Benimle Kal! +18

1193 Words
Resmen korktuğum başıma geliyordu, tek gecelik bir kız olmak istemiyordum. Yıllarca sırf bu korkuyla kendimi sakınmıştım zaten, bir gün biten bir ilişkinin ardından yaşanmışlığıma ağlamak istemiyordum. Evet , Belki de korkaklıktı bu tavrım, yetişkin olunca değişir dediğim her şey tam anlamıyla aynen devam ediyordu. Ruhum o küçük kız hallerinden sıyrılamamıştı. Ama bu adam beni bir kadına dönüştürmeye kararlıydı sanki, kendi kadınına.! Şimdi gözleri ve nefesi yüzüme çarpan bu adam tam olarak ruhumda ki bu kapıları zorluyordu. Beni istiyor ve arsızca bunu haykırıyordu yüzüme, bu cesaretin karşısında hem büyüleniyor, hem de korkuyordum. Duraksadım, uzunca bir süre nefesimi tutmuş bakışlarının altında eziliyordum. Ürkek bir tavırla; ‘’ Serkan, seni şuan öyle çok istiyordum ki. Yüzüme vuran nefesin, tüm vücuduma ateş olup yayılıyor. Peki bu yangına kapılıp ikimizde tutuştuktan sonra işler ters giderse? , Geçmişe bakınca canımız yanmayacak mı ? ‘’ diye sıraladım. Ama Serkan... Gözlerini dudaklarıma dikti ve anlattıklarımı umursamaz bir ifadeyle karşıladı. Sanki söylediklerim bir masaldan ibaretmiş gibi dudakları kıvrıldı ve hafifçe gülümsedi. Yüzünü tamamen bana yaklaştırdı; alnıma yaslandı, burnu ise usulca yüzümü okşuyordu. "Şu an beni ne kadar çok istediğini söylüyorsun," dedi, sesi alçak ve tehditkârdı. "Üstüne bedeninin benim için yandığını ekliyorsun." Hırıltılı nefesi kulaklarımda yankılandı, tanrım, bu ses nasıl bu kadar çıldırtıcı olabilirdi? Gözlerim kapalıydı, ama varlığı her zerremde hissediliyordu. Parmaklarının tenimdeki ağırlığı, nefesinin yakıcılığı, her şey beni ele geçiriyordu. Keskin bir nefes aldı ve fısıldadı, "Ya tüm günahı ben işlersem, güzellik? Sana pişmanlık yaratacak hiçbir şey bırakmazsam?" Sözlerinin anlamını tam kavrayamıyordum, çünkü o an, bedenimin ona teslim olma isteği aklımın önüne geçmişti. Tenimin üzerinde gezinen elleri, belimi kavrayarak beni bir hareketle altına çekti. Göğüs kafesim onun göğsünün altına yaslanmıştı ve bedenim, bu ani yakınlığa karşı tüm savunmalarını yitirmişti. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Onu görmenin bu şehvetin derinlerine daha da batmama neden olacağını biliyordum. Ama artık çok geçti. Serkan, dokunuşlarıyla tüm irademi yok etmişti. "Benimle kal," dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı. Beni delicesine ele geçirmiş bu çekime karşı nefesimi tutmuş, Serkan'ın erkeksi kokusunun ve tenimdeki ellerinin sıcaklığıyla yalnızca, "Peki," dercesine başımı yavaşça sallayabilmiştim. Sonrası büyük bir tufandı. Serkan'ın ısrarcı ama mesafeli tavrı bir anda kontrolsüz bir şehvet dalgasına dönüşmüştü. Sanki yıllardır aç bir hayvanı uyandırmıştım. Tek hamlede altına aldığı bedenim, üzerime tüm yükünü vermesiyle eziliyordu. Dudakları dudaklarımı bulmuş, tüm arsızlığıyla içine çekerek tüketiyordu resmen. Elleri vücudumda dolaşırken, istemsizce bir inleme yükseldi dudaklarımdan; sanki bu onu daha çok delirtmişti. Artık daha da hırçın bir şekilde alt dudağımı ısırıyor, ellerini kalçalarıma bastırıyordu. Tek bir hisle tüm vücudum titredi; kalçalarımdan bastırarak kendine çektiği bedenim, onun erkekliğiyle sarsıldı. Tanrım! Benim için hazırlanmış, beni arzulayan erkekliği kasıklarıma uyguladığı basınçla beni delirtiyordu. Çok geçmeden bacaklarımı birbirine sürtmek ve baskılamak istedim; vücudum boşalmak için kıvranıyordu. Bu sessizliği bozan Serkan'ın inlemesi oldu. Sanki canı yanıyormuş gibi dudaklarını nefesimden çekmeden hırıltılı bir şekilde inliyordu. Gözlerimiz birbirini buldu. Kendimden geçmiş bir halde, "Dur! Lütfen yapma artık," diyebildim. Ama gözlerindeki siyah hareler titriyordu; sanki kontrolünü kaybetmişti. İşte o an bir uyanma duygusu yaşadım. Hayır, durmayacaktı.! Korkuyla ellerimi düğmeleri açılmış gömleğine dayadım, iterek altından sıyrılmak için hamle yaptım. O ise dudaklarını dudaklarıma iyice bastırmış, taşlaşmış erkekliğini tüm gücüyle kasıklarıma bastırıyordu. Duraksadım. Neler oluyordu? Nasıl böyle gözü dönebilmişti? Bir anlık refleksle, beni öpmeye nefes aralığı verdiği bir saniyede elimi hızlıca kaldırıp sert bir tokat attım. Şok olmuştu; gözlerindeki hare kaybolmuş, sanki bir hipnozdan ayrılmış gibiydi. Kendimi koltuktan sıyırıp ayağa kalktım ve bağırmaya başladım: " Aylarca, günlerce sadece beni sikebilmek için mi bana duygusal mesajlar attın?! Her gün aklında olduğumu, beni düşündüğün için bile huzurlu olduğunu söyledin. Bunlar yalan mıydı?!" Kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atıyordu. Serkan kafasını iki yana salladı, ayılmak ister gibi, ve bir an kalkıp sarılmaya yeltendi. "Dur orada! Sakın bana yaklaşma! Ne yapacaktın, seni ayıltamasam? Zorla mı sahip olacaktın bana? Tanışma uygulamasındaki bir kızsın; ne bok yapacaktım ki seninle diye mi düşündün?" diye bağırıyordum. "Ece, asla! Sana bunu yapmam, asla! İstediğini sandım. Üzgünüm, çok kaptırdım kendimi. Lütfen!" diye çıkıştı. Nabzım düşmüyordu, sakinleşemiyordum. Sadece işaret parmağımla kapıyı gösterebildim. Serkan yüzüme acı çekiyormuş gibi bakıyordu. Beni daha fazla rahatsız etmek istemezcesine hemen ayaklandı, ceketini aldı. Telefonunu ve araç anahtarını aldı. Gömleğini bile iliklemeden hızla kapıya ilerledi. Ayakkabılarını giydiği anda gözlerime bakmaya yeltendi. Ama yüzüne bakmadığımı görünce sessizce kapıyı çekti ve çıktı. Sanki o kapı sesiyle pimi çekilmiş gibi gözyaşlarım bir anda boşaldı. Hıçkırırcasına ağlıyordum. "Neden?" diye geçirdim içimden. Neden? Tüm ilgisi yalnızca bedenime miydi? Bu kadar kolay mıydı duyguları? Bana karşı hissettikleri bir anlık şehvet mi? Köşe koltuğa attım kendimi. Bacaklarımı çektim göğsüme. Televizyonla göz göze gelmiştim. Kumandaya uzandım ve şarkı listemi başlattım. Sanki evren bile halime acıyormuş gibi kulaklarımı çınlatan o şarkı gözyaşlarımı tamamen salmıştı: "Bir kırık kalp ah ettim, söz söylenmez üstüne" ~ "Seni vicdanın affetsin, benden af bekleme." ~ Ne kadar süre ağladığımı hatırlamıyorum. Televizyonun uyku modu devreye girmiş, ekranı dondurmuş ve müziği kesmişti. Zamanın aktığını ancak o an fark ettim. Yine bir hayal kırıklığıydı, yine geçmişe baktığımda canımı acıtacak bir anıya sahip olmuştum. Zar zor kendimi koltuktan kazıyıp duşa attım. Suyun altında, tüm bu gece yaşadıklarımın akıp gideceği düşüncesiyle kendimi avutuyordum. Tüm bu düşüncelerle kendimi suyun akışına bıraktım, dakikalar sonra biraz olsun dinlenmiştim. Duştan çıkıp bornozumu üzerime geçirdim, mutfağa ilerledim, çekmeceden baş ağrım için bir hap aldım. Bir bardak şu doldurup, Odaya geçtiğimde, sehpada duran iki çift bardakla göz göze geldim. Yaşadıklarıma içimden söverek bardakları alıp mutfağa geçtim. Tüm bu saçmalığı silmek istercesine Serkan'ın bardağını yıkamaya başladım. Ancak şiddetle mi yoksa öfkeyle mi bilmem, bardak elimden kaydı ve lavaboya düşüp tuzla buz oldu. Sinirim iyice arttı. Bardak parçalarına elimi bile sürmeden musluğu kapatıp mutfaktan uzaklaştım. Salona geçip koltuktaki telefonuma uzandım. Saat 12:03’tü. Ne ara bu kadar olmuştu, farkında bile değildim. Serkan'la geçirdiğim dört saati düşündükçe içimde bir yerlerde onu özlediğimi hissetmek, sinirimi ve çaresizliğimi daha da körüklüyordu. Resmen kendimi resetlemek istercesine uyumak istedim, Odama geçmek için hareketlendim ama nasıl uyuyacaktım, onu da bilmiyordum. Işığı söndürmek için elimi uzattığım anda telefonuma bir bildirim geldi. "Bu halimi bir gerekçeye bağlamak, suçumu hafifletmeyecek ama kendimi sana anlatmak istiyorum. Beni dinlemek istediğinde haber verir misin? Dışarıda, arabadayım." Mesajı okurken içimde bir ürperti hissettim. Kelimeleri birkaç kez daha okudum. Dışarıda olması fikri korkutuyordu. Gitmeliydi. Ama bir yandan da açıklamasını dinlemek istediğimi fark ettim. Hayır, buna izin verirsem ne olacak? Bir hafta bir ay bir yıl, sonunda bende bulamadığı kadınsılığı, şehveti başkasında arayacak. Bitecek. Yine tek başıma kalacağım. Telefonu elimde sıkarak koltuğa çöktüm. Parmaklarım ekranda dolaştı. Bir şey yazmalı mıydım? Sessiz mi kalmalıydım? Derin bir nefes aldım. Her karar bir diğerinden daha ağır görünüyordu. Sonunda ona bir mesaj yazdım: "Serkan, git. Şu an hiçbir şey dinleyecek durumda değilim. Lütfen artık beni rahat bırak." Mesajı gönderirken göğsümde bir düğüm hissettim. Beklemek istemedim. Telefonu masanın üzerine bırakıp odama geçtim. Yatağa uzandım, tavanı izlerken kafamdaki düşünceler birbirine dolanıyordu. Uyuyamayacağımı biliyordum ama gözlerimi kapattım. Zihnimde yankılanan, kırık bardaktan kalan sesler ve Serkan'ın mesajıydı. İçeriden telefonun bildirim sesini duyuyordum, ama kendimi kenetlercesine bahtaniyeme sarılmış, gitmemek için çabalıyordum. Nereye kadar kaçabilirdim? ne zamana kadar? Düşüncelerimin farkındalığını yaşayıp kalktım yataktan, telefonu elime aldım ve mesajı okudum. " Bana kız, bağır ama bırak deme.! Yaptığımdan utansam bile tüm bu yaşananlar birşeyi yüzüme vurdu. Ben seni çok bekledim ve çok istiyorum. Yaşadığım bazı şeyler var, kontrolümü kaybetmek istemedim. Ama gerçekten farkında bile değildim... Gerçek bunlar mıydı? Beni basit görmesi değilmiydi tüm bu yaşananlar...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD