Siyah saç telleri parmaklarıma dolanıyordu. Benim saçlarımdan bile yumuşaklardı. Kıskanmıştım. Gözleri kapalıydı, uzun gür kirpikleri elmacık kemiklerine değiyordu. Tanrım... En az yüz kulunun hakkını bu yüzde kullanmışsın. Düşünceme karşın istemsizce güldüm. Sırtımı ve başımı yatak başlığına yaslamıştım. Ayaklarımı yatağa uzatmıştım. Başı kucağımdaydı.
Yastığa yatmasını söylemiştim, ama söz dinlememişti. Eh, üç aydan fazla olmuştu alışmıştım huyuna. İnatçı mı inatçı, egosit, kötü espri anlayışına sahip, ilk başta soğuk görünen ama güleç bir yüze sahip, saman alevi gibi hemen yanıp sönen öfkesi var, damarına basıldığında bir kedi gibi pençelerini gösteriyordu, sevdiklerine karşın aşırı korumacı. Resim çizmeyi seviyor, aşırı yetenekli de.
Boşta olan bacağımı kendime çekip çenemi dizime yasladım. Gözlerim hâlâ ondaydı. Her insanın sahip olabileceği ortalama bir karaktere sahip ama kimsenin sahip olamayacağı kadar güzel bir yüze ve mükemmel bir vücuda sahipti. Beni ona çeken karakteri miydi? Yoksa bedeni mi? Ya beni ona çeken tarafın neydu?
Kısayım, oburum, çok konuşurum, ortalama ve tombul bir yüze sahibim, herkeste olabilecek sıradan kumral saçlara sahibim. Belki gözlerim, Beatrice ile aynı gözlere sahiptim ama bu okyanus mavisi gözler aynı olsalar bile büyükannemde daha güzel duruyordu. En azından dürüstüm. İç çektim. Kendimi böyle acımasızca eleştirmeyi bırakmalıydım. Ortalama olmak her zaman iyiydi. Ben iyiydim.
İki parmağıma dolanan saç tutamını burnuma yaklaştırıp kokusunu içine çektim. Bu şeyi yapmak erkekmişim gibi hissettiriyordu . Okuduğum kitaplar yada izlediğim filmlerde kız oğlanın dizinde uyuya kalır ve oğlan kızın saçlarını okşayıp koklardı. Bizde durum tam tersiydi. Pek bir şikayetim de yoktu. Halimden memnundum.
"Saçlarını kesmeyi hiç düşündün mü?"
"Kolunu kesmeyi hiç düşündün mü?"
"Hayır... Bu kadar değerliler mi? Alt tarafı bir tutam kıl."
"Mükemmel doğal siyahlık ve parlaklık. Saçlarımı keseceğime, giyotinle idam edilmeyi tercih ederim."
"Peki, sormadım farzet..."
Tam bir ay kadar önce ona böyle bir soru sormuştum ve onun cevabı bu olmuştu. Uzun saç kış için idealdi ama bir kaç ay sonra yazın kıçına kadar terlediğinde ne yapacaktı kim bilir? Gerçi kim bilir bu dünyada kaç bin yaz geçirmişti. İnsan bu kadar yaşlı birinin daha olgun olmasını bekliyordu ama sanırım insanın karakteri asla değişmiyordu. Dimitry, Nova ile olan sohbetimi bölene kadar Sky'ın acımasız olduğundan ama birden yumuşadığından bahsediyordu. Kim yada hangi olay acımasız bir insanı böyle derinden etkiler ki? Demek ki değişmişti. İyi ki de değişmişti. Sky'ı acımasız düşünemiyordum.
Huzuruzca kıpırdanıp bedenini tamamen bana doğru çevirdi. Kedicik uyuyor muydu? Benim koruyacağım diye kendini hırpalıyor, kahrımı çekiyordu. O kadar enerji kaybına karşın yorulmuş olması mümkündü. Yüzüne biraz daha eğildim. Bir şeyler mırıldanıyordu. Anlamak için az yaklaştım. Sersem şey rüya görüyordu. Zihnine girmesi zordu. Lânet surları aşamayacağım güçlüydü. Denediğimde acıyla yüzünü buruşturup gözlerini kırpıştırdı. Bende aniden ağrı giden yüzünden başımı tutmuştum.
"Affedersin. Sadece zihnine girmeye çalışıyordum." dedim.
Uykulu bir sesle "Neden ki?" diye sordu, fazla umursamayarak. Gözlerini bile açmamıştı.
"Fiziksel anlamda kendimi geliştiriyorum." Ellerim saçlarını okşamayı bıraktı. "Zihin de çalışma alanım olabilir diye düşünüyordum.:
"Kitap oku o zaman, benim değerli beynimden uzak dur." Gözlerini açmadan konuşmuş sonra örtüyü el yordamıyla yoklayıp bularak başına kadar çekmişti. Geri uykusuna geri dönmüş olmalıydı. İnsan bir nasıl olduğumu sorardı. Bir yerine ağrı girmedi mi? Yada bacağın uyuşmadı mı? Baş ve işaret parmağımla iki yana koyup gözlerimi ovuşturdum.
Örtüyü kaldırırken başımı altına soktum. Aniden göz göze gelince donakalmıştık. "Ses soluk çıkmayınca uyuyorsun sanmıştım. Ne yapıyorsun? Yoksa örtünün altından bacaklarımı mı dikizliyorsun?" diye sordum alayla. "Seni arsız kedicik."
"Öyle bir şey yapacak biri değilim Mia." dedi tüm ciddiyeti ile.
Yüzümü astım. "Dalga geçiyordum." Elimi saçlarının arasına daldırıp okşadım. Aynı bir kedi gibi tısladı, bir pençe atması eksikti. "Niye her zamankinden daha sinir bozucusun?"
"Sen niye bu kadar umursamazsın?"
"Neyi umursamazmışım?"
"Bugün..." Tek kaşı atmıştı. "Öptün, öpüştük ya hani."
"Eee?" diye sordum.
"Senin için şey değil mi? Heyecan verici mutluluk uyandırıcı yada utandırıcı? Bir şey ifade etmiyor mu? Öylesine mi öptün?"
"Aslında oldukça iyi hissettirdi. Senin şu şaşkın halin onu bir daha görmek isterdim." Göz devirdi. Duymak istediği neydi. Gözlerimi bir an için kapattım. Keşke zihnini okuyabilseydim nefil. Böylelikle nasıl davranacağımı bilmek yada nasıl davranmamı istediğini bilmek daha kolay olurdu.
"Zor zor şaşırmam." dedi. "Beni gafil avlamıştın. Ama bu bir daha olmayacak tabii ki."
"Öyle mi?..." Sorum havada asılı kalırken o naneli dudaklarından bir kez hafifçe öpüp geri çekildim. Ha! Şu ifadesi beni öldürüyordu. Buz mavisi gözleri sonuna kadar açılmış, dudakları ise aralanmıştı. Yanaklarında belli belirsiz bir kızarma vardı. Ben niye böyle değildim? Heyecanlanmıyor yada utanmıyordum ama bir tutam mutluluk hissediyordum. "En son ne diyordun?"
"Aniden öpüp durmasana be!" dedi isyan edercesine.
"Üçe, iki." dedim. "Bir tane kaldı."
"Hâline bak çok gıcıksın!" Sky kalkmak istendiğinde elimi yüzüne bastırıp onu engelledim. Boğucu olmaya başladığında örtüyü üzerimden attım. Onunla biraz daha oynayacaktım. "Kedicik için bir ip yumağımın olmaması ne kötü." Yalandan sesimi inceltip üzülmüş gibi yaptım. "Eğer ip yumağım olsaydı beraber oynayabilirdik." Bileğimden tutup yüzünden çekti. Kaşlarını çatmıştı. Kızarken tatlılığı daha artıyordu.
Buz mavilerinde şeytani tehlikeli bir kıvılcım belirdi. Dudakları hafifçe kıvrıldı. "Ee, şimdi ne yapıyoruz?" Yanakları hâlâ kırmızıydı. Utanmasını, arsızlık maskesinin ardına saklamaya çalıştığını anlayacak kadar tanımıştım onu. Bazen egosunu bazen de arsızlığını kullanıyordu.
"Sen ne yapmak istiyorsun kedicik?" diye sordum ve dudaklarına yöneldim.
Eliyle ağzımı kapatıp doğruldu. "Son hakkını başka bir yerde kullan."
Gözlerini kaçırıp duruyordu. Maskesi düşmüştü bile. Boğuk çıkan sesimle konuştum. "Antik Yunan da yaşarken ki isminin Prometheus olduğunu söylemiştin. İyilik tanrısı olan hani. Prometheus benden mi utanıyor?" Sky farklı çağ ve uygarlıklarda yaşadığında adının değiştiğinden bahsetmişti. Antik Yunan da Prometheus. Roma İmparatorluğun da Brütüs Eski Mısır da Seth gibi bir çok farklı adı olmuştu. Ama ben onu, ona en çok yakışan isimle tanımıştım. Sky.
Elini ağzımdan çekti. "Utanmak değil de beni öylesine gibiymiş gibi öpmeni değil gerçek duygularınla öpmeni istiyorum." dedi. Bu sözler, itiraf geliyor gibi hissettiriyordu. Geç kalmıştı. "Yani duygularından emin olduğun o zamana kadar dudaklarımdan uzak dur."
Gülümseyerek "Bunu ilk öpen kişi mi söylüyor?" diye sordum. "Üç kez öptün bense iki kez öptüm. Bir hakkım daha var ve O hakkımı istediğim zaman kullanabileceğimden emin olabilirsin."
"İzin verirsem tabii." Bir dil çıkarması eksikti. Keyifle gülerken doğruldu. Çenemden tutup havaya kaldırdı.
"Hey, sakin ol kedicik." dedim. Bu yakınlık nefesimi kesmişti.
"Abin hakkında ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordu aniden.
"Bir şey yapmayacağım." dedim sessizce.
"Nasıl yapmazsın?"
"Bir kardeş şu anda ihtiyacım olan son şey ki varlığı bile bir muamma." Kendimi hiç ama hiç riske atamazdım. "Üstelik istiyorsa o beni bulsun. Abim olan o."
Bir süre sessiz kaldı. "Senin gibi Mia, ve senden büyükse daha güçlü ve taşlar konusunda bilgilidir."
"Eğer öyleyse neden ortalıkta hiç görünmedi babamın bir yalanı olma olasılığına daha yakınım." dedim. Adamın hayatı yalandı. Abim bile olsa onu değer verdiklerimin önüne koyamazdım. Aaron, Sky, Beatrice... Aylardır hepsi benim için uğraşıp durmuşlardı. Aaron kurtlar ile aradı iyice papaz olmuştu. Buna rağmen sürüsü ses etse de Amarok hâlâ bize taviz veriyordu. Kimse o ihtiyara karşı çıkmıyordu.
Beatrice büyükannem kadar benimle ilgiliydi ancak Dimitry'ye bir türlü alışmamıştı. Melez olsa da ona göre sadece wampir olan Dimitry bir tehlikeydi. Bir kedi bile o gümüş kaşık kafalıdan daha tehlikeliydi. Yine de nefil kadar olmasa da güçlü ve hızlıydı. Sky o göğsüne yumruk attırıp duruyordu kendimi korumayı öğrenemeyeceksem yumruk atmanın ne anlamı vardı. Kollarımda hafif şişlikler oluşmaya başlamıştı. Sanırım bunlara kol kası deniyordu.
"Beatrice'e söyleyecek misin?" diye sordu nefil.
Parmağı dudaklarıma götürüp susmasını işaret ettim. "Şimdilik hiçbir şey." dedim. "Sadece sessizlik ve bilmiyormuş hiç öğrenmemiş gibi yapmak zorundayız."
Sessizce başıyla onayladı. "Ama neden? Bir torununun daha olduğunu öğrenmek onun da hakkı."
"Tam olarak kesinleştiğinden emin olana dek ağzını açıp bir şey demeyeceksin." Sıkıntıyla iç çektim. "Hem tüm bunları daha öncesinde öğrenmek benimde hakkımdı. Ama bil bakalım ne zaman öğrendim?"
"Doğum günün?" Ciddi ciddi cevap veriyordu. Dağılmış saçlarını okşadım ve hiç beklemediği anda kollarımı ona sarıp başını kucağıma devirdim. "Şeytan'ın oğlu olduğundan emin misin?"
"Evet. DNA testi şart mı?"
Güldüm. "Hayır."
Sky ısrar etse de. Ne bir şey söyleyecek, ne bir şey yapacaktım. Odaklanmak gereken tek şey zihin taşıydı.
Nefil ısrar etse de bu sefer yerde uyuyan ben olmuştum. Önceki seferden ödeşmiştik. Sabaha karşı uyandığımda Sky, sırt üstü uyuyordu, kolları ile ayakları yatağın dört bir yanına dağılmıştı. Yere düşen örtüyü üzerine geri örttüm. Dün babamla uğraşırken epey yorgun olmalıydı. Odadan sessizce çıkarak oturma odasına gittim. Kurtla melez tek kanepeyi paylaşmış koyun koyuna uyuyorlardı. Bu resim beni güldürmüştü. Dün hiç rahatsız etmediklerine göre onlarda yorulmuşlardı.
Her iki türünde kulakları iyi duyduğundan parmak ucumda hareket ediyordum.
Çatıya bakınıp gargoyleri de kontrol ettim. Taş heykellerin üçü de ayrı ayrı sunaklarındaydı. Okul çantam dağınık haldeyken holde buldum. Defter ve kitaplarım içindeydi. Ve telefonumun camı çatlamıştı ama hâlâ çalışıyordu. Koyun koyuna yatan çifte kurumların bir kaç pozunu çekip mutfağa geçtim. Fena acıkmıştım. Dün aldığımız abur cuburlar dolaptaydı. Cipsi gıcırdatmadan açmayı denedim ama azda olsa ses çıktı.
Patates cipsi pek sağlıklı bir kahvaltı sayılmazdı ama açtım işte. Bir saat boyunca mutfakta bir şeyler hazırlamaya uğraştım. Sosisliler tavada kızarırken nefilin her türlü eti sevdiği aklıma gelmişti. Bende Aaron'dan yemek konusunda bir kaç şey kapmıştım. Krepleri tabağa bırakırken Dimitry'nin bağırma sesini ve Amarok'un söverek homurdanmasını duydum.
"Ne arıyorsun be yanımda?!"
"Asıl sen... Dün gece?"
"Sadece uyudunuz." dedim içlerini rahatlatmak adına. Tavayı ateşten çektim. Amarok havayı koklaya koklaya mutfağa ilerledi. Zemine düşmüş Dimitry'nin üzerine basmak bile umurunda olmamıştı. Kızıl kahve saçlarını kaşıyıp tabureye oturdu. Çilleri koyulaştığı için daha belirgindi. Üzerinde kalın kışlık giysiler vardı. Olması gerektiği gibi.
Çekmeden bir çatal alıp ihtiyara uzattım. Sosisliden bir tanesini çatala taktı. Melez yine kurnazlık peşindeydi. Amarok sosisliyi ağzına atmadan Dimitry sosisi kapmıştı. Yarı insan olduğundan uyuyabiliyor hatta insan yemeği de yiyebiliyordu. Gün ışığı sorunu da yoktu onun için. Ellerini ovuşturup kreplere gömüldü. "Afiyet olsun gümüş kaşık kafa." dedim gri saçlarını ima ederek.
"İnsan kanı içmekten gına geldi. Ağzımda ki metalik tattan nefret ediyorum." diye kendi kendine söyleniyordu. Aaron kaynaklarını kullanarak her ay ona kan bankasından kan temin ediyordu. O da olmazsa hayvanlarla besleniyordu. Amarok insan kanı denilince yüzünü buruşturmuştu. "Eh, bizde tavuk inek yiyoruz onlarda bize gücensin o zaman." dedim alfaya bakarken. Tanıdıktan sonra o kadar korkutucu gelmemeye başlamıştı. "Dimitry insan öldürerek kendini doyurmuyor." Gümüş kaşık kafa başıyla dediğimi onayladı. Amarok huysuzca omuz silkti.
"E bensiz mi? Gücendim." dedi. Gözlerim alaycı sesi duyduktan sonra nefile döndü. Hızla Amarok'un yanına geçip oturdu. "Hadi bakalım yedikten sonra ilk kim geberecek?" Dimitry'nin lokması boğazında kalmıştı. Amarok sırtına vurdu.
"Kimse gebermeyecek." dedim nefile bakarak. "İçin rahat olsun. Hem ne iştah kaçırıyorsun nefil elimden geleni yaptım. Görüyorsun."
Gülümsedi "Görüyorum."
Üçünün karşısına oturdum. En son olarak kremalı kahveleri önlerine bırakmıştım. Kıtlıktan çıkmış gibi tıkınıyorlardı. Wampir insan melezi, bir kurt adam üstelik alfa olanından ve şeytanın oğlu bu üçüne karşı kahvaltı yapmak... Daha ne kadar bu garip olayların nirvanasını yaşayacaktım ben? Sessizce bardaktaki suyu içtim. Aaron'ın mutfak dersleri başarılıydı. Kalede orta çağdan mutfakta az yemek denemesi yapmamıştık. Nasiplenen sürüdeki kurtlar olmuştu. Bir orduya yetecek kadar yemek denemesi yaptığımızı söyleyebilirdim.
"Kardeşiniz var mı?" diye sordum birden. Varlığında çelişki olan abimi düşünüyordum. Eğer varsa neden benimle hiç iletişime geçmemişti? Sky ile gözlerimiz kesiştiğinde ona sade bir dudak kıvrılmasıyla gülümsedim.
Amarok,"Hepsini öldürdüm." dedi sonra rulo haline getirdiği krepi bütün halde ağzına attı.
"Benim kardeşlerim doğduktan sonra kalplerinden kazıklandılar." Önündeki kahveyi alıp bir yudum aldı. İkisi de soruma hemen cevap verip fazla üzerinde durmamışlar, ilgilerini hemen kahvaltıya vermişlerdi.
"Benim kardeşim yok." dedi Sky ona dik dik baktığımda. "Öyle bakma."
"Tek çocuksunuz ha?" diye sordum iç çekerek. "Benim bir abim varmış. Hem de biyolojik abim."
Dimitry kahveyi dişinden fışkıran zehriyle birlikte mutfak dolaplarına püskürttü. Metalik yapı erimişti. Zehir bu kadar güçlü müydü? Kılımı kıpırdatmadan Amarok'a baktım şokla araladığı ağzının içinden çiğnediği lokması görünüyordu. Ah, böyle iyi rol yapabildiklerine şaşırıyordum. Zaten keskin işiten o kulaklarla, Sky ile oda da konuştuklarımızı duymamaları imkansızdı.
"Hani kimseye söylemeyecektin?!" diye bağırıp ilk çıkışı yapan kişi Sky olmuştu.
"Sakin Sky. Doğru kimseye söylemeyeceğim demiştim ama onlar benim için kimse değil. Onlar koruyucu meleklerim." Dimitry başını başka yöne çevirirken Amarok saçlarını kaşıdı. "Sende koruyucu şeytanımsın."
Amarok lokmasını yutup boğazını temizledi. "Ne tür bir saçmalık bu?" diye sordu bozuntuya vermeyerek.
"Di, mi?" dedim.
"Nasıl öğrendin?" diye sordu Dimitry. Zaten dün geceden beri bildiği için pek üzerinde durmamıştı.
Kahveden, uzun boğazımı yakan bir yudum aldım. "Rüyamda, ama bende olduğundan emin değilim. Ya bir abim var yada yok. Babam gibi Ruling ailesinin tarafında olabilir. Şu anlık olup olmama ihtimali yarı yarıya. O yüzden dördümüz arasında bir sır olarak kalacak."
"Sikeyim böyle işi." deyince Amarok Sky kafasına bir tane geçirdi. Amarok başını ovuştururken Dimitry yüzünü bana döndü. Huzursuz bir ifade takınmıştı yüzüne. Beni rahatsız etmişti. Bir şeyde düşünmüyordu. Zihni dümdüzdü.
"Ne diyeceksen de." dedim direkt.
"Ruling ailesinin elinde büyük bir koz var ve sen bu gerçeği sır olarak saklamamız gerektiğini mi söylüyorsun?" Kaşları derinden çatılmıştı. "Azrail'e davetiye verelim birde."
"Öğrenseler ne değişecek?" diye sordum. "Boşu boşuna aksiyon olacak. Babam yetiyor bize, abim eksik kalsın."
"Beatrice bir torununun daha olduğunu bilmeli." diye diretti Dimitry.
"Bir tanesi karşında bulunup bilindi de ne oldu? Baban Egor ve klanı seni hain olarak ilan etti. Amarok torununu kaybetti. Sky neredeyse ölüyordu. Birde ilk doğan torun ortaya çıksa neler olacağını sen düşün." dedim elimi tezgaha çarpmış ayağa kalkmıştım. "O yüzden ilk doğan gerçeği aramızda bir sır olarak kalacak. Taki ben abimin varlığından emin olana kadar."
Milan şimdilik sadece sırdı.