir kız vardı. “Her şey için teşekkür ederim, iyi ki geldin.” Durup bir süre gözlerime baktı ve başıyla selamlayıp kapıya doğru ilerledi. “Bu gece yerde yatıcaksın sanırım.” Geçici bir şişme yatak almıştım, bu gece idare edicektim. “Bu gecelik şişme yatakta uyurum, yarın bütün eşyalar gelicek.” Ayakkabılarını giyerken karşı dairenin kapısı açıldı, esmer bir kadın açmıştı kapıyı. Neredeyse benim yaşlarımdaydı, Gökçe’yi görünce ters ters baktı ona ve bana baktı. “Aa sen bugün taşınan kız olmalısın, Hande ben hoşgeldin.” Uzattığı eline bakıyordum, Gökçe onu öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ayıp olmadın diye uzattığı elini tutup sıktım. “Hoşbuldum, Lal ben.” Yapmacık bir gülümseme gönderirken arkasındaki kapı sonuna kadar açıldı ve Bora üstsüz bir şekilde bize baktı. Gözlerimi hızla ondan çekerken içimden kendime küfürler ediyordum. Theo James’in sevgilisi vardı. “Bende çıkıyordum şimdi, görüşürüz canım.” Bora’nın yanağını öptükten sonra merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Gökçe hala ters ters bakıyordu arkasından, gözlerim istemsizce Bora’ya kaydı. Beni izliyordu, bir saniye.. KARŞI KOMŞUM THEO JAMES MİYDİ!? Aman tanrım.. sevgilisi olmasaydı belki bir şansımız olur muydu acaba? Saçmalama Lal, senin nişanlın var! Yani.. zorla nişanlandırıldığın bir nişanlın. “Merdivenle bakışmayı kes Gökçe.” Gökçe Bora’nın sözleriyle gözlerini merdivenden çekip Bora’ya çevirdi. “Kusura bakmayın komutanım ama bu kızı hiç gözüm tutmuyor, bir gün elimde kalıcak.” Bora sabır dilenircesine gözlerini kapatıp açtığında kehribarlar benim üzerimdeydi. “Ne zamandan beri sivillerin yanında dedikodu yapar oldun?” Sinirle çattım kaşlarımı, Gökçe’ye laf atıyordu ama cümlesinde beni eziklediğini hissediyordum. “İyi akşamlar Gökçe’cim, üzülerek söylemem gerek kekini dağdaki ayılara vereceğim.” Ayı sözcüğünü bastıra bastıra, Bora’nın gözlerinin içine baka baka söylemiştim. Gökçe büyük bir şokla bana bakarken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Gözlerimi Bora’dan çekmeden eve girip kapıyı sertçe kapattım. Tam o sırada telefonum çalıyordu, sinirden kim olduğuna bile bakmadan açıp kulağıma götürdüm. “Ne var!?” “Sera.. sen iyi misin tatlım?” Liam’ın sesini duyduğum anda kanım çekilmişti resmen, alt dudağımı dişerimin arasına alırken elimi alnıma götürdüm. “İyiyim Liam, bir sorun mu var?” Ona karşı hep mesafeliydim ama o bunu umursamayacak kadar gurursuzdu. “Seni özledim ve sesini duymak için aradım, tatil nasıl gidiyor?” Sıkıntılı bir nefes vererek yere oturdum. “Çok iyi, hatta birkaç hafta daha uzatmayı düşünüyorum.” Liam Christopher.. her kızın hayali bir adamdı ama bir tek benim hayallerimde yoktu. Dünya şampiyonu bir boksördü ve aileside uyuşturucu silah kaçakçılığı yapıyordu. Belkide hayallerimde olmamasının en büyük sebeplerinden birisi buydu, diğeride kötü kalbiydi. “Buna izin veremem bebeğim, seni çok özlüyorum. Ayrıca haftaya düğün alışverişini tamamlamamız gerekiyor, organizasyon şirketi her şeyi halletti. Davetiyeler üç haftaya dağıtılmaya başlanıcak.” Doğru ya.. biz beş hafta sonra evlenicektik, herkes bu düğünü konuşuyordu şimdiden. Buraya gelirkende evlenmeden önce son kez bekar bir şekilde tatile gitmek istediğimi söylemiştim, annem ve babamda sonunda bu evliliği kabullendiğimi düşünüp hemen izin vermişlerdi. Haftaya dönmediğimde kıyamet asıl o zaman kopucaktı. “Liam kapatmam gerek, şarjım 1.” Bir şey demesine fırsat vermeden telefonu suratına kapattım, hemen ardından telefonumu kapatıp kendimi yere boylu boyunca attım. Nasıl çıkıcaktım bu girdabın içinden? Bir cesaret herkesi arkamda bırakıp buraya gelmiştim ama şimdi ne olucaktı? Onlarla savaşabilecek miydim? Gücüm yeticek miydi anneme ve babama? Liam’ı umursamıyordum bile, annem ve babam biraz olsun yanımda olsalardı her şeyin üstesinden daha kolay gelebilirdim belkide. Düşüncelerimin arasında boğulurken daha fazla dayanamayarak kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD