Elif gözlerini kapattığında zaman da kapandı.
Ama yok olmadı.
Üçe ayrıldı.
Gökyüzü üç farklı renkte yarıldı:
Biri altın sarısı,
biri gece mavisi,
biri kan kırmızısıydı.
Kemal fısıldadı:
“Zaman artık tek bir yol sunmuyor.”
Mert dehşetle baktı.
“Bu… yasak.”
Elif anlamıştı.
Kendisi bir kırılma noktasıydı. Veremediği karar, evreni bölmüştü.
Ve her yol… yaşanacaktı.Altın ışığın içine düştüğünde Elif kendini Osmanlı’da değil, günümüzde buldu.
Kemal karşısındaydı.
Tamamen insan.
Kalbi atıyordu.
Nefes alıyordu.
Zaman onu bırakmıştı.
“Bitti mi?” diye sordu Elif.
Kemal başını salladı.
“Ben artık sadece seninim.”
Bu dünyada zaman bedelini hatıralarla almıştı. Kemal geçmişini bilmiyordu. Ne sihir, ne muhafızlık, ne lanet…
Elif sustu.
Ona gerçeği söylemedi.
Birlikte küçük bir evde yaşadılar. Kahvaltılar, sıradan tartışmalar, geceleri aynı yastığa dökülen nefesler…
Ama Elif her gece ağladı.
Çünkü Kemal mutluydu.
Ama eksikti.Gece mavisi yol Elif’i zaman boşluğuna çekti.
Burada sadece zaman varlıkları vardı. Yüzsüz, isimsiz.
Kemal zincirliydi.
“Gelmemeliydin,” dedi.
“Elbette gelecektim,” dedi Elif. “Bu benim hatam.”
Elif mührü kendi kalbine bastı.
Zaman durdu.
Elif bir insan olmaktan çıktı.
Bir dengeye dönüştü.
Kemal serbest kaldı ama bedel Elif’ti.
“Beni hatırlamayacaksın,” dedi Elif.
Kemal diz çöktü, ağladı.
“Hatırlamasam da severim,” dedi.
Bu dünyada Elif artık yoktu.
Ama zaman ilk kez sakindi.Kırmızı yolda Mert kazandı.
Ama kazandığı şey güçtü…
ve yalnızlıktı.
Zaman tarikatını yeniden kurdu. Artık amacı kontrol değil, hükümdü.
Kemal’i zincirledi.
“Elif’i seçtin,” dedi. “Şimdi bedelini öde.”
Kemal gülümsedi.
“Sen beni zincirledin,” dedi. “Ama onu değil.”
Elif bu dünyada hayattaydı ama soğuktu. Kalbi mühürlenmişti. Kimseyi sevemiyordu.
Mert tahtta yalnız oturdu.
Zaman onun önünde eğildi.
Ama Elif asla.