2.Bölüm “Sepet Satıcısı”
Sudenaz Yalçın…
Mezopotamya.. Efsaneleri ile beni kendine çeken hatta hayran bırakan coğrafya.. Kendi kendime verdiğim bir söz ; Ölmeden önce mutlaka gidip görmem gereken topraklar..
Dünya turu herkesin hayali olabilir. Avrupaya veya Asya ülkelerine hayran olan, oraları gezmek isteyen çok insan vardır. Benimde iki hayalim var ; birincisi Doğu turu ikincisi Karadeniz.. Canım vatanımın taşı toprağı altın. Hangi tarafa gitsek ayrı bir tarih ayrı bir yaşanmışlık..
Babam abimle konuştuktan sonra apar topar valiz hazırladık. Bize saat ve fiyat olarak uygun bulup aldığım biletler için yıldırım hızıyla hazırlandık resmen. Diploma töreni için giydiğim kıyafeti çıkardım ve daha spor, daha rahat kıyafetler giydim. Gözlerim kahve yeşil karışımı ela. Çakır gözlüm der babam bana. Kahve tonunda giyinirsem gözlerimin kahvesi belirginleşir, yeşil giydiğimde yeşillerim ortaya çıkar..
Beyaz tenli, 1.70 boyunda 55 kiloyum. Saçlarım kumral belime kadar uzun. Takıntım var uzun saça ve cildimden çok saçlarıma bakım yaparım. Onlarda bu bakımın hakkını verirler.. Siyah kot üzerine yeşil bluz giydim. Saçlarımın yarısını üstten toka ile sabitleyip geri kalanı serbest bıraktım. Annem ev için son kontrolleri yaptı ve yola çıktık. Kapının önünde çağırdığımız taksiyi beklerken bi ara babamla göz göze geldik, hafif tebessüm edip;
“Yeşilleri yakmışsın yine” dedi..
Gülümsedim..
“Yeşiller hep senin için” deyip biraz da moral olsun diye sarıldım..
Maskesini kapattı ve gelen taksiye binip havaalanına doğru yola çıktık.. Gün geçtikçe zayıfladı babam, sigara veya alkol tüketmeyen bi insanda akciğer kanserine yakalanabilirmiş.. Kemoterapiden sonra aslında üç gün kendine gelemezdi. Halsizlik ve bulantısı olurdu.. Ailesi için yapmayacağı şey yok babamın. Hastalığını gizledi bi müddet bizden ve çalışmaya devam etti. Annem çok uyanık bi kadın, hepimizi ezberledi. Gözümüze bakıp aklımızdan ne geçtiğini bile anlar. Babamın iyi olmadığını ve bir şeyler gizlediğini ilk o anladı. Sıkıştırınca döküldü babam ve hemen emekli olup tedavisine odaklanmasını sağladı.
Nüfus müdürlüğünde ki 35 yıllık memuriyet hayatı bitti artık..
Hastalığına ve daha dün aldığı kemoterapinin tüm etkisine rağmen abim için yollara düştü. Dedim ya babamın ailesi için yapamayacağı şey yok. Canım abim Suat adamı hasta haliyle yollarla düşürdü sağolsun.
Makine mühendisi, zehir gibi kafa var ama son bir aydır çok dalgındı. Annem durup durup ;
“Aşık mısın oğlum ne bu dalgınlık” diye arada dalga geçiyordu, aşıkmış..
Yakışıklı kereta.. Kim bilir kime gönlünü kaptırdı da peşinden taaa Şırnak'a gitti. Neyse ki havaalanı olan bir şehirde en fazla üç saate bizde yanındayız. Babamla konuştuktan sonra bir daha ulaşamadık telefonunu kapatmış. Yakalanmamak için sanırım. Arkadaşı olan ve nefret ettiğim iblisin Türkiye şubesi Raşit'i aradı babam. Telefonun sesi açıktı taksici abide dahil hepimiz konuşmaları duyuyoruz;
“Nerdesin Raşit, Suat'a ulaşamıyorum”
“Yanındaydım ama şimdi genç çifti başbaşa bırakıp buraları geziyorum”
“İyi bok yiyorsun, durdurmak yerine bide peşine düşüp oralara kendini vurdurmaya mı gittin”
“Merak etme Yusuf amca durumlar öyle sandığın gibi değil. Kızı okuldan almışlar artık evlensin diye. Bizimkide çıldırdı, konuşmaya diye geldik ne konuştuysa, kız ne dediyse kaçırdı bu deli oğlun. Ben biraz araştırma yaptım. Nişanlı değil, beşik kertmesi de yok. Çöpsüz üzüm, arkası temiz yani”
“Arkanızı kollayın yinede. O coğrafya İstanbul'a benzemez”
“Valla insanları çok sıcakkanlı. Çok misafirperver, gerçekten İstanbul'a hiç benzemiyor”
“Çok değil bir kişiye söyle bakalım kız kaçırdık diye o zaman görürsün sen misafirperverlik nasıl oluyor”
“Yok yok demem.. Sizin uçak kaçta, karşılamaya geleyim mi, gerek var mı”
“Rötar olmazsa 3 saate ordayız. Sude var yanımızda sana gerek yok”
“Onu getirmeseydin keşke, olacak işi de bozar çenesiyle”
Gözlerimi devirdim..
“Tamam boş konuşma, hadi dikkat edin. Ben gelip kızın ailesi ile konuşana kadar sakın açığa çıkmayın”
“Tamamdır Yusuf amcam. Yolunuz açık olsun, görüşürüz”
Telefonu kapatınca taksici abi babama;
“Dayı bey kusura bakma kulak misafiri oldum. Kız kaçırma falan. Hangi şehir hayırdır”
“Şırnak'ta… Aşiret kızıymış bide”
“Emanet var mı yanında”
“Hanımın bilezikleri var.. Başlık için ne isterler bilmiyorum ama kredi falan bi şekilde çözeceğiz artık”
“Yok dayı bey emanetten kastım silahtı benim. Boş gitmeyin bence. Orada namus ve töre için yapmayacakları şey yok”
“Yok yanımda silah.. 60 yaşındayım eğlencesine bile el sürmedim öyle birşeye. İnsanız sonuçta konuşarak anlaşırız”
“İnşaAllah..”
Gereksiz konuşma bitti. Havalimanına geldik ve iç hatlardan hemen uçuş için tüm işlemleri halledip artık uçağa ulaştık. Rötar olmadı, hiç zaman kaybetmedik. Şırnak'a indiğimizde sadece el çantalarımız olduğu için çıkışta kolay oldu. Yine taksi tuttuk, babam abimin mesajını taksiciye gösterdi;
“Bizim bu aileyi bulmamız lazım”
“Karacabey Konağı… Tamamdır” deyip gaza bastı..
Babam sıkı sıkı tembihledi bizi. Havaalanına indiğimiz an soran olursa birilerini ziyarete geldik, kız kaçırma falan yok. Sakın ağzınızdan kaçırmayın diye sürekli uyardı..
Takside çalan müzik ve camdan izlediğim manzara ile çok değişik bir atmosferde gibiyim..
Zembilfroş laweki derveşe
Keremke tu were peşe
…
Zembilfiroş ne demek diye baktım hemen ve bir destan çıktı karşıma. Mezopotamya'nın Yusuf ve Züleyha'sı da denilirmiş..
Zembilfiroş : Sepet satıcısı…
Çok enteresan geldi.. Dilime dolandı hemen türkü, içimden sürekli ‘zembilfroş laweki derveşe’ demeye çalışıyorum..
Yemişim İngilizce'yi Fransızca'yı mis gibi kürtçe.. Al sana yabancı dil..
Baya baya uzadı bizim taksi yolculuğu, merkezden çıktık sanki. Babam iyice halsizleşti, ben şoförün hemen arkasında oturuyordum.. Öne doğru biraz eğilip;
“Abi sen yolu mu uzatıyorsun, merkezden çıktık sanki”
“Abla siz İstanbul'dan mı geliyorsunuz”
“Evet”
“Genelde ordan gelenler bu soruyu sorar. Yok yolu uzatmıyorum. Karacabey köyüne gidiyoruz. Cizre'den buraya gelmek sürer. Cizre aslında Şırnak'ın ilçesi ama merkezden daha merkezdir. İnsanlar merkeze diye Cizre'ye gelirler. Ordan köy yoluna düşünce haliyle merkezden uzaklaştık.. Sıkıntı yok yani”
“İyi bari.. Sen bize zembilfroş türküsünü açta dinleyelim bi kere daha”
Gülümseyip açtı.. Babam halsiz, annem çok sessiz.. Bi tek ben mutluyum sanki buraya geldik diye.. Anneme bakıp;
“Yorgun musun, mutsuz mu. Kaynana rolüne girdin sanki suratın asık”
Fısır fısır konuşuyoruz, taksici duymasın diye.. Annem;
“İçimde bi sıkıntı var.. Buralar nereler böyle, hiç bilmeyiz etmeyiz. Bu işin içinden nasıl çıkacağız”
“Babam konuşunca ikna edemeyeceği insan yok.. Türküyü dinle keyfine bak” deyip geriye yaslandım..
Taksi durunca camdan bi bakındım. Kocaman bir konak, bu konağı görünce insanın direk başına şal koluna altın bilezik takası geliyor..
Ahh zamanında annem yüzünden izlemek zorunda kaldığım konak dizileri..
Babam ücreti ödedi ve indik. İki tarafa doğru açılan büyük ahşap görünümlü bir kapı.. Önünde galiba on tane takım elbiseli adam. Babam onlara yaklaştı ve;
“Cihan Karaca ile konuşmaya geldim. İstanbul'dan Yusuf Yalçın”
“Buyrun, Cihan ağamda sizi bekliyor zaten” deyip kapıyı açtı..
Cihan ağamız kim acaba.. Şöyle genç yakışıklı yağız bir delikanlı olsa da gözümüz gönlümüz açılsa..
Babam önde annem ve ben arkada elimizde çantalarla konağa girdik. Ben etrafa bakındım.. Değişik bir mimarisi var, burayı ısıtmak, temizlemek çok zor olur diyen fakir iç sesimi susturdum..
Bi kaç adım atmıştık ki babam durdu, o durunca bizde durduk. Gördüğüm manzara ile ağzım açık kaldı. Abim ve yanında okuldan tanıdığım Cemre.. Kendi halinde bir kızdı Cemre, abim bi ara benim okula sık gelip gitmeye başlamıştı. Demek ki Cemre için geliyormuş. Bende beni kontrol ediyor, kıskanç abi rollerine giriyor sanmıştım.
İkisinede diz çöktürülmüş kafalarına silah dayanmış şekilde avlunun ortasındalar.. Karşıda en az elli kişi var.. Elimdeki çanta yere düştü. Bu sesle abimde Cemre'de bize döndü.. Abim;
“Baba çok özür dilerim.. Bi yolunu bul kurtar bizi” dedi..
Yakalanmış abim.. Anneme yandan baktım eli kalbine doğru gitti.. Babam sendeledi ama dik durdu tekrar.. Avlunun ortasına doğru adımladı.. Bizde peşinden, yüzündeki maskeyi indirdi ve kalabalığa doğru;
“Cihan ağa kim” diye sordu..
Yaşlı beyaz sakallı bi ihtiyar ‘benim’ dedi..
Yakışıklı yağız genç ağa görme hayalim suya düştü..
Zembilfroş laweki derveşe..
Keremke tu were peşe..
Sus beee iç sesim susss.. Ortalık 66 olmuş şarkı türkü peşindesin..