HAVİN “Sakın Karan,” dedim içimden. “Sakın yapma bunu bana.” Çünkü ben onun için en yapmayacağım şeyleri yapmıştım. Amerika’daki yaşamımı, arkadaşlarımı bırakmıştım. İstemediğim her ne varsa onun için kabul etmiştim bunları. Urfa gibi bir yerde yaşamayı, bu konaktaki zehirli kadınlarla aynı sofrada oturmayı, canımın tehlikede bile olmasını umursamamıştım. Süreya, reddedilecek bir kadın değildi. Hatta belki de böyle çırılçıplak karşısına geçtiği hiçbir erkek onu reddemezdi. Süreya, Karan’a doğru adım attığında ayak bileklerinden yukarı yayılan o boğucu yasemin-vanilya kokusu bende kusma isteği yarattı. “Bedenim hoşuna gidecek… ağammm…” Karan, gözlerini Süreya’nın gözlerinden ayırmadı. Bakışlarını vücuduna kaydırmadı. Bakışlarını önündeki kağıtlara geri çevirdi. “Üzerini giy.” K

