GÜNDOĞDU

1456 Words
Hayat herkese küçük oyunlar oynar, bazen bu oyunlara kapılıp gözlerimizin önündeki gerçekliği göremeyiz. Ya da bu küçük oyunun içindeki hayal kırıntıları ile oluşturduğumuz dünyada kalmak bize daha güvenli geldiğinden gerçekliğe dönmeye korkarız. Yine de insanların yaşamlarında onlara yön veren ya da hayata tutunmalarını sağlayan hayallere ihtiyaçları vardır. Hayalleri olmayan insan yoktur ve hayalleriniz sadece size özeldir başkaları için şekillendirilemezler. Ama hayallerin kirletilebileceğini yıllarca yaptığım öğretmenliğim sırasında öğrendim. Aşağılanarak, küçümsenerek ya da yaşadığınız şartlar içinde soldurularak. Dün Dursun ile yaptığımız kısa teatinin ardından eve geçerken kafamda sorularıma bulduğumu düşündüğüm cevapların yerini yeni yeni sorular almıştı. Bu soruların en başında ise ölen kızların vücuduna yapılan kesiklerin anlamı geliyordu. Ama kesiklerin anlamının önemli olduğu fikrine gelene kadar kızların öldürüldüklerinde neden mücadele etmedikleri konusu vardı. Kafamda bu ve benzeri düşüncelerle eve geçip günlük işlerimi bitirdikten sonra geçen ay aldığım ama okumaya fırsat bulamadığım kitabım hayat güzeldir'i elime aldım. Yatağımda okurken uykuya daldığım sırada sorularım da içime çöreklenen sıkıntı da kısa bir anlığına benimle birlikte uykuya dalmıştı. Dursun ile konuştuğumuz günün arkasından gelen iki gün boyunca Elif'in ölümünün getirdiği karmaşa mahallede dönüp durdu. Dava hala açıktı ve kızcağızın naaşı dava sonuçlanana kadar aileye verilemezdi. Tabi ki bu durum ailesi tarafından oldukça sert bir tepki aldı. Kızın bedeni defnedilemediği için taziye evi de açılamadı. Annesi ve babası isyan ederken her mahallede olan dedikodu kazanı yüzünden iki gün boyunca sokak tartışma sesleri ve arbede ile doldu. Bu süre zarfında eski öğrencilerimden , şu an Ankara'da savcılık yapan Esin'den bu tarikat hakkında bilgi istedim. Kızımın bana anlattıkları gerçekten tüyler ürperticiydi. Tarikat olarak bilinen bu yapı insanların din duygularını sömürerek onları hem maddi anlamda dolandırması hem de yaşı ileri olan erkeklere genç kızlar bulması nedeniyle mercek altındaydı. Esin davanın hala açık olduğunu vereceği bilgilerin sınırlı olacağını söyleyerek çok detaya girmemişti. Ama bir konunun üzerini özellikle çizmişti, kızları alan adamlar nikah işlemleri için reşit olmalarını beklediklerinden ne yazık ki tarikat denen yapının üzerine bu durumu kullanarak gidemiyorlardı. Bu arada ölen ilk kız yani Şule hakkında da bilgi edinmiştim. Aslında bu bilgiyi aldığım kişilerin ölen kızın sevgilisi olarak tutuklanan ve adının Emir olduğunu öğrendiğim çocuğun ailesinden almıştım. Emir'in ailesi Nuray ablanın kocasının eski velileriydi ve Nuray abla gündeki konuşmamızın ardından durumu belirttiğimde aile ile görüşüp bana dönmüştü. Şule öldüğü günden bir gün önce Emir'e " Kaçamam ama artık dayanacak gücümde kalmadı" demiş ve ondan ayrılmıştı. Bu cümle duyduğum andan itibaren aklımın bir köşesinde pek çok ihtimale kapı açmıştı. Yoğun ve olaylı geçen iki günün sonunda ağrıyan başıma rağmen işe gelmiştim. Tabi ki baş ağrımın tek nedeni kafamı yoran olaylar değildi. Mevsim bahara dönmüş ve zaten beni zorlayan bahar alerjim hafif bir nezle ile birleşerek ensemin kökünden yüzümü kaplayan bir ağrı ile beni zorluyordu. Tezgahın arkasında başımı ellerimin arasına almış, baş parmaklarımla şakaklarımı ovalarken önüme konan fincan ile başımı kaldırdım. Endişeli gözlerle bana bakan Sema'ya yorgun bir tebessüm gönderdim. " Abla çok yorgun görünüyorsun. Ben burayı hallederim sen eve gidip ilaç al ve yat istersen." " Sağ ol kızım ben iyiyim endişelenme. Sen bana ilaç kutusundan bir ağrı kesici getirir misin? Bu gün büyük bir teslimat var burada olmalıyım" Sema, üzgün yüzü ile beni onaylayıp içeri geçtiğinde kapının açıldı ve bakışlarım kapıya yöneldi. Hafız kapıdan elinde bir dosya ile girdiğinde kaşlarımı çattım. Zira yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Omuzları düşük , yüzü asık ve her halinden yorgunluk akıyordu. Tezgaha yanaştı ve elindeki dosyayı masaya bıraktı. " Şule'nin davası bu gün yeniden açılacak. Amirim aceleci davrandığım için bana demediğini bırakmadı" " Üzülme diyemem Hafız ama belki de böylesi daha iyi olur." " Bu kızın hazırlanan dosyası. Normalde bu dosyanın dışarı sızmaması lazım ama nedense içimden bir ses senin bir bakman gerektiğini söylüyor." " Başın daha çok ağrımasın." Hafız bana omuz silktiğinde olayların o raddeyi geçtiğini anlamıştım. Elimi dosyaya attığımda Hafız elini elimin üzerine koydu. " Bu dosyayı hiç görmedin." " Anladım merak etme." Hafız derin bir nefes alarak başını eğdi ve elini elimden çekti. Dosyayı önüme çektiğimde bir süre tereddütte kalsam da bu çok uzun sürmedi. Kapağını açtığım dosyada beni olay yeri fotoğrafları karşılamıştı. Büyük bir ağacın altındaki çöp konteynerı ve önünde cenin pozisyonunda olmasına rağmen yüzü kamerada net bir şekilde görünen genç bir kız vardı. Kadraj alanı geniş aldığı için daha fazla detay göremesem de kızın vücudundaki kesikler kendi bedenine ait bir ayrıntıymış gibi net görünüyordu. Çöp konteynerinin çevresi ne kadar pis ise kızın bulunduğu çevre o kadar temizdi. Bu da katilin bana alanı temizlemek için zamanı ve takıntısı olduğunu gösteriyordu. İlk fotoğrafta çok oyalanmadan ikinciye geçtiğimde Hafız'ın hafif öksürüğü ile başımı kaldırdım. Sema'nın elinde bezle içeriden yanımıza geldiğini gördüğümde dosyayı kapatıp : " Sema Ahmet abinlere uğrar mısın? Onların deposundaki malların sayımının yapılması gerek." dedim. Sema şaşkın bir ifade ile bana bir süre baktı ama lafımı ikiletmeden hemen dükkandan çıktı. Ben de vakit kaybetmeden tekrar fotoğraflara döndüm. Kızın farklı açılardan çekilen fotoğraflarına bakarken bir kaç nokta dikkatimi çekmişti. İlki kızın bulunduğu pozisyonun mahrem alanlarını kapatmasıydı. Verilen cenin pozisyonunda yüzü ne kadar açık olsa da mahremiyeti o kadar kapalıydı. Diğer bir konuda vücuduna atılan kesiklerin temiz ve derin olmasıydı. Bu da kesikler atılırken kızın yaşamadığını gösteriyordu. Son resimde ise kız otopsi masasında vücudu tam olarak görünen bir resmi vardı. Bu resimde sol göğsünün köprücük kemiği ile olan kısmında bir dövme gördüğümde duraksadım. Dövme ufak bir gündoğdu dövmesiydi . Dövmenin benim için en ilgi çekici kısmı fazlasıyla basit ve sade bir çizim olmasıydı. Ancak hem kızın yaşadığı aile ortamı hem de dövmenin çok parlak olmaması dikkatimi çekmişti. Hafız'a dönüp: " Bu dövme gerçek miymiş." dediğimde bana bakış başını sağa sola salladı. " Hayır Hint kınasından geçici bir dövme ama adli tıp dövmenin yeni olduğunu , kınanın zaman içindeki solgunluğunun başlamadığını özellikle belirtti. Öldürüldüğü saatlerde ya da ölmeden bir iki saat önce yapılmış olduğunu düşünüyorlarmış." Basit ama belirgin dövme ilgimi çekerken aklıma ölen ikinci kızın kolyesi geldi. Bir güneş ve içinde bir çiçek , o zaman dikkatimi kolyenin ayrıntılarına vermesem de şu an düşününce o kolyeninde bir gündoğdu çiçeği yani halk arasındaki adı ile bir ayçiçeğini temsil ettiğini düşünmeden edemedim. Resmi kenara koydum ve son olarak otopsi raporuna döndüm. Rapor kısaca vücudunda darp, tecavüz , zorlama, savunma izleri olmadığını ve ölüm nedeninin zehirlenme olduğunu yazmıştı. Ama raporun alt kısmına geçtiğimde gördüğüm ibare ile durdum. " Maktülde iki ila üç hafta öncesine ait genital müdahale izlerine rastlanmıştır. Yapılan tetkik sonucunda rahmin yapısı da göz önüne alınarak en fazla üç haftalık bir fetüs yapılanmasına küretaj müdahale yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır." Bu kız sadece 17 yaşında bekar bir kızdı. Kimden hamileydi? Ya da ölümüne sessiz sedasız gitme nedeni bu hamilelik miydi? Peki en önemli soru bebek kimdendi? Sevgilisi ve ailesi hakkında Nuray'dan aldığım bilgiler ailenin ölen kız ile oğulları arasındaki ilişkiyi bildiklerini gösteriyordu. Üstelik Nuray, kız reşit olunca kızın ailesi ile tanışıp ilişkilerine resmi bir hal vermek yani söz ya da nişan yapmak istediklerini söylemişti. Dosyayı kapattım ve Hafız'a uzattım. Hafız elindeki dosyayı düzenleyip ağzını kapattığında zoraki bir tebessümle : " Hafız, bu dosyanın karakolun dışına çıkması başını ağrıtmaktan fazlasına neden olur. Fark edilmeden yerine koymalısın." dediğimde bıkkın bir nefes verdi ve her daim gür olan sesine tezat titrek bir sesle: " Merak etme elimdeki görevli personele verilenlerden bir kopya ve bu gün teslim etmem gerek. Çünkü görevden alındım. Hata ettim değil mi? Eğer ben işimi daha dikkatli yapsaydım belki diğer kız...." dedi ama cümlesini devam ettiremedi. " Hata ettin evet ama bu diğer kızı kurtarır mıydı? İşte bundan o kadar emin değilim. Zira elindeki dosyaya ne kadar dikkatli bakarsan bak içinde seni katile götürecek yeterli bilgi mevcut değil. Parmak izi yok, DNA kalıntısı yok, kumaş veya deri parçası yok yani takip edeceğin somut hiç bir şey yok. Belki bir profil çıkarabilirdiniz ama o da elinizdekilerle ne kadar sağlıklı olurdu bilemiyorum." "Anlıyorum" Hafız bu tek kelime ile hem pişmanlığını hem de üzüntüsünü dile getirdikten sonra yavaş yavaş dükkandan çıktı. Arkasından seslenmek istedim ama söyleyeceğim hiç bir şeyin onu rahatlatmayacağının bilinci ile vazgeçtim. O kapıdan çıkarken benim aklımda gündoğdunun hikayesi vardı. "Söylenceye göre günlerden bir gün güneş tanrısı Helios, kendisini yorgun hissettiği bir akşam Phtya kıyılarına iner. Kıyıda yürüyen Helios’un kulağına bir şarkının büyülü melodisi çalınır ve şarkı bitinceye dek bu sesi dinler. Sesin sahibi ile tanışmak isteyen Helios, kendini görünmez kılar ve ilerlemeye başlar. Şarkıyı söyleyen kişi o güne dek Helios’un görmediği güzellikte olan su perisi Clytie’dir. Clytie,Helios’un onu izlediğinden habersiz yeni bir şarkı mırıldanmaya başlar. Clytie’den gözlerini alamayan Helios ondan daha fazla uzak kalamayacağını hissedip periye doğru yaklaşır. Clytiene olduğunu anlayamaz ve birdenbire karşısında beliren Helios’dan korkar. Heliosperiyi sakinleştirir ve ona korkmamasını söyler. Sözleriyle Clytie’yi etkileyen Helios her gün güneşle birlikte arabasını gökyüzünde bırakarak yeryüzüne iner ve Clyte ile birlikte vakit geçirir. Bir gün Helios’u ilk karşılaştıkları yerde beklemeye başlar Clytie. Günler geçer, Clytie beklemeye devam eder ama Helios gelmez. Bekler, bekler, bekler… Bitkin düşen Clytie’nin haline üzülen deniz tanrısı Thetis periyi günebakana dönüştürür." EFSANE İÇİN BAŞVURULAN KAYNAK: Anonim 2020. Web Sitesi: .wikipedia.org/wiki/Clytie_(Oceanid)
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD