" Ben evlenirim ! "

2121 Words
Yazarın Anlatımıyla İnsanın kaderini, doğduğu yer mi belirler gerçekten ? Ya da içine doğduğu aile ? Bir insanın kaderi, neden diğer insanların hareketleriyle ya da sözleriyle şekillenir ki ? Selvi, lakabı gibi kara bir kızdı. Masmavi gözleri, bembeyaz bir teni vardı. Ancak kaşları, kirpikleri ve saçları öyle gür ve siyahtı ki... Köydeki herkes ona ' Kara Kız ' derdi. Daha 3 yaşındayken, anneleri evi terk edip bir başka adama kaçmış, cehennem günlerini başlatmıştı. Ablası Defne ile sürekli babaları tarafından şiddete maruz kalıyordu. Ancak bu günler iyi günleriymiş... Bunu bir kaç ay sonra eve gelen üvey anne ve üvey kardeşlerle anlamıştı. Küçücüktü o zamanlar belki ama, yüreği kocamandı. Kendisinden 3 yaş büyük ablasını bile koruma isteğiyle doluyordu... Gel zaman git zaman, üvey anne iyi pozlar kesmeyi bırakmış, gerçek yüzünü sakınmadan kızlara da, eşine de göstermişti. Babalarının gözü önünde bir başka kadından durduk yere dayak yemek, canını çok yakardı. Canını yakan yediği silleler ya da tekmeler değildi. Her dayak yiyişinde gözlerini babasının gözlerine diker ' Benim ne suçum var ? Ben size ne yaptım ? ' diye bağıran gözlerle ona bakmaya devam ederdi. Ancak bir kez bile ağlamaz, ağzından gık ses çıkmazdı. Bu düşünceler, yediği dayaktan daha çok yakardı canını... Sofraya sadece babası, üvey annesi ve üvey kardeşleri için tabak, çatal kaşık konulurdu... Sofrada bile onlara yer yoktu. Defne ve Selvi, yemekten arta kalanları mutfakta yerlerdi. Selvi ne kadar dirayetliyse, Defne de bir o kadar şikayetçiydi. Sürekli kaçıp gitmekten, buralardan def olup gitmekten bahsederdi. Çocuk aklıyla Selvi'de ' İnşallah ' derdi. Ablasının onu kurtaracağını düşünürdü. Üvey kardeşleri Fırat ve Dicle'den kurtulmak en büyük dileğiydi... Fırat sürekli onu öpüp sevmeye çalışıyordu. Ama bunları yaparken asla abi sevgisi gibi hissettirmiyordu. Dicle de annesinden aldığı güçle, kızlara zulmediyor, prensesler gibi yaşayıp her işi kızların üzerine yıkıyordu. Zaman akmış Selvi 15, Defne 18 yaşına basmıştı. Ev artık çekilmiyordu. Dayanılacak gibi değildi. Fırat her fırsatta Selvi'yi sıkıştırıyor, taciz etmeye çalışıyordu. " O mavi gözlerin, bir beni görecek Selvi ! Seni benim yapacağım günü bekle sadece ! " Bu düşünce bile midesini bulandırırken, ona dokunmaya çalışan ellerini gücü yettiğince engellemeye çalışıyordu. Babasına söylese, zaten ' Aynı orospu anana benziyorsun ! Bir de OĞLUMA iftira mı atıyorsun ' diyerek döverdi. Kendi çocuklarını atmış, elin çocuklarını öz çocuğuymuş gibi benimsemişti. Benimsemesinde sorun yoktu. Sadece Selvi, onları yok saymasına katlanamıyordu. Neden annelerinin günahını çektiklerine dair hiç bir fikri yoktu. Bir çıkış yolu ararken ablasına durumu anlattı. Defne bu konuyu önemsememiş, geçiştirmişti. Çocuk aklıyla ergenlik duygularıdır demiş, konunun üstünde bile durmamıştı. Aklı kendi kaderiyle meşguldu. Üvey annesi Kevser Hanım bir kaç gündür bir işler karıştırıyordu. Gece tuvalete kalktığında Kevser Hanımı ve babasını konuşurken duydu. Duvar dibine saklanıp ne olduğunu anlamak istedi. " Sormuş soruşturmuşlar bey ! Defne'yi istiyorlarmış. Onlar bu köyün ağası ! Kızın anasına bakmadan yine de istiyorlar. Daha da kim ister senin kızlarını ? Dua edip, amin diyeceğine bir de düşünüyorsun ! Gelsinler dedim ben. Yeter yıllardır o orospunun çocuklarını büyüttüğüm ! Varsın gitsin el kapısına da, biraz yüküm azalsın ! " Selvi'nin yüreği ağzında atıyordu. Ağa dediğine göre Kara'lardan mı bahsediyordu ? Acaba hangi oğluna istiyordu Defne'yi ? Aklındaki sorulara yanıt ararken, babası " İyi yarın akşam gelsin istesinler ! " dedi. Zaten Kevser Hanım ne derse, Ali Bey hep tamam derdi. Selvi yatağına geri döndüğü sırada ağzına kapanan elle, arkasından bastırılan vücudu hemen tanımıştı. " Hele ablan gitsin. Bakalım kime şikayet edeceksin beni ! Demek ablana söyledin. Hani ya nerede ? Gelsin de alsın seni elimden ! " Bir eli ağzını kapatmış, diğeri de Selvi'nin göğsüne kayıp sıkmıştı. Selvi'nin çığlığı, Fırat'ın avucunda boğukça dağılmıştı. Onu iterken debelenmiş, kenarda duran metal faraşın ve süpürgenin devrilmesine sebep olmuştu. Çıkan sesle Fırat geri çekildi. Yüzündeki o şehvetli bakış ve iğrenç gülümseme, asla korkmadığını belli ediyordu. " Az kaldı az. Altımda çığlık atacağın günler çok yakındır ! " diyerek odasına geri döndü. Selvi elleri titreyerek, ağzında atan kalbiyle odasına geri döndü. Bir yerde Defne yatıyordu diğer yerde de Dicle. Gidip duvar dibine oturdu. Bacaklarını kendine doğru çekip başını dizlerine yasladı. İşte şimdi bir başına kalmış, göz yaşlarını akıtabileceği zamanı yakalamıştı. Fırat az önce bütün sınırları aşmıştı. Rızası olmadan ona zorla dokunmuştu. Bunun bir daha olmasına asla müsaade edemezdi. Şimdiden kendini kirletilmiş gibi hissediyordu. Gün aydınlanana kadar orada öylece oturdu. Ya tekrar gelmeye cesaret ederse diye, gözüne bir gram bile uyku girmedi. Kimse kalkmadan formalarını giyinip yola düştü. Zihni düşüncelerle doluyken, Halil İbrahim ile karşılaştı. Kara ağa diye bilinirdi buralarda. Hem mizacı gereği, hem soy adından ötürü, hem de kaşı gözünün karalığından geliyordu bu lakabı. Yaşlanmış olan babası Cafer Ağa, artık işlere karışmıyordu. En büyük abisi Mustafa'nın da bu işlerde gönlü yoktu. Karısıyla ilgilenmekten başka da bir işe yaradığı yoktu... Ortanca abisi Ömer de, kumarbazın, karı kızın peşinde dolanan, işe yaramazın tekiydi. Köylük yerde alın teriyle kazanılan paraları, gider şehirde kumarda yer gelirdi. Kimileri de karı kıza yedirdiğine dair dedikodu çıkarırdı. Halil İbrahim, en aklı başında olandı. Hem mert, hem cesur, hem adaletli, hem de gözü karaydı. İşlerin ve işçilerin başında dururdu. Kimseye göz açtırmaz, kimseyi de kayırmazdı... Kız kardeşi Fidan ile Selvi aynı okula gidiyorlardı. Ancak ağa kızı olduğu için pek havalıydı. Burnu düşse, eğilip yerden almazdı... " Ablamı sana mı isteyecekler ? " Selvi ilerlemiş, Halil İbrahim'in önünde durmuştu. Bodoslama sorduğu soruyla, Halil İbrahim'in kaşları çatıldı. 20 yaşında bir delikanlıydı o. Ayrıca ağa oğluydu. Bu küçük kız onunla nasıl böyle konuşurdu ? " Hele bir destur de boncuk göz ! Ne diyorsun sen ? " Halil İbrahim'in hiç bir şeyden haberi yoktu. Ne demek ablasını istemek ? Üstelik bu kızın gözleri nasıl da boncuk boncuktu ? " Kevser Hanım konuşurken duydum. Ablamı bugün isteyecekmişsiniz. Sana mı yoksa Ömer abiye mi isteyecekler ? " Halil İbrahim karşısında cesurca konuşan kıza baktı. Erkekler bile onunla konuşurken eğilip bükülürdü. Ama bu kız dimdik duruyor, bakışlarıyla bile meydan okuyordu. Gözlerini kısıp Selvi'ye yaklaştı. " Hayrola sen mi evlenmek istiyorsun yoksa ? " Burnuna gelen kokuyla, Halil İbrahim bir anlığına gözlerini kapayacaktı. " Oradan bakınca evlenme meraklısı gibi mi duruyorum ? Allah korusun ! " Yakınlıktan korkmadan bu kez o yaklaştı Halil İbrahim'e. Gözlerine diktiği gözlerinde ateşler yanıyordu. " Eğer ablamı üzerseniz, onun ardında dağ gibi beni bulursunuz. Sakın ola, onu aşağılayıp kırabileceğinizi düşünmeyin ! Bunu bir kez söyledim, bir daha söylemem. Ağa oğlu demem, ablamın canını yakanın, canını yakarım ! " Halil İbrahim şoktaydı. Duydukları şöyle bir kenarda dursun. Kızın gözlerinde ve kokusunda boğulmuştu sanki... Bu ne cesaretti ? Sözlerini söyleyip tehditini eden Selvi, yoluna devam ederken, Halil İbrahim arkasından baka kaldı. Ağzı açık aralı kalmıştı. Köyün kahvesine giderken yaşadığı olayı önce sindirmeliydi. Bu kız hep böyle güzel miydi ? Ya o kokusu ? Esen rüzgar kokusunu almış, Halil İbrahim'in burnuna getirmişti sanki. Korkusuzca meydan okuyan bakışları, ok gibi çıkan sözleriyle vurmuştu onu. Ta kalbinin orta yerinden hem de... Adımları kahveye değil, eve vardı. Defne'yi falan isteyemezdi. Kardeşine gönlü düşmüşken, ablasına talip olamazdı. Anası ve babası ' Söz ağızdan bir kere çıkar ! ' olmaz deyip diretmişlerdi. " Adımızı yere düşüremeyiz oğul ! Sözümüzü dinle evlen. Hem kızın da gönlü varmış. " Halil İbrahim'in omuzları çökmüş ne yapacağını düşünürken, aslında ortada büyük bir yanlış anlaşılma vardı. Kevser Hanım Defne'yi Ömer'e istediklerini sanmıştı. İşe yaramazın tekiyle evlenirse, Dicle'nin konağa girmesi kolaylaşır, Halil İbrahim'e gelin olmasının önü açılırdı. Ağalarla dünür olmak, bir ona yakışırdı. Ancak anne ve babası, Ömer'in şehirdeki hallerini bildiğinden, onu evlendirip gelinlerinin de başını yakmak istemiyorlardı. ' Biz adam edemedik ki, el kızı nasıl adam etsin ? ' diye düşünceleri doğruydu. İki aile arasındaki bu yanlış anlaşılmadan habersiz olan Selvi, eve döndü. Dün gece duyduklarını da, bugün okula giderken Halil İbrahim'e söylediklerini de, ablasına bir bir anlattı. Defne sessizdi. Aklından geçenleri kardeşiyle bile paylaşmıyordu. Ev dip bucak temizlenmeye başlandı. Köyün ağası, kızlarını istemek için kapılarını çalacaktı. Her yer silindi süpürüldü. İkramlık kurabiyeler, poğaçalar yapıldı. Dicle'nin yaprak sarma sardığını gören Selvi, şaşkınlığını gizleyemedi. İçeceği suyu bile anasından isteyen kız, ne olmuştu da bir işin ucundan tutmuştu ? Akşam vakti gelmiş çatmıştı. Zamanı umursamadan ahırın yolunu tuttu Selvi. Gelen misafirler onu ilgilendirmiyordu ne de olsa. Siyah atına parlayan gözlerle baktı. Cins bir at olmasa da, ' Kara ' onun tek dostuydu. Yegane sırdaşıydı. Ablasına bile üzülmesin diye yanamadığı dertleri, bir Kara'ya anlatırdı. Kaşağıyı alıp onu tımar ederken, Defne burnunu tutup ahıra girdi. " Selvi. Çabuk ahırın arkasına gel " diyerek hızla çıktı. Üzerine tezek ve at kokusu sinsin istemiyordu. Selvi'nin kaşları çatıldı. Bu kız evde misafir varken neden buradaydı ? " Selvi ! Ben gidiyorum. Hayatımı bunlarla rezil edemem. " Selvi bir an heveslenmiş, onu da yanında götüreceğini sanmıştı. " Sabret seni de hemen yanıma alacağım. Hele bir ünlü olayım. Elim para tutsun, seni de çekip çıkaracağım bu köyden ! " diyerek hızlıca sarıldı kardeşine. Selvi geride bırakılmanın verdiği buruklukla zorlukla yutkundu. Yine mi terk ediliyordu ? Bir çocuk gibi ağlayıp, beni de götür demeyecekti bu kez. 3 Yaşında, annesi giderken eteklerine yapışmıştı da ne olmuştu ? Yere itilmiş, ağlama seslerine bile kulak tıkayarak koşarak gitmişti annesi. " Paran yok pulun yok. Nereye gideceksin abla ? " Onun için endişelenmişti. Bu köyden hiç çıkmamışken, şimdi İstanbul diyordu ! " Var var. Kevser'in altınlarını, paralarını çaldım. Beter olsun inşallah ! Hadi ben gidiyorum. Kendine dikkat et Selvi'mm " diyerek son bir kez öpüp, koşar adımlarla karanlık sokağa karıştı. Ardında bıraktığı kardeşinin nelerle yüzleşeceği, aklına bile gelmedi. Kafesinden kurtulmuş bir kuş gibi heyecanla, yeni hayatına doğru adımlarını koşarak atmıştı. Yine geride kalan, gidenin ardından bakan Selvi'ydi. Annesi giderken en azından yanında Defne'yi bırakmıştı. Ama ablası da gidince, bir başına kalmak ona koymuştu. Bahçe kapısından gelen ses, misafirlerin geldiğini söylüyordu. Selvi'nin içine ateş düştü. Ablası kaçmıştı ama onu istemeye gelmişlerdi. Ortalık karışacak diye düşünerek, hiç karışmamayı seçti. Ahıra girip saman balyasının üzerine uzandı. Dün gece Fırat'ın tacizi yüzünden hiç uyumamıştı. Gözleri kapanacağı esnada, ahırın kapısı gıcırdadı. Gelen Fırat'tı. Ancak bakışları, bakış değildi. Selvi hemen uzandığı yerden kalkıp geri çekildi. " Ne geldin gene Fırat ? Defol git bak bağırırım ! " Fırat onu hiç ciddiye almadan, üzerine doğru ilerlemeye devam etti. " İstersen avaz avaz bağır Selvi ! Dayanamıyorum daha. Gel sadece seveceğim seni. Bir şey yapmayacağım ! " diyerek onu kıstırmaya, kandırmaya çalışıyordu. Selvi'nin yüreği ağzında atıyordu. Ev misafir kaynıyordu. Ablası evden kaçmıştı. Kendisi ahırda tacize uğruyordu. Bağırıp yardım dilense, annesi yüzünden bir kez daha iftiraya uğrardı. " Anasının kızı değil mi işte ? O yapmıştır kesin. Şimdi de Fırat'a iftira atıyor ! " Söylenecek tek söz bunlar olurdu. Suçlanacak tek kişi de Selvi... Köşeye sıkışmış olan Selvi, Fırat'ın ellerini itiyor, ahırın kapısına ulaşmaya çalışıyordu. Evden sesler yükselmeye başlamıştı. Anlaşılan o ki, Defne'nin kaçtığı fark edilmişti. Fırat Selvi'nin boynuna yaklaşıp öpeceği sırada, Selvi tüm gücüyle dizini, Fırat'ın erkekliğine vurdu. Acıdan iki büklüm olan Fırat, böğürüyordu sanki. Huysuzlanan Kara kişniyor, iki ayağının üzerinde yükselip şaha kalkıyordu. Atı da hissetmişti Selvi'nin huzursuzluğunu... Selvi can havliyle ahırdan çıkıp eve koştu. " Biz ne diyeceğiz şimdi el aleme ? İstemeye geldiğimiz kız evden kaçmış ! Bu nasıl iş Ali ? " Halil İbrahim'in babası Cafer Bey, öfkeyle ağzına geleni söylüyor, Ali Bey de başını yere eğmiş, sus pus duruyordu. Dışı suskun dursa da, içinden yine küfürlerini sıralıyordu eski karısına. Kevser Hanım " Anasına çekmiş demek ki ? Siz haber yolladığınızda ne bilelim kaçacağını. İsterim deyince, biz de bilemedik böyle bir şey yapacağını ! " Hatice Hanıma bakarak dertlenmiş gibi görünmeye çalıştı. Selvi'nin başka çaresi yoktu. Ya bu evde kalıp bir gün Fırat'a karşı koyamayıp kirlenecekti. Ya da bu evlilik sayesinde bu evden çekip gidecekti. ' Yaşım henüz küçük. Hemen düğün olmaz zaten. O zamana kadar da ablam zaten beni alır ' şeklindeki düşünceleri hızla kafasından geçirdi. " Ben evlenirim ! " Gür sesiyle sözleri küçük odada yankılandı. Halil İbrahim ile gözleri kesişti. Selvi yutkundu ve bakışlarını Cafer Ağaya çevirdi. " Adınız yere düşmesin. Ben evlenirim oğlunuzla ! " dedi tekrar. Kiminle evleneceğini dahi bilmeden, can havliyle bulduğu bu çareye tutunmuştu. Kevser Hanım ve Dicle, keyiften dört köşe olmuşlardı. Hem Defne evden kaçmıştı. Hem de Selvi evleniyordu. Bir taşla iki kuş. ' Selvi Ömer ile evlenince, gidip gelme bahanesiyle, Halil İbrahim'le de ben evlenirim ' diyen Dicle, büyük bir yanılgının içindeydi. Halil İbrahim ne olduğunu kavrayamadı. Kızın hali bir tuhaftı. Can havliyle gelmiş, bir avaz evlenirim diye odanın ortasında bağırıyordu. Bu kız, saf cesaretten ibaretti. Hatice Hanım Selvi'ye baktı. Sonra da Halil İbrahim'e. " Anan kaçtı gitti. Ablan da gitti. Ne bilelim sen de kaçıp gitmeyeceksin ? Zaten bin pişman olduk geldiğimize. Sizin, yüzünüz güzel kızım. İçiniz kötü, içiniz ! " Selvi cevap vereceği sırada, Fırat salona girdi. Kızgın bir boğa gibi öfkeliydi. Selvi'nin yaptığı bu son şey, artık onu durduran son zinciri de kırıp atmıştı. Başını Selvi'ye bakarak salladı. Bu hareketin manası ' Sen görürsün. Hele bir millet gitsin ! ' demekti. Hiç düşünmedi Selvi. " Alın şimdi götürün. 18'ime kadar evinizde çalışırım. Gözünüzün önünde olurum. Hemen şimdi sizinle birlikte gelmeye razıyım ! " . . . . . . . Devam edecek...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD