3. Özel Tasarım Koltuk

1153 Words
SANCAK “Uzak dur benden,” dedi bedeni titrerken. Bense uzak durmak yerine onu çözdüğüm gibi altıma almanın sarhoşluğu ile mest olmak üzereydim. Allah özene bezene yaratmış, o da kıymetini bildiğini belli edercesine güzelliğini taçlandırıyordu. Güzellik farklı bir şeydi, aura farklı bir şey. Birçok güzel kadın görmüştüm elbette. Fakat birçoğu güzelliğinin hakkını veremiyordu. Eylül ise tıpkı adı gibi… Sessiz sakin gibi görünüyor ama içine çekildikçe insanın ciğerine dolan bir serinlik bahşediyordu. İlk bakışta ürperten, ikinci bakışta bağımlılık yapan bir havası vardı. Sanki dokunsam kırılacak kadar narindi fakat gözleri “benimle uğraşma, yakarım” diyen gizli bir keskinlikle çevreliydi. Başını hafifçe yana eğişinde bile bir zarafet, ama aynı anda “beni çözemezsin” diye fısıldayan bir mesafe… Güzelliği sadece yüzünde değildi. Duruşunda, nefes alışında, insanın içine sakince yayılan o tehlikeli sakıncalı çekimindeydi. Tüm hissiyatım tehlike diye bağırıyordu. Neyin başlayacağını bilmeden bir kapının aralığından içeri adım atmak gibiydi. Ve ben o adımı çoktan atmıştım. “Matteo düşmanın falan mı? Benden ne istiyorsun? Ailemden ne istiyorsun?” diye soludu nefes nefese. “Sence derdim onunla olsaydı, seni mi kaçırırdım?” diye güldüm. “Adamın seninle olmasının tek sebebi seni sikmek istemesi. Bir kıymetin olduğunu mu düşünüyorsun?” Sözlerimin onu sinirlendirdiğini anlamak için çok zeki olmaya gerek yoktu. Üstündeki o kendinden emin olan duruşu bozmak, gözlerindeki mesafeleri yıkmak isteğiyle yanıyordum. “Sen ne cins bir adamsın?” dedi dişlerini sıkarak. “Benimle bu şekilde konuşma hakkını nereden buluyorsun?” Ona yapacaklarımı şimdilik bilmiyordu. Nelere hak talep edeceğimi bilse küçük dilini yutardı büyük ihtimalle… O sırada kapı vuruldu ve Malik içeriye girdi. “Ne var?” “İstediğin koltuk geldi abi!” Tam da şu an en ihtiyaç duyduğum şey yaptırdığım özel koltuktu. Koltuğun işlevini düşünmek bile kanımın kaynayarak bedenimi ateşe vermesine sebep oldu. “Güzel! Bize yemek hazırlat. Geliyoruz.” Konuşmamız uzun sürecek gibiydi. Zaten şu an yapacak çok daha iyi bir işim yoktu. Aklımda birçok sahne olsa da şimdilik çizgiyi aşmamam gerekiyordu. Uzanıp ellerini çözdüm. “Bir de yemek mi yiyeceğiz?” diye sordu tükürür gibi. “Acıkmışsındır. Müstakbel karımı aç bırakırsam nasıl bir adam olurum?” diye sordum kendimle dalga geçerek. Ayaklarını çözdükten sonra elimi uzattım. Elimde zehirli bir akrep varmış gibi tiksintiyle bakıp iterek ayağa kalktı. Sıcak kahve tonlarına sahip gözlerinin nasıl bu kadar soğuk bakabildiğini anlamaya çalışırken gözlerine dalmıştım. Üzerinde kalçalarını saran gri midi bir etek vardı. Sol bacağını gözler önüne seren önden derin yırtmacıyla, üstüne oturan beyaz gömleğiyle hem resmi, hem de baş döndürücü görünüyordu. “Şerefsiz evladı olduğun kesin. Başka kim bir kadını kaçırır ki?” diye sordu nefret dolu bir sesle. Onu incelemeyi kesip bakışlarımı yeniden, tepesinde toplanmış uzun dalgalı saçlarının çevrelediği oval yüzüne çevirdim. “Önce aşağı insek tartışmak için? Eğer yürümekte zorlanıyorsan omzuma atabilirim.” Bana öfkeli bir bakış atıp kollarını göğsünde bağladı. “Nereye gideceğim gerizekalı?” “Daha zeki olduğunu sanıyordum,” dedim sahte bir hayalkırıklığı içinde. “Odadan çıkıp merdivenlere yürüyeceksin.” Yanımdan geçerken beni öldürmek istercesine bir bakış atıp önüme geçti. Peşinden giderken gözlerim eteğin tamamen sardığı kalçalarına kaydı. İç çamaşırı izi yoktu. Ya tanga giyiyordu ya da hiç giymiyordu. Aletim sertleşirken iki adımda yanına varıp belini sardım. Dokunuşum bir kez daha ürpertiyle titremesine neden olurken, çok yakında zevkten titremesini sağlayacağıma yemin ettim. “Amını o orospu çocuğuna vermişsin ama kıçını bana saklamışsın Cara!” Kısacık bir an donakaldı. Bakışları bir hışımla yüzüme dönerken sıcak gözlerinden cehennem ateşinin çıktığına yemin edebilirdim. “Sen ne tür bir pisliksin,” dedi iğrenircesine. “Üsluba bak!” Alınmış gibi yaptım. Dudaklarım kıvrılırken “sen de amına isim takanlardan mısın Mia Bella? Ne diye sesleniyorsun? Paylaş benimle!” “Siktir git!” Bir kahkaha attım. Belindeki parmakların baskısını artırırken “ben am derken sıkıntı ama sen sik diyebiliyorsun,” diye mırıldandım. Nefesim yanağına çarparken, “Hiç şüphen olmasın. Sikeceğim. Hem de öyle bir sikeceğim ki, o orospu çocuğuyla yaşadıklarını hatırlamayacaksın bile. Benden başka herkesin dokunuşunu unutturacağım sana!” dedim söz verircesine. Resmini gördüğüm anda etkisi altına almıştı beni. Hele de karım olacağını bilirken incelemek farklı bir bakış açısıydı benim için. O herifle sevgili olduğunu öğrendiğimden beri içten içe kuduruyordum. Matteo denen it bilse de, bilmese de, nihayetinde kadınıma dokunmuştu ve ona dokunan ellerini kıracaktım. Zevkle… Sadistçe… Her zaman işkence yapmaktan zevk almıştım ama ilk kez bir kadın için birinin ciğerini sökme isteğiyle doluydum. Titrek bir nefes alırken elimden kurtulmaya çalışıp merdivenleri inmek için çabaladı. Onunla birlikte adım attım. Teniyle özdeşleşen parfüm kokusu ciğerlerime doluyor, beni ele geçiyordu. Merdivenler bitince onu geniş salona yönlendirdim. Bakışları etrafı incelerken özel koltuğu fark edince keskin bir nefes aldı. Gözleri dehşetle büyüyerek bana döndü ve yeniden koltuğa baktı. “Senin için özel tasarım hazırlattım Mia Bella! Kıymetini bil!” Koltuk, siyah deri kaplı, ağır ve heybetli bir tasarıma sahipti. Her bir detayı hem lüks hem de tehditkâr bir hava yayıyordu. Kolçakları geniş, paslanmaz çelik kelepçeler için özel olarak tasarlanmış kilit mekanizmaları bulunuyordu. Bakışları dehşetle her santiminde gezerken onu adım adım koltuğa yaklaştırdım. Kelepçelerin bileklere geçen kısımlarını, kırmızı kadife ile kaplattırmıştım. Teninde, özellikle de narin bileklerinde kurtulmaya çalışırken izler kalsın istemezdim. Yarattığım yumuşak dokunuş, metalin soğuk sertliğiyle tezat oluşturuyor, bir yanıyla nazik, bir yanıyla acımasız bir jest sunuyordu. “Bu ne?” diye sordu sesi titrerken. “Özel bir tasarım,” dedim, koltuğun kolçağına hafifçe vurup, kelepçenin kırmızı kadife yüzeyini okşayarak. “Sana yakışır, değil mi?” Gülümsemem alaycıydı. Gözlerimi ondan ayırmadan tepkilerini izlemek bana ayrı bir zevk veriyordu. “Sen hastasın,” dedi dehşetinden gram kaybetmeden. “Rahatını da düşündüm,” dedim keyifli bir sesle. Koltuğun sırt kısmı uzun saatler orada oturacağını düşündüğüm için özel bir rahatlık sunuyordu. Eğimli, yüksek ve yastıklıydı. Yine de çok sevinmemeliydi çünkü bu konfor hissi aldatıcıydı. Sırt kısmının alt kenarlarında bağlama noktaları göze çarpıyordu. Ayak bilekleri için koltuğun alt kısmında, yere yakın iki metal halka vardı. “Ruh hastası!” dedi onu koltuğa oturması için teşvik ettiğim sırada. Geriye doğru bir iki adım attı. Ne sanıyordu ki? Kaçması, başıma bela olması için ona özgürlük sağlayacağımı falan mı? Koltuk, hem bir taht gibi görkemli hem de bir hapishane gibi kısıtlayıcıydı. Tam istediğim gibi… Özgürlüğünü zincirlemek için tasarlamış, kırmızı kadife detayıyla bu esareti zarif bir oyuna dönüştürmüştüm. Bir adım yaklaştım, parmağımı kırmızı kadife kaplı kelepçenin iç yüzeyinde gezdirirken, “Otur,” dedim sakin ama buyurgan bir sesle. “Konuşmamız uzun sürecek. Ve bu koltuk senin dinlenmen için en uygun yer.” Gözleri koltukla benim aramda gidip gelirken çenesini sıkıca kapattı. “Beni bağlamanı bekleyeceğimi mi sanıyorsun?” diye tısladı. Kadife kelepçelere bakarken sesinde iğrenme vardı. Tiksintisini gizlemiyor, bunu hem bakışlarıyla hem de suratındaki her bir mimikle resmen ilan ediyordu. “Seçeneklerin var,” dedim, omuz silkerek. “Ama aç olduğunu biliyorum. Ve ben, müstakbel karımı aç bırakacak kadar gaddar bir adam değilim.” Koltuğun başlığına elimle vurdum. “Otur, ya da seni kendim oturturum. Hangisini tercih edersin?” “Allah'ın belası,” diyerek bir anda üzerime saldırırken, elindeki bıçağı son anda fark etmiştim. Tanrım nefes kesiciydi. Gözlerini bürüyen nefretle intikam meleği gibi duruyordu. Bu arada, o siktiğimin bıçağını nereden bulmuştu?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD