Bazen insan gördüklerine kör olmaya mahkumdur. Öyle zamanlar gelir ki gözünün önünde olan bir anlık ilüzyon gibi görünmez olur. Bu aslında günlük hayatımızda başımıza sıkça gelen bir olay olsa da bizler bunun gerçekliğine inanmayız. Önümüzden gelip geçen gerçekleri göremez, görsek de önemsemez hayatın akışında kaybolmasına izin veririz. Aynı evin içinde birbirine kör olabilen insanlar varken dışarıda akıp giden hayata gözlerimizi açmak zordur. Bu nedenle aslında çok net olan gerçekler hasırın altına süpürülmüş tozlar gibi gizlenirler.
Ben insanların hasırın altına attıkları gerçeklerin hayatlarını değiştireceğine inananlardanım ama ben de diğer insanlar gibi bazen kör olabiliyorum. Mesela az önce Dursun'u almaya gelen komiserin hayatımın bir noktasında karşıma çıktığını ve benim onu hala hatırlamadığım halde tanıdık gelmesini göz ardı ettiğim gibi. Dursun'un mekanından çıkarken peşime takılan Hafız ile ana caddeye doğru yürürken aklımı bulandıran bu gerçekle düşüncelere daldığımda Meydana çıkan büyük ağacın köşesine ulaşmıştık bile. Düşüncelerim Hafız'ın sesi ile dağıldı.
" Melek hanım ben bir konuda size akıl danışacağım ama..."
" Buyurun Hafız bey, elimden gelen bir konu ise yardımcı olmaya çalışırım."
Ağacın gölgesinde durduğumuzda mahallenin meydanına bakan eski binanın ikinci katında çamaşır serme bahanesiyle gözlerini dikmiş bize bakan Neriman dikkatimi cezbetmişti. Neriman tanıdığım en ilginç ve çok yönlü kadınlardan biriydi. Aslında kadınların her zaman çok yönlü olduğuna inansam da Neriman bu kategorinin en üst seviyesiydi. Üç çocuğu olan Neriman sultan, örgü örer, ev işine , kocasına , çocuklarına yetişir bunun yanında da mahallenin tüm dedikodularına hakim olurdu. Tabi ki çöpçatanlık hizmetini de göz ardı etmemek lazım. Derin bir iç çekip gülümseyerek bakışlarımı tekrar Hafız'a yönelttim. Çatık kaşları ile yeri izleyen Hafız ondan beklemediğim cümleleri kurarken ben duyduklarımın memnuniyeti ile gülümsedim.
" Melek hanım komiser gelmeseydi orada söze girecektim. Bu öldürülen kızın durumu geçen ayki kızcağız ile neredeyse bire bir örtüşüyor. Acaba biz hata yapmış olabilir miyiz?"
Hafız başını eğerken onunla ilgili düşüncelerimde haklı olduğumu fark ettim. Hafız basit bir adamdı. Hayatında sadece siyah ve beyazlara yer olan farklı renkleri kabul etmeyen biriydi. Ama şu an bulunduğu durum farklı bakış açısına ihtiyaç duyuyordu ki Hafız'ın bunu kabul etmesi bile başlı başına bir gelişmeydi. Gülüşümü bozmadan Hafız'a bakmaya devam ettim.
" Açıkçası ben de aynı şeyi düşünüyorum ama benim dayandığım deliller sizinki kadar somut değil. Elif kızımızın üzerinde bulunan kolye öldürülen kıza aitmiş. Dursun ölmeden önce sevgilisinin hediye ettiğini söyledi. Delikanlı hapiste olduğuna göre bu kolyenin katil tarafından alınıp yeni cinayette kullanıldığı aşikar. Ama detayları bilmeden olayları birbirine bağlamak da yanlış olur kanısındayım."
Hafız tedirgin bir şekilde yerinde kıpırdanırken dudaklarını birbirine bastırdı. Bana önceki dava ile ilgili bilgi vermek konusunda tereddütleri olduğu çok bariz belliydi. Ama kafasında yanlış yapmış olduğu düşüncesi varken ne yapacağını tartması da fazlasıyla normaldi. Derin bir nefes alıp bakışlarını bana çevirdiğinde istediğimi almış olmanın rahatlığını hissettim.
" Elif öldürüldüğü düşünülen kız. Açıkçası bir zorlama ve direnme belirtisi görmediğimizde intihar olduğunu düşündük ama bulunduğu yer ve şekil buna izin vermiyordu. Ayrıca vücudundaki kesikler ölümden sonra oluştuğu için bunu birinin sonradan yaptığını söylemek yanlış olmaz. Yine de ölümündeki en büyük sır perdesi ölüm şekli. Çocuk zehirlenmiş ama zehrin zorla verildiğine dair bir işaret ne yazık ki yok."
Hafız'ın son cümlesi ile duraksadım. Kim, neden ve ne amaçla kendisine verilen zehri içerdi ki? Bu intihar gibi görünen cinayet daha da ilgimi çekmeye başlamıştı. Ancak Hafız'ın cevap bekleyen iç çekişi ile bakışlarımı ona döndürdüm. Alacağı cevaptan hoşlanmayacağını bilsem de bilmesi gerekiyordu.
" Hafız bey, verdiğiniz ayrıntılar bunun bir cinayet olduğunu doğruluyor. Ama aradığınız katilin yakalanmayacak kadar akıllı ve planlı olduğu da aşikar. Genç adama gelirsek o sadece ölen kızın hayatına girmiş bir yolcudan başka bir şey değil. Bu arada sormak zorundayım zehrin muhteviyatını söyleyebilir misiniz?"
Hafız bey kısa bir süre tereddüt ettikten sonra :
" Atropin ve saf halde." dediğinde zehrin satın alınan değil doğal yollarla yetiştirilen bir bitkiden elde edilen bir karışım olduğunu düşündüm. Güzel avrat otu olarak da bilinen bu bitki meyvelerinde zehri barındırsa da saf hale getirilmesi için damıtılması gerekiyordu ve bu da karşımızdaki kişinin botanik bilgisine sahip olduğunu gösteriyordu.
" Teşekkür ederim Hafız bey ve umarım bu ölümlerin devamı gelmeden katili yakalarsınız."
Hafız bey dalgın bir baş selamı ile yanımdan ayrılırken ben de yönümü dükkana çevirdim. Ama Neriman'ın evinin köşesine vardığımda başındaki eşarbı aceleyle düzeltirken yolumu kesen arkadaşım ile durmak zorunda kaldım. Neriman için arkadaşım diye düşünsem de onu bu kategoriye koymak çok da doğru gelmemişti. Neriman yüzünde hin bir gülüş ile bana dik dik bakıp:
" Hafız ha? Hani olmaz diyordun."
" Neriman gözlerine baktır istersen . Şu konuşmanı duyan da Hafız ile bizi el ele göz göze yakaladın sanır. Her karşılıklı konuşan iki kişi sevgili olmuyor canım."
Neriman'ın suratı asılırken kaşlarını havalandırıp yüzünü buruşturdu.
" Sen de adamla baş başa ağaç altında konuşuyorsun sonra da aramızda bir şey yok ayağına yatıyorsun. Haspam bulmuşsun eli yüzü düzgün maaşlı memuru burun kıvırıyon."
Derin bir iç çekerken Neriman'ın Hafız bey için kullandığı eli yüzü düzgün tabirine takılmıştı aklım. Evet Hafız yaşına göre fiziksel olarak fit bir adamdı. Zira ülkemizde kırkını geçmiş bir adamın fiziksel olarak fit kaldığı pek söylenemezdi. Hafız yaklaşık 175 boylarında , esmer , yuvarlak yüzlü hoş bir adamdı ama fikirsel olarak kendi kalıplarını aşamamış, yeniliğe kapalı yapısı benim için ideal kısmından çıkma nedeniydi. Pek çok yaşıtım kadın için bulunmaz olan bu fırsat benim için sadece boynuma tasma takmak gibi geliyordu. Açıkçası Hafız ile ilk konuşmamda anlamıştım evine ve kendine bir bakıcı aradığını. Ona göre kadın evde oturup çocuk doğurmalı ve eşine , çocuklarına hizmet etmeli, fazla düşünmemeliydi. Dudağımın kenarı kıvrılırken Neriman'ın yüzüne öfke kondurmasını sağlayan o cümleyi ortaya atıp bir baş selamı ile dükkanıma doğru ilerledim.
" Çok beğendiysen sen al Neriman ancak benden uzak dur."
Neriman'ın cevabını beklemeden hızlı adımlarla yönümü dükkana çevirdim . Sema'nın üzerine işleri bırakmıştım ve neredeyse akşam olmak üzereydi. Dükkanım meydanın diğer ucunda ama merkeze yakındı , bu yüzden 10 dakikalık bir yürüme mesafesi ile oraya ulaştığımda Sema'nın kapıyı süpürdüğünü görüp gülümsedim. Sema benim aksime ufak minyon tipli bir kızdı. Kahverengi düz kısa saçlarını taç ile tutturup işine odaklanmış kızı görünce adımlarımı hızlandırıp yanına vardım.
" Sema tatlım kolay gelsin."
" Sağ ol abla . İşleri bitirdim ve gidecekler gitti gelenleri de yerleştirdim. Keşke direkt eve gitseydin."
" Gülüm eline sağlık ama hala kasa defterini yazmam gerek. Ama senin işin bitti istersen çıkabilirsin."
Sema burada asgari ücret ve sigorta ile çalışıyordu ama bunun ona yetmeyeceğini bildiğim için dükkanın üstündeki çatı katını ona vermiştim. Emekli olduğumda üzerine biraz daha ekleyerek aldığım bu küçük daire bana değil Sema'ya kısmet olmuştu. Ben de babamların evinde yaşayamayacak kadar acılı olduğumu düşünürken o ev benim kurtarıcım oluverdi aslında. Burası bir artı bir ufak bir yerdi ama tek başına ona yetiyordu. Sema içeri gelip gülümseyerek beni onayladıktan sonra elindeki süpürgeyi yerine koyup iyi akşamlar diyerek dükkandan çıktı. Ben de kasanın arkasına geçip gelen postaların olduğu kutuyu elime aldım. Sema postaları bana sormadan açmadığı için bir kutu ayarlamış, gelen postaları oraya koymaya başlamıştık ki kaybolmasınlar. Zira çoğu fatura olsa da bazen iadeler ve eski dostlarımdan küçük kartlarda olabiliyordu. Kutuyu incelerken elime gelen siyah zarf ile duraksadım ve dikkatlice zarfı açtım. Gördüğüm kartpostal ile bu gün daha da garip bir hal almıştı. Bu adam yeni başlıyordu ve beni kendine şahit olarak seçmişti.