24

1089 Words
Odanın içine cariyeler girmişti. Helen'e hamama götürdüler. Helen'in güzelliğini hayranlıkla izliyordu cariyeler. Dilber hatun her şey ile bizzat ilgileniyordu. Helen bu kadar özen göstermelerini anlam vermiyor Mustafa'nın yanına gideceği içinde kimsenin yaptıklarını pek de düşünmüyordu.  Hamamdan çıktıktan sonra odaya getirip kıyafetlerini giyindirler. Saçlarına güzelce tarayıp üzerine kokular sürdüler. En son boynuna çok değerli yakut bir mücevher taktılar.  Helen artık hazırdı. Dilber hatun yatağa oturttu Helen'i saçlarına dokundu. Elinde olan küçük tacı Helen'in başına taktı.  "Çok güzel oldunuz." dedi Dilber hatun, Helen'in gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Mustafa'nın kendisine dönmesi kalbinde çiçekler açtırmıştı. Kapı açıldı, Valide Sultan'ın geldiğini gören herkes eğildi. Helen yataktan kalktı, başını hafifçe eğdi.  Valide Sultan, Helen'in bu halinde hoşnuttu. Helen'in yüzüne baktı, kendine boyun eğmesi valide sultanı sevindirmişti. "Oğlum seni çok beğenecek. Eğer sözümden dışarı çıkmazsan. Bu sarayda sultan olursun." dedi Valide sultan. Helen başını olumlu bir şekilde salladı. Mustafa'ya gitmek için valide sultanın suyana gitmesi gerektiğini anlamıştı Helen. Valide sultan, Helen'i kontrol ettikten sonra odadan ayrıldı. Hava kararmaya başlamıştı. Dilber hatun, Helen'in oturduğu yataktan kaldırdı. Helen'in heyecandan kalbi duracakmış gibi atıyordu. Heyecandan elleri terlemişti, terleyen ellerini elbisenin üzerine sürdü. İçin içine sığmıyordu.  Üzerinden kıyafetlere son bir kez baktı. Elbisesi bembeyazdı. Kollarında tül detayları, boynunda parlak işlemeleri Helen'i daha da güzel gösteriyordu. Sarı saçları sırtına doğru dökülüyordu. Boynundaki yakut mücevher bir güneş gibi parlıyordu. Odadan çıkıp Mustafa'nın odasına doğru ilerlemeye başladılar. Etrafındaki cariyeler odaya kadar eşlik etmişlerdi Helen'e.  Helen odaya girince odadan hazırlık yapan cariyeleri de gördü. Helen odaya girdikten hemen sonra cariyeler odadan çıktılar. Helen ayağına dolan elbiseyi biraz kaldırıp balkona doğru ilerledi. Gecenin karanlığını izlemeye başladı. Masmavi olan deniz şimdi kapkaraydı. Yıldızların ışığı ile parlıyordu. Mustafa odasına girince balkondaki Helen dikkatini çekti. Yavaş adımlarla balkona doğru ilerledi. Karanlığın içinde bir ay gibi parlıyordu Helen. Mustafa'nın gözlerini alıyordu güzelliği. Arkasını dönük olduğu için Mustafa'nın geldiğini görmemişti. Mustafa olduğu yerde kalıp denizi izleyen Helen'i izlemeye başladı. Helen başını geri doğru çevirince Mustafa'yla göz göze geldi. Mustafa'ya doğru dönüp hafifçe eğildi. Mustafa'ya doğru yaklaştı. Ürkek bir ceylan gibiydi Helen. Aralarında bir adım kala durdu. Yere bakan bakışları Mustafa'yı buldu. Mustafa'nın derin bakışlarına rastladı gözleri. Mustafa elini kaldırıp Helen'in yüzüne dokundu. Güzel kokular burnuna gelince bir an gözleri kapandı.  "Senin burda ne işin var?" diyebildi sonunda Mustafa. Helen neden bu soruyu sorduğunu anlamamıştı. Mustafa'nın yüzünedeki ellerini tuttu. Avucun içine bir öpücük kondurdu.  "Beni siz cağırdınız Sultan." deyince Mustafa, böyle bir şey istemediği söylecekti ki açılan dudakları kapandı. Bunu Valide Sultan'ın yaptığını anladı. Helen'in ellerini tutup odaya doğru çekti. Kendileri için hazırlanmış sofraya oturdular. Mustafa sessizce yemeğini yemeye başladı. Helen günler sonra Mustafa'yı görmüş gibi mutluydu. Mustafa'dan gözlerini alamıyordu. Mustafa'nın yemek yemesini izliyordu.  Mustafa, Helen'in yemek yemediğini fark edince önündeki ekmeği alıp Helen'e doğru uzattı.  Helen ekmeği alıp tepsiye bıraktı. Mustafa bu yaptığına gülümsedi. Koydu ekmeği yeniden aldı Mustafa. Bir parça kopartıp Helen'e yerdirdi. O an sanki Mustafa zehir bile versen Helen'in içecek gibiydi. Helen'in bu aşkı Mustafa'yı mutlu ediyordu. Bu kadar saf, temiz olması Mustafa'yı memnun ediyordu. Baştaki asi halleri aklına gelince Helen'i o zaman böyle aşkla bakacağı aklına bile gelmezdi. Yemeklerini yiyince Mustafa sofrayı kaldırmaları için birilerini çağırdı. Minderlerin üzerine oturdu ikisi de.  "Eğitimler nasıl gidiyor? Artık her şeyi daha iyi biliyorsundur." dedi Mustafa. Helen'in aklına gelen ilk şey Mustafa'nın yazdığı şeydi. Ne yazdığını hala merak ediyordu.  "Benim için bir yazı yazmıştınız. Dilimizi öğrendiğinde vereceğim demiştiniz. Bence artık vermelisiniz." dedi Helen, heyecanla Mustafa'ya bakarken. Mustafa'nın önce neyi dediği aklına gelmedi. Biraz düşününce Helen'in ne demek istediğini anlamıştı. Hiç yanında ayırmadığı kağıt, Helen'e ilk yazdığı yazı.  Mustafa başını sağa sola salladı.  "Şimdi zamanı değil. Zamanı gelince demiştim." dedi Mustafa. Helen, üzgün bir şekilde başını eğdi. Mustafa yanına yaklaşıp çenesini kaldırdı. Helen'in yeşil gözleri Mustafa'nın siyah gözlerine değince Helen'in çenesini bıraktı Mustafa. Gözleri uzun bir süre takılı kaldı Helen'in gözlerinde. Sanki Helen'in büyüsüne kapılmış gibiydi. Mustafa'ya ayağa kalkıp Helen'in kolundan tuttu. Helen'i yatağa bıraktı. Mustafa yatağın sol tarafına Helen ise sağ tarafına uzanmıştı. Mustafa uzanıp Helen'in kendine doğru çekti. Burnunu Helen'in hasret kaldığı saçlarına gömdü. Kalbindeki aşka engel olamamak Mustafa'yı korkutuyordu. Helen'e olan zaafını biri kullanacak diye korkuyordu. Sımsıkı sarıldı Helen'e.  "Bundan sonra adın Leyla olsun." Mustafa, Helen'e bir isim vererek kendini Mecnun ilan etmişti. Helen artık Mustafa'nın, Leylasıydı. Helen duyduğu ismi ne olduğunu merak etmiş ama Mustafa'ya anlamını sormamıştı. Şu anı bozmak istemiyordu. Bir ömür Mustafa'nın göğsünde uyumak istiyordu.  ******* Sabah Helen uyandığında yatakta Mustafa'nın olmadığını fark etmişti. Hemen kalkıp odaya bakındı. Mustafa'nın odada olmadığı anlayınca Helen de odadan çıktı. Böyle Mustafa'dan uzak kalmak istemiyordu.  Helen odasına girince hemen kapı açıldı, Lucrezia içeri girdi.  "Helen burdan bir an önce kaçmam gerekiyor." Lucrezia'nın sesindeki endişe Helen'i korktumuştu. Helen ayağa kalkıp kapıyı sıkı sıkı tutan ablasının yanına geldi. "Sultan Mustafa beni kardeşine hediye ediyor. Kardeşi gelmiş şimdi. Asla böyle bir şeyi kabul edemem. Eğer bana yardım etmezsen sana yemin ederim. Sultanın öldürüm." Lucrezia'nın konuşması Helen'i korkutmuştu. Lucrezia bir şey derse yapardı, Helen biliyordu. Bir şeyler düşünmeye çalıştı. Lucrezia burdan çıkartamazdı. Bu işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyordu Helen. Lucrezia kapı zorlanınca kapının arkasına bir şeyler koymaya başladı. Helen şaşkınlıkla Lucrezia'ya bakıyordu. Ağır ne varsa kapının arkasına koyuyordu. Helen engel olmaya çalışınca Lucrezia, Helen'i yatağa doğru ittirdi.  "Dışarda kim varsa dediğimi iyi dinlesin. Ya hünkar beni serbest bırakır ya da Helen'i de kendimi de öldürüm." diye bağırdı Lucrezia. Helen, ablasının yanına doğru yaklaştı. Lucrezia, Helen'i aldırmadan balkonun kapılarını da sıkıca kapattı. Odanın içinde ağır ne varsa kapının arkasına koyuyordu. Helen sessizce ablasını izlemekle yetindi. Kapının sertçe çalınmasıyla ikisi de birbirine bakmaya başladı. Lucrezia kapıya doğru koşup iki koluyla kapıya ittiriyordu.  "Eğer bu odanın kapısını açmazsan zaten ben seni öldürüm!" Helen, Mustafa'nın öfkeli sesini duyunca ablasına baktı. Lucrezia engel olmak için kapıya doğru gitti.  "Sakın bana engel olamaya kalkma Helen." Lucrezia akan gözlerini sildi. Helen olduğu yerde durdu. Ablasını ilk defa bu kadar çaresiz görüyordu. "Sen kapıyı açmadan ikimizde ölmüş oluruz. Bir seçim yap sultan. Sen zaten ikimizi de öldürdün, ülkemizi alarak." Helen yapma der gibi bakıyordu Lucrezia'ya. Kapıya ittirilmeye başlayınca Lucrezia kapının önünden ayrıldı. Belindeki hançeri çıkardı. Helen'in kolundan çekip önüne aldı. Hançeri Helen'in boynuna dayadı. Kapı vurulan son hamleyle kırıldı.  Mustafa hızlıca içeri girdi. Helen'in boynunda hançeri görünce olduğu yerde kaldı.  Lucrezia geri geri gidiyordu. Balkon kapısına çarpınca durdu. Elleri titriyordu. Helen'in boğazındaki hançer keskindi, Helen'in boğazında ince bir çizik açıldı. Lucrezia eli titrediği için ne yaptığını fark etmiyordu. Mustafa, Helen'in boğazından akan kanı görünce ellerini yukarı doğru kaldırdı. "Delirdin mi sen? Dur! Tamam! Ne istersen olacak! Elindeki hançeri bırak!" diye bağırdı Mustafa.  Lucrezia elindeki hançeri bırakmadı. Elini biraz geri doğru çekti.  Helen ablasına bir zarar gelmesin diye gücünü kullanmıyordu. Bir hamleyle ablasını etkisiz hale getireceğini biliyordu. "Lucrezia dursun diye sessizce yalvarıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD