12. Bölüm

2031 Words
Harem için hazırlanan tören başlamış, büyük şölen başlamıştı. Valide sultan baş köşede oturuyordu. Herkes Mustafa'nın gelmesini bekliyordu. Helen, valide sultandan uzak bir yere oturmak istemişti ama Dilber hatun yanına oturmasının doğru olduğu söylediği mecburen valide sultanın yanına oturdu. Kapı açılınca herkes ayağa kalktı. "Destur Fatih-ül Mustafa han!" Mustafa tüm ihtişamıyla salondan içeri girdi. Bütün herkes başını önüne eğdi. Helen onlara bakıp aynı şeyi yapmaya çalıştı. Helen'in başını eğdiğini görünce yüzünde bir gülümseme oluştu. Kendisi için hazırlanmış tahta oturdu. Eliyle işaret edince herkes başını yukarı kaldırıp yerlerine oturdular. Müzikler çalmaya başlamış, cariyeler dans gösterilerini sunuyorlardı. Helen yapılan dans yerine Mustafa'ya bakmaya çalışıyordu. Kaçamak gözlerle Mustafa bakıyordu. Arkasındaki tahta oturduğu için görmesi zor oluyordu. Mustafa, Helen'in kendisine baktığını görünce içinde sevince engel olamıyor kahkaha atmak istiyordu. Yüzünde kocama bir gülümsemeyle dans gösterisini izliyordu Mustafa. Helen başını döndürmekten boynu ağrımıştı. Sağ elini boynuna koyup sıkmaya başladı. Yapılan dansları izlemeye başladı. Kenarda kadınların çaldığı müzik aletleri dikkatini çekmişti. Müziğin sesi kulağa hoş geliyordu. "Şunun adı ne?" elini elinde kocaman bir şey olan kadına işaret ediyordu Helen. Dilber, Helen'in gösterdiği yere baktı. "Lavta prenses. Harem eğitimde öğretilir." diye cevap verdi Dilber hatun. Helen başını yeniden lavta çalan kadına çevirdi. Kadın yanına gitmek istiyordu. Yeniden arkasına dönüp Mustafa'ya baktı, gözleri dans eden kadınların üzerindeydi. "Ben gitmek istiyorum." Helen yerinden kalkacakken Dilber hatun engel oldu. Başını sağa sola salladı. Helen, Dilber'in kolunu tutmasına sinirlenmişti. Mustafa'nın eğleniyor olması daha da sinirlerini bozmuştu. Kolunu çekip kurtardı Dilber'in elinden Helen. Hızlıca ayağa kalktı. "Hünkar! İzniniz olursa odama gitmek istiyorum!" Helen'in bağırma sesiyle herkesin şaşkın gözleri Helen'i buldu. Helen'in gözleri ise Mustafa'nın üzerindeydi. Kimse ne dediğini anlamamış ama Helen'in sesini yüksek çıkması kötü bir şey demiş olduğunu düşündürüyordu herkese. Mustafa masaya koyulmuş şerbeti aldı eline. Dudaklarına götürüp bir yudum alıp, masaya geri koydu bardağı. Müzik durmuş, dans edenler durmuş, korkuyla Mustafa'nın gelecek öfkesini bekliyorlardı. Valide Sultan ayağa kalktı. Mustafa oturması için eliyle valide sultana işaret etti. Mustafa tahtından kalktı, öfke dolu gözleri Helen'i buldu. Bütün güzelliğiyle karşısında duruyordu. "Prenses benim sarayımda bana bağırmanız büyük bir cesaret." daha fazla konuşmak istiyordu ama şimdi değil diye kendine telkin veriyordu Mustafa. "Müziğin sesinden sesinden sesimi duymazsanız diye bağırdım." dedi Helen gözlerini salonda kendisine bakan kadınlara çevirdi. Mustafa başıyla Dilber'e çıkmaları için işaret etti. Dilber hatun ayağa kalktı. Helen'in kolunu tuttu. "Bir daha sesin yükselmesin prenses yoksa bir dahakine cezanız daha büyük olur." dedi Mustafa, Helen tam salondan çıkacakken. Helen bir şey demesine izin vermeden dışarı çıkardı Dilber hatun. Müzik yeniden çalmaya başlamış, dans eden kızlar kaldığı yerden danslarına devam ediyorlardı. Helen müziğin sesini duyunca içerden çıktığına çoktan pişman olmuştu. Oysa Helen eğlence yarıda kesilir diye düşünmüştü. Kapının yanına gidip içeri girmek istedi. Sonra kendine engel oldu. Dilber'in yanından geçip hızla odasına doğru ilerledi. Helen odaya geldiğinde Dilber hatuna yalnız kalacağını söyledi. Dilber hatun odadan çıktı. Odada yalnız kalınca balkona doğru yürüdü. Nefes almak zor geliyordu Helen için. Avazı çıktığı bağırmak içindeki öfkeyi atmak istiyordu. Mustafa'yı aklından çıkarmak istiyordu. Düşündükçe daha çok sinirleniyordu. Gözlerini kapatıp derin derin nefes aldı, verdi. Gözlerini açtı. Karanlığı izlemeye başladı. Karanlığın içinde kaybol istedi. Yıldızlar kadar uzak olmak istiyordu bu saraya, bu şehire... ******* Mustafa masaya konulan yemeklerden yemeğe çalışıyordu ama aklı Helen de kalmıştı. Her gün her haliyle Mustafa'nın sinirlerini bozuyordu. "Bu hatuna biri haddini bildirmesi gerekiyor Mustafam." dedi Valide Sultan. Mustafa düşüncelerinden sıyrılıp validesine baktı. "Gereken eğitim verilince bir daha böyle davranamaz validem." dedi Mustafa. Mustafa masadaki şerbeti alıp bir dikişte bitirdi. Sanki içi alev almış alev alev yanıyordu için. Bardağını doldurmaları için ileri doğru ittirdi. Valide Sultan'ın, Mustafa'nın bu düşünceli halleri hoşuna gitmiyordu. "Mustafam bugün hazırlanması için birini göndereyim mi odana?" diye sordu valide sultan. Maksadı oğlunun morelini yerine gelmesiydi. Mustafa doldurulan bardağı aldı eline. Bu sefer yavaşça bir yudum alıp bardağı masaya bıraktı. Validesine doğru baktı. Başını olumsuz anlamda salladı. Odası zaten doluydu. Kendisi deli gibi sinir eden fakat geceleri melek gibi uyuyan bir kız vardı zaten. Acaba uyumuş mudur diye düşündü Mustafa. "O yıkanman için..... Valide Sultan sözünü devam ettiremeden Mustafa sözünü kesti. "Validem bir şey istemiyorum." dedi Mustafa, bıkkın çıkan sesiyle. Masadan kalktı Mustafa. Odasına gitmek istiyordu fakat aklında Helen'in uyumamış olmaması geliyordu. O uyuyunca odaya gitmek istiyordu. Mustafa ayağa kalktığında salonda bulunan herkes ayağa kalkıp başlarını öne eğdiler. "Validem ben kalkayım." dedi Mustafa. Valide sultan, Mustafa'nın omzuna eline koydu. "Allah rahatlık versin oğlum." dedi Valide Sultan elini Mustafa'nın omzundan çekerken. Mustafa salondan ayrıldı. Odasına doğru ilerlemeye başladı. Ellerini arkasında birleştirdi. Avuçlarını sıkıyor, Helen uyumadıysa diye endişe ediyordu. Odasını kapısına gelince durdu. Kapıdaki askerler kapıyı açacakken Mustafa durdurdu. Kendisi kapıyı açtı. Helen yatağın içinde uyuyordu. Derin bir oh çekti Mustafa. Helen ile uyanık olduğunda Mustafa'nın siniri bozmaktan başka bir şey yapmıyordu. Üzerindeki kıyafeti çıkardı, yatağa oturdu. Yatakta bir hareketlenme olduğu hissedince arkasına döndü. Helen yataktan kalkmış, oturuyordu. Mustafa umursamamış gibi yaptı önüne döndü. "Böyle beraber mi uyuyacağız hep." diye sordu Helen. Mustafa'yla uymak ne kadar içini huzurla doldursa da bir o kadar yanlış şeyler olacak diye korkuyordu. "Ben istediğim sürece böyle devam edecek." diye cevap verdi Mustafa. Yorganı kaldırıp içine girdi. Helen yataktan kalktı. "Bu benim için doğru değil." dedi Helen. Köşedeki minderlerin üzerine oturdu. Dizlerini kendine doğru çekti. "Benim haremime girdiniz prenses. Şimdi ben istersem o olur. Haremin ne olduğunu size anlattıklarını biliyorum. İstersem yatağımda yatırırım istersem kadınım olursun." Helen ağzı açık bir şekilde Mustafa'ya bakıyordu. "Sizi ne kadar yakınımda tutarsam o kadar kaçmanız zor olur. Ben istediğim sürece bu böyle devam edecek." diye ekledi Mustafa. Helen dizlerine kollarıyla sarıldı. Mustafa'dan korkmaya başlamıştı. Bir şey yapmasından korkuyordu. Minderlerin üzerinde nasıl uyuyacağını düşünüyordu Helen. Burda uyusa her yeri tutulurdu. Eğer yatağa giderse Mustafa gibi bir tehlike vardı. İstersem kadınım olursun demişti. Helen'in elleri buz gibi olmuştu bu sözden sonra. Dilber hatun kendisine harem hakkında bilgi vermişti. Kendisi istemese bile Mustafa her şeyi yapabilirdi. Ablasını da hareme almıştı. Kalbinde kırıklıklar olmuştu. Kendine sarıldıkça daha fazla üşüdüğünü hissediyordu. Ellerini birbirine sürtüyordu Helen. Isınamıyordu. Oturuduğu yerden kalktı yatağa doğru ilerledi. Mustafa'ya doğru baktı. Derin derin nefes alıp veriyordu. Helen, Mustafa'nın uyuduğuna emin olunca yavaşça yatağa girdi. Yavaşça Mustafa'nın olduğu tarafa doğru gitti. Çok üşümüştü. Isındıkça uykusu ağırlaşmaya gözleri kapanmaya başlamıştı. Mustafa, Helen'in yatağın içine girdiğini fark edince ona doğru döndü. Uyuduğunu fark edince de Helen'in üşümüş bedenini kendine doğru çekti. Helen sabah gözlerini açtığında kendisine sarılmış bir Mustafa'yı aklının ucundan bile geçirmemişti. Sadece yatakta ısınıp minderlerin üzerinde uyumaya karar vermişti. Mustafa'nın kendisine sarılmış kollarından kurtulmaya çalışıyordu. Öyle sıkı sarılmıştı ki. Kolları arasından çıkarmıyordu. Mustafa kıpırdamaya başlayınca. Eliyle kolunu tuttu. "Koca kollarını beni ne zaman bırakacak." diye sordu Helen, Mustafa'nın kolunu kaldırmaya çalışırken. Mustafa gözlerini açtı. Kolları arasından kurtulmaya çalışan Helen'i buldu bakışları. Bir hamleyle Helen'i üstüne çıktı. Helen korkuyla Mustafa'ya bakıyordu. Mustafa'nın dudakları iki yana kıvrıldı. "Beni daha fazla rahatsız etme Prenses. İstemeyeceğin şeyler yapabilirim yoksa." dedi Mustafa, Helen'in bu haliyle eğleniyordu. Helen, Mustafa'nın göğsüne ellerini koydu, ittiriyordu. Mustafa bir mil bile oynamamıştı, olduğu yerden. "Bu halde olmak hoşunuza mı gidiyor sultan?" diye sordu Helen. Mustafa'nın gülmesi hoşuna gitmiyordu. Mustafa'nın gülümsemesi gittikçe büyümüştü. Helen'e doğru yaklaştı. Burunları birbirine değiyordu. Mustafa gözlerini Helen'in gözlerinden alıp dudaklarına doğru bakmaya başladı. Helen bir an önce bu durumdan kurtulmak istiyordu ama hareket bile edemiyordu. Mustafa dudaklarını Helen'in dudaklarına degdirince Helen buz gibi olmuştu. Mustafa'nın bakışları Helen'i buldu. Helen endişeyle, korkuyla bakıyordu. Korkusundan nefes bile alamıyordu. Mustafa, Helen'i bırakıp yataktan kalktı. Helen olduğu yerde donup kalmış. Yataktan doğruldu. Mustafa odadan çıkmıştı. Hangi ara çıkmıştı Helen farkına bile varmamıştı. Ayaklarını yataktan aşağı sarkıttı, ellerini yatağa koydu. Öne doğru eğildi. Saçları aşağı doğru geldi. Az önce yaşanan şeyi düşünüyordu. "Hayal miydi yoksa gerçek mi?" diye kendi kendine soruyordu. Mustafa'nın etkisinden çıkmak için derin derin nefes alıp verdi. Nefesini sıkışıyordu. Yataktan kalktı Helen. Daha fazla Mustafa'yla aynı ortamda kalamazdı. Burdan da kurtulamıyordu. Valide sultanla konuşmaya karar verdi. Onun bir şey yapacağından emindi. Üzerini değiştirip odadan çıktı. Dilber hatun nereye gittiğini soruyor, Helen ise cevap vermiyordu. Dün gittiği hareme doğru ilerlemeye başladı. Koridorun sonundaki odanın başından cariyeler görünce valide sultanın odası olduğunu tahmin etti. Kapıya geldi. Cariyeler içeri girmesine izin vermediler. "İçeri girmek istiyorum." dedi Helen, Dilber hatuna bakarak. Dilber hatun valide sultanı görmek istediğini söyledi. Cariyelerden biri içeri girip valide sultana haber verdi. Cariye geri gelince kapıyı açtı. Valide Sultan minderlerin üzerine oturmuş, yemeğini yiyordu. Helen içeri girince başını kaldırıp Helen'e baktı. "Bana yardım edin. Burdan gidemiyorum, oğlunuz beni bırakmıyor. Hareminize girmek istemiyorum." Helen konuşuyor, Dilber hatun, valide sultana dediklerini çeviriyordu. "Bende sizi sarayda, haremde istemiyorum prenses." dedi Valide Sultan. "O zaman beni gönderin." dedi Helen hiç tereddüt etmeden konuşuyordu. Valide Sultan gülümsedi. Minderlerin üzerinden kalktı. Helen'in yanına doğru geldi. "Bu sarayda hünkar oğlum. Onun hükmü geçer. Hünkar oğlumun sözü üstünde söz söylemem." dedi Valide Sultan, alayla bakıyordu Helen'in yüzüne. "Biliyorum ki sözünüz yerinde yerindedir. Söz söylersiniz ama bana yardım etmek istemiyorsunuz." dedi Helen. Hızlıca odadan çıktı. Koridorda yürüdü, odaya gitmek istemiyordu. Odasının koridorun ters tarafına doğru yürümeye başladı. Dilber hatun durdurmaya çalışıyordu ama Helen durmuyordu. Sanki kalbine bir ateş düşmüş alev alev yanıyordu. İçinde yanan ateşi söndürmek için su arıyor gibiydi. Sarayın içinde olan kaleye doğru ilerlemeye başladı. Yüksek bir yere çıkmak istiyordu Helen. Kalede merdivenlerden çıkarken askerler önünü kesti. Helen ne dediğini anlamıyor önünden çekilmesi için askeri itiyordu. Helen, askerin kasıklarına doğru bir tekme attı. Hızlıca merdivenlerden yukarı doğru çıktı. Kalenin en tepesine çıktı. Duvarların kenarına doğru yaklaştı. Aşağıya doğru baktı. Eğer düşerse ölmesi kesindi. "Prenses ne yapıyorsunuz lütfen yapmayın." dedi Dilber hatun. Kendini aşağıya atacağını düşünüyordu. Helen etrafa doğru baktı. Rüzgar saçlarını uçuşturuyordu. İçindeki her şeyi burdan aşağıya bırakmak istiyordu. Dilber hatunun dediklerini duymuyordu. Son kez şehrine bakmak istiyordu, bir daha kimse bu şehri burdan ona göstermezdi, biliyordu. "Helen!" Mustafa'nın bağıran sesi Helen'in kulaklarına gelince Helen başını arkasına çevirdi. Mustafa korku dolu gözlerle bakıyordu Helen'e. Yavaşça Helen'in yanına yaklaştı. "Ordan atlamayı düşünmüyorsun değil mi?"diye sordu Mustafa. Helen'in gülümsedi. Başını çevirdi. Mustafa hızlıca gelip Helen'in kolunu tuttu. Aşağı düşmesin diye sıkı sıkı tutuyordu. "Sadece yalnız kalmak istedim. Burdan atlamaya cesaretim yok sultan korkma." dedi Helen'e sessiz çıkan sesiyle. Kolunu çekti Helen ama Mustafa bırakmadı. Öfkeyle Mustafa'ya doğru Helen. "Atlamam dedim sultan. Bırak kolumu." Mustafa, Helen'in kolundaki elini daha da sıkmaya başladı. Kalenin merdivenlerine doğru çekiştirmeye başladı. Helen acıyan kolunu Mustafa'nın elinden kurtarmaya çalışıyordu ama Mustafa izin vermiyordu. Koridor boyunca askerlerle doluydu. "Bırak kolumu sultan. Ben yolu biliyorum kendim giderim." dedi Helen, son umut kolunu bırakmasını umuyordu. Mustafa arkasında cekiştirdiği kıza baktı. "Bundan sonra odadan bile çıkmayacaksın!" diye bağırdı Mustafa, Helen'in yüzüne doğru. "Ablamı hareminize almışsınız beni almanıza bir anlam yükleyemedim. Çünkü beni bir varis olarak göremezsiniz asıl varis o. Ben varis bile değilim. Beni serbest bırakın artık. Size bu ülkeden bile gideceğim diyorum." dedi Helen, kolunu hâlâ kurtarmak için cabalıyordu. Mustafa hiçbir şey demeden Helen'i yine çekiştirmeye başladı. Mustafa odanın odasını hızlıca açıp Helen'i içeri doğru çekti. Her gün bir sorun çıkarması Mustafa'yı deliye çeviriyordu. Helen ile nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Helen sesini çıkarmadan yatağın üzerine oturdu. Mustafa'nın sıktığı koluna baktı. Kıpkırmızı olmuştu. Sol eliyle kolunu ovmaya başladı. Mustafa odanın içinde volta atıyordu. Helen ne diyorsa dinlemiyor, birilerini başına koyuyor kimse ona engel olamıyordu. "Eğer bir de istenmeyen şeyler yaparsan prenses Lucrezia öldürmek zorunda bırakmayın beni." dedi Mustafa. Helen duyduğu şeyler Mustafa baktı hızlıca. Ablasının adını duyunca kulakları uğuldamaya başladı. Ayağa kalktı. Mustafa'nın yanına yaklaştı. "Ablama bir şey yapamazsınız sultan." dedi Helen. Mustafa'nın gözlerindeki öfkeden korkuyor ama söz konusu olunca cesur bir aslan gibi vahşileşiyordu "Emin ol prenses her şeyi yaparım. Sen benim dediklerimi yapmamaya devam edersen daha kötü şeyler olur senin için." dedi Mustafa düz bir sesle. Helen merhamet duyduğu için kendine kızıyordu Mustafa. Helen, Mustafa'nın gözlerinden gözlerini ayırmıyordu. Ablasını da esir almıştı istediği her şeyi yapardı, biliyordu Helen. İçindeki Mustafa için yanan alevi söndürmek istiyordu ama içindeki ateş daha da alev almıştı. Kızgın bir kora dönüşmüş yanıyordu. "Siz çok kötü birisiniz." dedi Helen, kırgın çıkan sesine engel olamıyordu. Mustafa, Helen'in yanından geçip odadan çıktı. Odanın kapısını hızlıca kapattı. Validesinin odasına doğru yürüdü. Valide Sultan'ın odasına girdiğinde cariyeler başını eğerek odadan dışarı çıktılar. "Validem bundan sonra prenses Helen sizin göz hapsinizde olmasını istiyorum. Haremi nasıl idare ediyorsanız onu da idare edeceksiniz. Bu saraydan dışarıya adımını bile atmayacak." dedi Mustafa. Valide Sultan, Mustafa'ya oturması için minderleri işaret etti. Mustafa minderlerin üzerine oturdu. "Sen merakta kalma oğlum. Bundan sonra prensesle ben ilgilenirim." dedi Valide sultan. Valide Sultan, Mustafa'nın böyle bir teklifle geldiğine sevinmişti. Prenses, valide sultana boyun eğmek zorunda kalacak, valide sultan ne derse yapacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD