Asya Eve vardığımızda hâlâ gülüyorduk. Serdar arabayı park ederken hâlâ “ben bittim, mahvoldum” diye söyleniyordu. “Yenge, var ya... Komutan bu olayı öğrenirse, kesin beni ceza nöbetine yollar. Bir de ‘görünmez oldu’ falan dedim ya, ben var ya, bittiğim noktadayım.” Ben gülmekten yanaklarımı tutuyordum. “Ya bırak, Emir bu kadar sinirli olamaz. Belki de şimdi gülüyordur.” Serdar bana öyle bir baktı ki, o bakışın anlamı netti: Sen Emir Karahan’ı tanımıyorsun. Tam o sırada kapı gürültüyle açıldı. Serdar yerinde zıpladı, ben refleksle çantamı önüme koydum. Ve o tanıdık ses yankılandı: “Serdar!” Serdar resmen sandalyesine yapıştı. “Bak geldiii,” dedi fısıldayarak. " Oha nasıl?" dedim arkaya bakıp. Biz ondan önce çıktık o bizden önce nasıl vardı. Ellerimi ağzıma götürüp şaşkın bir şeki

