5- Zoraki Evlilik

1357 Words
Siyah araba arazimizin kapısının önünde durduğunda babamın adamları hızla arabaya doğru yöneldi. Babam elinde tespihiyle avluya çıktı. Bakışlarını özellikle benden kaçırıyordu. İlk kez istemediğim bir şeyi yapmaya zorluyordu beni ama bunu kendisine hak olarak görüyordu çünkü gitmeden önce benden bir söz almıştı. Beni Amerika'ya yollamıştı ama istediği zaman gelecek onun istediği kişiyle evlenecektim. O zaman bugünlerin asla gelmeyeceğini düşünerek kabul etmiştim ama şimdi bir kaçış yolu bulamıyordum. Bir girdabın içinde sürükleniyor gibiydim. Her şey umduğumdan hızlı gelişiyordu. Sanırım tek çarem o yaşlı bunağa benim evlenilmeyecek biri olduğumu göstermek ve vazgeçmesini sağlamaktı. Arabadan yaşlıca bir adam indiğinde kalbim hızla çarpmaya başladı. Bu muydu Karan denilen kıçımın ağası? "İsmail Ağa," dedi adam babamla tokalaşırken. "Karan ağa hediyeleri gelinin beğenip beğenmediğini sormak istedi." Öylece durup adama baktım. Evleneceğim herif bu değildi, bu Karan ağa'nın adamlarından biriydi sadece. "Aaaa," diye bağırdı Güler halam. "Bak Havin bak, gelinliğin burada." Şok içinde halama doğru döndüm ve gelinliğe bakakaldım. Kolları kabarık, önünde işlemeler olan seksenlerden ya da doksanlardan kalma berbat bir gelinlikti bu. Dahası kafa aksesuarına neredeyse bir çığlık patlatacaktım. Kocaman bir halkaya iliştirilmiş dantelden kocaman bir gül vardı. Bir şey dememe fırsat kalmadan bir araba daha geldi. İçinden kurbanlık koç indirildi. Nazar boncuklarıyla ve mavi taşlarla süslenmişti zavallı şey. Alnına da kanla bir leke yapılmıştı. "Maşallah maşallah," diye araya girdi Şerife halam. Sonra koluyla beni dürttü. "Konuşsana kız dilini mi yuttun? Beğendim desene! Allah razı olsun ağamdan desene!" "Bu ne saçmalık ya!" diye bağırdım. "Bırakın zavallı hayvanı da! Gelinlik de berbat, hediyeler de! Hiçbirini istemiyorum. Söyle o Karan denilen ağana onunla evlenmek istemiyorum! Gitsin kendine başka damızlık kurban baksın!" Adamın kaşları çatılırken babama döndü. "Senin kızın ne der İsmail ağa?" Babam sinirle bana bakarken, "Haydi," dedi adama. "Var git yoluna. Haftasonu Havin hazır olacak. Düğün bizim arazimizde yapılacak." "Bize düğünü kız tarafının yapması yakışmaz İsmail ağa. Karan Bey'in konağına geleceksiniz." "Gelmeyeceğim!" diye araya girdim ama nafileydi. Beni duymuyorlardı bile. "Öyle olsun," dedi babam. "Hadi git şimdi." Adam bana gıcık gıcık baktıktan sonra elinde ki kutuyu bana doğru uzattı. "Karan ağamın özel hediyesidir." Kutuyu elinden alıp yere fırlattım ve üstüne tükürdüm. Adam bana gıcık gıcık baktıktan sonra siyah camları olan arabaya doğru döndü. Önünü ilikleyip arabanın arkasında oturan kişiye hafifçe selam verdiğinde kanım dondu. Şerefsiz herif en başından beri o siyah filmleri olan arabanın içinde beni izliyordu. Demek beni yakından görmek istemişti. Belli belirsiz gölgesini görsem de hiçbir şey seçememiştim. Arabalar geldikleri hızla geri giderken tekrar yalvaran gözlerle babama baktım. Ancak babam hiçbir şey söylemeden tekrar eve çıktı ve kendini ofisine kilitledi. Arkamı dönüp odama doğru gidecekken Şerife halam o iğrenç adamın gönderdiği özel hediyeyi açmakla meşguldü. Bir yandan da söyleniyordu. "Edepsiz bu kız vallahi edepsiz! Adam ona dünyalar kadar hediye göndermiş. Kurbanlık koç adamış. Aaa bu ne be?" Merakıma yenik düşerek Şerife halama döndüm. "Ne var?" "Adam sana dansöz kemeri ve zil göndermiş. Fantezisi zaar. Sana zil takıp oyna, benimle evleniyorsun demek istiyor." "Aptal!" dedim sinir olarak ve hızla odama çıktım. * Günler birbirini kovalarken, zaman hızla gelip çattı. Yarın düğünüm vardı. Ne yapsam da ne etsem de kimseyi ikna edememiştim. Babam belki iki yüz tane silahlı adam dikmişti kapıya. Değil kaçmak, pencereden kafamı uzatsam görüyorlardı beni. Artık dayanamıyordum. Herkes telaşla hazırlıklarını bir haftada yaparken, kendilerine elbiseler seçip bana takacağı altınları hazırlarken kimse benimle ilgilenmemişti bile. Herkes düğün derdindeydi. Annem yıllardır benim için yaptığı el emeği göz nuru ne kadar çeyizim varsa çoktan yollamıştı bile Karan ağa'nın evine. Sanki kullanacakmışım gibi. Karan ağa'dan kendimi soğutmayı planlamıştım ama zahmet edip yanıma bile gelmemişti. Beni sadece uzaktan o gün arabanın içinden izlemişti. Kibirli yaşlı bunak! Gece hızla ilerlerken dayanamayıp aşağıda halamlar ve annem ile oturan babamın yanına gittim. "Beni zorla evlendiremezsin. İstemiyorum bu adamı! Onu görmedim bile!" "Kes artık!" dedi babam. "Evleneceksin." "Ben Amerika'ya geri döneceğim. Benim orada bir yaşantım var, anlamıyor musun?" "Bana bak!" diye bağırdı babam ayağa kalkarak. Öfkeden kıpkırmızı kesilmişti. "Duydum ben o Amerika'da ne boklar yediğini de bakma susturdum herkesi. Seni okuttuk! Amerika'ya gideceğim dedin, yolladık! Bana zamanı gelince ailemize yakışanı yapacağına dair söz verdin Havin. Şimdi herkes konuşurmuş Bozok aşiretinin ağası Şah İsmail'in kızı orospu diye! Evlenip bu lekeyi temizleyeceksin." "Baba neden onları dinliyorsun?" diye bağırdım Kürtçe. "Alnımıza sürülmüş bir leke yok. Kim demişse bunları yalan söylemiş! Ben orada işimde gücümdeyim." "Biz seninle böyle anlaştık kızım. Şimdi beni katil etmeden sana görücü çıkan bu adamla evleneceksin! Bu evden kırmızı kuşağınla çıkacaksın." "Hayır!" diye isyan ettim. "Baba hayır lütfen! Bana bunu yapma!" "Beje xwe! Kes sesini! Çık odana! Ne kadar direnirsen diren, yarın o nikah kıyılacak! Sen yarın koskoca Alpata aşiretinin başı Karan Alpata'nın gelini olacaksın, işte o kadar!" Bütün gece ağladım ama artık elimden bir şey gelmezdi. Geriye tek bir çarem kalmıştı. O herifle evlenecektim ancak koynuna girmeyecektim. Ona öyle fenalıklar yapacaktım ki, beni boşayacak Amerika'ya geri postalayacaktı. Sabah üzerime bu iğrenç gelinliği geçirirken aklımdan geçen tek şey buydu. Evet, her şeyi yoluna sokacaktım. Bir haftalık iznim kalmıştı ve sonra Amerika'ya dönmem gerekiyordu. Bir avukata vekalet verir, boşanmayı hallederdim. Amerika'daki arkadaşlarımın ruhu bile duymazdı bu olayı. Ve bir daha asla Türkiye'ye dönmeyecek, babamla da görüşmeyecektim. Yapacaktım bunu. Kafama o gül detayını geçirip beni süslerlerken ve erkek kuzenim Velad, kırmızı kuşağı belime geçirirken ses etmedim. Amcalarım, onların karıları, çocukları tüm aşiretimiz bizim evdeydi şimdi. Karan ağa'nın evine gitmek üzere hazırdık. Aşağı indiğimde büyük bir konvoy araziye girdi. Herkes zılgıtlar atıyor, annem yürüdüğüm yollara çiçekler, şekerler döküyordu. Kırmızı bir duvak takıldığında bile ses etmedim. Her şey o kadar iğrençti ki! Doğu'ya ait tüm adetlerden nefret ediyordum. "Damat gelmedi mi?" diye sordu babam arabadan inenlere. "Hayır," dedi Karan ağa'nın adamlarından biri. "O sizi evinde bekliyor. Müsade var mı İsmail ağa?" "Buyur," dedi babam. Karan ağa'nın adamı cebindeki silahı çıkarıp havaya ateş etmeye başladığında baygınlık geçirmek üzereydim. Bu ne banellikti! "Kes şunu!" diye bağırdım. "Çocuklar var burada. Maganda kurşunuyla ölmelerini mi istiyorsun?" Adam sinir olsa da, silahı beline geri yerleştirdi. Asıl maganda Karan ağaydı aslında. Beni evden almaya bile gelmemişti ki suratına tükürebileyim! Böylece hepimiz Karan ağa'nın evine doğru yola çıktık. Sanki cenazemi taşıyorlarmış gibi hissediyordum. Sonunda Karan ağa'nın arazisine vardığımızda büyük bir kalabalık bizi karşıladı. Her yerde silahlar patlıyor, birileri zılgıtlarla halay çekiyordu. Kusacaktım. Her zaman düğünümü Paris'te Eyfel kulesinin altında, seksi beyaz bir balık elbiseyle şampanya patlatarak kutlayacağımı düşünürdüm. Gel gör ki, şuan ki düğünüm en kötü kabuslarımdan bile beterdi. Beni büyük bir masaya oturduklarında Karan ağa'nın konağına baktım. Gerçekten görkemliydi. Bizim konağımızdan çok daha büyük ve daha moderndi. Bu yaşına kadar neden evlenmemişti bu altmış yaşındaki moruk acaba diye düşünmekten kendimi alamamıştım. Düğün hızla devam ederken damat hala ortalıkta gözükmüyordu. Suratımı asmış bir şekilde kaderimi bekliyordum. Gün neredeyse geceye dönerken damadın hala gelmeyişi herkesi telaşlandırsa da beni rahatlatıyordu. Belki de evlenmekten vazgeçmişti? Sonunda nikah memuru geldiğinde yutkundum. Herkes sus pus olduğunda Karan ağa'nın konağın başında dikildiğini anladım. Alpata aşireti büyük bir gürültü kopararak çılgınlar gibi alkışlamaya başladı. Sırtım ona dönüktü. Dönüp bakmaya tenezzül bile etmemiştim zira onun o buruşuk suratını görmek bile istemiyordum. Midem bulanıyordu. Tam yanımda durduğunu hissettim ama dönüp bakmadım bile. Ondan nefret ettiğimi iyice bellemesini istiyordum. Ama o da benimle konuşmuyordu. Nikah memuru nikaha başladı. "Siz Şah İsmail Bozok kızı Havin Bozok, Karan Alpata ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" Derin bir sessizlik oldu. Bakışlarım babamınkilerle çarpışırken yutkundum. Hayır diye bağırmak istiyordum ama götüm yemezdi. Hayır dediğim an Alpata aşireti ile çok büyük bir savaşa gireceğimizin bilincindeydim. "Evet," dedim gönülsüzce. Alkış kıyamet koparken nikah memuru müstakbel kocama döndü. "Siz Behram Alpata oğlu Karan Alpata, Havin Bozok ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" "Evet," dediğinde ilk kez sesini duydum. Yaşlı birine göre oldukça genç çıkmıştı sesi. İlk kez ona bakma isteği içime doğdu. "Öyleyse sizi karı koca ilan ediyorum!" dediğinde ortalık ayağa kalktı. Öyle çok ses vardı ki, kulaklarımı kapatmak istiyordum. Kocam olacak yaşlı puşt, beni belimden tutup hafifçe kendine doğru döndürdü. Nefesimi tutup gözlerimi kapattım. Kırmızı duvağımı açtığını hissettim. Dudaklarını alnıma değdirdiğinde kokusu burnuma doldu. Hoş kokuyordu evet, ama yine de midem bulanıyordu. Sonunda gözlerimi açtım ve hayatımın en büyük şokunu yaşadım. "Sen..." dedim şok içinde ona bakarak. "Sen... Sen..." Kekelemeye başlamıştım. Bu nasıl olabilirdi? "Sana tekrar görüşeceğimizi söylemiştim," dedi yüzünde sinsi bir gülümseme ile. "Sen bardaki adamsın," dedim şok içinde. Kulağıma doğru eğildi. "Evet kucak dansı yaptığın adamın ta kendisi. Ama bu gece senden daha güzel bir performans bekliyorum."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD