Her biri emek, zaman ve sabır isteyen işlerdi. Öyle biraz biraz değil. Ağa evine gelecek herkese yetecek kadar. Biz her gün sabahın köründen akşamın alacasına kadar çalışırken, kaynanam gölgede oturur, izlerdi. En küçük bir gevşeme anımızda gözlerini diker, dudaklarının kenarındaki o alaycı ifadeyle azarını eksik etmezdi. Fırat? O, sabah erkenden işe giderdi. Göz göze gelmeden, bir “kolay gelsin” bile demeden. Gözleri hep uzakta, aklı hep başka yerlerdeydi. Akşam geldiğinde, sofrada hazır yemeğini yer, sonra yine kaybolurdu. Ne işlere bakar, ne de yorgunluğumuzu fark ederdi. Gece işini görmeyi ihmal etmezdi. Hala hap içirmeye devam ediyordu. Turşu kurma günü geldiğinde hava nefes alınamayacak kadar sıcaktı. Yaman abi, koca arabanın arkasına yüklediği sepetler dolusu lahana, salatalık,

