•5• MİLAN 3/2

2389 Words
Güvenmek için bir nedene ihtiyacım var ama sana güvenmek için bir nedenim yok! diye düşüncelerimi zihnine zıpkın gibi sapladım. Zihnimde bağırabiliyordum. Okyanusum sarsılmış, hatta küçük çaplı bir tsunami olmuştu. Avuç içimi sanki su kaçmış gibi kulağıma çarptım. Buraya gelmekle kararlısın, öğleden sonra tam birde günde sadece on dakika, kurtların ve şeytanın oğlunun bulunduğu bu bara. Ee, ne olmuş? diye sordu. Bende bir müşteriyim. Kendini bir ele versen, kurtlar tarafından dört bir yanından bedenin parçalanır ve ruhunla da Sky ilgilenebilir. Göz göze geldiğimizde genişçe sırıttım. Bana güveniyorsan, götünü kurtarmam sevgili abiciğim. Abim olabilirsin ama benim için bir anlam ifade etmiyorsun. Biliyorum... Bir yudum aldı viskiden. Son iki dakika. dedim, bana bakan nefile göz kırparak. Ne olup bittiğinden haberi yoktu. Bir şeylerden şüphelendiğinin de bilincindeydim. Bana güvendiğinden ses çıkarmıyordu. Nefil soğukça gülümsedi. Elbette söyleyecektim belki bugün yada bir gün. Kadehi oynattı elinde, viski küçük bir girdap oluşturdu. Şu esmer piç, erkek arkadaşın mı? Seni ilgilendirdiğini sanmıyorum. dedim Sky'ın içkisi bittiğinde raftan alıp elime aldığım şişeyle önüne geçip kadehe tekilasını hızla doldurdum. Geri eski yerime döndüğümde viskisi bitmiş ayağa kalkmıştı. Takip et beni. diye emrettiğinde gözüm seğirmişti. Küfür etsem ucu bana dokunurdu. Kan bağımız vardı. Neden takip ediyor muşum? diye sordum. Düşüncelerim de kardeşimin sesini duymaktan bıktım, normal insanlar gibi konuşmak istiyorum, dedi omzunun üzerinden bana baktı. Parmağıyla sahile açılan arka kapıyı işaret etti. Orası yalnız kalmamız için müsait midir? Aynı anda Gareth ayağa kalkmış dişlerini sıkarak abimin kolundan tutmuş beline doğru kıvırmıştı. Milan düz bir yüz ve bıkkın gözlerle bana bakıyordu. "Kimsin lan sen?!" diye bağırdı Gareth. Şu koca sinir bozucu kurt adam! Ne zaman patlayacağı belli olmuyordu. Sky dirseğini tezgaha koymuş çenesini yumruğuna yaslamıştı. Keyifle biraz sonra olacakları yani tahmin ettiği kavganın olmasını bekleyerek sabırsızlıkla izliyordu onları. Aylak adımlarla bankonun etrafından dolandın. Şarkıyı durdurup kulaklıklarımı çıkardım ve kot şortumun cebine tıkıştırdım. Sıkılmıştım şu erkeklik taslamalarından. Gareth'ın abimi kolunu sırtına kıvırmış elinden kavradım sıkıca. Şu kol kasları ilk kez işime yaratacaktı. "Gareth," dedim nazik sesle. ",müşterilemize kaba davranma." Dişlerimi sıktım. "Lütfen. Biraz saygı." "Sen barmensin, işine geri dön!" diye emretti. Emir ve emirlerden nefret ediyordum. Dalgalarım yuvarlandı. Gareth, belirgin göz devirmemi gördüğünde dişlerini biraz daha sıktı. "Taciz olmadı, hakaret etmedi yada her hangi bir şey." Kurt hırladı. "Gözüme batıyor." Ağzımdan bir kıkırdama kaçtı. "Tanrı aşkına." dedim, derin bir soluk alırken içimden. Bileğini tutup diz çökmesi için elim ensesine kapandı ve kolu beline kıvrıldı. Arkasına geçtiğimde koca bedenini diz çöktürmeyi başarmıştım. Zihin itimi de işime yarıyordu elbette. Sky, bana bakıyor ve gururla gülümsüyordu. "O benim arkadaşım, liseden tanıyorum onu." Gareth omuz silkip, omzunun üzerinden baktı bana. Kaşları çatıktı. "Adı ne?" "Mi, Michael." diye cevap verdim. Sky'ın yüzünü somurtmuştu. Gareth inanmamış üstüne küfür savurmuştu. "Sorunun ne senin?!" Saçlarım elektriklenip uçuşmaya başlamıştı üstelik rüzgar bile esmiyordu. Derin bir nefes alarak iç çektim. Milan'a baktığımda acısının yüzünden belli olduğundan kolunu ovuşturuyordu. "Sen!" dedim direkt abimin yüzüne bakarken. "Çık dışarı bekle beni." Omuz silkip ceketinin kapüşonunu başına geçirdi ve arka kapıya yöneldi. Sokak Köpeklerinden biri abimin kolunu tutmaya çalıştığında Gareth kolunu biraz daha kıvırmamla inledi. Abime dokunacak olan adam betanın inildemesini duyduğunda son anda vazgeçti ve bir adım geriledi. Milan sanki komut bekler gibi bakıyordu bana. Sessizce gözlerimle arka kapıyı işaret ettim. Hızlı adımlar atarak gözden kayboldu kapı arkasından kapandığında derin bir nefesle rahatladım. Gareth'ı bıraktığımda yere diz çökmüş halde duruyordu. "Bu yaptığını sana ödeteceğim." Boş tehditti. "Evet ödeyeceksin, bugün maaş günüm." dedim yüzüm onlara dönükken Sky doğru geriledim. Ayağa kalkmaya çalıştığında omzuna baskı uyguladım oturduğu yerde kaldı. "Sen yerinde kal." Parmağımla tabureyi işaret ettim. "Birazdan geleceğim. Bugün erken paydos edeceğim bugün." Milan'ın olduğu sahile çıktım kapıyı arkamdan kapatırken Sky dâhil herkesin homurdanma ve iç seslerini duyuyordum. Sky'ın zihni bana kapalıydı. Kendini ne sanıyor o? Nefile güveniyorsa o şeytan tohumunu alt edebilirim. Naomi sürüsünün başına bu kızı yani belayı getirdi. Emma'ya olduğu gibi başını gövdesinden ayırmak istiyorum. Bunu hak ediyor. O çocuk yeni bir bela gibi geliyor. "Siktirin." diye mırıldandım. Kurtların keskin duyan kulakları küfrümü işittiğinde düşüncelerinde ki sesler çenelerini kapattı. Ellerimi kot şortun cebine soktum. Yaz mevsimi olsa da sahil tarafı serin ve rüzgarlı oluyordu. İnce bir bluz giydiğim için üşüyordum. Okyanustan rüzgarın taşıdığı ferah koku yüzüme çarpıp saçlarımı yalayarak geçti. Gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım. Elimi gözüme siper ettim lodos bugün epey bir coşmuştu. Sahilin kıyısına vuran dalgaların sınırında öylece beni bekliyor ve dikiliyordu. Yanına koştum. Kolundan tutup onu kendime çevirdim. "Sorunun ne senin?" diye bağırdım. Zihnimden konuştum sonra; Derdini söyle bana. Kurtları azdırmana bakılırsa kurt ırkından haberdarsın. Taşlar, büyükannem, nefil falan filan. Son otuz üç gündür ne için gelip durdun bara?! Sırf son bir ay kız kardeşimi görmek için buraya geliyordum. dedi ellerini sweatinin ön ceplerine soktu ellerini. Ayakları sahile dönüktü. Okyanusa baktıktan sonra yüzünü bana çevirdi. Alayla bir kahkaha atarken, omuz silktim. "Hadi oradan!" dedim sesli bir şekilde sonra zihnimden devam ettim. Ruling ailesiyle bir ilgin yok anladık, ama şu ana kadar kimse menfaati dışında bana yaklaşmadı. Sen bile abim olsan da illa vardır bir çıkarın. Havaya kalkan eline kilitlendi tüm dikkatim. Mavi cılız bir ışık saçarken ne yaptığının farkına yeni varmıştım. Kolyem bluzumun içinden dışarı havalanmış mavi bir ışıkla yanıp sönüyordu. Eli sağa gidince taş peşinden zincirle birlikte fırladı. Boynumu saran kalın zincir kopmak yerine beni de ardında sürükledi. Acıyan boynuma karşın inledim, Milan bir hata yapmış gibi kaşlarını çatmış anında elini indirmişti. Afedersin. Taşlarla böyle oynamamalı uzun zaman olmuştu. Paslanmışım. Çatık kaşlarımın altından deli gibi dönen gözlerimle baktım ona. Zincirin kızartığı derime gitti elim, kızaran boğazımı ovuşturdum. Başka numaraların var? diye sordum sırıtırken. Kızmadın mı? diye sordu. Hayır. dedim elimi boynumdan çekerek. Benim gibi bir başkası daha vardı. Üstelik erkek versiyonum. Bak işte yapabiliyorum, istesem burada ki herkesi öldürürüm. Gözleriyle beni işaret etti. Seni bile. Ama istemiyorum. Kardeşimi görmek istiyorum sadece. Sıradan bir gündü. Yaz ayı sıcak ve bunaltıcı geçiyordu. Barmenlikte bir ayı. dolmak üzereydi. Bak gör ki içeri bağımlılara benzeyen bir çocuk girdi. Tam karşıdaki tabureye oturup Ben senin abinim. dedi. Nasıl gidiyor? Bu kadar kolay mıydı bunu demek?! Zihnim de Milan'ın sesini duyduğumda elimde ki kadehi düşürüp kırmıştım. Tam otuz üç gün önce öz abim olduğunu iddia eden bu çocuk hayatıma öylece sıradan bir günde sanki çok sıradanmış gibi bana gerçeği hiç uzatmadan söylemişti. "Ne drama ama." dedim bir adım daha öne gelerek. İşaret parmağımı göğsüne dayadım. Sen sorma etme, bir kardeşim var deme! Sonra bir anda çık gel, ben senin abinim de nasıl gidiyor diye sor! "Yalandan yada mazeretlerden hoşlanmam." dedi çenesini ovuştururken. Direkt söylemek en mantıklısı gelmişti. Hem, hayatındaki kaç kişi benim gibi sana gerçeği hiç tereddüt etmeden söyleyebildi? "Başkalarına çamur atıp kendi hatanı kapatmaya çalışma seni..." Küfür etme Mia, ucu sana dokunur yoksa. Onun yerine yüzüne en sertinden bir yumruk attım. Kemikli parmak eklemlerim bir an için yanağına gömülmüştü. Yere düşmesini izlerken sırıtmama engel olamadım. Oturduğu yerden bana baktı. Oturduğu yerde kalmayı tercih ederek yanağını ovuşturmaya başlamıştı. "Elin amma da ağırmış." İç çekti. "Neden burada ki herkes şiddete meyilli? Kimseyle iki medeni insan gibi konuşamıyorum." "Neden bahsediyorsun lan sen?" Sinirden migrenim azmıştı. Derin soluklar alıp verirken bir tekme savurdum ileriye, havaya fırlayan çakıllar okyanusu boylamışlardı. "Sadece seninle konuşmak istediğimi söyledim. Bunun dışında bir amacım yok." dedi sakin bir sesle. Elini yanağından çektiğinde etinin morardığını gördüm. Bir dizimi kuma gömerek bir metre ötesine diz çöktüm. Ne hakkında konuşaccaktın? Babamız ve kendim hakkında. dedi cansız gözlerini bana dikerken. Neden böyle bakıyordu, yüzü her zaman somurtkandı. Sesi hep sakin yada yorgundu. Hayattan umudu kesmiş depresif bir tipe benziyordu. Ki babamın bana gösterdiği anıda oldukça neşeli ve enerjik bir tipe sahipti. Ne yaşamışsa onu yormuş olmalıydı. Milan'a karşı içimde bir merhamet duygusunun belirmesi fazla uzun sürmemişti. Başımı konuşmaya devam etmesi için sessizce salladım. "Sana kendimi en başından tanıtmam gerekirse..." Ceketinin kapüşonunu biraz daha çekip yüzünü içeri gizledi. Adım Milan Stephen Valentina. 1941 yılının Mayıs ayının ilk günü doğdum. Ben... yetmiş yedi yaşındayım. Büyükbaba olacak yaşta ama abim işte şaşırmamak gerek. Annem Rosa ona büyükbabamızın adını vermişti. Senin abinim, ilk doğan. "Ee? Bu kadar mı?" diye sordum. Canını bunları söylemek için tehlikeye atmazsın herhalde? Yalan söylemeyeceğim beni buraya babamız gönderdi. Biliyordum, yumruğumu avcumun içine oturttum. Elinin tersiyle burnunu silerken yorgun bir iç çekişini duydum. Kardeşimi göreceğimi öğrendiğimde heyecanlanmıştım ama bana yumruk atacağını tahmin edemezdim... Acımasana Mia. Saçımı kulağımın arkasına iteledim. Babam neyin peşinde? Kızının peşinde, senin. dedi, iç sesi bile yorgundu bu çocuğun. "Beni düşmanı ilan kendisiydi." dedim, zihnimden devam ettim. O on altı yaşında bir kızı başını keserek öldürdü! Acıma yada pişmanlık belirtisi yoktu. Kızın başını ayaklarımın altına attı. Omuz silkti. Kız için üzüldüm ama babamızın özel meseleleri ve intikam işleri beni ilgilendirmez. Benim suçum yok. Burada haklıydı. Emma'yı o öldürmemişti sonuçta. "Hem elinde sen varken neden bana ihtiyacı olsun ki?" Yeter buraya kadardı. Kim duyarsa duysun artık umurumda değildi. Zaten daha fazla saklayamazdım. Milan burnumuzun dibine kadar gelmişti. Ne olacaksa olsun. "Annem gibi bende taşları reddediyorum. Bilirsin fazla güç fazla sorumluluk getirir. Bende o güç yok." dedi Milan sessizce. "Bu yükün altına girmek istemiyorum. İster korkaklık de ister bencillik ama ben kimsenin piyonu olmam." "Bu yüzden buradasın, yerini doldurmamı istiyorsun." dedim yakasına yapışırken. Karşılık vermedi boş gözlerle baktı bana. "Öyle değil. Tersine sana abilik yapmak için buradayım." dedi. Açıkla der gibi baktım. Artık sabrımın son kırıntılarındaydım. "Taşları yönetmek istiyorsun değil mi?" Her şeyden çok istiyordum. Sorusunu sessizce başımla onaylamakla yetindim. Balıklama atlamayacaktım elbette. Elimden tutup havaya kaldırdı. Boştaki eli gözüne gitti, mavi lensi çıkarırken aceleci ama dikkatliydi. Yeşil gözü gördüğümde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "İkimizin gücüde eşit, diğer ailelerin hiçbir üyesi sana yeteri kadar güç ve bilgi kazandıramaz." Elimi kavrayıp sıktığında gözlerinde mavi yeşil elektriklenmeler oldu. Gülümsedi. İlk kez gülümsediğini görüyordum. "Tombul yanağa bildiğim her şeyi öğreteceğim." Dişlerini göstererek içten bir şekilde gülümsedi. "Kabul mü?" Elimi elinden çektim. "Bundan önce güvenimi kazanmaya ne dersin?" "Nasıl yapacağımı, aslında doğrusu insan ilişkileri hakkında pek bir şey bilmiyorum." Bunu söylerken benden gözlerini kaçırmıştı. "Ne yapmam gerekiyor?" "Güvenimi kazan işte, yetmiş yedi yıldır yaşayan sensin. Hiç mi görüp geçirmedin?" Ayağa kalktım ve kalkması için elimi ona uzattım. Bir yerden başlamak gerekiyordu. "Temastan pek hoşlanmam." diyerek ayağa kendi kalkmayı seçti. Ona uzattığım elimi yumruk yapıp bacağıma bastırdım. Yardımı reddetmek kendi seçimiydi. Ayağa kalkacakken sağlam olan yanağına biri yumruk indirdi. Gareth sanırken bu kişinin Sky olması beni afallatmıştı. Milan'ın yakasına yapışarak abimi kendine çekti. Milan dizleri bükükken ayaklarının üzerinde doğruldu. Milan'ın burnu kanıyordu, ve sağ yanağı sol yanağına göre anında daha da morarmıştı. Burnu çok kanıyordu, kan dudağına doğru ince bir çizgi halinde aktı. Tüm bunlara rağmen yüzünde acıya benzer hiçbir mimik yoktu. Sky boynunda ki ve kısa kollu tişörtünün çıplak bıraktığı kaslı kollarında ki mavi damarlar belirginleşirken tüm gücüyle bağırdı. "Kim olduğundan anlatmaya başla ki, yüzün ve bedeninin tek parça kalsın!" Milan kaşlarını çatarak söylendi. "Bu yüzden insanlardan yada diğer varlıklardan uzak duruyorum, hepsi zarar vermeye meyilli. Kötüler." Sky, Milan'a bir yumruk daha atmak isterken elinden tutup sırtına doğru kıvırarak "Sakinleş şeytan." dedim. "Bırak onu." Sky'ın boynundaki buz mavisi damarlar iyice belirginleşip zonklamaya başlamışken nefesimi tutup bıraktım. "Nefil, hadi bırak. Lütfen." Ben bu kadar yakınındayken bana zarar gelecek bir şey yapmazdı. Abimi ileri fırlatarak bıraktı ardından bana katran siyahi gözleriyle baktı. "Bu o mu?" "Gözlerine bak." dedim. "Biri yeşil." Ben ve Sky ayakta dikilirken yerde kanlar içinde kalmış Milan'a bakıyorduk. Parmaklarıyla burnunu tıkayarak kanını içine çekti. Midem ağzıma gelecekti şimdi. "Bizim gibilerin kanı oldukça değerlidir. Bunu en iyi sen bilirsin nefil." Sky'ı biliyordu. Düşündüklerine o kadar dikkat ettiğinden dolayı onun ne bilip bilmediğimden emin değildim. Ağzında toplanan kanı tükürdü. Kan durduğunda rahat bir nefes aldım. Sky sağlam yumruk atmıştı. "Yeşil göz." derken Sky namı diğer rengi tükürerek söylemişti. "Ne yapacağız bunu? Öldürüp gömsek mi?" "Hayır...?" dedim elimi belime koyarken. Omzumun üstünden arkama bakarken Gareth ve Naomi'yi görmüştüm. Gareth şok olmuşken Naomi ganimet bulmuş gibi sırıtıyordu. Kurtlardı elbette millerce ötede olsalar da iyi işitirlerdi. Konuşmamızı yarım yamalak duysalar bile ne olup bittiğini anlamış olmalılardı. Naomi bugün barı Gareth'a bıraktığı halde evinden buraya kadar arabasıyla son hız gelmişti. Bunu biliyordum çünkü aklını okumuştum. "O... O? Mia gibi.." Dedi Naomi. Hemen arkasında Amarok'u gizli kimliği ile Tyler'ı gördüm. Bir sokak köpeğiydi. Naomi'nin güvenini kısa sürede kazanmıştı. Bara rahatlıkta girip çıkıyordu. Dokuz sürünün alfası bir ergen olmaktan memnundu. Kim olursa olsun o bir babaydı ve kızının yanında olmaktan memnundu. Kızı ondan nefret etse bile. Tyler'ın (Amarok) yüzünde Gareth'a benzer şok olmuş bir yüz ifadesi vardı. Oysaki abimden haberdardı. Milan ayağa kalktığında kanla kaplanmış yüzünü elinin tersiyle sildi. Kimseyi umursayan bir tarafı yoktu. Sahilin sonunda bir ışık belirdiğinde açılan portalı görmüştüm. Sky da ikimizde portaldan çıkanlara bakıyorduk. Beatrice ve Aaron ikisi de aceleciydi. "Şu kadın... Annemin, annesi mi?" diye sordu Milan. "Büyükannemiz?" "Çeneni kapalı tut." dedim. Milan umursamaz bakışlarını bana çevirdi. Yüz rengi her zamankinden solgun ve gözleri de cansızdı. Yavaşça gözlerini kırpıştırdı. Bu çocuğun derdi neydi dayak yiyor, alıkonuluyor ama karşılık vermiyordu? Tam olarak ne istiyordu ölmek mi? Beatrice karşımızda durduğunda Aaron'ın önüne geçti. "Doğru mu?" Gözleri dolu doluydu, elleri titriyordu. "Mia bir şey söyle." "Siz nereden? Ne ara?" diye bir şeyler geveledim ağzımla. Aaron? "Sizi izliyorduk." dedi Milan'a bakarken. "Sonra olan oldu... Gördük." Takıldığım şey Milan'ın ilk doğan yada benim gibi olması değil Aaron'ın sizi izliyorduk demesiydi. Ne zamandır izliyorlardı? Yada belirli zamanlarda mı izliyorlardı? İlkiyse boku yemiştik ikincisiyse yine boku yemiştik. Sky'a panik bir bakış attım. Bununla ilgilenmiyordu. Sinirle soluyordu burnundan. Anlaşılan onun derdi bizi izlemeleri değildi. Milan'dı. Abime o kadar kötü bakıyordu ki gözleri katran siyahına dönmüştü. Boynuna uzanan mavi damarlar zonklayıp titriyordu. Sakin kedicik, dedim zihnimden. Bu kadar insan hele ki büyükannem varken abimde ortaya çıkmışken elinden tutamaz sakinleştirmek için öpemezdim onu. Sky. Her şeye rağmen Milan ile arasına geçerek ellerimi Sky'ın göğsüne dayadım. Sakince arkasına doğru ittirdim onu, buzları dalgalarımla kesişince bir an sakinler gibi oldu. Milan'ın varlığı onu epey bir denli rahatsız etmişe benziyordu. Ellerim göğsüne dokunurken en az bir on adım atmıştık birlikte. Onu sakin tutmak için gülümsüyordum. Mia... Bu durumda o senin abin? Ama nasıl olurda benim haberim olmaz? Ross günlüğünde ilk çocuğundan hiç bahsetmemiş. Beatrice çok panik ve ani konuşuyordu. Aaron'a baktım yardım dilenerek. Bir seferde ancak birine engel koyarak mani olabilirdim. Aaron Beatrice'in elinden tutup sıktı. Önce sakin olun her ikinizde, biriniz öldürmeyi düşünmeyi diğeriniz dramatik davranmayı bıraksın. dedim eş zamanlı Sky ve Beatrice'in zihnine. Sky burnundan soludu. Mia. Elini belime koyarken beni kendine çekti. "Azıcık uzak dursan. Bu durumda bile temas peşindesin. " dedim isyan eder bir fısıltıyla. "Mia..." dedi donuk bir sesle. Yüzünü bana doğru eğmişti. "Milan, o insan değil." "Ne?" "İnsan değil işte." dedi dehşet bir sesle arsından omuzlarımdan tutup beni sarstı. Asıl sarsılıp kendine getirilmesi gereken kişi oydu. Çok aptalca davranıyordu. "Nasıl anladın?" diye sordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD