Eve girer girmez içim bir garip titredi. Koridor sessizdi; mutfaktan sızan sarı ışıkla birlikte Serdar ’ın gölgesi duvarda uzun ve keskin çizgiler çiziyordu. Kolunu öne uzatmış, kendi yarasını dikmeye çalışıyordu. Kurşun kolumu sıyırmış, kan kurumuş ama derin bir çizik bırakmıştı. Yine de ona bakınca içim ürperdi; hem öfke hem endişe, birbirine karışmıştı içimde. “Sen delisin vallahi, kendi yaranı niye dikiyorsun?” dedim, sesim hem kızgın hem de endişeliydi. Yüreğim deli gibi çarpıyor, nefesim düzensizleşiyordu. Bu kadar yakında, karşımdaki adam hem yaralı hem de kendi kendine yetmeye çalışıyordu. Serdar başını hafifçe kaldırdı, gözlerimdeki karışımı gördü. “Kendi hallederim.” dedi kısa ve soğuk, ama sesinde bir kırılganlık vardı. Onun soğukluğu her zaman güven verirdi; ama bu sefer, bu

