1.Bölüm "İlk Karşılaşma - Tanıtım"

1236 Words
Sözleşmeli Berdel 1.Bölüm: “İlk Karşılaşma-Tanıtım" Sudenaz Yalçın… Akşamüzeri olmuştu ve son dersten çıkmıştım. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veterinerlik Fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Mezuniyetime bir ay kaldı. Sınıf arkadaşlarım tamamen mezuniyet törenine odaklandı. Ne giyelim, kimle gelelim, bizimkilerden hediye olarak ne isteyelim... Bense bambaşka dünyadaydım. Babam ikinci evre akciğer kanseri... Erken emekli oldu ve çalışamıyor. Evin büyük bir yükü abimin omuzlarına kaldı. Babamın emekli maaşı ve abimin kazancı ile ay sonunu zar zor getiriyoruz. O yüzden mezuniyetime değil de iş bulup çalışmaya odaklandım. Birçok yere özgeçmiş bırakıp başvuru yaptım. Derdim mezun olduğum ay hemen işe girip çalışmak. Abim iki yıldır çok yıprandı. Ona destek olmak istiyorum. Bu düşüncelerle binadan çıkmıştım. Akşamüstü güneşi tam karşıdan vurunca dayanamadım ve güneş gözlüğümü taktım. Okulun bahçe kapısına yaklaşırken siyah jeep tarzı bir arabaya yaslanmış güneş gözlüklü takım elbiseli bir adam dikkatimi çekti. Nereye baktığını anlamadım, gözlük taktığı için. O da benim ona baktığımı anlamazdı, bende de gözlük olduğu için... Böyle tipler mezuniyete yakın artar okul çevresinde. Çünkü okulu biter bitmez evlenmek isteyen genç ve güzel kızlar... Kızlarımız... Çıkışa yaklaştıkça başka bir şey daha dikkatimi çekti. Yüzüm güldü gördüğümle. Adımlarım hızlandı ve iyice yanına geldim. Kendimi kaybettim resmen… “Yaaa çok tatlısın seeenn!” deyip iki adım daha attım arabaya doğru. Aklıma gelen video ile “Sen buralara nerden geldin!” dedim. Tabii ki cevap az önce aşık olduğum yavru kediden değil, başkasından geldi. “Şırnak... Şırnak'tan geldim.” Gözlüğümü çıkarıp karşımdaki adama baktım “Pardoonn??” Sesim soru sorar tonda çıkmıştı. O da gözlüğünü çıkardı ve “Bu tatlılık Şırnak'tan geldi… Aslında tatlı değil yakışıklı veya karizmatik derler genelde yorum olarak… Tatlı diye tepki veren ilk kız sen oldun,” dedi. Gözlerimi devirdim “Beyefendi nereden geldiğinizle veya karizmanızla ilgilenmiyorum,” deyip tek kaşımı havaya kaldırırken aynı anda ayakucunu işaret ettim. Zahmet edip eğilip baktı ve siyah beyaz yavru kediyi gördü. “Kediyi övüyordum, gereksiz üstünüze alındınız.” Yanında iki adam daha vardı. Arkalarını döndüler hızlıca ve omuzları sallandı. Sanırım bu adamdan gizli gizli gülüyorlardı. Eğilip kediyi aldım. O kadar küçüktü ki avucumun içinde kaybolacaktı neredeyse... Birkaç adım geriye gidip bu adamdan uzaklaştım. Kedi ile konuşmaya devam ettim. “Çok tatlısın... Seni götürmek isterdim ama annen bulamazsa üzülür…” deyip kenara koydum ve çantamda sürekli bulundurduğum küçük bir paket yaş mamayı açıp önüne bıraktım. O yedi, ben başını okşadım. Sonra iyice gecikmemek için kalktım. O adam hâlâ aynı yerde duruyordu. Telefonla uğraşıyordu. Benim de telefonum çalınca açtım. Annem arıyordu. “Kraliçem buyur…” “Sudenaz, babanın canı patates püresi istedi ama evde patates kalmamış. Çıkıp alacak durumda değilim. Gelirken alabilir misin annem?” “Alırım anne, sorun değil. Başka bir şey lazım mı?” “Eve ödev bahanesi ile kedi getirme yeter.” Gözlerimi devirdim. O an karşıdaki adamla göz göze geldik. “Anne, ne abarttın sen de… İyi ki ara sıra eve kedi getirdim. Babamdan uzak tutuyorum, ne zararı var sana?” “Kızım tüyü var hayvanların. Neyse hadi bak, sadece patates al gel. Dört ayaklı herhangi bir şey istemiyorum.” “Tamam anneee... Görüşürüz,” deyip kapattım telefonu… Yavru kedi karnını doyurmuş sanırım çünkü peş peşe miyavlaması durmuştu. Çantamı düzenledim. Tam gidecektim ki o adam yanıma gelip “Eee bu tatlılığı buraya bırakıp gidecek misin?” diye sordu. “Evet... Çünkü annesi gelebilir, bulamazsa üzülür.” “Annesi yoksa?” “Vardır bence, çok küçük ve annesi yiyecek bulmaya çalışıyordur.” “Neyse, diğer tatlılıkla tanış istersen…” “Diğer tatlılık??” Elini uzatıp “Cesur Karaca” dedi. Tokalaşmadım. “Memnun olmadım beyefendi. Ayrıca tatlı falan değilsiniz. Kimin tatlı olduğunu açıklamıştım.” “Tadına bak bence, kızlar sever böyle tatlı şeyleri,” deyip aşağı tarafı işaret etti. Bakamadım… Neyi ima ettiğini anladım ama… “Hayır yaa… Veterinerim diye bütün hayvanların beni bulması şaka mı?? Ulan sen nasıl bir ırz düşmanısın?” deyip çantamı kafasına geçirdim. Hızımı alamayıp birkaç defa vurdum. Kolunu kaldırıp kafasını korumaya çalıştı ama en az üç dört darbe almıştır. Diğer iki adam geldi, beni tutmak için adımladılar ama benden dayak yiyen Cesur malı durdurdu onları… Bileğimden tuttu ve “İçinden Sulu kuleli Pembe çıktı resmen. Kediyi severken çok hanım hanımcıktın,” dedi homurdanarak. “Kedi beni taciz edip imâlarda bulunmuyor çünkü…” “Öyle miii? Ne imâ ettim ben. Nasıl taciz ettim?” “Sözlü ve kaş işareti ile taciz ettin. Tadına bak falan dedin hödük…” Diğer elini kaldırdı ve tuttuğu gofreti gösterdi… Az önce tadına bak deyip işaret ettiği şey gofretmiş. Gofret kırmızı çizgim… Çekip aldım elinden… “Evet, severim ama doğru düzgün teklif etseydin kaşın yarılmazdı,” deyip çantamı omzuma taktım. Çantamdan şıkır şıkır cam sesi geldi. Bu sesle Cesur denen adam gözlerini şaşkınlıkla daha çok açtı. Kaşından ince bir çizgi şeklinde kan şakağına doğru akıyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum. “Kahretsin yaaa, parfümüm kırılmış!” “Benim kaşımı çantandaki cam parfüm şişesi ile yardın ve şu an derdin sadece parfüm mü?” “Evet o... Çünkü orijinaldi… İlk defa orijinal parfümüm oldu ve o da senin yüzünden telef oldu... Ben günlük iki fıs sıkıyordum bitmesin diye... Sayende bir günde bitti.” “Sorun değil tamam bu kadar üzülme benim için. O cam parçası belki de çantandan çıkıp kaşıma saplanmış bile olabilir ama sorun değil Sulu kuleli Pembe hiç özür dileme sen…” “Abartma bee... Yok bir de beyin kanaması geçiriyorum deyip bayıl istersen… Bu cüsse ile küçücük cam parçası sana bir şey yapmaz. Zaten kötüye de bir şey olmazmış,” deyip arkamı dönüp yürüdüm. Fazla kibarlığa ve daha fazla muhatap olmaya gerek yok... Özür dilemeye hiç gerek yok... Nasıl olsa bir daha görmem etmem… *** 1 Ay Sonra… Sudenaz Yalçın… Beklediğim gün geldi. Artık diplomalı bir işsizim... Mezuniyet törenimiz bitti, sonrasında düzenlenen partiye katılmadım. Başvuru yaptığım yerlerden hiç olumlu dönüş almadım. Babam dün kemoterapi aldı ve çok halsiz. Mezuniyetime gelemediler. Zaten partiye katılmama konusunda kararlı olduğum için direkt eve geçtim. Babamın sağlığından önemli değil hiçbir şey… Bu düşüncelerle içeri girdim ama bağrışma sesleri geldi. Babam birine kızıyordu sanki. Hemen salona adımladım. Annem kanepeye yığılmış, elini kalbinin üzerine koymuş, babam telefonda biriyle konuşuyordu. “Oğlum beni çıldırtma, manyak mısın sen? Ne demek kız kaçırdım... Gevşek gevşek bir de aşiret kızı diye övünüyorsun. Mezopotamya lan orası... Namus için can alıp can verirler aptal!” Yuhhhhh… Benim kibarım kız mı kaçırmış... Yok ebesinin nikahı… Arkadaşıdır kız kaçıran, Deyyus Raşit... Yemediği halt yok, kesin kız kaçırıp suçu abimin üzerine attı… Babam “Tamam hangi deliğe girdiysen orada kal. Biz gelip aileyle konuşana kadar açığa çıkma. Bana adres ve aile bilgilerini mesaj at. Hemen geliyoruz... Bak tekrar söylüyorum, sakın yakalanmayın. Gördükleri yerde vururlar seni. Değil dirini, ölünü bile bulamayız saf oğlum... Hayır, o kıza da yazık olur, senin aklına nasıl uymuş,” deyip telefonu kapattı. Göz göze geldik babamla… “Sudenaz kızım, en acil ve hızlısından uçak bileti al. Şırnak'a gidiyoruz.” “Gitmişken doğu turu da yapar mıyız baba?” “Tabii yaparız kızım, başlık parası için büyük ihtimalle kredi çekeceğiz elli bin fazla çekerim. Ailece doğu turu yaparız. Senin gönlün olsun yeter ki... Ne saçmalıyorsun kızım? Abin orada ölümle burun buruna... Mal değneği gidip aşiret kızı kaçırmış!” “Üşenmeden nasıl taaa oraya gitti hayret…” Annem inler gibi “Ayy bu kızın rahatlığı beni deli edecek... Hadi bilet bul da gidelim biran önce.” “Ne abarttınız sanki Teksas... Alt tarafı doğu, en fazla ne olabilir ki?” deyip mutfağa geçtim. Koca bir bardak su içtim. Kendi kendime en fazla ne olabilir ki dedim tekrar ve bilet aramaya başladım. Hayatımın yolculuğuna çıktığımı bilmeden…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD