Defne'nin Anlatımıyla
Çağatay önümde bir Yunan heykeli gibi dikilirken, Çağrı arkamdaydı. Dokunuşları kabaydı. Göğüslerimi sıktığı elleri fazlaca hoyrattı. Kalçalarımın arasında sürtünen penisi de fazlaca sertti. Ensemi öperken, onun nefesi beni huylandırıyordu.
" Bu geceyi ömrün boyunca unutmayacaksın Defne. Zevkten ağlatacağım seni ! " Kulağıma fısıldadığı sözleriyle, ağzımdaki penisi çıkardım. Başımı yana doğru eğip sözlerimi de ona yönelttim. " Fazla eminsin ? "
Burnundan bir nefes vererek güldü. " Benimle oynayacak kadar cesur musun ? Yoksa boş bir cesaret mi, sikimi yediğin an da göreceğiz ! "
Onu umursamayarak ayakta duran Çağatay'ın karnından ittirip, koltuğa oturmasını sağladım. Emdiğim penisi yeterince büyümüştü. Üzerine doğru tırmanıp bacaklarımı iki yanına atarak, kucağına oturdum. Gözlerime bakarak tuttuğu erkekliğini, sokmaya başladı.
Çağrı da odada başka bir yere geçti. İçimdeki dolulukla başım arkaya doğru düştü. Çağatay göğüslerimden biri ağzına aldığında, ellerim saçlarının arasına karıştı. Yükselip alçaldıkça zevk sularım süzülüyordu. Onunla sevişmek güzeldi.
Çağrı'nın geldiğini hissettim. Boğazıma tasma benzeri bir şey geçirdi. ' Ne oluyor ? ' dememe kalmadan tasmanın kilidini taktı ve kilitledi. Yüzümü avucuyla tutmuş, gözlerime ve dudaklarıma bakarak konuşmaya başlamıştı.
" Bizimle olduğun her an kölemiz olacaksın Defne ! Biz ne istersek de yapacaksın. Madem kabul ettin. İtiraz şansın yok ! " Dudaklarımı öyle bir vakumlayıp öpmüştü ki, daha önce öpüştüğümü bile unutturmuştu bana...
Arkama geçip, iyice yayılmış olan Çağatay'ın dizlerine doğru oturdu. Kalçalarımı yoğururken ben hala içimdeki doluluğun keyfini çıkarıyordum. Bir parmağı arka deliğime doğru ilerledi. " Siktir Çağ, bu sürtük arkadan hiç vermemiş ! "
Elimle onu itmek için arkaya doğru hamle yaptım. Tuttuğu elimi sırtıma yasladı. Diğer elimi de yakalayıp iki kolumu birden, tek eliyle sırtımda sabitledi. " Sakin ol ! Madem amını Çağ'a verdin ! Götünü de ben sikeceğim. Kardeşimin siktiği deliğe gireceğimi düşünmedin herhalde ? "
" Abi şanslısın bakıyorum da ! Bakire değildi benim taraf ! Sen keyfine bak. " İştahla emmeyi bıraktığı göğsümü, tekrar ağzına aldı. Hoyratça emiyor, çekiştirip uzatıyordu. Çağrı, arka tarafıma parmağını sokmaya çalışırken odaklanamıyordum.
Her yerden istilaya uğramış gibiydim. Her yerimde eller geziniyor, dudaklar ve nefesler temas ediyordu. " Rahatla ! Bırak kendini ! Biraz sonra sikmediğim bir kulağın kalacak Defne ! " Parmağı içeri girmişti. Çok tuhaf hissediyordum. Biraz sonra parmağını çıkarıp oraya bir şey sürdü.
" Şimdi Çağ ! " Çağrı'nın sözleriyle, Çağatay hızlandı. Göğsümü bırakıp beni kendine doğru çekip deli gibi öpmeye başladı. Öpüşmenin ortasında, arkamdaki Çağrı hareketlendi. Bu kez girmeye çalışan parmağı değil, erkekliğiydi.
Kasılacak zamanı dahi bulamıyordum. Çağatay makine gibiydi. Alttan erkekliğini hızla sokuyor, elleriyle göğüslerimi sıkıp ovuyor, ağzı da dudaklarımı yer gibi ama, oldukça ıslak bir öpüşmeyle esir almıştı.
" BIRAKK ! " Çağrı'nın sesiyle durmuş, dudaklarımı da bırakmıştı. Tam o anda, erkekliğinin hepsini sokmuştu. Kızgın demir sokmuş kadar canım yanmıştı. Canımın acısıyla attığım çığlık, boğazımı acıtmıştı. " Ohhhhh ! Bağır güzelim. Her gece böyle bağıracaksın ! "
Canım yanıyordu. Bu çok acıydı. Barış bekaretimi aldığı gece bile o kadar nazik ve yumuşaktı ki, acısını bile hissetmemiştim. Şimdi bu arkamdaki adam hayvan siker gibi sokuyordu erkekliğini. Attığım çığlıklar umurunda bile değildi. Hızla sokup çıkarmaya devam ediyordu.
Çığlığımın yerine ağlayışlarım gelmişti. Ne var ki ona kafa tuttuğum için geri adım atamıyordum. Saçlarımdan kavrayıp biraz yükselmemi sağladı. Gözleri yüzümü taradı. Göz yaşlarımı gördüğünde kibirle gülümsedi.
" Sana, seni zevkten ağlatacağımı söylemiştim Defne ! " Sert bir şekilde içime girdi. " Umarım bir daha bana kafa tutmazsın. Ama ne olur tut ! Böyle çok zevkli oldu. Daha önce hiç bu kadar iyi çığlık atan olmamıştı, değil mi Çağ ? "
Hastaydı bu adam. Egoist olduğu kesindi. Acıyla attığım çığlıklarımı, zevkten sanacak kadar da kibirliydi. " Evet abi ! Ben de duramıyorum artık ! Sikmem lazım ! Devam edeyim mi ? Tamam mısın ? " Ben yokmuşum gibi konuşuyorlardı. Duygularım onlar için önemli değil miydi ?
" Et koçum ! Sonuna kadar kökle ! O çığlıklar bu gece hiç susmayacak ! " Bu sözlerden sonra, ikisi aynı anda sokup çıkarmaya başladı. İçimdeki doluluk hissi çok fazlaydı. Arkamın acısı bir yangın gibiydi. Yanıyordu. Acıyordu. Ama onlar hızla devam ediyordu.
Çağrı göğüslerimi tutup sıkarken, ensemi yalıyor, kulağımın memesini emip çekiştiriyordu. Boynumdaki tasmayı çekerek ona yaklaştırdı başımı. Çağatay dudaklarımdan koparken, Çağrı öpmeye başladı.
Orada öylece oturup sikilmekten başka bir şey yapamıyordum. Bir süre sonra ben de alışmıştım. Çağatay'ın yumuşak ve duygulu dokunuşları, Çağrı'nın sert ve arzulu tavırları beni de yükseltmişti. Kaç kez orgazm olduğumu sayamamıştım.
Hala yaşadığım şeyin gerçekliğini sorguluyordum. Aklım yerinde değil gibiydi. Karma karışıktım...
" Kaç kişiye siktirdin kendini ? " Öpüşmeyi bırakarak bana baktı. Yükselen bütün duygularım, aniden yere çakılmaya başladı. " Orospu mu sandın sen beni ? Nasıl soru bu ? " Sözlerime kahkaha atmaya başladı.
" Abi rahat bırak kızı ! Ne yapacaksın siken sikmiş işte ! Sen dua et, götünü sikmemişler ! " Gülüşü sonlanınca bana baktı. " Tam şu an bir orospu gibi görünüyorsun güzelim. İki kardeşin arasında tost olmuş durumdasın ya hani ? İki siki birden yemeyen orospular da var ! Kıymetini bil ve minnettar ol lütfen ! "
Ağzımı dahi açamadım. İçimdeki bütün duygular yükseldi ve boğazıma yumru olarak saplandı. " Bir kişi ! " Dakikalar sonra ancak ağzımı açabildim. Ancak ne dediğim ikisinin de umurunda değildi.. Kendimi açıklamaya çalışmam bile saçmaydı...
Kendi arzularına odaklanmışlardı. Bunu ilk kez yapmadıkları o kadar belliydi ki... Uyumlu ve ne yaptıklarını bilen bir tavırdaydılar. " Geleceğim artık abi ! Bırak sen de kendini ! " Çağatay'ın boynundaki damarları şişmişti. Kendini sıktığı belli oluyordu. " Daha değil Çağ ! Bu götü sabaha kadar sikeceğim ! Tut kendini ! "
Bana orospu muamelesi yaptığından beri keyfim kaçmıştı. Ama iki erkeğin böyle arzulu bir halde bedenimi işgal etmesi, zevk sularımı akıtıyordu hala. Bedenim ve duygularım çatışıyordu. " Sikeceğim artık ! Öyle dar ki deliği ! Geliyorum Çağ ! Bırak sen de ! "
Onun sözlerinden sonra, ikisi de hızlanmıştı. Sert darbeleri canımı yakıyordu. Dayak yemiş gibi her yerim sızlıyordu. Erkeksi hırıltıları ve nefes sesleriyle boşalmaya başladılar. Sözleri, nefesleri, elleri, hızlanan hareketleri, benim de boşalmamı sağlamıştı.
Bir kaç dakika boyunca, üçümüzden de sadece nefes sesleri yükseldi. Çağrı arkamdaydı hala. Gülmeye başladı. Onun gülmesiyle Çağatay da gülmeye başladı. " Sen bugün iyi güldün ha ! "
Abisinin gülüşüne gülüyordu o da. " Attığı çığlık geldi aklıma. Bir de ağlamam ağlatırım demişti ya hani ! Şunun suratına bak. Göz yaşları çenesine yol yapmış ! " Alaycı sözleri gururumu kırıyordu ama onun umurunda bile değildi.
Onu itmeye çalıştım. Artık boğuluyor hissinden kendimi alamıyordum. Tasmayı tutup sıktı. " Sakın Defne. Bir anlaşma yaptık. Hala sikim içindeyken, bana karşı koymaya ya da beni itmeye çalışma ! İlkinde uyarırım. İkincisinde başka bir Çağrı görürsün karşında ! "
Boynumu emdi ve sonra ısırdı. Tasmanın kilidini açıp çıkardı. Bir anda içimden çıkmasıyla, boşluk hissettim. Ayaklanıp odadan çıktı. Onun gidişinden sonra önüme döndüğümde, Çağatay da ayağa kalktı ve içimden çıktı. O da abisinin peşinden odayı terk etti.
Bir başıma öylece ayakta bekledim. Kullanılmış hissi, dört bir yanımı sarmıştı. Titreyen bacaklarımla zar zor banyoya gittim. Bir kaç saat önce, burada köpük keyfi yaparken, oldukça mutlu ve ümitliydim.
Suyu açıp duşun altına girdim. Bacaklarım, beni taşıyamayacağını haber verir gibi titriyordu. Olduğum yerde oturdum. Göz yaşlarım akan suya karışıyordu. Dudaklarımı ısırıyor, ses çıkmasın diye kendimi sıkıyordum.
Neden hayallerime ulaşmak için, bu kadar çok şeyi feda etmek zorunda kalmıştım ? Ailemden kaçmam neyse de, kız kardeşim Selvi hala benden haber bekliyordu. Onu yanıma alacaktım sözde. Bir seneye kalmaz onu da kurtaracaktım güya. Aradan 3 yıl geçmişti, ben bir kez bile arayamamıştım. İlk senemde ünlü olacağımdan ne kadar da emindim...
Barış ile her ne kadar hayata bakış açılarımız birbirini tutmasa da, bana kendimi asla böyle hissettirmemişti. Her zaman ben ne istersem o olmuş, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştı.
Çok mu büyüktü benim hayalim ? Ünlü olan herkes böyle mi oluyordu sanki ? Kendimi bir çöp gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.
Çağatay ile yakınlaşınca belki o da duygusal bir şeyler hissetmiştir demiştim ama... O sadece alacağı zevke bakmıştı. Benimle abisinin konuşmalarına asla karışmamıştı. Nasıl hissettiğim aklına bile gelmemiştir...
Çağrı ise sert kayaydı. Egoist damarını fark etmeden kabartmış, bana meydan okumasına sebep olmuştum. İlişki sonrası öylece bırakıp gitmeleri ise son damla olmuştu.
Başımı, kollarımla sardığım bacaklarıma yasladım. Sıcak su ve ağlamam, bir nebze de olsa rahatlamamı sağlamıştı.
Dakikalar sonra duştan çıktım. Aynı günde aynı sahneyi 2. Kez yaşıyordum. Odaya girdiğimde her yeri izledim. Yere düşen havlular, onların çıkarıp attığı kıyafetler... Her şey yerlere saçılmıştı. Açılıp yarısı içilmiş olan şarapta buradaydı. Romantik bir gece beklerken, 2. El bir eşya gibiydim tam şu an.
Valize doğru ilerleyip, içinden iç çamaşırı ve pijama aldım. Yavaşça giyinirken bile kemiklerim ağrımıştı. Yatağın üzerindeki gömleği yere atarak, yatağa girdim. Onlar neredeydi ya da ne yapıyorlardı, umurumda bile değildi... Gözlerimi kapadığımda, güneş doğmak üzereydi neredeyse.
Yarın ki çekim için dinlenecektim değil mi...
Yazarın Anlatımıyla
Barış sızıp kaldığı yerde, duvara yaslanmış bir şekilde uyumaya devam ediyordu. Öyle üşümüştü ki, bacaklarını karnına doğru çekmiş, kollarını da sararak ısınmaya çalışmıştı.
Saat sabahın 7'si olacaktı neredeyse. Uyuyalı bir kaç saat olsa da, hep aynı kabusu görmüştü. Defne'nin gidişini arkasından izlemek, bu gece rüyasında vizyona giren tek görüntüydü...
Sessizliğin yankıladığı evde, telefonun sesi yankılanmaya başladı bu kez. Arayan köydeki annesiydi. Defne'yi sadece ismen duymuşlardı. O da annesi artık köyden kız bakmasın diye söylenmişti.
3. Kez de açılmayan telefonla, annesi endişelenmeye başlayacaktı ki, Barış telefonu açtı. " Oğlum neredesin kuzum ! Öldüreceksin beni sen. Bu yaşa geldin, hala aklım fikrim sende kuzum, etme eyleme yavrum yaa ! "
Endişesi, korkuları ve sitemleri, sesinden bile belli oluyordu. Oğlunu ve kızını evlendirmiş, torun torba sahibi olmuşlardı. Ancak en küçük oğlu Barış, hala düzenini kuramamıştı. İlerleyen yaşları yüzünden, ölmeden önce mürüvvetini görüp, onun da yavrularını bağırlarına basmak istiyorlardı.
" Duymamışım anne. Ne oldu sabah sabah ? " Hala alkolün etkisinde bu şekilde konuşmuştu. Kafası da, morali de yerinde değildi. Yoksa annesine ' of ' bile demezdi. Annesi son cümlesine kırıldı. ilerleyen yaşı onu daha alıngan yapmıştı.
" Rahatsız ettim sabah sabah oğul. Kusura kalmayasın ! Baban rahatsız az biraz. Ara da halini hatırını bir sor, gönlüne hoş gitsin diyecektim. Dediğimi dedim de, haydi uğurlar ola ! " diyerek telefonu da kapatmıştı.
Uykusu kaçan Barış, yattığı yerden doğrulup, sırtını o duvara verdi yeniden. Bu kabus ne zaman bitecekti... Annesini üzmüştü bir de ! Başını ellerinin arasına aldı. Kollarını da dirseklerinden, kırdığı dizlerine yasladı.
Çaresiz ve bitmiş bir erkeği resmetmek isteyen biri şu an Barış'a bakabilirdi...
.
.
.
.
Devam edecek...