23

1016 Words
Mustafa geri doğru çekildi. Helen'in böyle bir şey yapmasına ihtimal bile vermiyordu. Yaraladığında baygın olsa bile Helen'in dediklerini duymuştu, kendisi için ne kadar endişelendiğini biliyordu. En önemlisi de Helen'in kendisine aşık olduğu biliyordu.  Silahtarın dediklerine kulak asmadı. Her yerde düşmanı vardı, var olmaya devam edecekti. Mustafa her şeyin farkındaydı. Lucrezia da o düşmanlardan biriydi. Haremine almakla hata yaptığını biliyordu. Ama idare etmesi zor olamayağını düşünüyordu.  Yatağına oturdu. Silahtara yemek getirmelerini söyledi. Yatağın üzerine uzandı. Kollarını başının altına koydu. Gözlerini kapattı, yorgunluk hissi ağır basıyordu. Kapının çalınmasıyla gözlerini açtı. Karnını doyurup öyle uyumaya karar verdi.  Yataktan kalktı, masaya yemeklerle dolu tepsileri koydu cariyeler. Mustafa minderin üzerine oturdu. Sanki uzun zamandır yemek yemiyormuş gibi kendi aç hissediyordu. Yemeğini yedikten sonra yatağına uzandı, dünden kalma yorgunluk ve yediği yemekle uykusu gelmişti Mustafa'nın. Gözlerini kapatıp kendini uykunun kollarına bıraktı. ******* Helen odasının içinde duramıyordu. Dilber hatun yemek getirmek için odadan çıkınca Helen de peşinden odadan çıktı. Mustafa'nın odasına doğru ilerledi. Mustafa'nın iyi olduğu, bir yerine bir şey olmadığı bilmesi içini rahatlatacaktı. Gizlice Mustafa'nın odasının önüne kadar geldi. Odanın önündeki askerlerin yanında nasıl atlatacağını düşündü. Duvarın kenarından çıkıp askerin üzerine telaşlı bir şekilde ilerledi. "Az önce ordan maskeli bir adam kaçtı." Helen'in dediği şeyler askerler gösterdiği yere doğru bakmaya başladılar. Askerler kapının yanında ayrılınca Helen odanın kapısını açıp içeri girdi. Yatağın içinde Mustafa'nın uyuduğunu görünce derince bir nefes aldı. Yatağa doğru yaklaştı Helen. Mustafa'nın olduğu tarafa dizlerinin üzerine çöktü. Yavaşça tertemiz olan yüzüne ellerini koydu. Nefes alış verişi bile Helen'in şükür sebebiydi. Ellerine değen sakalları, saçları Helen'i sevindiriyordu. Mustafa'yı yeniden görmek gönlüne ilkbaharı getirmişti.  Uzun uzun Mustafa'yı izledi Helen. Başını yatağın kenarına koydu, Mustafa'nın sol elini avuçları arasına aldı. Kalbinde Mustafa'ya karşı olan kırıklıklar uçup gitmişti. Bir an her şeyi unuttu.  "Beni sevdiğini biliyorum." dedi çok sessiz bir şekilde. Mustafa hem duysun istiyor hem de istemiyordu. Mustafa'nın elini dudaklarını dokundurdu. O an elindeki kesik gözlerine değdi. Gördüğü kesikle içi acıdı Helen'in. Yaranın üzerine dokundu yavaşça. Bez parçası elinden çıkmış yatağın içine düşmüştü. Helen yatağın kenarına olan bez parçasını aldı. Yavaşça elinin yaralı olan tarafına sarıp, bağladı.  Yeniden başını yatağın kenarına koyup Mustafa'yı izlemeye başladı. Gözlerini bile kırpmadan Mustafa'yı izliyordu. ***** Mustafa yataktan doğrulmaya çalışınca sağ tarafında biri olduğu hissetti. Hemen gözlerini açtı, yastığının altında hançeri aldı. Helen'i görünce neye uğradığını şaşırdı. Hayal sanıp gözlerini yumdu, açtı. Yerde oturmuş başı yatağın kenarında uyuyordu. Mustafa elindeki hançeri bıraktı. Helen'in yüzüne gelen saçları eliyle çekti. Güzel yüzünü ortaya çıktı. Mustafa, Helen'i uyandırmamaya çalışıyordu. Saçlarına dokunmak, nefesini hissetmek istiyordu, Mustafa. Elini kaldırdı yüzüne koyacakken geri doğru çekildi. Yataktan kalktı. Kafanın alıp hızlıca odadan çıktı, daha fazla kalırsa dayanamayacağını biliyordu. İçinde olan yoğun aşka engel olmakta çok zorlanıyordu Mustafa.  Kapıdan çıkınca askerlerin olmadığını görünce sinirlendi. Koridorda askerlerin geldiğini görünce tek kaşını sorarcasına kaldırdı. Bir cevap bekliyordu, askerler başlarını önüne eğmiş, ne diyeceklerini bilmiyorlardı. "Hünkarım, hatun şey deyince maskeli birileri kaçıyor deyince bizde bakmak için." dedi içlerinden biri.  Mustafa omzunun üstünden odaya doğru baktı. Helen'in odaya girmek için yalan söylediğini anladı. Askerlere bir şey demeden yanlarından ayrıldı.  Saray bahçesine çıktı Mustafa. Valide Sultan'ın bahçenin içinde çiçeklerle ilgilenirken görünce yanına doğru ilerledi. Valide Sultan oğlunun geldiğini fark edince elindekileri yanındaki cariyelere verdi. "Validem." dedi Mustafa. Validesinin uzattı elini öptü. "Oğlum. Bilsen sana bir şey oldu diye nasıl korktum. Şükür burdasın." Mustafa'nın bir şeyler anlatmasını umuyordu Valide sultan.  Mustafa çiçeklerin olduğu tarafa döndü. Validesinin istediğini vermeyecekti. Ona hiçbir şey anlatmayacaktı. Rengarenk çiçeklerle dokundu.  Valide Sultan, Mustafa'nın bir şey anlatmayacağını anlayınca daha fazla bir şey sormadı.  Mustafa güllerin olduğu tarafa doğru ilerledi. Kırmızı bir gül kopardı. Eline gülün dikeni battı. Mustafa'nın dudakları iki yana kıvrıldı. Gülünü burnuna götürüp derince içine çekti kokusunu. Helen'in kokusuna benziyor diye düşündü Mustafa. Parmağında akan küçük kan güle bulaştı. Mustafa gülü avuçları arasına sıkıştırdı. Validesine doğru döndü. "Hünkar oğlum. Bugün halvet için hazırlık yapılsın mı?" diye sordu valide sultan. Mustafa gülümsedi. Helen'i kabul etmek isterdi. Ama başını olumsuz bir şekilde salladı. Valide sultana bir şey demeden yanından geçip gitti Mustafa. Valide Sultan arkasından öylece bakakaldı.  "Şu prenses oğlumu etkisi altına almış. O hatun çıkmış aklından belli." dedi Valide Sultan yanındaki Elif kalfaya.  ***** Helen gözlerini açtı, yatağın boş olduğu görünce hemen başını kaldırdı. Gözlerini odada gezdirdi. Mustafa'yı aradı gözleri. Ama Mustafa odada yoktu. Oturduğu yerden kalktı. Her yeri tutulmuştu, balkona doğru baktı, ordada olmadığı fark edince kapıya doğru baktı. Kapıyı açıp çıktı Helen. Mustafa'nın böyle kendinden kaçmaları Helen'i üzüyordu. Odasına girince ablasıyla karşılaşmayı düşünmüyordu Helen. Yatağın üzerinde oturmuş bekliyordu. Helen'in içeri girdiği hemen ayağa kalktı. "Helen sen nerdesin? Ne kadardır seni bekliyordum." dedi Lucrezia. "Lucrezia seninle birlikte değil artık. Ne yapsan buna engel olurum." Helen, Mustafa'ya bir zarar gelsin istemiyordu. Lucrezia engel olmazsa bunu yapacağını biliyordu.  "Alessandro burda biliyor musun?" diye sordu Lucrezia. Helen başını salladı. Mustafa egitildikten sonra yanına geleceğini söylemişti. Lucrezia bir cevap bekliyor ama Helen hiçbir şey söyleniyordu. Helen, ablasına kapıyı doğru gösterdi. Lucrezia ne dediğini anlamamıştı. Helen kapıyı açtı. Çıkması için işaret etti. Lucrezia sinirli bir şekilde odadan çıktı. Kapını önünde durdu, Helen'e baktı. "Pişman olacaksın Helen. Bunu sakın unutma." dedi Lucrezia. Helen daha fazla sözlerini dinlememek için kapıyı kapattı. Balkona doğru ilerledi. Bahçe de valide sultan vardı. Çiçeklerle uğraştığını görünce şaşırdı. Genelde saray eşrafında olan kişiler saray işleriyle ilgilenir diye biliyordu Helen. Annesinin bile çiçeklerle uğraştığını görmemişti.  Bakışlarını bahçenin her yerini taradı. Mustafa'yı arıyordu. Ama bulamadı. Hüsranla odasına geri döndü. Minderlerin üzerine oturdu dizlerini kendine doğru çekti, kollarını dizlerine dolayıp başını dizlerinin üzerine koydu. Mustafa'nın kaçışlarından yorulmuştu. Kapı açılınca başını kaldırdı Helen. Dilber hatun kocaman bir gülümsemeyle odaya girdi. "Size çok güzel bir haberim var." Helen başını önüne çevirdi. Mustafa'yla ilgili olmayan hiçbir şey Helen'i sevindiremezdi. Dilber hatun önüne oturdu. Helen'in ellerini tuttu. "Hünkarımız akşam odasına bekliyor sizi." Helen duyduklarıyla nefesi tutuldu. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı.  Dizlerini indirip Dilber hatuna sıkıca sarıldı. Havalarda uçuyordu sanki Helen. Sonunda Mustafa kabul etmişti. Her şeyi konuşacaktı, Helen. Mustafa'ya karşı olan hislerini açıkça söyleyecek, bir daha kendisini bırakmamasını isteyecekti. Heyecanla ayağa kalktı, Helen. Odanın içinde bir o yana bir bu yana gidiyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. "Şimdi ne yapamam gerekiyor. Bir hazırlık mı olacak?" diye sordu Helen. Dilber hatun, Helen'in yanına yaklaşıp ellerini tuttu Helen'in. "Merak etmeyin ben her şeyi yapacağım." dedi Dilber hatun. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD