Asya Arabanın camları kurşunla çatırdayıp paramparça olurken çığlığım boğazımda sıkıştı. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki sanki göğsümden fırlayıp dışarıya düşecek. Emir direksiyonu çeviriyor, araba sağa sola savruluyordu. Her dönüşte bedenim koltuğa çarpıyor, canım yanıyordu. Ama en kötüsü, arkamızda hiç durmadan sıkılan kurşunlardı. "Allah’ım…" dedim fısıltıyla, dudaklarım kurumuştu. Emir’in bakışları diktiği yoldan hiç ayrılmıyordu. Dudaklarının kenarından çıkan tek şey, dişlerinin arasından süzülen öfke dolu bir nefesti. O an ona bakarken bir şeyi fark ettim: Korkmuyordu. Sadece öfkeliydi. Bizi korumak için kendini hiçe saymaya hazırdı. Serdar öne eğildi, elindeki tabancayı çıkardı. "Komutanım, çatışmaya hazırım!" Derya’nın soluğu kesilmişti. "Ben… ben ölecek miyim?" diye ağlıyordu.

