"Ölüm dersem." dedim ve sustum. Hadi nerede kaldınız? Yine son an kadar bekleyecek misiniz? Nefil yalvarırım acele edin. Yalandan öksürdüm. Yumruğumu göğsüme vurdum. "Burası çok havasız." Bastonu çenemle işaret ettim. "Şununla yine sihir yaparak odayı yükseltsen. Oksijen azaldı gibi geldi de." Zar zor sırıttım. Kızıl ile kıvırcık birbirine anlamaz yüz ifadeleriyle baktılar. Öksürüğüm şiddetini biraz daha şiddetlendirdim. "Hadi ama biraz sihir yapacaksın değil mi?" Sihir diyorum, Tanrım... Öksürmeye devam ettim. Boğazımın delindiğine ve ses tellerimin koptuğuna emindim.
"Lütfen!" dedim.
Elizabeth "Kriz geçiriyor olmalı." deyince Arthur bastonunu yere vurdu. Oda yükselip arkamda kapı tekrar belirmişti. Elizabeth hemen önümde belirdi. Kapıyı biraz araladı ama yanından ayrılmadı. "İşte sana biraz oksijen." Dudakları kıvrıldı. "Son nefeslerini iyice içine çek Mia. Sonuçta biz wampirlerin havaya ihtiyacı yok."
"Bildiğim iyi oldu." dedim cansız bir sesle. Arthur şu amcam olan adam cevap bekler gözlerle bana bakıyordu. "Cevap vermemin ne anlamı varki." diye fısıldadım. Sanki kaderimi kabul etmiştim."Zaten vereceğim cevap ve seçeceğim seçenek açık. Karar vermemi beklemeniz anlamsız."
Arthur iç çekti. "Demek öyle. Bir Howard daha elden kayıp gidecek."
dedi. Aniden yanımda belirdi. Yüzümü tuttu. Yeğenim, amcasına biraz olsa güvenemez mi?
Gelsenize be! "Öldür gitsin."
Çenemi diktim. İlk kez korkum yoktu. O yapamayacaktı ve o gelecekti. Karışımdaki düşünceleri duyuyordum yaklaşan öfkeyi hissediyordum. Arthur Howard beni öldürmeyecekti. Elleri boynumu kavradı. "Elizabeth." dedi. "Zehir."
Cezalısın Mia Valentina. Taşına el koyacağım ve sana vereceğim özgürlüğü kısıtlayacağım. Küçük velet seni! Bize, bizden kaçmayı düşünebilecek kadar mı güveninin yok?
"Bende seni özledim Beatrice."diye fısıldadım. Olanı biteni fark ettiğimde Beatrice yanıma gelmişti bile kolumdan tutup Arthur'un elleri arasından çekip kurtarmıştı. İşin garibi Arthur kıpırdamıyordu Elizabeth o da aynı durumdaydı. Bir anda bana sarılmıştı "Beatrice..." dedim ve tek kolumu büyükanneme sardım.
"Senin için çok korktum." Daha sıkı sarıldı. Sanki yıllardır yokmuşum gibi. Yıllardır yoktum. "Seni kaybettiğimi sandım. Seni Rose gibi kaybettiğimi sandım..." Ağırlığını üzerime yığdı. Onu taşıyacak kadar güçlüydüm. İki elim belinde buluştu ve parmaklarımı birbirine kenetlendi. "Kendimi en son Valery öldüğünde böyle umutsuz hissetmiştim."
"Büyükanne." dedim gözlerimi yumarak. "Özür dilerim."
"Benden yardım isteyebilirdin. Sana yardım ederdim." Kendini de beni de suçluyordu. "Eğer bilseydim sana yardım ederdim." Sesi titredi. "Torunum için her şeyi yapardım. Hem de her şeyi."
"Beatrice." dedim ona kıyasla sakin ve kontrollü bir sesle. "İyiyim ben, biz iyiyiz. Değil mi?"
"Ben değilim!" dedi. "Kocamı kaybettiğim de iyi değildim! Kızımı kaybettiğim de iyi değildim! Torunumu kaybedeceğimi düşündüğüm zamanda da iyi değildim! Hiçbir zaman iyi olmadım ben." Gözleri doldu ve taştı. Mavilerinde kendi yansımamı gördüm. Gözleri bir göl berraklığındaydı. Beyaz teninde çiğ taneleri gibi dağılan yaşlar çenesine aktı. "Kimsem yok. Senden başka kimsem yok. Benim için olan önemini neden anlamıyorsun? Sen canımın canısın. Kanımdan kalan son kişisin. Ben, senide kaybedersem bunca yıldır verdiğim savaşı kaybederim."
"Beatrice, affet beni." dedim Bu sefer ona sarılan ben oldum. Başımı göğsüne yasladım. Saçlarımı okşayıp başımı kendine bastırdı. "Ortada affedilecek birşey yok önemli hayatta ve iyi olman." Dudaklarını saçlarıma yaslayıp öptü. "Başımızda ki belaları temizlediğimizde daha da iyi olacağız. Ölmene izin vermeyeceğim."
"Bütün bunlar... Babam içindi." dedim. "Ama o?"
"Biliyorum." diye fısıldadı. "Ama korkulacak bir şey yok senin suçun değil."
"Ama."
"Şimdi sırası değil Mia."
Sustum.
Yaşadıklarımı düşündükçe gerçeklik algımı yitiriyordum. Beni saran kolların birer hayal olmasından korkuyordum. Taşın bana oyun oynamasından şüphelenmekten de kendimi alıkoyamıyordum. Günlerdir başıma açılan belalar ve tehlikeler ile uğraşmak zihnimi yıpratmıştı. Büyükannemin bir hayal olduğunu düşünebilecek noktaya gelmiştim.
"Amcam." dedim gözlerimle Arthur'u işaret ederek. "O amcam mı?"
Beatrice kollarını gevşetip başını kaldırdı. "Uzak akraban ama amcan sayılır." dedi sulu gözlerini devirip. "Yine burnunu sokuyor. Küçüklüğümüzde de olduğu gibi."
"Tanıyor musun?"
"Howard ailesindendi. Elementlerden, toprak taşına mühürlenmiş bir koruyucuydu." dedi kızarmış burnunu çekerken. "Büyüklerden beraber eğitim almıştık. O zamanlar insandı tabii. Bu hale dönüşmemişti." Amcama tiksinir gibi bakarken yüzünü buruşturdu. İnsan olan Arthur'u zihninde canlandırmaya çalışıyordu. Ama aklında yarım yamalak silik bir yüz geliyordu. İç çekti. "Çok ama çok uzun bir zaman önceydi. Hepimizin iyi insanlar olduğu güzel zamanlardı."
"Ya kızıl olan?" xiye sordum. "O akrabam değil mi? Belki büyük teyzem yada halamdır. Soyağacımda unutup atladığın dallar vardır."
Alnıma bir fiske vurdu. "Hayır Twilight ailesinin bir mensubu değilsin." dedi kaşlarını çatarak. "O sadece altı aileden birinin soyundan gelen bir kız. Elizabeth." Beni bırakıp kızıla yaklaştı. İkisi de vitrin mankenleri gibi kıpırdamıyorlardı. Beatrice ceket cebinden, köstekli saatini çıkardı. Akrep ve yelkovan hareket etmiyordu. Mekanizmanın ortasına özenle yerleştirilmiş gümüş renkli, zaman taşı ortalığa cılız bir ışık saçıp dönüyordu.
"Zaman?" Yok olmuştu...
"Durdurdum." dedi. "Dışarıyı görsen savaş alanı gibi herkes can almaya pek meraklı." Omuz silkti. Kızılın çenesinden tutup kaldırdı. "Elizabeth." Gülümsedi. Gülümseme dudaklarında eğreti durmuştu. "Benim en yakın arkadaşımdı." Gözlerinin etrafı kırışmıştı, elini başına koydu. "Aileler her şeyi olduğu gibi bunu da mahvetti. Tüm bağlar geri dönülemez bir şekilde koparıldı."
"O deli." dedim. "Bunu kendi de söyledi. O canıma kastetti."
"Delirmesi kendi tercihi değildi." dedi Beatrice. Elini kızıldan çekti yanıma gelip benim elimden tuttu. "Şartlar onu bu hale getirdi. Onu adına senden özür dilerim."
"Ruling de olduğu gibi diğer aileler ile de düşman olduğunuzu sanıyordum."
"Birbirimizin yoluna çıkmadıktan sonra varlıklarımız bir sorun oluşturmuyordu." dedi. Gülümsemesi kayboldu. "Ama bu sınırı aştılar. Seni öldürmek istediler. Artık onları da düşmandan da sayabiliriz. Benim gözümde Ruling ailesinden farksızlar." Kemerine yerleştirilmiş kılıftan çıkardığı bıçağı görünce gözlerim büyüdü. "Ölmeleri gerekir değil mi Mia?"
"Hayır." dedim sessizce. Arthur beni öldürme niyetinde değildi. Düşüncelerinde bunu açıkça görmüştüm. Elizabeth'e zehir demişti. Beni kendilerinden biri yapmaktı amacı. Ölümü tercih ettiğim halde bile beni öldürmeyi istememişti. Zihnindeki düşünceler dilinin söylediklerini yalanlıyordu.
"Bu bir wampir bile olsa, ben daha fazla kimsenin ölmesini istemiyorum Beatrice. Yeterince kan dökülmedi mi? Benim yüzümden..."
"Sen bu esasta en günahsız olansın." dedi Beatrice ve ekledi. "Wampirler dün gece limanı basarak intiharı kendileri seçtiler. Rulingler Peter'ı senden alarak dün geceki ölümlerin asıl sebebi oldular. Kurtlar ise size yardım etmeyi kabul ettiler ve öngörülebilecekleri. Herkes bir seçim yaptı."
"Ve sizde?" diye fısıldadım.
"Ve bizde yapacaklarımızı seçtik." dedi. "Zaman eski akışına döndüğünde buradaki tüm wampirler kurtların gazabına uğrayacak."
"Hayır!" diye karşı çıktım. "Başka bir yol her zaman vardır?"
"Mia."
"Büyükannem onlar gibi değil." Daha fazla yaşları tutmanın bir anlamı yoktu. Yanaklarıma çiğ taneleri gibi düştüler. "Benim büyükannem katil değil, acımasız değil, zalim değil. Benim büyükannem iyi kalpli, şefkatli, her zaman doğru yolu bulan biri. Clara gibi. Clara sahte biri olsa bile ikinizin kişiliği aynıydı. Neşeli, iyimser, çenesi düşük benim Clara'm. Benim büyükannem. Rol yapmıyordun bu başka bir görünüşün altındaki gerçek sendin. Her zaman sendin düştüğümde bana el uzatan sendin." Ellerimin tersiyle ıslak yanaklarımı sildim. "Lütfen beni yanıltma Beatrice."
İlk tanıştığımız anı düşündü. Derse geç kaldığım bir gündü. Koşarken sendeleyip yere düşmüştüm. Herkes bakıp alayla gülerken sadece biri kalabalığa kafa tutmuş ve bana elini uzatmıştı. Clara yada Beatrice isim fark etmez. O kişi büyükannemdi. Bana her düştüğümde el uzatmıştı. Bende o ele uzatmıştım.
"Sen bana hep el uzattın Beatrice." dedim elimi Büyükanneme uzattım. "Bu hiç değişmeyecek birimiz düştüğünde bir diğerimiz onu ayağa kaldıracak." Beatrice hiç düşünmeden elimi tuttu. Rahat bir nefes verdim.
"Ama bu cezalı değilsin demek değil." dedi Bayan Melinda gibi parmağını havada sallayarak. Tabii birde bu yönü vardı. Kontrolcü ve sert Beatrice...
"Her şeye razıyım." dedim. "Yeter ki daha fazla kimse ölmesin. Özellikle benim yüzümden."
Elimi sıktı. "Bu beraber halledeceğiz. Beraber üstesinden geleceğiz." Dedi. "Ama ilk önce zihin kontrol işini halletmeliyiz."
"Neyi?
"Bilirsin insanları kontrol edeceksin diğer canlıları. Dışarıdaki savaş alanını anca sen ayırırsın. Öğrenmen zaman alacak ama şimdi halletmeliyiz." Gücü kullanacaktım. "Hem büyükannen zaman taşına mühürlü bir koruyucu. Zaman bizim için sorun olacak son şey."
"Peki, nereden başlamamız gerekiyor?"