5.BÖLÜM

1191 Words
Mert ağlayarak yaptığım tüm yalvarmalarıma ramen bana aldırmayıp o işkence dolu dakikaları bana yaşatmaya devam etti. Ona 'yaşayamam' dediğimde ise kulağıma eğilerek dudaklarını iyice kulağıma bastırıp ,tehditkâr bir dille bana "Yaşayacaksın Elif! Ahmet'in ve o minik kızının hayattı için yaşayacaksın!" dedi ve beni belimden kavrayıp yavaş ve dikkatli bir şekilde yatağa yatırdı. Sonrada o iğrenç ellerini bedenimde hoyratça dolandırmaya devam etti. O intikamını bedenim üzerinden alırken ruhuma asla kapanmayacak bir yara bıraktığının farkında bile değildi. Asla kapanmayacak derin bir yara. Ve ben bu kapanmayacak yaranın acıyla asla yaşayamazdım. Bana işkence gibi gelen o dakikaların nihayet sonu geldiğinde Mert o iri ve çıplak bedenini hızla benden uzaklaştırıp ayağa kalktı ve aceleyle sadece altına pantolonunu giyerek hiçbir şey demeden hatta yüzüme bile bakmadan odayı terkettip gitti. Benim o halimi zerre umursamadı, zaten niye umursayacaktı ki, artık işi bitmişti ve o korkunç intikamını bedenime sahip olarak almıştı. O odadan çıkar çıkmaz ağlayarak boğuldum hıçkırıklar arasında hızla uzanıp beyaz çarşafı çıplak bedenim üzerine çektim. Sonra bastırmak zorunda kaldığım acı dolu feryadımı koyverip kendimden ve herşeyden tiksinir halde çarşafı ellerim arasında sıkı sıkıya sıkmaya başladım. Yaşadığım şeyi kabullenemiyordum, çıldıracak gibiydim. Zaten bu asla kabullenebileceğim bir şey değildi. O adi adam bana tehditle sahip olmuştu. Evet bu iğrençliği Ahmet ve Sude'nin hayatı için, onların yaşamaları için kabul etmiştim. Ama ben bu utançla asla yaşayamazdım. Başımı ağlayarak hızla iki yöne salladım ve "Hayır asla yaşayamam!"dedim seslice. Sonra ağlamaktan daralan ciğerlerime derin bir nefes doldurup, sancıyan kasıklarıma ramen hızla yataktan doğruldum ve giyinmeye başladım. Bir an önce bu evden çıkmalıydım. Çıkıp içine düştüğüm bu rezil ve korkunç durumdan kurtulmalıydım. Nefes aldığım her saniye bana haramdı. Böyle bir utançla ne Ahmet'in ne ailemin ne de başka bir kimsenin yüzüne bakamazdım. Giyinir giyinmez göz yaşlarımı silerek hızla odadan çıkıp alt kata indim. Fakat merdiven başına geldiğimde beni eve alan kadının bana acıyarak bakan bakışlarını görünce yine göz yaşlarıma hakim olamayıp ağlamaya başladım. Ama utancımdan tek kelime dahi edemeyip hızla başımı öne eğerek koşarak evden çıktım. Kendimi evden dışarı atar atmaz hızlı adımlarla evin koca bahçesinide geçerek yola çıktım ve önümden geçmekte olan ilk boş taksiyi durdurarak bana cehennem yeri olan o evden uzaklaşmaya başladım. Takside hıçkırıklarımı zorlukla bastırmaya çalışırken şofor koltuğundan " Nereye gidiyoruz kızım?" diyerek soran sesle başımı eğdiğim yerden kaldırıp o yöne baktım. Taksinin şoför koltuğunda oturan adam yaklaşık 55, 60 yaşlarında babam yaşında bir adamdı. Meraklı gözlerle dikiz aynasından benim o halime bakıyordu. Bense sorduğu soruyu yeni idrak edip " kilyosa amca" dedim ve sanki onun az önceki yaşadığım rezilliği anladığı hissisine kapılıp utançla hızla kafamı yine öne eğdim. Allah'tan taksi şoförü başka soru sormadı ve arabayı sürmeye devam etti. Bense kimseyle hatta Ahmet'e bile konuşmak istemediğimden önce telefonumu kapattım. Sonrada Kilyosa kadar yol boyunca başımı cama çevirerek ağlamaya devam ettim. Şoför amcanın ara ara "Sen iyi misin kızım?" sorusunada ona doğru bakıp, zorluk gülümsemeye çalıştıktan sonra iyi olduğum cevabını verip yine başımı cama çevirip hakim olamadığım göz yaşlarımı dökmeye devam ettim. Kilyosa geldiğimizde taksiyi kayalık uçurumların çok yakın bir yerinde durdurup indim. Fakat taksici adam benim o halimden şüphelenip oda aşağıya inerek "Sen iyi misin kızım? Buraya niye geldin?" Diyerek sordu. Bense zorlukla tuttuğum göz yaşlarım arasında gülüseyip önce altında keskin kayalıkları olan uçuruma sonra taksici amcaya bakıp "Evet merak etmeyin ben çok iyiyim amca dahada iyi olucam. Biraz nefes almaya ihtiyacım vardı. Buranın havası bana iyi gelecek" dedim ve yine zorlukla gülümsemeye devam ettim. Allah'tan tamda o sırada taksici amcanın telefonu çaldı ve telefon konuşmasının sonunda acil gitmesi gerektiği için bana kuşku dolu bakışlarla bakarken arabasına binip uzaklaşmak zorunda kaldı. Önce bir müdet araba uzaklaşıp gidinceye kadar arabanın arkasından baktım. Sonrada taksi gözden kayboluncada yavaşça arkamı dönüp etrafı ve uçurumu incelemeye başladım. Seneler önce bu tepeye lisede okulca yaptığımız gezide gelmiştim. O zamanlar kilyosa hayran kalmıştım. Fakat korkunç kayalıkları olan bu uçurum tepesi bana çok ürkünç gelmişti. Meğer bana ürkünç gelen bu yer seneler sonra beni huzura erdirecek yer olacakmış. Yüzüme yerleştirdiğim acı dolu buruk gülümsememle uçurumun tepesine doğru yürümeye başladım. Baharın soğuk esintisi eşliğinde attığım her adımda aklıma gelen o iğrenç anlarla tüm vucudum titrerken sanki nefesimin daha da çok kesildiğini hissettim. Artık sevdiğim adamı Ahmet'i göremeyeceğim düşüncesi ise kalbime bıçak yemişim gibi sızı veriyordu. Aklım sürekli sevdiğim adamdaydı. 'Ya yine o viran haline geri dönerse. Ya kendini hatta biricik kızı Buse'yi yok sayıp hayata yine küserse' diyerek düşünmeden kendimi alı koyamıyordum. Fakat sonra kendime ve düşüncelerime acı dolu alayla gülmeye başladım 'Neden küssünki? Ben onun için neyim ki? Sadece çocuğunun bakıcısı, o Mert denen adi herifin söylediklerinin aksine Ahmet için sadece basit bir çalışanıyım sadece. Ahmet'in şimdiye kadar tek sevdiği kadın onu aldatsada ölen eşi Eda'ydı. Ben sadece hiçim' Sonra aklıma küçük Busem geldi. Ya o ne yapardı. Kim onu benim kadar sevip kollar korurdu. Göz yaşlarım sanki mümkünmüş gibi bu düşüncelerle daha da çok akmaya başladı. Uçurumun ucuna geldiğimde buruk bir gülümsemeyle aşağıdaki keskin kayalıklara baktım. Sonumun hiç böyle olacağı bu ana kadar aklımın ucundan dahi geçmezdi. Tabi başıma tüm bunların geleceğide. Sonra başımı yukarı kaldırdım ve Allah'a içimden beni affetmesi için yalvardım. Ama bunun olmayacağını çok iyi biliyordum. Tehditlede olsa o adi herifle ben beraber olmuştu. Bana zor kullanarak sahip olmamıştı. Üstelik zina gibi en büyük günahlardan birini yine yapacaktım. Kendi canıma kıyacaktım. Ama çaresizdim bu utançla yaşayamazdım. Annemin, babamın, sevdiğim adamın yüzüne bakamazdım. O zalim Mert denen adamın bedenime ve ruhuma bıraktığı izleride yok edemezdim. Yani başka çarem yoktu. O yüzden bende çaresizlik içinde gözlerimi yumup, baharın o keskin rüzgarı yüzüme ve bedenime vururken kollarımı iki yöne açtım ve kendimi aşağıya doğru saldım. Fakat vucudum keskin kayalıklara çarpmak yerine belime dolanan iri kollar yüzünden geriye doğru çekildi. Başta şaşkınlığa uğramış beni geriye doğru çeken kişiyi anlamayarak olduğum yerde kala kalmıştım. Fakat sonra arkam ona dönük olsada bir kaç saat önce bedenime ve ruhuma sinen o odunsu koku burnuma dolunca kim olduğunu hemen anladım. Oydu Mert, beni yaşarken öldüren adam. İçimdeki hiddetle hızla arkamı dönerek onun o iri kollarından kurtulmak istedim. Fakat mengene gibi belimi sıkıca saran kolları yüzünden bu mümkün olmadı. Bu sefer o keskin bakan yeşil gözlerine öfkeyle bakarak "Bırak beni aşağılık herif!" diyerek bağırdım ve var gücümle onu omuzlarından itip onu yine kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Ama yine başarısız oldum. Beni o kadar çok sıkıca sarmıştıki kolları arasından bir türlü kurtulamadım. O yüzden sonunda pes etmek zorunda kalıp, döktüğüm göz yaşlarım arasında "Bırak beni artık ne olur. Ne istiyorsun hala daha benden. Yetmedimi bana yaptıkların." diyerek yalvardım. Fakat o cevap vermek yerine yaşla dolan gözlerime uzun uzun bakıp sessiz kaldı. Onun bana olan bakışlarından çok sessizliği beni daha çok öfkelendirdi. Sanki görünmez bir varlık mışım. Konuşmaya bile değer değil mişim gibi. Hiddetle geniş omuzlarına vururken" Dilinimi yuttun aşağılık herif konuşsana, bırak artık beni diyorum. Daha ne istiyorsun benden, ben..... "dedim ve yine göz yaşlarım hıçkırıklarıma karışırken" Ben sana ne yaptım? Ne istedin benden? Senin sayende yaşayan ölü oldum. Ben ben bu utançla nasıl yaşayacağım bırak beni ölmek istiy.... "dedim. Fakat cümlemi tamamlayamadım çünkü yaşadığım onca şey bünyeme ve bedenime ağır gelince her yer birden kararmaya bedenim halsizleşip Mert'in kollarına yığılmaya başdı. Kolları arasında bayılırken Mert ilk kez konuştu ve " Ben çok üzgünüm Elif! Ama her şey böyle olmak zorundaydı. Ve olmayada devam edecek" deyişini duydum. Sonrası benim için karanlık.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD