Alarmın sesiyle gözlerimi zorlukla araladım.
Dün gece kanepede uyumuştum ve her yerim tutulmuştu. Üstelik üzerime de bir şey atmadığım için üşümüştüm.Ev sıcak olsa da mevsim sebebiyle tam olarak ısınamıyordu.Soğuktan kasılan bedenimi gerinerek açmaya çalıştım.Doğrulup ayağa kalktım ve sersem adımlarla banyoya yöneldim.Banyoda ki işlerimi halledip odama geçtim.
Dolaptan siyah kalem etek ve kahverengi saten gömleğimi çıkarıp giyindim saçlarımı alttan at kuyruğu yapıp öndeki perçemleri elimle düzelttim.
Makyaj sevmezdim ama yüzüm çok soluk durduğu için nude tonlarda rujumu sürdüm ve kirpiklerime rimel sürdüm.Siyah kabanımı da elime alıp odadan çıktım.
Evden çıkıp asansöre ilerledim aynı zamanda kabanımın önümü bağlıyordum.
Gelen asanöre binip binadan çıktım ve otoparkta ki arabama ilerledim.Arabamın yanındaki siyah range rover dikkatimi çekmişti.İlk defa otoparkta görüyordum ve sanırım dün geceki gürültülü komşumun arabasıydı.
Üzerinde fazla durmadan arabama geçip adliyeye doğru sürdüm.
Adliyeye varıp aracımı park ettim ve içeri girdim.
Odama geçip kalemim olan Eren'i önündeki bilgisayara bir şeyler yazdığını gördüm.
"Günaydın,savcım"
"Günaydın,Eren."
Mimiksiz suratımla kabanımı çıkarıp masama oturdum.
"Dün istediğim,Ahmet Demir dosyasının balistik raporu geldimi"? "
"Evet savcım"
Önündeki dosya yığınından istediğim dosyayı bulup masama getirdi.
Dosyayı incelerken Eren'nin bir şey söylemek istiyor da söyleyemeyip ayakta kıvrandığını göz ucuyla gördüm.
Kafamı rapordan kaldırmadan konuştum.
"Söyle"
"Efendim savcım? "
"Karşımda kıvranıp durma. Söyle ne söyleyeceksen "
"Ee, şey savcım Ahmet Demir dosyasına yeni gelen başsavcı bakacağını söyledi siz gelmeden hemen önce"
Sanırım yanlış duymuştum. Eren'e bakıp kıstığım gözlerimle başımı sağ omzuma doğru eğip,
"Anlamadım?" dedim.Eren'nin konuşmasına fırsat vermeden devam ettim.
"Benim baktığım davayı devredeceğimi nerden çıkarmış peki? "
Eren tedirgin olmuş gözlerle bana bakıp cevap vereceği sırada konuşmasına fırsat vermeden ayağa kalkıp, odadan dışarı çıktım.Sinirle karar vermek istemiyordum ama bugüne kadar böyle birşey yaşanmamıştı ve hangi gerekçeyle bu kararı vermişti merak etmiştim.
En iyisi kendisine bizzat söylemekti bunu.
Koridorda ki başsavcı yazan kapıya doğru topuklu ayakkabılarımın tıkırtı sesleriyle doğru ilerledim.
Kapıyı çalıp odaya girdim.
Odada masasındaki savcı kalemi olan kadın dışında kimse yoktu.
"Buyurun Deren savcım".
"Başsavcı nerde? "
"Emniyete gitti savcım, ne için bakmıştınız" dedi.
Cevap vermeden odadan gerisin geri çıkarken sinir katsayım artıyordu.
Başsavcı olabilirdi, ama benim baktığım dosyayı yarıda bırakıp ona vermeye niyetim yoktu.Hem başka dava mı kalmamıştı da benim baktığım dosyayı devretmemi istemişti.Üstelik yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmiştim.Ahmet Demir'i ve adamlarını içeri tıkmama çok az kalmıştı.Gelir gelmez bu da nereden çıkmıştı şimdi.Gergin adımlarla odama geçtim ve ifade için bekleyen bir sanığı ve avukatını otururken gördüm.Harika!Kafamı meşgul edecek manzara tam karşımdaydı.
"Savcım, ifade için geldik." Avukatın konuşmasını başımla onaylayıp, yerime oturdum.
...
Adliyenin küçük çay odasına geçip kendime çay aldım.Biraz yürümek istemiştim ve çayımı kahvemi elimden geldiğince kendim almak isterdim.Başkalarına bu konuda emir vermek hoşlanmadığım bir şeydi.Elim ayağım tutuyordu sonuçta.
Sıcaklığı elimi yakan karton bardakla koridorda ilerlerken karşıdan bana doğru gelen İpek'i gördüm.
"Ne haber canım? "
"Çay aldım. Sen nereye gidiyodun? "
Bugün üzerinde koyu mavi tonlarında etek ve ceket takımı vardı.Saçlarını açık bırakmıştı ve vazgeçilmezi olan kırmızı ruju yine dudaklarındaydı.
"Bir müvekkilimle görüşücektim dışarda"
dedi, saçlarını arkaya doğru atarken.
"Bu arada başsavcı geldi gördüm sabah, adam dehşet bir şey.Maşallah Allah sahibine bağışlasın" dedi sırıtarak.Sabahın köründe adamı nasıl görmüştü.Hızına hayret ediyordum.
"Gelir gelmez Ahmet Demir dosyasını ona devretmemi emreden savcıyı gördün yani?. " dedim iğneleyici sesimle.
"Şu kumarhanelerin sahibi Ahmet Demir dosyası mı? "dedi şaşırarak.
"Evet" dedim yine sinirlenmeye başlamadan önce.
Koridorun sonundan gelen bağırış sesleriyle dikkatimi o yöne verdim.
"Ne oluyor ya? "dedi İpek.
Seslerin olduğu yöne doğru hızlı adımlarla yürüdüm.
"Ne oluyor burada?"
İki tane polisin zorlukla zapt ettiği adam hala bağırmaya devam ediyordu.Polisler tutmaya çalıştıkça daha çok çırpınıyodu.Mahkeme kapısının önünde çıkardığı rezalete bakılırsa davası iyi geçmemişti.
Bende sesimi yükseltmek zorunda kaldım.
"Bağırma lan! Adam gibi dur,öyle anlat derdini"
Salonun önündeki sandalyelerde oturan insanlar meraklı gözlerle bu tarafı izliyorlardı.
"Sen kimsin be! Benim derdim avukatımla.Bırakın beni!Vereceksin lan paramı!O kadar para verdim sana kurtaramadın beni!
Adamın avukatı olduğunu tahmin ettiğim cübbeli kadın tedirginlikle adama bakıp bana doğru geldi.Bu sırada polislerden biri de adamın kulağına ne söylediyse adam anında sesini kesip korkuyla bana bakmaya başlayıp konuştu.
"Be.. ben özür dilerim savcım."
Adama sinirli gözlerimle bakıp bir şey demeden avukata döndüm.
"Kusura bakmayın savcım, adliyede böyle bir olay yaşanmasını istemezdim. "
"Senin bir suçun yok zaten" dedim adama ters bakışlarımı atarken. Polislere götürmeleri için başımla işaret ettim.
Avukatta yanımdan selam vererek gittiğinde arkamda ki İpek'e döndüm.
"Manyak bitmiyor memlekette. " dedi.
"Öyle."
"Neyse ben gidiyorum geç kalacağım yoksa.Mesai çıkışına yetişirsem şu Cihangir savcının senden davayı almasını konuşuruz."
Uzaktan öpücük atıp hızla koridorda yürümeye başladı.
Ne?
Adı Cihangir miydi?
Zorlukla yutkundum ve duyduğum ismi sindirmeye çalışıp olduğum yerde dönüp ağır adımlarla odama yürümeye başladım.Bir ismin beni kötü etkilenmesine izin vermeyecektim.Dünyada ki tek Cihangir o değil di ki.Eninde sonunda isminin karşıma çıkacağını biliyordum.
Bir isim benzerliği yüzünden eski anılarda boğulacak bir kadın değildim ben.
Güçlü olmalı ve işime odaklanmalıydım.
Yoksa boğazıma takılıp yutkunmamı zorlaştıran şeyin canlanan hayal kırıklığı olduğunu düşünecektim.O yoktu, onun adı kapanmış ve el değmemesi gereken bir yaraydı.Adını duydum diye zihnime hücum eden anılar da yoktu.Donuk bir ifadeyle odama girdim.
Düşünceleri kafamdan atmaya çalışıp masama geçtim ve bana en iyi gelen şeylerden birini yapıp çalışmaya odaklandım.
...
Gün boyu bir sürü ifade almıştım bir ara emniyete gitmiş tekrardan adliyeye dönmüştüm.Bu arada başsavcı adliyeye gelmişti ama bu seferde ben mahkemeye girmiştim.Şu dosya işini konuşmakta yarına kalmıştı mecburen.
Koşuşturmacayla geçen bir günün daha sonundaydım.Mesai çıkışıydı ve kırmızı ışığa takılmıştım.Direksiyondaki parmaklarımla düzensiz bir ritim tutturmaya başladım ve ifadesiz bakışlarla kaldırımdan geçen insanları izledim.
Bir kadın elinden tuttuğu 5-6 yaşlarındaki kız çocuğunu gülümseyerek dinliyordu.Kendi kızıydı sanırım ve kız öyle heyecanla bir şeyler anlatıyordu ki o an ne anlattığını merak etmiştim açıkçası.Pembe beresi kafasından kaymak üzereydi.Minicik burnu kıpkırmızı olmuştu ve bembeyaz teninde yanakları birer elma gibi duruyordu.Kadın elindeki poşetleri yere bırakıp kızının beresini düzeltti ve aynı zamanda kafasını sallayıp gülümseyerek onu onayladı.Onlara o kadar dalmıştım ki arkamdan gelen korna sesiyle yeşil ışığın çoktan yandığını anladım ve aceleyle gaza bastım.Tarfik ilerlemeye başladığın da minik kızı ve annesi ardımda kalmıştı.
Onları görünce, annemi yedi yaşında kaybetmeden önceki günlerimiz aklıma gelmişti.Güzel olan nadir yıllarımdı.Zaten sonrasında onu da kaybetmiştim.
Kalbimde ki koca boşluk,onu her anımsadığımda koca bir kara delik olup, boş bir çuvaldan farksız bedenimi de içine çekip yok edecek sanırdım.Ama bir şekilde yaşıyordum işte.
Hayatım da bana değer verdiğini düşündüğüm tek insandı ama kader birlikte olmamızı istememişti sanırım.Erken gitmişti benden.Belki diyorum bazen, yaşıyor olsaydı bu kadar ruhsuz bir insan olmazdım.Duygularımı ondan saklamak zorunda kalmazdım ve tüm çıplaklığımla onun göğüsüne dayardım kafamı.Geçecek deseydi geçeceğine tüm kalbimle inanırdım.Şimdi ne artık küçük Deren'nin hisleri kalmıştı geriye ne de göğüsüne kafamı dayayabileceğim bir annem. Bazen yüzünü unutacağım diye düşünürdüm ve hatırlamaya çalışıp zihnimi o kadar çok zorlardım ki gün boyu başım ağrırdı.
Ondan geriye bir fotoğrafı bile yoktu.
Ama kaderin yüzüme güldüğü tek şeymiş gibi, yüzü, bana gülümseyişi,sıcacık bakışları,her zerresiyle aklıma kazınmıştı.Gözlerimi kapattığımda silüeti karşımda beliriverirdi.Bunun için minnettardım.Onun yüzünü unutmak dibe çökmeme sebep olurdu.
Düşüncelere o kadar dalmıştım ki eve geldiğimi fark etmemiştim bile.Arabayı otoparka park ettikten sonra binaya doğru yürüdüm.Dış kapının şifresini girip ağır kapıyı iteledim ve içeri girdim.
Dışarının soğuğu ve rüzgarına göre daha iyi olan binanın içi bir nebzede olsa iyi gelmişti.Asansöre binip üçüncü katın düğmesine bastım ve asansörün yukarı çıkmasını ellerim cebimde, asansörün aynasında ki yansımamı izleyerek bekledim.Siyah paltomun üzerine dağılmış gece karası saçlarım rüzgarda dağılmıştı.Ellerimi cebimden çıkarıp düzeltme gereği duymadım o an.Koyu gözlerimi çevreleyen siyah kirpiklerim, saçlarım gibi uzundu.Çıkık elmacık kemiklerim ve yüz yapıma oturan ucu kalkık burnumu tamamlayan dolgun dudaklarım vardı.Sabah sürdüğüm rujum tamamen silinmişti ve solgun rengi ortaya çıkmıştı.
Asansörden istediğim kata geldiğimi bildiren sesle kapının açılmasını bekledim.
Bir kaç saniye sonra açılan kapılarla yorgun adımlarımı kendi daireme yönlendirdim.Kulağıma gelen topuklu ayakkabı sesiyle kafamı kaldırdım ve üst katın merdivenlerinden inen kadını gördüm.Ankara'nın ayazında giydiği bordo mini elbisesi ve siyah önünü açık bıraktığı paltosuyla tamamladığı siyah topuklu ayakkabılarıyla üşümeyi aldırmadığını göz ucuyla bakarak bile anlamıştım.
Sarı saçlarını sinirle arkaya attı.Yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyle yanımdan hızla geçti.Yoğun parfüm kokusu yüzümü buruşturmama sebep olmuştu.
Dairemin olduğu kapının önüne gelip çantamdan çıkardığım anahtarla kapıyı açıp içeri girdim.
Direk banyoya geçip kendimi duşa atmıştım.Bedenimin yorgunluğu ancak böyle geçebilirdi.
Duştan sonra havluya sarınıp saçlarımı kuruttum ve bi kıskaçlı toka yardımıyla arkadan tuturdum.Odama geçip dolabımdan koyu kahverengi polar eşofman takımını çıkardım iç çamaşırlarımı giyinip üzerine eşofmanlarımı geçirdim ve yüzüme nemlendirici sürüp odadan çıktım.
Evim ne çok büyüktü ne de çok küçük.Orta büyüklükte sayılırdı ve bana fazlasıyla yetiyordu.Amerikan mutfağıyla uyumlu bir salonum vardı.Fazla eşya sevmezdim, sade bir evdi.Açık renklerin hakim olduğu salon da aykırı tek renk simsiyah L şeklindeki kanepemdi.
Açık renk dolapların hakim olduğu mutfağa girip kendime yiyecek bir şeyler hazırladım.
Yarım saat sonra hazır olan makarnayı mutfakla salonu birbirinden ayıran ara tezgaha koyup yüksek bar sandalyesine oturup yedim.Bulaşıkları makineye atıp tezgahın üstünü sildim,aynı zamanda kahve makinesinin düğmesine de basıp kahvemin hazır olmasını sağladım.Kahveyi alıp salonun camına doğru yürüdüm.Camın önündeki mermere kahvemi koyup kollarımı bağlayarak karlı havaya baktım.Karlar şehrin üzerini beyaz bir örtü gibi örtüyordu.Elimi camın kulpuna atıp çevirdim ve pencereyi açıp soğuk havanın içeri dolmasına izin verdim.
Her ne kadar karlı havaları sevmesem de, soğuğu bedenimde hissetmeyi seviyordum.Kim bilir belkide bana yaşamayı hissetirdiğindendi.Kahvemi alıp koca bir yudum içtim.
Elimi uzatıp kar tanelerinin avucuma düşmelerini sağladım ve saniyeler sonra avucumun sıcaklığından ötürü erimelerini donuk gözlerle izledim.
Kaç dakika o şekilde durdum bilmiyorum ama vücudumun artık donduğunu hissediyordum.Ama beni kendime getiren şey bu değildi.Zil sesi.
Başta benim telefonum sanmıştım.
Ama hayır.
Ses üst katımdaki evden geliyordu.
Sesin yüksekliğine bakılırsa da cam açıktı sanırım.Zil sesi bir kaç saniye sonra kesildi.Kafamı yukarı kaldırdığımda kimseyi göremedim.
Bende daha fazla camın önünde dikilmek istemedim ve geri çekilip camı kapattım.
Camın önündeki buz gibi olan kahveyi de alıp evyeye döküp fincanıda makineye koydum ve yatak odasına ilerledim.
Odaya girip ışığı yakma gereği görmeden baş ucu lambasını yaktım ve yorganımı kaldırıp yatağa girdim.Saçımdaki tokayı çıkarıp komodinin üstünne bıraktım ve yandaki kitabı elime alıp sırtımı yatak başlığına yasladım ve kaldığım sayfayı bulup okumaya başladım.Yorgundum ama uyumadan önce kitap okuma alışkanlığımı bırakamıyordum.Kitapların içinde ki hayatları okumak bana iyi geliyordu.Sanki o hayatı ben yaşıyormuşum gibi hissetmeyi seviyordum.En azından birkaç sayfa okumayı başarmıştım ama yorgunluğa daha fazla direnemedim ve gözlerim kendiliğinden kapandı.