Sahte Kocam 🎀

1318 Words
Asya Yeni Statüm: Devlet Koruması Altındaki Sivil Gelin Ertesi sabah uyandığımda hayatım tamamen değişmişti. Artık devlet koruması altındaydım ve sahte bir evliliğin içindeydim. Emir’in lojmanına yerleştirilmiştim. Evet, Yüzbaşı Emir. Soğuk, ketum, disiplinli. Duygularını bir askeri operasyon gibi yönetiyor. Ama yine de bu adamla aynı çatı altındaydım. Lojman, iki odalı sade bir evdi. Biraz fazla sade. Ruhsuz. Renksiz. Buzdolabındaki içerik bile bir insanı depresyona sokmaya yeterdi. İlk iş olarak kapının arkasına bir poster astım. Yıldız Tilbe. Evet, tam da o. Bağıra çağıra acı çeken, sahnede çılgın danslar eden, aşktan kuduran kadın. Severdim. Hem de çok. Kadın dayanışması ruhu vardı içimde. Gerçi "biraz" var demek az kalır. Tüm kadınlar birleşse benden enerji alır. Yaşasın kadınlarımız! ❤️ Emir posteri görünce durdu. Gözleri kısıldı. “Bu ne?” dedi, sanki eve gizli bir bomba yerleştirmişim gibi. “Özel alanımı belirliyorum. Herkesin alanına saygı, yüzbaşım.” Gerginleşti. Ama asıl gergin olan bendim. Çünkü mutfağa girdiğimde… buzdolabı neredeyse boştu. Sadece su. Ve protein bar. Üç tane. Biri yarısı yenmiş. Diğeri son kullanma tarihi geçmiş. “Sen burada insan gibi mi yaşıyorsun yoksa taş mı çiğniyorsun?” dedim. Gözlerim dolmak üzereydi. Gerçekten duygulandım. Açlıkla birleşince çok dramatik bir an yaşanabilirdi. Emir koltuğa geçti, dosyalarını açtı. “Operasyon bölgesinde yiyecek konusunda lüks olmaz.” “Ben lüks istemiyorum. Ekmek. Peynir. Domates. Bu kadar. Buzdolabında üç renk görmek istiyorum sadece!” Sesim yükselmişti. Acıkınca dramatik oyunculuğum tavan yapar. Emir iç geçirdi. Sonra yerinden kalktı. “O zaman markete gidiyoruz.” “Ne kadar çözüm odaklısın, bayıldım gerçekten,” dedim göz devire devire. Ama içten içe mutluydum. Hayatımda ilk defa biri benim için alışverişe çıkıyordu. Evet, sahte koca. Ama yine de jest jesttir. Arabayı görünce gözlerim büyüdü. “BMW mi? Ben süreyim mi?” dedim heyecanla. “Olmaz,” dedi net ve kısa. “İyi de karın değil miyim, sözümü dinlemen lazım,” dedim kısık sesle ama alayla. Gözlerini devirdi. “Demek ki tam ayağıma basamamışsın,” diye o günkü nikâh sahnesine gönderme yaptı. Ben de yapıştırdım cevabı: “Diline basacakmışım, yanlış yapmışım.” Birden başını çevirdi, bakışları keskinleşti. “Ne dedin!?” Dilim damağımda düğümlendi. Tatlı bir gülümseme yerleştirdim suratıma. “Hiçbir şey.” Gerçekten dilim götüme kaçmıştı. Konuşurken kontrol kaybı yaşadığım anlardan biriydi. Neyse ki binbir mucizeyle market yoluna koyulduk. Önce lojmanın içindeki küçük markete uğradık. Ama yok. Ne muz var, ne doğru dürüst peynir. Sadece Emir’in sevdiği gibi protein barlar ve sıkıcı kahveler. Benim inatçılığım (ve biraz da dramatik ikna kabiliyetim) sayesinde sonunda dışarıdaki büyük markete gitmeye karar verdik. O sırada bana bir şapka ve gözlük tutuşturdu. “Tak bunları. Takip olabilir,” diye fısıldadı. Ben ise başka bir takipteydim. Muz. Kafamda muz vardı. O sırada reyonlara bakarken muz fiyatını gördüm. “BU KADAR MI OLMUŞ?!” diye bağırdım. Emir anında elimi tuttu. “Elimi bırakma. Dikkat çekiyorsun.” “Bırakacağım. Evliyiz diye her yere el ele mi gideceğiz?” “Senin kadar baş belası biriyle neden sahte evlilik yaptığımı sorguluyorum.” “Ben de!” Elini çekmek istedim ama... el sıcacıktı. Kalbim azıcık trip atmayı bırakıp ‘awww’ moduna geçti. Sonra aklım başıma geldi. *Elin adamı. Kocam değil. Sahte kocam.* İnsanlar dönüp bakıyordu. Emir gözlerini kıstı. “Evcilik oynamıyoruz.” Ben ise gayet evcilik kafasındaydım. Sepete çikolata attım. Cips attım. Bir de dondurma... Emir dondurmayı sepete bakmadan aldı ve yerine koydu. “Tatlı yok.” “Tabii haklısın. Yeni evlendik. Tatlı diye beni ye diyorsun değil mi?” dedim gülerek. Başını eğdi, göz ucuyla bana baktı. “İnan seni yememi kaldıramazsın.” Bir anda öksürdüm. Boğazıma hava kaçtı. “Şakacı şey seni,” dedim. Alaycılık damarlarım yine faaliyete geçmişti. Marketten çıkana kadar atışmalar sürdü ama arabaya binince… sessizlik. Gerçekten ilk defa sustuk. Lojmana döndüğümüzde güvenli bölgeye geçince Emir rahatladı. Ama ben… huzursuzdum. Kafamdaki sorular bir türlü susmuyordu. “Bana gerçekleri söyle,” dedim. “Bu örgütler neden hâlâ peşimde?” Ciddileşti. Gözleri karanlık bir deniz gibi derinleşti. “Çünkü yazdığın haberde sadece insan kaçakçılığı değil… bir devletin iç istihbaratına dair ipuçları da vardı.” Yutkundum. “Ben sadece insanları korumak istemiştim.” “Ve şimdi seni korumak için ben buradayım.” Bir adım yaklaştı. Elini omzuma koydu. Bu kadar yakından bakınca, gözlerinde ilk defa bir sıcaklık gördüm. Bir de yeni tıraş olmuş losyon kokuyordu. En özlediğim koku. Babamın kokusu artık sahte kocamın kokusu olmuştu. Sahi... bu adam sadece emir komuta zincirinden ibaret biri değildi. “Bu işin sonunda ya tamamen özgür olacaksın…” dedi. “Ya da daha fazla kurban verilecek. Senin söylediklerin bazı taşları yerinden oynattı.” Derin bir nefes aldım. “O zaman doğru bir şey yaptım.” “Evet. Ama artık oyunun ortasındasın. Ve burada kurallar benim.” Ona baktım. Gülümseyerek başımı eğdim. “Peki, yüzbaşım...” “Söyle.” “Kurallarına uyarsam... tatlı alabilir miyim?” İlk defa dudağının ucunda belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Göz kırptı. “Belki.” İşte o an… sahte evliliğimizde minik bir “biz” olasılığı ortaya çıktı. Ama bilin bakalım sonra ne oldu? Kapı çaldı. Ve gelenler… Emir’in timiydi. Tim! Kiminin elinde silah, kiminin dudağında sigara. Ama hepsinin bakışında bir şey vardı: Merak. Ve işte o an anladım… Bu sadece Emir’le yaşamak değildi. Bu, aynı zamanda Emir’in deli ekibiyle de yaşamak demekti. Yanmıştım. *** Kapı çaldı. Ama öyle kibar, minnoş bir tıklama değildi bu. Direkt “Biz geldik, açın kapıyı ya da kırarız!” tınısı vardı. Emir kapıya yönelmeden önce bana kısa ama anlam yüklü bir bakış attı. “Lütfen bu sefer normal davran,” dedi. Ben de başımı hafif eğdim, göz kırptım. “Tabii ki, kocacım. En normal hâlimle buradayım.” Kapı açıldı. Emir o an eli kirli diye yıkamaya gitti gelene kadar kapıyı ben açmıştım. Ve işte o an, hayatımın en ilginç ‘damat tarafıyla tanışma’ deneyimini yaşadım. Karşımda Emir’in timi. Dört adam. Hepsi siyah tişört, kargo pantolon. Kiminin elinde telsiz, kiminin dudağında sigara. Ama hepsinin bakışında aynı şey vardı: Şok. Önce gözleri bana, sonra tekrar Emir’e, sonra tekrar bana döndü. Tıpkı bir futbol maçında ofsayt olup olmadığını anlamaya çalışan hakem gibi bakıyorlardı. İçlerinden biri fısıldadı: “Kadın mı o?” Bir diğeri hemen düzeltti: “Bayan… bayan olabilir.” Üçüncüsü gözlerini kısıp konuştu: “Komutanın evinde...” Dördüncüsü bombayı patlattı: “Oha... saçları var.” Kahkırmamak için dudağımı ısırdım. İlk defa kadın görüyor olabilirlerdi. Belki de ben onların “vahşi doğada nadir rastlanan tür” belgeselindeki deneğiydim. Kollarımı kavuşturdum. Kaşımı hafif kaldırdım. “Buyurun, kime bakmıştınız?” dedim, ciddiyet taklidi yaparak. İçlerinden biri boğazını temizleyip konuştu: “Emir… yani... komutanımızı görmeye geldik.” “Ha, kocam olur kendisi,” dedim göz kırparak. Ve o anda sanki zaman durdu. Küçük çaplı bir beyin yanması yaşandı. Hepsi birden aynı anda: “YENGEEE!” Ses öyle bir yankılandı ki, apartmanın dış cephesi titredi. Kiminin gözleri doldu, kimisi kafasını öne eğdi, biri de dudağını ısırarak hıçkırdı sanki. İçlerinden biri – en ufak tefek olan – bir adım attı, sonra olduğu yere çöktü. Bayıldı. Ben gözlerimi kocaman açıp baktım, ama dayanamayıp bir espri patlattım: “Galiba sana âşıkmış, evlendiğini öğrenince kaldıramadı. Kocam, ne diyorsun bu işe?” Sessizlik. Tuz buz bir atmosfer. Emir tam o sırada kapıya geldi. Beni duyduğunu biliyordum çünkü bakışları ‘sabrım üç saniye sonra tükenecek’ yazıyordu. Timin tamamı asker duruşuna geçti. Biri hâlâ baygın, diğeri hâlâ gözünü kırpmadan bana bakıyor. Ben mi? Şirince gülümsüyorum. Sahte gelin mod: Aktif. Emir içeri döndü, eliyle tıpkı “çok konuştun, sus artık” der gibi bir hareket yaptı. Ama ben son sözü söylemeden bırakır mıyım? “Teyzem de demişti, ‘ Askerlerin talibi çok olur’ diye. Teyzemin içgüdüleri sağlammış. Baksana Emircim Erkekler bile sana aşık,” dedim. Emir başını geriye attı, gözlerini kapadı. “Allah’ım sabır ver. Sussan mı artık!” dedi soğuk bir şekilde. Ben ise içimden geçirdim: Sabır mı? Ah be yüzbaşım... Sen daha hiçbir şey görmedin. " Komutanım biz rahatsız ettik gidelim mi biz," dedi korkuyla askerlerden biri. " Gelin gelin. Demek kadın, bayan, saçları var ha," dedi alayla. Askerler de benim gibi şirince gülümsemeye çalıştı. Meğerse tek ben değil onlar da yanmıştı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD