Boynuma eğilerek burnu tenime sürtünecek kadar yakınlaşmıştı bana, üstelik kokluyordu. "Senin gibi kokmuyor işte, üstelik ruhunun rengi kızıl. Şeytani bir aurası var." Milan'a baktım, duygusuyuz gözlerle herkes gibi bizi izliyordu. Diğerlerinin farkı herkesin Sky'ın yaptığından dolayı rahatsız bir yüz ifadesi takınmasıydı.
Beatrice'in yüzünde renk değişimleri başlamıştı bile. Aaron çoktan yüzünü başka yöne çevirmişti, bizim adımıza utanıyor olmalıydı. Sky yüzünü boynuma gömdü.
"Nefil, kendini topla yoksa ben toplayacağım şimdi seni!" diye bağırdım. Zihnim Sky'ı aniden ittirip metrelerce geriye savururken nefil ayaklarını kuma sürtüp geriye sürünürken önüne eğilerek yalpalayan bedeninin dengesini buldu. Durduğunda bana bakıyordu sadece.
Tek kaşını kaldırdı. "Beni ittirdin mi sen?"
"Lanet." diye soludum burnumdan. "Lanet olsun! Evet ailemin bilmediğimiz bir çocuğu daha varmış, biyolojik bir abim var, babam hain vesaire vesaire." İşaret parmağımı onlara yönelttim. "Hepiniz bana suçluymuşum gibi bakmayın. Milan'ı kaleye götürün, zararsızdır."
Hayvanım sanki! diye tısladı bana düşüncelerinde. İlk kez doğru dürüst insanı bir tepki veriyordu. İnsan değil miydi? Sky olduğu yerde donakalmıştı gözleri bendeydi. "Büyükanne, Milan'ı götürün biz gelene kadar tanışın kaynaşın."
O an ne düşünüyorsam öyle söylüyordum. Sky'ın elinden tutup peşimden sürükledim. Herkesi bırakmıştık. Beatrice ilk doğan torunuyla biraz ilgilenebilirdi. Kaç haftadır nefille ve abimle ben uğraş veriyordum. Bardan çıkıp dar sokaktan geçerken Sky'ı peşimden sürüklemeyi bırakmış arkasına geçip sırtına dayadığım ellerimle ittiriyordum. Ne olmuştu buna? Ben ittirmesem olduğu yerde çivilenip kalacaktı. İnsanların arasına karışıp kendimizi Stray Dogs'dan epey bir uzağa getirdiğimde rahat bir nefes alabilmiştim. Kurtlar kokumuzu binlerce koku arasında kolay kolay bulamazdı.
Park gibi bir yere geldiğimizde Sky'ı söğüt ağacının altında ki banka oturttum. Karşımızda yapay bir gölet vardı. Bazı insanlar yürüyüş parkurunda koşu yapıp köpeklerini dolaştırıyordu bazıları insanlarda çimlerin üzerine oturmuş ya kitap okuyor yada sohbet ediyorlardı. Her şey insanlara güzeldi. Eski beni düşününce içlendim. Şimdi düşünecek tonla şeyin varken eskiden dert ettiğim şeyler diş kovuğunu bile doldurmayacak türdendi. Yüzümü Sky döndüğümde sinirli bir yüzle bana baktığını gördüm. Öfkesi bana değil şeytan dediği Milan'aydı.
"İyi hissediyor musun?" diye sordum.
Sorumu duymazlıktan gelerek "Geri dönmeliyiz." dedi Ayağa kalkmak isterken ellerimi omuzlarına koyarak ittirdim. Sırtı banka çarptığında bir an için pes etmişe benziyor ancak geri dönmeye kararlı bir hal sergiliyordu. Kaşları belirgin bir çatılma gösterdiğinde yanaklarımı balon balığı gibi şişirip nefesimi geri bıraktım. Bu yüz şeklim hep onu güldürürdü ancak şimdi pek bir etkisi olmamıştı. "Tehlikedeler... Sky burnundan resmen ateş soluyordu. "O şey insan değil senin abin olmadığına da eminim, bizi aldatıyor."
"Bir aydan fazladır her gün bara gelip durdu neden daha öncesinde bir şey söylemedin?" diye sordum. Bir şeyler fark etmiş olmalıydı koku, aura yada içgüdü en azından bir şüphe ama onda bir ayda hiçbir tık olmamıştı. Yüzüne Milan'a attığımdan daha sert bir yumruk attım. Bilimsel bir tanı ancak deney ortamında kanıtlanırdı. Bilim icin kemiklerimi feda etmiştim. Olan benim elime olmuştu. Sky "Neden vurdun?!" Diye tıslarken çatlayan elime bakıyordu.
Kemiğin çatlama sesini bizzat duymuş derin iniltilerime neden olan acısını hissetmiştim. Debelenirken çığlık atmamaya çalıştım, yakışıklı yüzü bir kaya gibi sertti. Morarıp şişmeye başlayan elime aldırmadan boğuk bir sesle konuştum. "Milan'ın teni benimkinden hassas. Ona vurduğunda bana bir şey olmadı aksine o zarar gördü sen vurduğunda da burnundan oluk oluk kan aktı." Çenemle yüzünü işaret ettim. "Bir bak kendine hiçbir hasar yok. Hâlâ taş gibisin."
Vurduğum yere dokundu. "Sen kendine bak." Gözüm elime gitti. Siktir. Borazan gibi zonkluyordu. Milan'ı savunacağım diye kendime zarar vermiştim. "Önemi yok kaleye gidince hallederim." Elimi şortumun cebine soktum. Endişeleneceğim son şey elimdeki çatlak olurdu. Ki onu yumruklarken elim defalarca bilekten çatlamıştı, sakinliği bu yüzündendi ikimizde alışıktık bu duruma. Biraz cennet suyu ve eskisinden daha iyi bir durumda.
"İyiyim ben." dedim.
Dirseklerini dizlerine yaslayıp biraz öne eğildi, yumruğunu avuç içine geçirirken buz mavileri bendeydi. "Beatrice'in birden öğrenmesi hiçte iyi olmadı."
"Saklamaktan iyidir." diye mırıldandım. "Aylardır saklamıştık zaten."
İnsanlardan sır saklamak yada insanlara yalan söylemek istemiyordum. "Eminim ben o insan değil."
"Senin zihnine kolay kolay giremezken onun zihnini günlerce nasıl okuyabildim?"
"Sana izin vermiş olmalı." dedi hiç düşünmeden.
"Diyelim ki şeytan ben niye değilim? Sağlam olan elimle kolumu sıktım. "Eğer Milan şeytansa o zaman bu genleri babamız yada annemizden alması gerekmez mi?"
Sky dişlerini sıkıp gıcırdattı. "Babanın bir oyunu, Ruling ailesi de işin içinde olmalı." Sky'a nedense hiç inanmak istemiyordum. Bir abimin olması farklı hissettiriyordu. Doğrusu benim gibi bir başkasının olması iyi hissettiriyordu. Benim gibi hisseden... Hissettiklerimi anlayan, bir abi. Pusulam, yol göstericim olabilirdi.
"Dediklerini dikkate alacağım ama benden Milan'a karşı bir şey yapmamı bekleme."
"Sözde abinin illa sırtından bıçaklamasını mı bekleyeceksin?!" diye sordu kaşlarını çatarken. Kolumu bırakıp çenesinden tutarak kaldırdım.
"Sen akılçeleneni korursun." dedim dudaklarına yaklaşırken. Benden önce davranarak başını geriye çekti. Üçüncü hakkımı bana bir türlü kullandırtmıyordu.
"Dudaklarına hakim ol akılçelen."
Birisinin boğazını temizleme sesini duydum. "Bir şeyleri mi bölüyorum?"
Sıcak yaz gününde bir palto vardı üzerinde, kıvırcık saçlarını ekoseli yün şapkasının içine saklamıştı. Ama kıvırcık bir tutam alnından burnunun ucuna düşüyordu. Hava fazla sıcaktı ama o kutuplarda gibi giyinmişti. Elindeki şemsiyeyi sıkı sıkı tutarak gölgesine gizleniyordu. Açık gökyüzüne baktım güneş ve saçtığı ışıkları ben buradayım diye bağırıyordu. Gözüm kamaşınca bakışlarımı wampir amcama çevirdim. Bir wampirin öğle zamanı insan dolu bir parkta ne işi olurdu? Ben zaten gelecektim yanına biraz sabır kıçını güneşten korurdu. Sky ayağa kalkıp aramıza geçti.
"Evet, bölüyorsun!" diye resmen hırladı. Nefili daha yeni sakinleştirmiştim. Tanrı aşkına biri bitip bir diğeri başlıyordu.
"Ben tam senin yanına geliyordum." dedim bizi bulduysa kokumuzdan bulmuş olmalıydı. Kurtların da bizi bulması olasıydı. Zihnine o kadar insanın uğultusu doluşurken Gareth'ın iç sesini duydum. Lanet kız bizim bölgemizden çıkmış! Sokak Köpekleri bu kadar insan varken kurta dönüşemezlerdi. Hâlâ insan formunda olmalılardı.
"Duyduklarım doğru mu?" diye sordu yarı şok olmuş bir sesle.
Bilmediğim bir Los Angelas dedikodu ağı filan mı vardı? Milan on sekiz yılda olmadığım bir şurada ifşa olmuştu.
"Ne duyduysan duydun, şeytan kısmı şaibeli." dedim Sky'ı bakarak. Nefil omuz silkmekle yetindi.
Arthur siyah eldivenli eliyle parkın sonuna park edilmiş halde bulunan klasik siyah otomobili gösterdi. Rengi otomobil gibi olan siyah aralanmış camdan bir çift şu yeşili göz bizi merakla seyrediyordu. Kızıl saçları kül rengi yüzünün etrafına yayılmıştı. Mezardan hortlamış gibi görünüyordu ya da cadılar bayramı süsü. Korkutucuydu. "Senin yanına geliyorduk ama sen bizim yanımıza gelmişsin."
"Bekle ne zaman Arthur Howard'ın yanına gidiyorduk?" diye sordu.
"Bardan çıktığımızda beri." diye cevap verdim. Sky memnuniyetsizce homurdandı. Rahatsız olan insanların düşünceleri duyduğumda yüzümü ekşittim. Günün ortasında bir parkta bile bulunamayacaktım. Arthur eliyle otomobili gösterdi.
"İçeride konuşalım." Kan ihtiyacının boğazında ki yakıcı etkisini düşündü. Ağızdan aşağı yakıcı lav dökmek gibi bir şeydi bu. Arthur yutkundu. "Burası çok yakıcı olmaya başladı."
Sky'ın elinden tutup peşimden sürükledim. Elizabeth otomobilin kapısını bizim için açıp karşılıklı olan koltuklardan sağ olanına oturdu. Sky isyan edercesine, "Binmek zorunda mıyım?" diye sordu.
"Evet." dedim ensesinden kavrayıp başını arabanın içine tıkarken. Tek başına bırakırsam Milan'ı bulacağına emindim. Sonrasını Tanrı bilirdi. Zonklayan elimi umursamamaya çalışıyordum. Acısı katlanılabilirdi. Elizabeth kolumdan tutup beni yanına çekerken Sky da beni diğer kolumdan tuttu.
"Hadi şeytan tatlı Miacığımızı ısırmayacağım." dedi Elizabeth kıkırdayarak.
Beni kendine çekti.
Sonra Sky da beni kendine çekti.
Sky,"Pis sülük asıl sen bırak." Tanrıdan sabır diledim. Arthur arabaya binerken yaşlı bir herif gibi bastonuyla beni dürttü. "Otur hadi."
İnadı bırak. dedim Sky'a. Canımı sıkmaya başladınız. Sky homurdanarak kolumu birden bırakınca koltuğa yapıştım. Oturuşumu düzeltirken Elizabeth bana sarılıp yüzünü saçlarıma sürttü.
"Seni özlemişim uzun zaman oldu Mia'cık."
"Beni mi?" diye sordum ondan uzaklaşmaya çalışırken ama rahat vermeye niyetli değildi. "Kanımı mı özledi,?"
"İkisinden de birazcık işte." dedi Elizabeth genişçe sırıtarak.
"Elizabeth!" Arthur uyarıcı bir sesle kızılı ikaz etmesinin ardından kendini koltuğa bıraktı.
Sky bedenini olabildiğince kapıya yapıştırdı. Mia, sen beni nasıl durumlara düşürüyorsun böyle?...
Gözlerimi kapattım. Beraber düşüyoruz işte. Daha ne istiyorsun?
Gıcık. demekle yetindi sadece. Arthur bastonunu bu sefer kapalı panele vurdu ve araç çalıştı.
"Şu çocuğun adı ne?" diye sordu Arthur. "Ve şu an nerede?"
"Sana neden söyleyeyim amca?" diye sordum.
"Aaron'ın kalesinde." dedi Sky yüzü cama dönükken. Ayak ucumla sertçe ayağını dürttüm. Tepki vermedi bir şeyde demedi. "Çok istiyorsanız o şeytanı size verebiliriz."
"Böyle bir şey olmayacak." Kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Benim gibiyse ona da seçim hakkı sunulması gerekirse bir anlaşma da onunla yapılacak." Arthur bana saniyelerdir dik dik bakıyordu, saniyeler dakika olmaya başlayınca bende wampir amcama dik dik baktım. "Ne söyleyeceksen söyle amca."
"Ya anlaşma yapmaya yanaşmazsa?" diye sordu. "Ne yapacaksınız?"
Sky yüzünü bana döndü. "O şeytan insan karışımı şey için kanadımdan bir tüy koparmam baştan söyleyeyim."
Dişlerimi sıktım. "Anlaşma gerekirse yapılacak ve gerekirse o tüyde koparılacak."
Elizabeth kolunu omzuma sarıp kulağıma yanaştı. "Ben sana yardım ederim."
Arthur bacak bacak üstüne atıp dirseği dizindeyken çenesini yumruğuna yasladı. "Elizabeth sana kaç defa açıklamam gerekiyor Mia senin gibi değil, kızlardan hoşlanmıyor." Yüzü sertleşti. "Rica etsem sevgili yeğenimle arana biraz mesafe koyar mısın?"
"Kay yana." diye tısladı Sky ardından. Elizabeth benden uzaklaşıp kollarını iri göğüslerinin altında birleştirdi. "Amma da sinir bozucusunuz. Mia ile şurada eğleniyordum." Başını eğip omzuma yasladı. "Demek senin erkek versiyonunda var. Ne eğlence ama." Şimdi anlaşılıyordu bu kadar yakından davranması. Omzumu sessizce silkeleyince başını kaldırmak zorunda kaldı.
"Aaron'ın kalesine gittiğimizde gerçeği anlarız." Umutsuzca dalgalarım Sky'ın buzullarına çarptı. "Milan'ın zihnine bakacağım. Böylece ne olduğu anlaşılır."
Neden Sky'ın yanılıp Milan'ın insan çıkmasını istiyordum?