12

489 Words
Pekala, şu konuda bir anlaşalım. Bu kaderin bir oyunu, tamamen bir tesadüf olmalıydı. Yoksa kesinlikle Aras ve diğerlerini takip falan ederek kendime verdiğim sözden iki dakikada dönecek bir insan değildim tabiki. Ah, kimi kandırıyorum. Bildiğin yoldaki tekerlek izlerini takip etmiş ve onların nasıl olduğun görmek istemiştim. Bu kısa zamanda bağlanmam söz konusu değildi ama ne de olsa onlar için hayatımı tehlikeye atmıştım. Ayrıca Kayra da tamamen benim sorumluluğumdaydı ve onun iyi olduğunu görmem gerekiyordu. Mesafemi koruyarak onlara fark ettirmeden saatlerce onları takip etmiştim. Zaten gördükleri market vb. yerlerde durdukları için onlara yetişmem pek de zor olmamıştı. Arada yan koltuğa koyduğum cipslerden aşırmaya devam ederken uykumun gelmesine aldırmadan yola devam etmiştim. O sırada uzun yolculuktan yorulmuş olacaklar ki, bir ara mola vermişlerdi. Benim de bu sayede Kayra'yı uzaktan görme fırsatım oldu. Yüzü soluktu ve hiç gülmüyordu. Herkes yemek yerken o birkaç parça dışında hiçbir şey yememişti. Ona yemek yemesi için ısrar eden Helen'e gülümsemeye çalışırken yakaladım onu. Gülümsemeye çalışsa da dudakları ona inat aşağı sarkıyordu sanki, ama çok da kötü görünmüyordu. Soluk olması dışında sağlıklı görünüyordu. Vücudunda herhangi bir yarası yoktu ve Aras ona iyi bakıyor olmalıydı. Aras deyince, gözlerim istemsizce onu aramıştı etrafta. Bir arabaya sırtını dayamış, güneşin batışını izliyordu. Durgun ve olabildiğince yorgun görünüyordu. Derin bir nefes aldığını anladım göğsünün şişmesinden. Bıkkınca geri verdi nefesi, başını arkaya yasladı ve gözlerini kapattı.  Ağzıma üç beş cips tıkıştırıp geriye yaslandım ve onları izledim bir süre daha. Arabadan inme gibi bir riski göze alamayacağımdan bir evin arkasına çektiğim arabayı görmeleri pek de mümkün olmasa da onlar uyumaya gidene kadar sessizce bekledim. Ardından da arabayı tekrar çalıştırıp geriye gittikten sonra farklı bir yola girip kuzeybatıya doğru ilerlemeye başlamıştım. ○●○●○●○ "This is our time. No turning back. We could live. We could live like legends." Arabayı sürerken bir yandan da arabaya kaydedilmiş müziklerden birini dinliyor, nakarat kısımlarını da eş zamanlı olarak mırıldanıyordum. Tam olarak hatırlamasam da, bunların çoğu benim dinlediğim şarkılardı. Mesafeyi koruyarak diğerlerini takip ederken gittiğimiz yerlere de bakmaya özen gösteriyordum. Şu an çöl gibi bir yerdeydik. Toprak kuruydu, pek fazla ev yoktu ama çok ilerde yeşillik alanların olduğunu görebiliyordum. Onlar seni terk ettiler Rüya. Diyen iç sesimle birlikte dişlerimi istemsizce sıktım. Arada bana laf soksa da, genellikle haklı olduğu konularda konuşmayı seçerdi. Bu da maalesef haklı olduğu bir noktaydı. Kendimi anlayabilmemi sağlayacak bilgi birikimine sahip olduğumu düşünmüyordum ancak bildiğim bir şey varsa, o da canımın acıdığıydı. Onlara keyif olsun diye, veya sadece iyilik yapmak istediğim için yardım etmemiştim. Bunca sene yalnız kaldığım o lanet hücreden kurtulmak istememin asıl sebeplerinden birisiydi yalnızlık. Sadece arkadaş istemiştim. Hakkımdaki her şeyi anlatıp rahatça şakalaşabileceğim birisini istemiştim... Bunun sadece boş bir hayal olduğunu anlayamamıştım. Gülümsedim. Beni dışarıdan gören kesinlikle bir şizofreni sanabilirdi, ki bence de artık şizofren olmama ramak kalmıştı. Kafasından sesler duyan ve bu seslere cevap vermek, şizofreninin kaçıncı evresiydi acaba? Yine de seviyordum iç sesimi. İzlediğim bir çizgi dizideki Pikachu'yu andırıyordu. Sensin pikaçu, domuz eti yemiş hayvan kalıntısı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD