İnsan çok sesli bir varlıktır, ne bedeni ne de ruhu sessizliğe gelemez. Ruhunu dinlendirmek için bile sese ihtiyacı olan biz insanlar bunu bile gürültü ile yaparız. Bu nedendendir ki en gizli acıları bile dile getirme ihtiyacı ile yanıp tutuşuruz. Kimisi kendini anlatamadan başkaları hakkında konuşarak kimisi de kendi derdini kelimeleri ile çoğaltarak anlatır. Birine dedikodu deriz diğeri ise dertleşme ama sesimiz kimi zaman bizim kurtuluşumuzken kimi zaman da bize cehennemi yaşatır. Yine de sessizlikten iyidir zira sessizlik önce ruhu sonra da yavaş yavaş bedeni öldürür.
Elimdeki nota bakarken yazan kişinin içindeki kaosu görmemem mümkün değildi. Nottaki kelimelerin kullanımı ve hitabı attığı çığlığı net olarak görmemi sağlıyordu. Ama aklımda o an oluşan tek soru " Neden ben?" olmuştu. Neden benim duymamı istiyordu? Neden benim onu anlamama ihtiyacı vardı? İşte bana göre en önemli soru buydu. Çünkü eğer bu bir intikam olsaydı sessizce işini bitirip kenara çekilebilirdi ama o benim yaptığı şeyi görmemi istiyordu.
Ben düşüncelerimle boğuşurken Gökhan'ın sesi ile kendime geldim.
" Hocam, nottan parmak izi alındı ve adli inceleme de yaptıracağım ama sanıyorum bir yere ulaşamayacağız. Sen ne düşünüyorsun?"
" Gökhan, aldığım notlardan yola çıkarak diyebilirim ki bu kişi onu anlamamızı istiyor. Ve işin daha garip tarafı onu anlayabileceğime inanıyor. Ama gel gör ki ben ne anlatmak istediğini tam olarak anlamıyorum. Her şey gözümün önünde ancak onları birbirine bağlayacak anahtar hala elimde değil."
Gökhan'ın bana verdiği notu tekrar kendine uzattığımda bir süre nota baktı ve başını kaldırmadan:
" İntikam alıyor desem kızların ne suçu var, cani desem kızlara işkence yapılmamış, neresinden tutsam elimde kalıyor." dediğinde yüzümde kırık bir tebessüm oluştu.
" Gökhan, resme yanlış yerden bakıyorsun. Karşında ne bir cani var ne de intikam isteyen bir sadist. Bu kızlar kendi istekleri ile hayattan ayrıldılar. Bu adam kızların bedenini kullanarak bizlere bir şey anlatmaya çalışıyor. İşin ilginç tarafı ben bunu normal yollarla anlatmaya çalışıp bir sonuç alamadığını düşünüyorum."
Gökhan anlamaz bir şekilde bana bakarken konuşmamı devam ettirdim.
"Aradığınız kişi bu cinayetleri işlemedi. Raporları hatırla, bu kızlar zehir yolu ile ölmüşler ve ne bir mücadele izi ne de direnme mevcut."
Gökhan'ın kaşları havalanırken anladığını belirten bir şekilde yüzü kasıldı.
" Yani diyorsun ki eğer kızlar normal şekilde intihar etselerdi dosya basit bir inceleme ile kaldırılırdı. "
" Evet, o kızların hayatlarını mahvedenlerin bulunması için onları sergiledi. Doğru demiyorum ama dikkat çektiği kesin."
Gökhan elindeki notu adli tıp uzmanına uzattıktan sonra kafasında oluşan soruyu sormak üzere bana döndü.
" Eğer polise gelseydi ona yardım edebilirdik. Neden böyle bir yol tercih etti?"
İşte Gökhan'ın yanıldığı nokta burasıydı. İdealist bir polisti ve hala gençti, bu nedenle belki aradığımız adam onun karşısına çıksa işler bambaşka olabilirdi. Ama onun karşılaştığı polis onu dinlememiş hatta başından savmış olmalıydı. Belki de Sudenaz ölmeden polise gitmişti , elinde yeterli delil olmadan , varsayımlar üzerine konuşmuşsa karşısındaki onu geçiştirmiş olabilirdi. İhtimaller uzayıp gitse de bir gerçek vardı ki yerli yerinde duruyordu. O zamanında yardım istemiş ama bulamamıştı.
"Gökhan, eğer biri gelip sana kız arkadaşının intihar edeceğini söylese ne yapardın?"
" Bilmiyorum ama büyük ihtimalle emin olup olmadığını kızın kim olduğunu sorardım."
" Peki bu kız ile görüştün diyelim, intihar etmeyeceği kanaatine varsan bu işin peşini bırakır mıydın?"
Gökhan yeni çıkan sakallarını hafifçe sıvazladı. Kısa bir düşünme süresi sonunda derin bir nefes alıp:
" Sanıyorum neden söz ettiğini şimdi daha iyi anladım. Yine de bu onun suçlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor."
Güldüm, buruk ve fazlasıyla kırık bir gülümsemeydi bu. Çaresizliğin pençesinde bir adamın kendini duyurmak için bulduğu bu yöntem yasalarımız sayesinde kolaylıkla sıyrılabileceği bir suçtu.
" Sana göre suçlu ama unutma birini öldürmedi ve bu noktadan bakarsan sadece ölünün hatıratına yapılan bir saldırı olarak değerlendirilip alacağı ceza bir yılı bile bulmayacaktır. Ama bedenleri sergilemek yolu ile duyurduğu sesi ile şimdiden bir dolandırıcı cemaatini açığa çıkardı. Ayrıca bu kızların intiharının arkasında yatan nedenler için polisi harekete geçirdi. Şimdi ne düşünüyorsun?"
Gökhan söylediklerimde haklı olduğumu bilmenin verdiği rahatsızlık ile gözlerini kaçırıp bir şeyler mırıldandı. Bense bütün bunların arasındaki bağlantının hala Sudenaz olduğunu düşünüyordum. Ama ne kızın günlüğü ne de rahmetli Özgür beyin anlattıkları bu adamı bulmamıza tam olarak yardımcı olmuyordu.
Tam o anda fark ettiğim detay ile beynimde şimşekler çaktı. Ben bunu neden daha önce düşünememiştim ki. Anında Gökhan'a dönüp:
" Gökhan, Sudenaz'ın buraya geldiği zaman dilimi içinde çiftlikte çalışanların tam listesini bulabilir misin?" dediğimde Gökhan'ın yüzünde muzip bir tebessüm oluştu.
" Senden bir adım öndeyim hocam. Araştırmayı başlattım bile."
" O zaman burada işimiz bitti. Beni küçük mezarlığa bırakır mısın?"
Gökhan beni başı ile onayladığında kısa bir tebessüm edip birlikte çiftlikten ayrıldık. Araba ile çiftlikten ayrılırken giriş kapısına yaslanmış üzgün ifadesi ile bakan Adem beyi fark ettim. Yüzünde bu evden ayrılan herkese yetecek kadar hüzün vardı. Elime telefonunu alıp Adem beyin resmini çekerken Gökhan'ın sesi doldu kulaklarına.
" Melek hocam neden Adem beyin resmini çektin?"
" Gökhan, bu adamda beni rahatsız eden bir şey var. Sen araştırabilirsin ama ben gene de bir Dursun'a gösterip yardım edebilir mi diye soracağım. "
Gökhan, gözlerini yoldan ayırmadan konuştuğunda aldığı cevap kaşlarının havalanmasına neden oldu.
" Dursun bey emekli bir deniz subayı nasıl yardım edecek anlamadım."
" Dursun özel bir istihbarat ekibinde görev yapmış. Hala bağlantıları var ve senin bulabileceğin genel bilgiler dışında da bir şeyler bulabilir belki."
Gökhan anladığını belirterek yola devam ederken ben de başımı arabanın camına yaslayıp bu gün gördüklerimi zihnimde tahlil etmeye başladım. Özgür beyin bedeni ve onun sergileniş biçimi bu sahneyi hazırlayanın ona ne kadar değer verdiğinin net bir göstergesiydi. Olayların sadece Sudenaz'ın yaşadıkları ile sınırlı olmadığı belliydi. Özgür bey de yaşadıkları da bu olaylarda önemli bir yer tutuyordu. Peki ben bu olayların neresindeydim? Ya da daha da önemli olanı bu sahneleri hazırlayan kişi beni neden bu olayların merkezine çekmişti. Düşüncelerim artık başımı ağrıtmaya başlarken küçük mezarlığın kapısını görmem ile başımı yasladığım arabanın camından kaldırdım.
Küçük mezarlık, şehir büyürken beş mahallenin ortasında kalan eski bir mezarlıktı. 10 yıl kadar önce taşınması için belediye harekete geçse de civar sakinleri buna razı olmamışlardı. Bazıları için ürkütücü olsa bile çoğu insan için aralarından ayrılan ailelerine yakın olmak önemliydi. Üstelik bana göre ürkütücü olan aramızda olmayanlar değil ne yazık ki aramızda dolaşanlardı.
Mezarlığın kapısına geldiğimizde Gökhan arabayı durdurdu ve bana dönerek:
" Melek hocam, ben bir iki gün çok yoğunum, acil bir şey olursa aramaktan çekinmeyin." dediğinde kaşlarım hafifçe çatıldı.
" Bir sorun mu var Gökhan?"
Gökhan olumsuz anlamda başını salladıktan sonra yüzüne samimi bir tebessüm yerleştirdi.
" Yok hocam endişelenecek bir şey değil. Bu olay basına da taşındığı için merkez tedirgin ve ilk vakada yapılan hata yüzünden olaylar büyüdü. Bu yüzden karakolun teftişi ile ilgilenmem gerekiyor. Yani senin anlayacağın dosya ve ifade işleri yüzünden yoğun olacağım."
" Anladım Gökhan sana kolay gelsin. Bana ihtiyacın olursa söylememe gerek yok ama sen de aramaktan çekinme."
Gökhan bana teşekkür ettikten sonra vedalaşıp arabadan indim. Yavaş adımlarla mezarlığa girerken sessizliğin verdiği huzur ile gözlerimi kapattım. Mezarlıktan yayılan çam kokusu ve hafif esen rüzgar beni bambaşka bir dünyaya davet ediyor gibiydi. Sessizliği bölen tanıdık ses ile gözlerimi açtığımda burada hem gassallık yapan hem de mezarlarla ilgilenen Sadık'ın sakin yüzü ile karşılaştım.
" Hocam, hoş geldiniz."
" Hoş gördüm Sadık. Nasılsın?"
Sadık tek eli ile gözlüğünü düzeltirken yüzüne yumuşak bir gülüş yayıldı. Uzun zamandır burada çalışan biri olduğu için ailem öldüğünde tanışmıştık. Sonrasında düzenli ziyaretlerim vasıtasıyla da arkadaş olmuştuk. Bilgili, saygılı ve dingin yapısı hem kolay anlaşılmasını hem de sevilmesini sağlayan bir güven veriyordu.
" Yaşanan son olaylar nedeni ile bir az üzgünüm ama onun dışında hamdolsun halimden şikayetim yok."
Yüzümdeki gülüş genişlerken Sadık'ın yanına doğru ilerledim ve yan yana geldiğimizde birlikte mezarlığın içine doğru yürümeye başladık. Burası sadece ailemi görmeye geldiğim bir yer değil aynı zamanda zihnimi dinlendirip düşüncelerimi duyabildiğim bir yerdi. Adımlarımız belirli bir ritimde ilerlerken Sadık ile tatlı bir sohbete başlamıştık bile...