Kendine acımasız davranıyorsun Mia. Liseye gitmek benim seçimimdi. Babamı yakalamak için kendimi yem gibi kullanmakta Beatrice ve Aaron'ı ikna etmek derslerden bile zordu. Koruma istemesem bile Sky ya bir karga ya bir kedi kılığında sürekli gözleri benim üzerimdeydi. Sokak Köpekleri de ve amcam Arthur'un klanından da işin içinde olanlarda vardı. Wampiler kuytu karanlıklarda saklanırlarken kurtlar insan formunda beni izliyorlardı. Sanki kaçacaktım yada kaçırılacaktım. Zaten düşünceleri duyabildiğim için insanların ne düşünmediklerini ne gibi planları olduğunu da anlayabiliyordum. Bu benim kârımdaydı.
Yağmurlu göğe bakarken iç çektim. Dün kar şimdi de yağmur yağacaktı. Elimi açıp avcumu göğe uzattım. Okulun bahçesinde dışarı ilerlerken gözlerim gökteydi. İnsanların düşüncelerinden uzaklaşmamın tek yolu buydu. Zihnim yine de tehlikeye karşı bir radardı. Çantamın kayışından tutup çektiğinde yumruğum göğsüyle buluştu. Yine onu bir milim oynatamamıştım. Onunla beni kıyaslarsak, ben onun yanında çelimsiz kalıyordum.
"Sen miydin?" dedim rahat bir nefes alarak. İnsanlar tepkime karşın bize dik dik baktığında elinden tutup ikimizi de okul çevresinden uzaklaştırdım. Bilmediğim ara bir sokağa girene kadar yürümeye devam etmiştim. Sky üzerindeki sweate uyumlu başına bir şapka geçirmişti. Saçlarını ensesinde toplanmıştı. Derli topluydu, aşırıya kaçan takılardan takmamıştı. Metalci Sky'a göre sadeydi. Uzanıp sweatin kapüşonunu başına geçirdim. Yoksa insanlar dik dik bakmaya devam edecekti.
"Bir sorun mu var?" diye sordu merak içinde. Parmaklarım hâlâ kapüşonundan tutuyordu. Eğilerek sordu. "Yoksa kusursuz yüzümde bir şey mi var?"
Sesindeki alaya karşın güldüm. "Bir şey yok."
"Bir an öpeceksin sanmıştım." dedi.
Öylece gözlerinde takılı kaldığında ellerim göğsüne kaydı sweatin yakalarından tuttum.
Bulunduğumuz yerde kimse olmadığından emin olduktan sonra gülümsedim ve sordum. "Nereden bildin?"
Ayak uçlarımda yükseldiğimde dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Okul çantam yere, ayaklarımın yanına düşse de umursamadım. Sky gözleri sonuna açılırken ben gözlerimi kıstım. Bir cadı kara büyü kitabında okuduğuma göre şeytanın aklını okuyabilmek için temas lazımdı ve en iyi temas noktası da dudaklardı. Gömleğimin yakalarından tutarak beni kendine çekti, ittirip adımlarım geriye düşerken sırtım duvarla birleşti. Gözlerimi kapattım ancak hiçbir şey olmadı. Sky bacaklarıma dokunup beni kucağına alırken saçından çekiştirdim.
Ayaklarım havalandı ve Sky beni kolları arasına yerleştirdi. Ayaklarım şuursuzca havayı tekmeliyordu. Bir dakikanın sonunda geri çekildiğimde Sky eliyle ağzını kapatmıştı. Utanma hissetmiyordum yanaklarımda biraz heyecandan dolayı yanma hissi vardı. Yanaklarımı hafifçe tokatlayıp "Habersizce öpülmek nasıl hissettiriyormuş nefil?" diye sordum alt dudağımı yalarken. Ve hâlâ bir koluyla beni kucağımda tutuyordu. "Sonra ödeşiriz demiştim, ödeştik işte."
Sky da ses soluk yoktu. Omuzlarından tutup onu sarstım. "Sky..." Buz nefesi boynuma çarptı. Yüzünü aniden eğip dudaklarıma kapandığında gök gürledi ve ben göğsüne sokuldum. Dudakları soğuktu ve nane tadı vardı. Naneli şekerlerden o da yemişti. Yüzünü ellerimin arasına alıp kendime çektim. Soğuk ama yumuşak naneli dudakları beni bir kaç saniyeliğine gerçek dünyadan alıkoymuştu.
Gözlerimi kapattığımda beyaz ipeksi bulutların içinde mavi gökyüzündeydim. Bulutlar beni çevrelerken ayaklarım yerden kesildi. Gözlerimi yeniden açtığımda Sky bana sıkıca sarılmıştı alnını omuzuma yaslıydı. Gerçekte de ayaklarım yerden kesilmiş haldeydi. Elimin kemikli sırtıyla kirpiklerinin dokunduğu elmacık kemiklerini okşadım. "Üçe, bir." dedim yüzümü göğe çevirirken. Çilenen yağmur damlaları yüzüme vurup yanaklarımdan gözyaşları gibi akıyorlardı. Hayat götürdükleri kadar güzel şeylerde getiriyordu. "Eşitlenmemiz gerekiyor Sky. Berabere olmalıyız."
⚜⚜⚜
"Şu sırıtışı yüzünden sil yoksa ben sileceğim." dedim. Dudaklarını mühürleyip zorla birbirine bastırdı. Ama yok, olmuyordu. Denese de dudaklarının kenarları hafifçe kıvrılıyordu. Çantamı benden zorla alıp tek kayışından tutarak sırtına atmıştı. Eski bir film dükkânından bir çok cd almıştık. Biraz demode olsa da en iyi filmler cd de olanlardı. Yarın ki film maratonu için açık bir market bulup girmiştik. Elimde ki sepeti cipslerle doldururken Sky arkamda belirip kulağıma fısıldadı. "Fark ettin mi bilmem ama normal iki genç gibi abur cubur alıyoruz. Oldukça heyecan verici."
"Hayır oldukça normal." sedim ve anında pişman oldum. Aslında normal onun için anormaldi. O olduğu kişi yüzünden çok acı çekmişti buna rağmen gülümseyebiliyordu. "Ama seninle ilk alış veriş maceramız olduğu için eğlenceli." diye ekledim. Sakindik ama onunlayken bu sakinlik bile eğlenceliydi.
Nefil yüzünü omzumun üzerinden öne uzattığında yanaklarımız birbirine sürtündü. Omuzlarımı dikleştirip nefesimi tuttum. Sky elini rafa uzattı. "Ben baharatlı üçgen olanlardan seviyorum. Patates cipslerin senin olsun." Nefesimi verdikten sonra dediğini başımla onayladım. Cdlerin parasını o ödemişti. Abur cuburlarda bendendi istediği her şeyi alabilirdi yeterli paramda vardı. Sevdiği cipsi sepete koyduktan sonra yanağımdan öpüp hemen geri çekildi. Tepki verme şansım bile olmamıştı. Kasaya gidip aldıklarımızı ödedikten sonra dışarı çıktık. Yağmur fazla şiddetli değildi ama hâlâ çileşiyordu.
Sky kapüşonunu çıkartıp başındaki şapkayı benim başıma geçirdi. Karşı kaldırıma geçtiğimizde adımlarımız yavaşlamıştı. Acelemiz yoktu yağmurda yürümekte eğlenceliydi. "Yeryüzüne düştüğüm günün ilk gecesinde yağmur yağmıştı." dedi birden. Durup ona baktım. Başını yukarı kaldırıp dilini dışarı çıkarıp düşen damlaları yakalıyordu. Aynısı bende kar yağdığında kar tanelerini yakalamak için yapardım. Boş olan elimle elinden tuttum. Diğerinde abur cuburların olduğu alış veriş torbaları vardı. "İlk kez yağmur gördüğümde çok şaşırmıştım." Parmakları elimi kavrayıp hafifçe sıktı. "Cehennemde sadece kül yağmurları olurdu. Arafta kocaman bir kül çölü ama dünya benim içi düşmüş bir cennet gibi."
"Sen düştüğünde..." Neşeyle bakan gözlerini görünce sustum. "Sürprizin zamanı daha gelemedi mi? Kaleye dönmek için az zamanımız var-"
Sky etrafa hızlıca bakındı. Anlar nasıl güzel olarak belirlenirdi, eğer kısalarsa...
"Bekle Mia." Kolumdan tutup beni kendine çekti. Sırtım göğsüne gelecek şekilde beni döndürdüğünde nefesim kesildi çünkü aynı zamanda ölümle ilgili düşünceler duymuştum. Ne oluyordu? Ruhunu şeytana mı sattın yoksa? Baba! Yağmur şiddetini arttırmaya başladığında karşımızda sokak lambası altında dikilen adama baktım. İyi bir adam mıydı? Her insan, onun o gözlerden kötü olduğunu anlardı.
Babam güldü. "Hâlâ yaşıyorsun demek şeytan." Maskesi yoktu günlük kıyafetler içindeydi ama gözlerinde cılız yeşil bir ışık dolanıyordu.
"Kolay kolay ölmem." dediğinde nefilin yüzüne baktım, sırıtıyordu. Kolumdan tutup beni yolundan çekti ve arkasına aldı.
"Baba." dedim karnıma saplanan ağrıyla. "Neden buradasın?" Sky beni durdurmak istedi ama tutuşundan kurtularak babamın önünde durdum. Kızını öldürmezdi.
"Seni almak için buradayım." dedi.
"Seninle gelmem!" dedim. Sadece babamın yeşil ışık hareleri olan gözlerine baktım.
Babamda bir şey söylemedi bakışları gözlerini kıstığında Sky'a gitti. "Bu sefer gebereceksin."
"Hey moruk, öldürmekten başka bir şey bilmez misin sen?" Alaylı sesi durumdan eğlenir gibiydi. Kemiklerinden gelen çatırt sesini duyduğumda irkildim. "Hem sen, beni öldürecek güce bile sahip değilsin. "
"Kızımı ver." Babam bana elini uzattı. "Ben senin babanım hayatının başından beri sadece ben vardım. Şimdi bu şeytana mı güveneceksin yada büyükannen olan o kadına mı? Kıyamet geldiğinde seni hiçbiri ne kurtarabilir ne de koruyabilir-"
"Beni kendinden nasıl koruyacaksın?!" diye bağırarak sorduğumda, babam geriledi. Sol gözümde bir sızı fark ettim. Ellerime baktığımda babamın gözlerinde olduğu gibi benim ellerimde de yeşil bir elektriklenme vardı. Ellerimi birbirine sürttüm. "Ne oluyor?" diye kendime sorduğumda elektriklenen ve gözle görülebilen yeşil bir dalga bize doğru geliyordu baktığımda babamın ellerinde bendeki olduğu gibi elektriklenme vardı.
Kollarımı kendimi korumak için yüzümü kapandığımda dalganın çarpmasını beklerken hiçbir şey olmadı. Sadece ufak bir gıdıklanma, hatta gıdıklandığım için kıkırdamıştım. Babamın kaşları şaşkınlıkla havalanırken ben ellerimdeki yeşil ve mavi ışığa baktım. "Bak sen." diye fısıldandım. Hızlı çalışan beynim olanları çabucak anlarken babam gülüyordu. Çi enerjiyi hangi taş ve güç olursa olsun içimde depolayabiliyordum. Ellerimde yük olmaya başlayan enerjiyi boşaltmam gerekiyordu. Zaten koptu kopacak olan dalganın hedefi babam oldu. "Seni kurtlara götüreceğim." dedim dalga babama doğru savrulurken. "Aldığın canlara karşın bir ceza alacaksın baba."
Kendine gelen o büyük dalga ellerini ileri ittiğinde durdu ve havai fişekler gibi küçük bir patlamayla yok oldu. Yutkundum. Babam keyifle gülerken "Ne gösteri ama." dedi omuz silkerek. "Sevgili kızım çabuk öğreniyor."
Gerçekten gücü bu kadar mı önemsiyordu, asla vazgeçmeyecek, kızını feda edecek kadar?
Gözlerim doldu ama ağlamadım. "Sen babamdın ve ben seni seviyordum... Güveniyordum! Ama sen hepsini benden aldın." Zoraki bir şekilde yutkundum. "Babamı ve ailem bildiğim adamı aldın..."
Babamın yüzünden en ufak duygu belirtisi olmadı. Boş gözlerle bana baktı.
Sky'ın gür sesi, "Dimitry götür onu." dediğinde, sert bir rüzgar esti ve ayaklarım yerden kesildi. Melez beni kucaklamış hızla hareket ediyordu. Sky yanında beyaz bir kurt vardı. Amarok dönüşmüş olmalıydı. Etrafta insan olmaması bizim şansımızaydı. Dimitry metrelerce yükseğe zıpladığında çığlık atıp başımı omzuna koydum. Bu mesafe fazlasıyla yüksekti, yağmur yağıyor sağanağa dönüşüyordu ve hava soğuktu.
"Sky..." diyebildim sessizce dikkatim dağıldığı için ona bakamamıştım bile. Amarok yanındaydı ama ikisinin gücü babam karşılarındayken yeterli olur muydu? Ya babam Amarok'un elinden sağ kurtulabilir miydi? O kurt için için torununun intikamı ile yanıyordu. Babamsa içinde en ufak bir pişmanlık kırıntısı yoktu. Son kez baktım arkamıza...
Sonra Jasper Ruling'i gördüm Sky'a arkadan saldırıyordu...
Hainler, hep arkadan bıçaklardı.