2. Bölüm
Yeni Hayat
Aylin mülakatları geçmişti. Ailesi zaten alışkındı Aylin’in imaj değişikliğine Geriye tek şey kalıyordu ailesini ikna etmek eve geldiğinde
Aylin, valizini yatağın üzerine koyup kapağını açık bıraktığında, odanın içinde tuhaf bir yankı oluştu.
Sanki her eşyayı, her kıyafeti değil; eski hayatını tek tek içine koyuyordu.
Dolabın kapağını açtı.
Renkli elbiseler… ince kazaklar… küçük çanta…
Hepsi artık bir yabancıya aitti.
Onların yerine;
Düz tişörtler,
Koyu renk çoraplar,
Bol bir kot,
Siyaha yakın bir mont…
Ve çekmecenin en dibine sakladığı şey…
Erkek kimliği.
Onu eline aldığında içi ürperdi.
Üzerindeki isim:
Ali Karaca
Yutkundu.
Bu isim, artık bir sahtecilik değil…
Bir yaşama biçimiydi.
Valizin kapağını kapattığında, kapının dışında annesinin sesi duyuldu.
“Aylin? Akşam için köfte yapıyorum, iniyor musun?”
Sesi eski ve tanıdıktı.
Ama Aylin’in içi… paramparçaydı.
“Geliyorum anne,” dedi.
Aşağı indiğinde salon, her zamanki gibi sıcak ve sıradandı.
Babası televizyon karşısında, koltuğa gömülmüş.
Annesi mutfaktan salona sesleniyor.
Kardeşi telefonuyla uğraşıyor.
Her şey aynıydı.
Bir tek o…
Artık aynı değildi.
Masaya oturdu.
Bir süre onları izledi.
Annesinin çatalı tabağa koyuşunu…
Babasin kaşını çatarak haber izlemesini…
Kardeşinin umursamaz iç çekişini…
Bu an…
Bir daha asla geri gelmeyecekmiş gibi hissetti.
Boğazını temizledi.
“Anne… Baba…” dedi.
Sesindeki titremeyi bastırmaya çalışıyordu.
Babası kumandayı kapattı.
“Ne oldu kızım?”
Annesi, elini önlüğüne silerek yanına oturdu.
“Bir şey mi var?”
Aylin, kalbinin göğsüne sığmadığını hissediyordu.
“Ben… yurtdışında bir öğretmenlik programına başvurmuştum ya…” dedi.
Annesinin yüzü aydınlandı.
“Evet evet söylemiştin, hani o kurs gibi olan…”
Babası gözlüklerini taktı.
“Ne oldu, haber mi geldi?”
Aylin başını salladı.
“Evet.”
Sanki biri kalbinin üstüne bastı.
“Ve… kabul edildim.”
Bir saniyelik sessizlik…
Sonra annesinin çığlığı:
“Ne?!”
Bir çırpıda ayağa kalktı.
“Ciddi misin?!”
Babası olduğu yerden doğruldu.
“Nereye?”
Aylin yutkundu.
“Almanya… Münih.”
Kardeşi ilk kez telefonunu indirdi.
“Vay be…”
Aylin’in yalanı, o an odanın içine bir sis gibi yayıldı.
Annesi gözleri dolu dolu yaklaştı.
“Ne zaman gideceksin?”
“Bir hafta içinde.”
Babasının sesi karardı.
“Bu kadar ani mi?”
“Program kısa sürede başlatıyor,” dedi Aylin. “Eğitim de var… sonra sözleşme…”
Annesi kollarını açtı.
“Gurur duyuyoruz kızım…”
O cümle…
Bir bıçak gibi kalbine saplandı.
Gözleri doldu ama ağlayamazdı.
Ağlarsa…
Her şeyi anlayacaklardı.
Babasının sesi ilk kez yumuşadı.
“Bak gördün mü… öğretmenlik deyip duruyorduk.”
Aylin başını eğdi.
“Evet.”
Ama içinde fırtınalar kopuyordu.
Çünkü öğretmen olmayacaktı.
Asker olacaktı.
Üstelik…
Erkek kılığında.
O gece kimse uyuyamadı.
Annesi sürekli bavula bir şeyler ekledi.
“Belki lazım olur,” diyerek çikolata koydu, şampuan koydu, not defteri koydu.
Babası onun için ilk kez gururla konuşuyordu.
“Benim kızım… yurtdışına gidiyor.”
Aylin, her kelimede biraz daha parçalanıyordu.
Gece odasına çekildi.
Kapıyı kilitledi.
Yatağa oturdu.
Kimliği eline aldı.
Ali.
Adını fısıldadı.
“Ali…”
Sanki bir başkasının hayatını çalıyordu.
Ama başka yolu yoktu.
Bir mesaj geldi.
Bilinmeyen bir numaradan.
“Yarın 06:30’da merkez kapı. Gecikme.”
Askerlik işlemleri için bağlantı kurduğu kişi.
Gözlerini kapadı.
Bu işte geri dönüş yoktu.
Sabah…
Annesi erkenden kalkmıştı.
Aylin’in saçlarını sözde Almanya için örmeye çalıştı. Ama Aylin saçını kestirdiği için
izin vermedi.
“Anne… orası daha rahat, şapkayla daha iyi.”
Annesi gülümsedi.
“Avrupa kızı olacaksın yani.”
Aylin zorla gülümsedi.
Valiz arabaya konuldu.
Babası kendisi götürmek istedi.
“Otogara bırakayım.”
Aylin’in kalbi duracak gibi oldu.
“Yok baba… servis alacak…”
Babası tereddüt etti.
“Emin misin?”
“Evet… her şey ayarlanmış.”
Yine yalan.
Bir hayatın taşıyabileceğinden daha ağırdı bu.
Annesi sarıldı.
“Orada yalnız kalma… bizi ara…”
Aylin, gözlerini kapadı.
“Ararım.”
Ama bilmiyordu…
Ali’nin telefonda ailesine nasıl sesleneceğini…
Otobüs durağı yerine…
Merkez askeri noktaya gitti.
Arabadan indiğinde annesi arkasından el sallıyordu.
Aylin bakamadı bile.
Çünkü dönse…
Gitmekten vazgeçerdi.
Taksi uzaklaştığında, valizini sürükleyerek siyah binaya yöneldi.
Kapının üzerinde yazan tabelayı gördüğünde boğazı düğümlendi:
ASKERİ KABUL MERKEZİ
Bir dünya kapandı.
Bir dünya açıldı.
İçeri girdiğinde güvenlik kartını uzattı.
Görevli, şöyle bir baktı.
“Ali Karaca.”
Bir titreme…
Şaşırdı ama belli etmedi.
“Evet.”
İçeri girdi.
Kalabalık…
Erkek kahkahaları…
Asker sesi…
Komutlar…
Her şey üstüne geliyordu.
Soyunma odasına yönlendirildi.
“Üstünü değiştir. Sivil kıyafetler emanete.”
Dolabını açtığında, etrafına bakındı.
Kimseden şüphelenmesini istemiyordu.
Yavaşça tişörtünü çıkardı.
Bedeni, inceydi.
Kaslı değildi.
Omuzları dar, beli inceydi.
Bir an aynaya baktı.
Oradaki şey…
Ne Aylin’di artık.
Ama Ali de değildi henüz.
Derin bir nefes aldı.
Bandajla göğsünü sardı.
Acıttı.
Ama dayanmak zorundaydı.
Üzerine askeri tişörtü geçirdi.
Ferahlık…
Ama aynı zamanda…
Hapishane gibi.
Saçına şapka geçirdi.
Boy aynasına baktı.
Artık…
Ali vardı.
Koğuşa yönlendirildi.
Bot sesleri…
Bağırışlar…
İlk gün.
İlk sınav.
Koğuşta bir çocuk ona baktı.
“Adın ne?”
Aylin yutkundu.
“Ali.”
“Ben Bahadır.”
Elini sıktı.
Sıkı.
Erkekçe.
Gülümsemeye çalıştı.
Ama içi titriyordu.
Bir yerden bir ses yükseldi:
“İsim kontrolü!”
Ali sırasına geçti.
Kalbi göğsünden çıkacak gibiydi.
“Ali Karaca!”
“Burada!”
Sesi…
Bir tık daha kalın.
Komutan önünde durdu.
Yukarıdan aşağı süzdü.
Gözleri…
Delici.
“Boy?”
“Bir yetmiş altı.”
“Yaş?”
“Yirmi iki.”
“Eğitim?”
“Lise.”
Kısa cevaplar.
Yalanlar…
“Tamam,” dedi.
Bir anlık bir bakış…
Şüphe?
Hayır.
Sadece alışkanlık.
Ali ilk engeli atlamıştı.
Ama en zor kısım başlamamıştı bile.
Gece…
Koğuştaki yatakta sırt üstü uzanırken gözlerini kapattı.
Dışarıda annesi belki çayı koyuyordu.
Babası belki haber izliyordu.
Kardeşi belki odasında şarkı dinliyordu.
Ve onlar…
Aylin’in Almanya’da olduğunu sanıyordu.
Oysa…
Ali askeriyede yatıyordu.
Yanındaki Bahadır konuştu:
“Zor gelecek,” dedi. “İlk hafta ağlar gelişiriz.”
Ali döndü.
“Ben… ağlamam.”
Bahadır güldü.
“Hepimiz öyle deriz.”
Ama Aylin içinden geçirdi:
Benim ağlamaya hakkım yok.
Çünkü ben…
Kendi cenazemde yürüyen biriyim.
O gece gözlerini kapattığında bir isim yankılandı zihninde:
Emre
Ama artık uzaktan seven kız değildi.
Onun yanında savaşacak kadar göze alan biriydi.
Yeni adıyla.
Yeni hayatıyla.
Ve…
Yeni bir yalanın üstünde yükselen bir kaderle.