Asya Emir beni kucakladığı gibi, ilk yardım için ambulansa doğru acele etmeye başladı. Konuyu daha fazla uzatmadım. Emirin yürüyüşü sekti, ama kollarındaki tutuşu çelik gibiydi. Gözlerimi onun göğsünden ayırmadım; üniformasının yırtık bir yerinden, daha önce hastanede pansumanını gördüğüm yaranın kanı sızıyordu. O da, benim için savaşmış, yaralarını hiçe saymıştı. "İndir beni, Emir. Sen de yaralısın," diye mırıldandım, suçluluk hissiyle. "Sus. Konuşma. Sen güvende olana kadar tek kelime etmeyeceğim," dedi, sesi emir vermeye alışık bir komutanın kararlılığındaydı ama içindeki endişe netti. Ambulansın içine girdiğimizde, parlak ışık gözlerimi kamaştırdı. Etrafta hızlı hareket eden askerler ve bir doktor vardı. Emir beni yavaşça sedyeye bıraktı. O an, vücudumdaki tüm morluklar, elektrik ş

