Grabbitz
-Die For You-
İMPERİUM
•5• MİLAN
Stray Dogs'da barmenlik kariyer planlarım arasında en son madde bile yer almıyordu. Büyükanne Beatrice'e üniversite de de yoksa kendi paramı kazanabileceğim bir iş bulma konusunu açtığımda bana hayatım tehlikede olduğu için şiddetle karşı çıkmıştı. Beatrice'in tepkisi sanki ben su altı dalgıcı olup köpekbalıklarını kapalı bir havuzda canlı balıklarla beslemek istemişim gibiydi.
Bir düşününce o bile daha güvenli çekiyordu. Babam ve Ruling ailesi ile yaşadığımız ufak karşılaşmadan sonra wampirler, kurt insanlar ve birde nefil çevremden koruma niyetine hiç eksik olmamıştı. Ruling ailesi özellikle babam dışarıda özgürce dolaşırken güven riskim büyüktü. Beni korumak isteyen insanları, melez ve yarı hayvan birde insan kanı içen diğer insanları da anlıyordum.
Ancak şeytanın şu cennetten kovulmasına sebep olan gururundan bende de vardı. Uzun saatler dilimin ucuna bir kaşık bal sürerek tatlı bir dille büyükannemi ikna etmeye çabalamıştım. Çünkü hayatımın sonuna kadar bir sülük gibi sırtlarına yapışıp Blayke ailesinin Aaron'a kalan mirasın parasını yiyemezdim. Bu bir süreden sonra benim gibi biri için aşağılamaya benziyordu. Liseden mezun olduktan sonra boş boş kaleye tıkılamazdım. İş benim içinde biraz da özgürlüktü. Kadehleri temizlerken Sky bir tane daha içki sparişi için elini kaldırdı. Bir kadehe tekila koyup tezgahta elinin hizasına yanına kaydırıp işime döndüm.
Bugün önceki günlere göre daha sinirli gibisin ha? diye sordu.
Elbette sinirli olacaktım. Kendime gazete ilânlarından güvenli bir iş ararken bir yandan da mezuniyetten sonra sadece dövüş ve taş bilimi eğitimime odaklanmak istiyordum. Lisenin ikinci dönemi boyunca yarı zamanlı işlere bakmıştım ama hiçbiri okul saatlerimle uyumlu değildi. Işınlanan bir taşa sahip olan bir yakınım olduğu için yol sorun olmuyordu. Yaşadığım tek sorun mezun olana kadar okul iş saatlerinin kesişmesi olmuştu. Şeytan tohumu ise sana bir sürprizim varken sürprizinin böyle bir iş olduğundan habersizdim. Yazın başından beri Stray Dogs'ta çalışıyordum. Önceki aylar boyunca taş ilmi öğrenmiştim.
Senin benden başka bir işin yok mu? Dimitry ile takılsana. dedim. Zihin taşında ustalaştığım bir kısım vardı. Bu yapabilmek için üç ay boyunca çalışmıştım. Düşünceleri duyabildiğim gibi kendi düşüncelerimi de başka zihinlere yansıtabiliyordum. İlk başta evet hayır gibi kelimelerle idare etsem de şimdi uzun cümleler kullanabiliyordum.
Yok. dedi sırıtarak. Hem, Beatrice'in tek şartı ben yanında olursam senin çalışmana izin vereceğiydi.
Bunun için Beatrice'e yalvardığını söyleyebilir ama kanıtlayamazdım. Kesin inkar ederdi.
Çalışmayı özelikle burada çalışmaya ben istemedim ki! Sen zorladın.
Sky sessizce omuz silkip kadehinde ki tekilayı içmeye geri döndü. Kulaklıkla dinlediğim müziğin sesini arttırıp şarkı sözlerine odaklandım.
Time slows down when it can get no worse
I can feel it running out on me
I don't want these to be my last words
All forgotten 'cause that's all they'll be
Daha kötüye gitmediğinde zaman yavaşlar
Tükendiğimi hissedebiliyorum
Bunların son sözlerim olmasını istemiyorum
Hepsi unutulacak, bu kadar...
---
What do you see before it's over?
Blinding flashes getting closer
Wish that I had something left to lose
This could be the day I die for you
Öncesinde ne görüyorsun?
Kör edici ışıklar sana doğru gelirken
Keşke kaybedecek bir şeyim olsaydı
Senin için öldüğüm gün olabilirdi
This could be the day I die for you
This could be the day
Everything I know, everything I hold tight
When to let it go, when to make 'em all fight
When I'm in control, when I'm out of my mind
When I gotta live, when I gotta die, gotta die
Senin için öldüğüm gün olabilirdi
Bu gün olabilir
Bildiğim sıkıca tutunduğum her şey
Ne zaman bırakmalı, birbirine kırdırmalıyım?
Kontrol bendeyken, aklımı kaçırdığımda
Yaşamam gerekirken ölmem gerektiğinde ölmeliyim
Bildiğim sıkıca tutunduğum her şey
Ne zaman bırakmalı, birbirine kırdırmalıyım?
Kontrol bendeyken, aklımı kaçırdığımda
Yaşamam gerekirken ölmem gerektiğinde
Bu şarkının sözleri son zamanlarda daha fazla anlamlı gelmeye başlamıştı. Temiz kadehleri ön tezgaha dizdim. Şimdilik pek gelen giden yoktu. Öğle saatleri bar sakin oluyor, akşam saatleri ise coşuyordu. Genel müşteriler kurt, kurt ve kurt insanlardı. Gareth benimle, nefilin burada olmasından oldukça rahatsızdı. Bacaklarını masaya uzatmış, sandalyenin ön iki bacağı havada kalacak şekilde oturmuştu. Yüzünde her zamankinden konyaktan ekşi bir yüz ifadesiyle bizi izliyordu. Sky onu boş vermişti bile. Nadiren sıradan insanlar barda olduğundan kurtlarda etrafta görünmüyordu. O zamanlar maalesef nadir oluyordu.
Kendi insan bedeni hallerindeydiler ve her biri buradaki varlığımdan memnuniyetsizlerdi. Sky, Naomi'yi burada çalışmam konusunda nasıl ikna etti bunu bilmiyordum ancak Naomi kaybettiği yeğenine rağmen burada varlığımdan memnun olan tek kişiydi. Her zaman saçlarını etrafımda uçuşturur ve bana trent de ne varsa moda önerilerinde bulunurdu ve bende patronuma başımı sallamakla yetinirdim. Sanırım şu müttefik zırvalığına kendini inandırmışa benziyordu. Ki patron işçi ilişkisinden dolayı ona saygı duyuyordum ama kesinlikle bu bir ortaklık değildi. Yeni bir savaş olsa sürüsü ile tek başına olurdu. Ben taraf tutmuyordum.
Şarkı bugün elli sekizinci kez tekrara sarıyordu. Kulaklarım kimseyi duymasa da müşterilerin ne istediğini biliyor bir dakika dolmadan içkileri hazırlıyordum. Naomi pratik olan bu yönümü de seviyordu. Ellerimin hızlı olması kurtlar arasında bir sürü cinsel şakaya sebep olması Sky'ı sinirlendirmişti. Bunun için kavga bile çıkmıştı. Ben önemsemiyordu zaten bir ayın sonunda nefret dolu düşünceler dışında geriye pek bir şey kalmamıştı. İkinci ayda olsam da maaşıma zam almıştım. Hayatımda ilk kez bir işte çalışıyordum. Valentina'dan kalan tek şey isimlerinin yanına eklenti olan soyadımdı.
İş o kadar zor değildi. Tek sorun (!) bir şey demelerine kalmadan akıllarındaki siparişleri müşteriye servis etmemdi. Bu da benim hokus pokusumdu. Barın kapısı açıldığında gelene baktım. Öğleden sonra tam birde her zaman tam vaktinde içmeye Stray Dogs barına geliyordu. Bir aydır onu izliyordum. Bana herhangi yanlış bir harekette bulunmamıştı. Bir kadeh içki içip burada en fazla on dakika oyalanıp geldiği gibi gidiyordu. Kadehe hafif ekşi kokusu olan viskiden doldurdum. En çok bunu severdi.
Tam karşımdaki tabureye otururken kadehi önüne bırakmıştım bile. Bankodaydı gözleri. İlk seferde şaşırsa da sonraki seferlerde alışmıştı artık. "Bu benden olsun." dedim sesimi ilk kez dudaklarımdan duymanın şaşkınlığıyla biri lens olan mavi gözleri bankoya bakarken irileşti. Bana bakarken yüzü dümdüzdü. Nefil onunla flörtleştiğimi düşündüğünü zihnime sesli sesli bağırarak homurdandı. Onu takmadım. Başını önüne eğdi. Viski dolu kadeh iki elinin arasından sürükleyip duruyordu.
Bugün dertli gibiydi. Göz altları mordu ve sanki her gün göz altlarına yeni birer ince mor halka ekleniyordu. Kararını verdin mi? diye sordu kahverengi saçlarını kaşırken. Yeni uyanmış gibiydi, saçları temiz ama dağınıktı. Her zaman olduğu gibi. En küçük düşüncesinin en küçük zerre ayrıntısına kadar dikkat ediyordu. Ya bir yere odaklanır yada aklından saçma şarkı sözleri geçirirdi. Bu iki kişilik oyunu bir güzel oynuyordu. Ancak bana asla kendi zihnini tamamen açmıyordu. Sky gibi zihninin sınırlarını koruma yeteneğine sahipti ve o sınırlara benim girme iznim yoktu.
Hayır. Gözlerimi kıstım. Sana güvenmiyorum bile.
Güvenmelisin ama...