3- Evleneceksin!

963 Words
Aradan iki hafta geçmişti ve çoktan gece kulübünde yaşadığım o geceyi, kucak dansını ve o aşiret paketi geride bırakmıştım. İşten gelmiştim ve tek istediğim bir şarap açıp koltuğumda pineklemekti. Derken telefonum çaldı. Babam arıyordu. Sevgiyle gülümsedim. Babam Urfa’nın en önemli ağalarından biriydi. Sözü sayılır, herkes ondan çekinirdi. Ama ben babamın göz bebeğiydim. Halalarıma rağmen, her dediğim sorgusuz sualsiz yerine getirilirdi. Amerika’ya gitmek istediğimi ilk söylediğimde herkes şiddetle karşı çıkmış ama babam silahını masaya vurarak “Susun!” diye bağırmıştı onlara. Sonra bana dönmüştü. “Tamam kızım, bu da tamam. Madem öyle istersin, buna da tamam. Ammaa…” dedi elindeki tespihle işaret parmağını bana sallayarak. “Sana buraya dön dediğim vakit döneceksin. Ve ben sana ne yap dersem onu yapacaksın. Başka türlü olmaz ha!” “Tamam babacığım,” demiştim sevinçle. İçten içe o günün asla gelmeyeceğini biliyordum. Amerika’dan asla dönmeyecektim. Ben kendi hayatımı kurmuştum çoktan. Telefon zırıl zırıl çalarken düşüncelerimden sıyrıldım. “Alo, buyur babacığım, emrin nedir?” “Niye o telefon açılmaz Havin, hayırdır? Beni oraya getirtmek mi istiyorsun sen?” “Lavabodaydım babacığım,” dedim gözlerimi açarak. Herkes bilirdi ki, Bozok aşiretinin ağası Şah İsmail’i asla kızdırmaya gelmezdi. “İyi,” dedi ters ters. “Eşyalarını topla. Buraya geliyorsun.” “Ne oldu baba?” diye sordum. “Her şey yolunda mı?” “Geldiğinde konuşuruz Havin. Hızla Urfa’ya geliyorsun dedim. Daha da lafımın üstüne laf koma.” “Tamam,” der demez telefon suratıma kapandı. İşyerinde daha ikinci haftamda izin alacak olmak büyük rezaletti ama eğer babamın davetine icabet etmezsem birilerini yollayıp beni buradan aldırırdı biliyordum. “Sakin ol,” diye mırıldandım kendime. “Sakin ol Havin. Her ne olduysa birkaç gün içinde halledip geri döneceksin zaten.” Müdürümü aradım. Acilen babaannemin vefatı üzerine Türkiye’ye gitmem gerektiğini söyledim. Neyse ki oldukça anlayışlı davranmışlar hatta iki hafta izin vermişlerdi bana. Bilgisayarımdan bir uçak bileti aldım ve yarın sabah ki yolculuğum için valizimi hazırlamaya başladım… * Sonunda on yedi saatlik bir uçuşun ardından zombi gibi bir taksi çevirmeye çalışıyordum. Sonunda havalimanından bir taksi bulabilmiştim. Bu şehrin dayanılmaz sıcağını hiç özlemediğimi fark etmiştim birden. Asık suratlar, gergin insanlar… Taksici bavulumu bagaja koyduktan sonra yola çıktık. Sokaklardan geçerken içimde bir şeyler hareketlenmeye başladı. Ne de olsa gurbet elden geliyordum. Doğduğum topraklara dönmek, insanın özüne dönmesi gibi bir şeydi. Camı araladım ve saçlarımın rüzgara karışmasına izin verdim… Balıklıgöl, Urfa kalesi, Göbeklitepe… Bir başkaydı burası. Yanılmışım, özlemiştim burayı. Taksi sonunda konağın önünde durduğunda sıcağın etkisiyle bir şal bağlamıştım kafama. Göbeği açık bir bluz ile dizüstü bir etek ile gelmiştim. Yine konağa bomba gibi düşeceğim kesindi. Annem beni görür görmez, “Havin…” diye bir çığlık attı. Kollarını açarak koştu bana. Sarılıp öpüştükten sonra ayrıldık. “Ah nasıl özlemişim,” dedi. O sırada havluya büyük halam çıktı. “Havin? Sen mi geldin?” “Yok hala, ikiziyim ben Havin’in.” Halam ters ters baktı bana. “Dili de pabuç, hele kıyafetine de bak. Giyinmeseydin kızım. Aynı anasına çekmiş işte. Alırsa aslanım böyle kara kıçlısını olacağı buydu.” “Hala…” dedim uyarıcı bir şekilde. “Annemle düzgün konuş.” “Peh,” dedi arkasını dönerek. “Aman boşver,” dedi annem. “Dünden beri seni bekliyoruz. Babanın sana çok önemli diyecekleri varmış.” “Neymiş onlar?” “Bende bilmiyorum kızım,” dedi annem. “Gece seninle konuşacakmış. Bir adamlar geldi üç gün önce buraya. Bir ilgisi var mı bilmem… Bana da bir bok konuşmaz ki nah, ha böyle dili ağzı kapalı herifin. Sonra bir aşağı bir yukarı yürüyüp durdu. Sonra da seni aradı gel diye.” “Allah Allah, çok merak ettim şimdi.” “Hadi git öp babayın elini. Yukarda seni bekliyor. Senin şerefine kebaplar yapılacak bu gece, ziyafet hazırlıyoruz.” “E, süper,” dedim annemin yanağından makas alarak. “Nasıl da özlemişim senin yemeklerini Nadide sultan…” “Seni munzur….” Dedi gülerek. “O kıyafetlerini de değiş.” “Öff, tamam,” dedim ve yukarı babamın yanına çıktım. Babam çalışma odasında tespih çekiyordu. Beni görür görmez ayağa fırladım. “Havin’im gel.” “Öpeyim baba,” dedim elini öperek. Sonra sarıldım. “Ne oldu baba, ne konuşmak istiyorsun benimle?” “Şimdi değil, şimdi değil,” dedi tespihini çekmeye devam ederek. “Şimdi git odana yerleş. Senin için Nazende hazırladı odanı. Duşunu al, güzelce giyin.” Sonra dikkatle üstümdekilere baktı. “Ama giyin, emi kızım.” “Tamam,” dedim gözlerimi devirerek. Gerçekten kaç saatlik yolculuktan sonra buna ihtiyacım vardı. Hızla ev ahalisine selam verdim, odama çekildim ve güzel bir duş aldıktan sonra yatağıma girdim. Eski odam, sabun kokulu el oyası çarşaflar, dantel perdeler… Yüzümde bir gülümseme ile uyuyakaldım. * Akşam uyandığımda avluda yemek hazırdı. Evimizin senelerdir hizmetlisi olan Nazende, beni uyandırıp aşağı inmemi söylemişti. Daha fazla laf işitmemek adına burada bıraktığım ve aileme göre ‘doğru düzgün’ olan kıyafetlerden üstüme geçirip aşağı indim. Biz aslında Urfa’da ki aşiret ailelerine göre oldukça modern bir aileydik. Yani olabildiği kadar… Koca sofra kurulmuş, halalarım baş köşeye oturmuştu. Babam, şarkı söyleyerek kebapları pişirirken dedikodu yapıyorlardı. Aslında halalarımla, annemin arası çokta kötü değildi. Ama halalarım sürekli bir laf dokundururlardı. Ben uyuz olurdum ama annem pek takmazdı onları. Aksine hiç evlenmedikleri için üzülürdü onlara. Sonunda yemekler yendi ve Amerika’da neler yaptığıma dair ilmek ilmek her detay istendi. Gecenin bir an önce bitmesini istiyordum çünkü görünüşe göre herkes sağdı, kimsenin sağlık sorunu yoktu. Öyleyse babam neden gelmemi istemişti? Bir an önce bunu öğrenmek istiyordum. Sonunda sofra toplandı, tatlılar yendi, çay faslı derken saat epey ilerledi. Babamla yalnız kaldık. “Buyur baba,” dedim ona bakarak. “Beni neden buraya çağırdın? İşyerinden iki hafta izin alabildim ancak. Sonra dönmem gerekiyor. Bir an önce konuya girersen sevinirim.” Babam kafasını kaldırıp bana baktı. “Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun,” dedi ağır ağır. “Senin kötülüğünü istemem. Ama… Bir daha Amerika’ya dönmeyeceksin Havin. Çünkü bir hafta sonra evleneceksin.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD