Şerefine Değil Şerefsizliğine...

1589 Words
Defne'nin Anlatımıyla Taksiciye telefondaki adresi söyleyip arkama yaslandım. Sonunda kurtulmuştum. Başaracağımı biliyordum. Çağatay Beyi etkilemeyi başarmıştım. Yolu izlerken, aramızdaki konuşmalara çekildim. İnanılır gibi değildi.. " Sen çok akıllı bir kızsın Defne ! Görünen o ki sen bu basamakları çok hızlı tırmanacaksın ! " Çağatay Beyin bu sözlerini duyabilmek için yıllarca beklemiştim. " Elbiseni giyip otur bakalım. Odağım bozulacak gibi duruyor çünkü. Sana bakıp etkilenmemek mümkün değil. " Yere attığım elbiseyi giyip biraz önceki yerime oturdum. " Bana kendinden, ailenden ve şimdiki hayatından bahset. Bakalım senin için nasıl bir kariyer planlaması yapabiliriz. " Baştan sona herşeyi anlattım ona. Ünlü olabilmek için ailemden kaçtığımı, Barış'ı ve 3 yıldır çektiğim çileleri... " Yani anlayacağınız Çağatay Bey, yapamayacağım başka bir şey kalmadı. Bu benim hayalim... " Çağatay Bey beni dikkatle dinlemişti. Ellerini oturduğu koltuğun önündeki masa da birleştirip ciddi bir şekilde konuşmaya başladı. " Öncelikle cesaretine hayranım. Ama bu dünyada sen herkesin sevgilisi olacaksın. Arzulanan, sevgilisi olmak istenen kadın olacaksın. Sevgilinle ayrılman bu nokta da çok önemli. Bunu yapabilecek misin ? " Hiç düşünmeden cevabımı verdim. " Kalacak bir yer ayarladığım an, hem evden hem de ondan ayrılırım. Bu sorun bile değil benim için. " Kafasını sağ omzuna doğru eğip, dudağının kenarıyla tebessüm etti. Telefonu kulağına götürdüğü esnada " Beni yormayan modeller arasında zirveye gireceksin gibi duruyor Defne. " Ben cevap veremeden o telefonla konuşmaya başladı. " Aslı benim yazlık eve yardımcıları gönder. Temizlensin, dolap için de alış veriş yapılsın. Bir misafirim orada kalacak. Akşama hazır olsun. " Telefonu kapatıp bana baktı. " Şimdilik benim yazlık evde kal. " Çekmeceden bir anahtarlık uzatıp almamı bekledi. " Ben zaten orayı kullanmıyorum çok fazla. Yarın da deneme çekimlerine başlayalım. Işığın var. Yeteneğin de varsa, bu yılın starı sensin. " Aldığım anahtarla ve sözleriyle ayaklandım. " Nereye hemen ? " sorusuyla ona döndüm. " Gidip bir an önce toplanmalıyım. Terk edeceğim bir ev ve sevgili var. Yarın için de dinlenip hazır olmalıyım. " Oturduğu koltuktan kalkıp bana ilerledi. " Her zaman böyle olacak mısın Defne ? Benim her dediğimi yapacak mısın ? " Kararlı bir şekilde ona baktım. " Sen elimden tuttuğun sürece, sen ne dersen yapmaya hazırım. " Belimdeki elinin baskısıyla ona yaklaştım. Dudağımın köşesine bıraktığı öpücükle yanmaya başladım. " Bu sözünü unutma olur mu ? Ben ne dersem yapacaksın. " Öptüğü yeri baş parmağıyla okşarken, fısıltılı sözlerine devam etti. " Yarını iple çekiyorum. Resimlerini çekmek benim için de çok zevkli olacak, eminim.. " Beni tutmayı bıraksa da, yerimden kımıldayamadım. Bu onu güldürdü. " Gidecektin galiba ? Aklın başındadır umarım Defne. Daha yolun çok başındasın. Başının döneceği, aklının gideceği günler de gelecek. " Yutkunup hemen kendime geldim. Bu kez de ben onun dudak kenarına bir öpücük bıraktım. Oradan çıkıp eve geldiğim gibi kendimi yatak odasına attım. Öyle keyifliydim ki, bir an önce def olup bu evden gitmeliydim. Bütün eşyalarımı topladığım sırada Barış'ın gelmesiyle de bütün bağlarımı kopardım. Derin bir nefes aldığım esnada taksici de arabayı durdurdu. " Abla söylediğin adres burası. " Ücretini ödeyip valizi aldım bagajdan. Taksici giderken ben hala karşımdaki villaya bakıyordum. Elimdeki anahtarla bahçe kapısını açtım. Kocaman bir bahçesi vardı. Rengarenk çiçeklerle süslenmiş bu bahçe bile, zenginliğini haykırıyordu. Eve giderken bile adımlarım değişmişti. Kendime bir öz güven gelmişti sanki. Evin kapısını açıp içeri girdiğimde, başım döndü. Televizyondaki evlerden çok daha şıktı. Saray kadar büyük, dedikleri tabir bu ev için geçerliydi. Ve bu evi kullanmıyorlardı öyle mi ? Haahhhhh şaka gibi... Barış ile kalmaya devam etsem, bu evin sokağından bile geçemezdim... Bütün odaları gezip her yere baktım. Üst kattaki yatak odalarından birine yerleştim. Çağatay Beyin numarasına bir resim gönderdim. Yatağın üzerinde uzanırken çekip attığım fotoğraf hemen görülmüştü. " Ama bunu gönderirsen, ben de gelmek isterim ! " Yazdığı mesaj beni güldürdü. Acaba benimle sevgili mi olmak istiyordu ? Etkilendiği bariz belliydi zaten... " Küvet keyfi yapacağım. Sanırım bütün köpüklerini ben bitireceğim ! Bu ev bir harika ! " Yazıp gönderdim. Mesaj görüldü ama cevap yoktu. Ekranı kilitleyeceğim esnada cevap geldi. " Tadını çıkar. Çalışmasaydım, sana eşlik etmek isterdim... " Demek bu saatte bile çalışıyordu.. " Kolay gelsin sana ! " diyerek kendimi banyoya attım. Sıcak suyun küvete dolmasını beklerken, elime aldığım bütün köpükleri sıkmaya başladım. Soyunup içine girdim. Köpüklerle oynarken banyoya baktım. Rutubetli ve küflü banyoda yıkanmaktan, kendimi artık insan gibi bile hissedemiyordum. Buranın banyosu bile o fare deliğinden kat be kat güzeldi. Kıyaslanması bile doğru değildi hatta. Gözlerimi yumup hayaller kurmaya başladım. Çağatay Beyi etkilemiştim. Onun da yardımıyla yükseleceğimden adım gibi emindim. Belki ilerleyen günlerde sevgili bile olabilirdik... Nihayet çektiğim cefaların, sefasını sürme günlerine gelmiştim. Yarını düşündükçe heyecanlanmadan duramıyordum. Su soğumaya başlayınca, küvetten çıkıp duşun altına girdim. Duş başlığının bile bir sürü düğmesi vardı. Akan suyun şiddeti ve şekilleri değişiyordu. Biraz da orada vakit geçirdikten sonra, bir havluyu bedenime sardım. Küçük olanı da saçlarıma sarıp banyodan çıktım. Ben banyodan çıkıp yatak odasına geçtiğim an, odanın da kapısı açıldı. Çağatay Beyin elinde bir şişe şarap ve iki kadeh vardı. " Geç kaldım desene ! Seninle küvet keyfi yapmaya gelmiştim. " Bakışları üzerimdeki havluda oyalanıyordu. Elindekileri sehpanın üzerine bırakıp bana ilerlemeye başladı. " Aslında baya uzun kaldım. Belki gelirsin diye amaa... " belimden çekip, bana iyice yaklaşmasıyla sözlerim yarım kaldı. " Amaaa ne Defne ? Beni mi bekledin gerçekten ? " Bakışlarımı gözlerine diktim. Cevabım içimden geçenle aynıydı. " Bekledim Çağatay.. " İlk kez ona Bey diye hitap etmeden söylemiştim ismini. Belimdeki eli kalçama inmiş, okşamaya başlamıştı. Daha fazla ileri gitmiyor, benden adım bekliyordu. Kollarımı kaldırıp boynuna doladım. Bu kez dudağının kenarını değil, dudaklarını öptüm. Beklediğim karşılığı alamayınca, kendimi çok kötü hissettim. Geri çekilip yüzüne baktım. Özür dileyeceğim esnada, o benden önce konuştu. " Bunu sevdim ama cesur gibi görünsen de hala giyiniksin Defne. " Bıraktığı şişenin yanına gidip açtı. Odadaki tekli koltuğa gidip oturdu ve doldurduğu kadehi yudumlamaya başladı. " Benim için soyun Defne. Bakalım cesaretin nereye kadar ! Etkile beni hadi. Karşılığında ödülün büyük olacak ! " Aramızda filizlenen bazı duygular vardı ama hala benim için bir yabancıydı. İç çamaşırlarım varken soyunmak kolaydı. Onun bakışları altında, tüm cesaretimi topladım. Buraya kadar gelmişken, utanma duygum yüzünden kaybedemezdim. Havluyu sıkıştırdığım yerden çözerken, bakışlarımı da onun gözlerinden ayırmıyordum. Havlu yere düştüğünde, baştan sona kadar bedenimi izledi. Bakışları göğüslerimde ve kadınlığımda biraz fazla oyalandı. Saçlarımdaki havluyu da çıkarıp yere attım. Islak saçlarım vücuduma yapıştı. Adımlarım ona doğru ilerlerken, kucağını işaret edip oturmamı istedi. Yazarın Anlatımıyla Barış hala yığılıp kaldığı yerde oturuyordu. Ayrılığın şerefine içtiği biranın ardına, kalan 3 birayı da içmişti. Bitmişlik, tükenmişlik tam manasıyla Barış'ın vücudunda anlam kazanmıştı. Hava kararmış, her yeri karanlık basmıştı. Barış'ın içindeki yangın onu yakıyor, alevleri karanlığı fark etmesini engelliyordu. Son biranın son yudumunu aldıktan sonra, teneke kutusunu elinde sıkıp karşısındaki giyinme dolabının aynasına fırlattı. Aynada baktığı görüntü kendine aitti. Kendine bakarken, gözlerindeki acıma duygusunu fark etti. 3 yılın sonunda acınacak duruma gelmişti işte. Kendi haline güldü. Sessizliğe gömülmüş bodrum katında, onun kahkahaları yankılandı. Gülerken gözlerinden yaş gelmeye başladı. Kahkahaları giderek acı ağlayışlara bıraktı yerini. İlk kez sesli bir şekilde ağlamaya başladı. Hayatını Defne'ye göre şekillendirmiş, tamamen ona göre yaşamaya çalışmıştı. Ama yetmemişti. Yetirememişti. Her ne yaptıysa Defne'ye beğendirememişti... " Hayatımı siktin attın Defnee ! " Hem ağlıyor, hem de derdine yanıyordu. " Beni para pula, şan şöhret uğruna gerçekten bıraktın mı ? " Ağlayarak olduğu yerde kıvrıldı. Yerdeydi. Hem duyguları, hem de erkeklik gururu yerlerdeydi, tıpkı bedeninin yerde olduğu gibi... Dakikalar geçti. Saatlere yerini bıraktı. Ne bir arama vardı, ne de bir zili çalan... Demek gerçekten gitmişti. Zorlanarak yerden kalktı. Anahtarını ve cüzdanını alarak arka sokaktaki tekele doğru ilerledi. Tekelin karşısında oturan üç dört delikanlı vardı. Onlara bakmıştı. Ama kafasını çevirmemişti. Dik dik bakmaya devam edince, içlerinden biri Barış'ın bakışlarına sinir oldu. " Hayırdır birader ! Ne baktın ? " Barış en gıcık halini takındı. " Bakarım lan ! Göz benim değil mi ? " Diğerleri de aldığı cevapla arkadaşını yalnız bırakmamış, Barış'a doğru ilerlemişti. " Senin ben ecdanını sikerim lan ! " şeklindeki küfürlerle Barış'a saldırmaya başladılar. Yumruklar her yerine denk geliyordu. Elini kaldırıp kimseye vurmaya çalışmadı bile. Barış öyle öfkeliydi ki kendine, bunu hak etmişti. 3 yıldır bariz olan sonu görmemiş, inkar etmişti. İmkanı olsa kendini döverdi. Mümkün olmayınca da bu şekilde dövdürmüştü işte. " Vurun lan ! Ben kendime daha iyi vururdum. Vurun, düşmana vurur gibi vurun ! " Hem ağlıyor, hem de bağırıyordu. İçlerinden biri, diğer arkadaşlarını durdurdu. " Durun oğlum hasta bu adam. Vurun diye ağlıyor manyak. Gidelim başımıza iş almayalım ! " Son bir tekme atıp bıraktılar. Biraz olsun bedeninin acısı, yüreğinin acısını bastırmıştı işte. Zar zor kalkıp tekele girdi. Ağzı yüzü kan içindeydi ama, onun umurunda bile değildi. Dolabı açıp bir büyük rakı, bir büyük tekila bir de 6'lı bira aldı. Aldıklarını kasaya bıraktı. Kasadaki yaşlı adam, Barış'ın haline baktı. Yıllardır bu işi yapan adam, Barış'ın yüzünden de anlamıştı halini. " Rakı büyükse, derdin de büyüktür evlat. " Siyah poşetin içine ürünleri koyarken, konuşmasını devam ettirdi. " Dermansız de dert olmaz. Sabret, elbet bu da geçer. " Barış bu sözlere karşı usulca başını salladı. Aldıklarının parasını ödeyip tekelden çıktı. Eve gidip Defne'nin onu itip geçtiği, terk edip gidişini izlediği duvarın dibine çöktü yine. Rakının ağzını açıp, şişeyi kafaya dikti. Yudumlarken tekelcinin son sözleri aklına geldi. Telefonundan müzik uygulamasını açtı. Ne kadar da onu anlatan bir şarkıydı. " Bu da geçer, bu da geçer Alışmalısın, alışmalısın, alışmalısın Hemen karar verme, sabret, bu da geçer Dayanmalısın, dayanmalısın, dayanmalısın Böyle kalmaz, zamanla düzelir elbet Bu da geçer, arkadaş, bu da, üzülme Yarın başka gündür, yarını bekle Bu da geçer, arkadaş, sakın üzülme Bu da geçer, bu da geçer Alışmalıyız, dayanmalıyız, dayanmalıyız " Bu şarkıyla içtiği rakıyı, bu kez " Ayrılığın ' Şerefine ' değil, ' Şerefsizliğine ' ithaf etmişti. . . . . . Devam edecek...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD