5. Hayal Kırıklığı

505 Words
SANCAK Gözlerimi üzerinden ayırmak yaptığım en akıllıca hamle değildi. Babasının kızıydı sonuçta. İlk boşlukta arkadan vurmak onlara yaraşır bir durumdu. Eylül’ün gözlerindeki ateş, beni hem büyülüyor hem de sinir ediyordu. O kadar dik başlı, o kadar inatçıydı ki, her hareketiyle beni daha da bu oyuna bağlıyordu. Koltuğa zincirlenmiş hali, bir an için bile teslim olmayışı, ona duyduğum öfkeyi ve arzuyu aynı anda körüklüyordu. Ama bu bir oyun değildi, en azından benim için. Bu, intikamın ta kendisiydi. Ve Eylül, bu intikamın en tatlı, en tehlikeli parçasıydı. Bir taraftan da kesinlikle dişime göreydi. Ve ben dişime göre olan her şeye bayılırdım. Bakışlarım yeniden sahiplenircesine, her bir santimini işaretleme isteğiyle üzerinde gezindi. Güzellik, cazibe ve zeka… Ne muhteşem bir kombinasyondu ama… Seksapalitesi üst düzeydeydi. Tanrım! Ona bakmak bile tüm bedenimin bir kurt gibi uyanışa geçmesine neden oluyordu. Yemeğini yerken gözlerim sürekli üstündeydi. Tehdidim işe yaramıştı yoksa yemek yemeye bile gönüllü değildi. Direncini kırmak zor fakat aynı zamanda eğlenceli de olacaktı. Düğünden her bahsettiğimde gözbebeklerini ele geçiren ateşli öfkesi ağzımı sulandıyor, daha fazlası için beni adeta teşvik ediyordu. Onun bu sessiz meydan okuyuşu, içimdeki avcıyı daha da uyandırıyordu. Yemeği yavaşça yedim, her lokmamda onun tepkilerini izledim. Sağ eli hariç kelepçelenmiş bir haldeydi ama o hâlâ bir kraliçe edasıyla dimdik oturuyordu. Bu kadının ruhu, kırılması imkânsız bir çelik gibiydi. Ve ben, o çeliği bükmek için sabırsızlanıyordum. “Annen,” dedim, şaraptan bir yudum alırken, “şimdilik güvende. Ama bu, senin işbirliğine bağlı. Yarın konsoloslukta evleneceğiz. Ve bu evlilik, sadece bir kağıt parçası olmayacak. Sen tamamen benim olacaksın aşkım.” “Sen delisin.” Sesi titremiyor gibi görünse de gözlerinde bir anlık çaresizlik belirdi. “Beni bu şekilde elde edemezsin. Ne benden, ne de babamdan istediğini alamayacaksın.” Soğuk bir şekilde gülümsedim. “Bakalım, Mia Bella. Göreceğiz.” “Şimdi,” dedim, çatalımı masaya bırakıp ona doğru eğilirken, “nikahımızdan iki gün sonra seninle bir yemeğe katılacağız. Sana Matteo denen sefilin gerçek yüzünü göstereceğim. Resimlere inanmadığını gözlerinde görüyorum. Gerçeğini gördüğünde belki inanırsın,” dedim yüzüne yayılan hayal kırıklığını izleyerek. Eylül’ün gözlerinde bir an için tereddüt belirdi, fakat hemen akabinde kendini toparladı. “Matteo seni ilgilendirmez,” dedi, sesi keskin bir bıçak gibi. “Seni de ilgilendirmemesi gerekiyordu. İlk öğrendiğimde nasıl hayal kırıklığına uğradığımı tahmin edebilirsin.” “Benden ne istiyorsun?” diye sordu bıkkın bir ifadeyle. “Şu oyunu artık bırakalım. Annemi tehdit edip beni evlenmeye zorlayarak ne umuyorsun Allah aşkına! İstediğin neyse bunu daha kolay yollardan halledebiliriz.” Gülümsedim. Bu inat, bu ateş, bu meydan okuyuş… Tam da istediğim buydu. Hala her şeyin bir oyun olduğunu düşünmesine neredeyse üzülecektim. “Ben oyun oynamam Cara.” Aslında oyun oynamak en sevdiğim eğlenceydi. Fakat onunla düşündüğüm evlilik asla bir oyun değildi. “İstediğin ne?” diye sorarken dişlerini sıkarak yüzüme baktı. “İstediğini gerçekleştirmek için evlenmemize gerek yok.” Oturduğum yerden kalkıp üzerine doğru eğildim ve çenesinden tutup gözlerime bakmasını sağladım. Delici bakışları beni öldürmek ister gibiydi. “Hala anlamamakta ısrarcısın. Annen için yeni bir gösterim mi yapmam gerek niyetimi anlaman için? Sinirlenmeye başlıyorum. Ve inan bana, beni sinirlendirmeyi asla istemezsin.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD