Günümüz
Sadece ikimiz olduğu zamanlar en mutlu olduğum zamanlardı.Tüm kötülüklerden uzakta sadece bize özel bir dünya gibiydi. Kıyamet koptuğunda bizim de küçük dünyamızın sonu gelmişti.Kıyameti getiren ben değildim ancak devam ettiren bendim. Yerle bir eden ve dünyamızı yıkan bendim. Kaybeden ben olmuştum.Kırmızı diye geçirdim içimden.On sekizinci yaş doğum günümde benim için aldığı elbise ile aynı renk fakat daha cürretkârdı.Şimdi önümde iki seçenek olsa kesin doğum günümde giydiğim o dekoltesinden dert yandığım kırmızı elbiseyi tecih ederdim.Kırmızı... Bir renk bile onu hatırlatıyordu. Kırmızı saten beni sarmış bedenime aitmiş gibi görünen uzun askılı derin göğüs dekoltesi ve yırtmacı olan elbiseye bakıyordum. Annemi dinlemekle hata yaptığımı biliyordum ama bir anlaşma yapmıştık ve ben bu anlaşmaya uyacaktım.
Elbisenin kısacık fermuarını kapatırken hiç zorlanmadım.Çünkü elbisenin tasarımcısı aynı göğüs dekoltesi ve yırtmacı derin yaptığı gibi sırt dekoltesini de elbisenin ince arkaya uzanan askılarıni keskin hatlarla belli edip nerdeyse tüm sırtımı çıplak bırakmıştı.Belki üzerime giyebileceğim bir ceket ile sorunum çözülebilirdi.Gerçi Sharon Øuuen onada izin vermezdi ! En azından el bileklerimde ki izleri kapatmak için taktığım gümüş kalın bilekliklere izin vermişti. Üstelik bileklikler elbiseye de uyum sağlamıştı. Saçıma ve makyajıma ne demeliydi?Annemin kuaförünün yaptığı dağınık topuz topuz dışında herşeye benziyordu.Ön yüzüme gelen perçemlerimi buklerler halinde uzatarak çene hizama kadar getirmiş geri kalan saçımı küçük örgülerle başımın arkasında yaptığı topuza sabitlemişti.
Makyajım ise dudaklarım hariç sade ve solgun tonlar kullanılmıştı.Dudaklarıma üzerimdeki kırmızı saten elbisenin tonuna en yakın kırmızı ruj sürülmüştü.Kendimi oyuncak bebek gibi hissediyordum saçı makyajı yapılmış üzerine elbise giydirilmiş olan bir Barbie bebek.Soyunma odasında ağır adımlarla yürürken her bir duvarı camla kaplı odada boş boş volta atıyordum.Alt tarafı bir elbise seçecekti günlük New York seyahati için yanında zaten bir sürü valiz ve içinde onlarca giysi ile gelmişti ve o yine alışverişe çıkmış ardında beni sürükleyip kendine giysi alıyordu.Kapının olduğu ve uzun siyah saten perdelerin arkasından butikte görevli olan kızlara bağıraşlarını duydum.
"Biraz daha dikkatli olun!"
Annemi daha fazla bekleyecek sabrım kalmamıştı.Siyah saten perdelerin örttüğü kapıdan geçtim.Annem platformun üzerinde durmuş üzerindeki gold renkli vücudunu tamamen sarmış elbisenin düğmelerinin iliklenmesini bekliyordu.Beni gördüğünde yüzünde ki sinirli ve bıkkın ifade gitmiş yerini şaşkın bir yüz hali almıştı.
"Emelie..."diye fısıldandı.
"Olmuş muyum Sharon Øuuen?"diye sordum direk umursamazca kollarımı iki yana açıp etrafımda bir kez döndüm.
"Mükemmelsin..."diye mırıldandı bir parça heyecan ile. "Benim mükemmel parçam."
Omzumu duvara yaslayıp görevli kızların annemin üzerindeki elbisedeki işlerini bitirmelerini bekledim.Annemin onları kovarcasına attığı ters ters bakışlar ile kızlar odadan kaçarcasına çıktı.Sharon Øuuen platformdan tüm zarafeti ile inip mankenlere taş çıkartır adamlarla yanıma kadar geldi.
Gözleri beni süzüp yüzüne geniş bir gülümseme yaydı"Eğer sen olduğunu bilmesem seni tanıyamazdım bile."
Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. "Tamam yalandı. Biraz abarttım."
"Anne."dedim iç çekerek. "Gidelim mi? Kavalyen olmak için sabırsızlanıyorum."
"Pek emin degilim sanırım bir kaç elbise daha deneceğim" dedi. Gözleri ile askıda duran elbiseleri işaret ediyordu.Birine doğru tam giderken kolundan tuttum.Davete zorla götürülen bendim ama annemi davete yetiştirmek için acele eden de bendim.
"Hayır, hayır üzerindeki bu elbise çok güzel anne." Koluna girdim ve taş gibi görünen kadını kendime çektim."Beni gölgede bırakacaksın."
"Sen ve moda?"dedi küçümcercesine.
Göz kırptım."Senin kızınım."dedim."Sharon Øuuen'nin kızı."
İlk önce giydiği elbiseye sonra bana baktı. "Sanırım haklısın hem bu gece senin güzel olman gerekiyor benim değil evet kesinlikle haklısın daha fazla güzel olmama gerek yok. Seni gölgemde bırakmak istemem"
Kolunu bırakıp yüzüme geniş bir sırıtış yerleştirip söylediklerini başımla onayladım. Omuz silkerek memnun bir ifade ile, "Hadi gidelim." dedi ve elimden tuttu ve benide peşinden sürükleyerek önden yürümeye başladı.
Bu geceyi sorunsuz atlatırsam hayatımda bir daha hiçbir sorun ile karşılaşmayacağıma emindim.Sadece iki gün ve yeniden Paris de olacaktım. New York değil Amerika'nın sınırları içine bile girmeyecektim.
●●●
Babam Cedric Owen bizim için özel bir araç yollatmıştı.Davetin olucağı otele bu araç ile gitmiştik. Tahmin ettiğim otelin önüne bir sürü toplanmış gazeteci topluluğu vardı.
Sharon Øuuen yüzüne o dergi kapaklarında ola gülümsesini yerleştirmişti bir yandanda çantasından çıkardığı minik aynasından makyajını inceliyordu.Gözlerimi iç çekerek devirdim.Dikkatimi geri bizi bekleyen gazetecilere çevirmiştim. "Gülümse ve zarif yürü sakın kimseyle konuşma kimseye selam verme. Gülümse zarif yürü ve... ve elbette başını hep dik tut sakın unutma."diye kim bilir kaç bininci tembihlemesini yapmıştı.
Çenemi açmayarak sessizce başımla onayladım.Minik aynasını çantasına koyduğunda arabada durmuştu.
Tam zamanlamaydı.Şoför sessizce arabadan inip annemin kapısını açmak için hareketlenmişti.Sharon Øuuen derin bir nefesle kendi için açılan kapıdan ilk adımı atıp inmişti.Güvenlik görevlileri gazetecileri savuşturmaya çalışırken kameraların flaşları ard arda patlıyor haber muhabirleri mikrofonlarını havada sallandırıp onlarca soru soruyorlardı.Arabadan aşağı inip annemin ardından aynı yavru ördek gibi takibindeydim ve dediği üzere gülümseyip elimden geldiğince zarif adımlarla yürüyordum.
Her adımda elbisenin uzun kuyruğu arkamdan salınarak beni takip ediyordu.Bana verdiği bir kaç yürüyüş dersi ile anca bu kadar oluyordu. Ki podyumda yürüyen ben şimdi sarsak adımlar atıyordum.Gergindim. Bir kaç defa etrafımdakilere bakınıp aynı onların bana baktığı gibi şaşkın gözlerle onlara bakıp geri önüme dönmüştüm.O ara sesler ve kameraları flaşları kesilmişti.Otelden içeri girerken bizi takım elbiseli orta yaşlı gri saçları sola doğru taranmış ve sakalı biçimli kesilmiş bir adam karşılamıştı. Adamın yeşil gözleri benim üzerimdeydi.Annem önüme geçip kollarını iki yana açarak adama,"David Brown!?" diyerek adam bana bakmaya devam etmişti.
Adam anneme, l"Sharon Øuuen!?" diyerek kısada olsalar birbirlerine sarılmışlardı. Annem geri benim yanıma çekildi.
Gözleri adamdaydı. "Seni görmeyeli uzun zaman oldu eski dostum."
Adam gözlerini tekrar üzerime çevirdi ve "Ya bu hanımefendi?" diye sordu bana hitap ederek.
Sharon gurula omzuma elini koyup "Kızım Emelie, Owen." diye söze başladı.Øuuen demeyi tercih ederdi ama kız kardeşim Angela da olduğunun tam tersi bana soyadını vermeyi başaramamıştı.Emelie Øuuen düşüncesi bile komikti ve soyadı benim adımın yanında çok sırıtıyordu. "En büyük kızım. Cedric ile benim küçük bebeğimiz."diye ekledi.
Babamın ismini tükürür gibi söylemişti. Adam elimden kavrayıp dudaklarını tenime bastırarak öpmüştü.Sakalları elime batmış reflex olarak elimi ondan kaçırmıştım.Ama adam bunu önemsemedi basit bir el tokalaşması da olabilirdi."Tanıştığıma sevindim Bayan Owen."
Adama gülümsedim."Bende efendim."
Adam bana şaşkın şaşkın bakıyordu.Elimi adamdan kurtarıp kemikli sırtını elbiseye sürttüm. "Üzgünüm beni bağışlayın".dedi. "Sen gerçekten annenin gençliğine fazlasıyla benziyorsun."
"Şey, evet."dedim. Anneme gençliğinde aşık olan başka biri daha...
"Cedric davetin olduğu salonda mı?" diye sordu konuyu değiştirerek.
Asla yalandığını kabul etmeyecekti. Ki annem yaşına rağmen çok güzel bir kadındı. Beni erken bir yaşta doğurduğunda On dokuz yaşındaymış ve ünivesite de ikinci yılıymış babam o zamanlar ise çoktan kendi babasının işlerinin başına geçmişti. Evlendiklerinde annem on sekiz babam yirmi dört yaşındaydı ve onlar şanslılarmış evliliklerine kimse karşı çıkmamış.Babamın anlatımıyla, benim büyükbabam özgürlükçü bir adammış ve çocuğuna eş seçiminde karışmamış. Annem ise zaten başında annesi ve babası olan bir kız değilmiş annemin imrendiğim tek konu buydu. Hayatının en çaresiz dönemlerinde bile asla vazgeçmemişti.Annem evliyken üniversiteyi bitirmişti babam işinde genç yaşına rağmen başarılarına koşuyordu.Bense onlar için sadece sürprizdim. Kötü bir sürpiz.Annem hamile olduğunda bebeğini aldırmayı bile düşünmüş ama babam karşı çıkmıştı. Annem de vazgeçmişti sanırım hâlâ pişmanlığını yaşıyordu yada babama zamanında dinlediği için minnet de duyuyor da olabilirdi.Annem asla ne duygularını nede düşüncelerini belli ederdi.
Anneme acıyla karışık bir tebessüm ile bana bakarken bana göz devirdi. "Başını dik tut." diye uyardı beni. Yüzümü ekşitim. Kollarımı birbine çapraz göğsümün üzerinde birleştirdim.Bu kadına tebessüm etmek bile artık hata gibi geliyordu.Omuzlarımı yükseltip çenemi havalandırdım.Topuzdan kurtulan bir kaç saç tutamı şakaklarımdan döküldü.
Adam eli ile otelin lobisinin sonundaki asansörleri gösterdi."Otelin yirmi üçüncü katında."dedi."En üst katta olan büyük balo salonunda konuk terasasına açılan kısımda. Gelen davetlilerle ilgileniyor Sharon."
Koluma girdi."Seninle orada görüşürüz David." Beni tekrar peşinden sürüklemeye başlamıştı.. Asansöre binene kadar homurdanmaya devam etmiş ve asansör kapısı kapandıktan sonrada kolumdan çıkıp kendini asansörün en köşesine atarak makyajı ile ilgilenmeye başlamıştı. Oysaki yüzündeki makyaj gayet iyi ve yeterliydi.
"O adamı nerden tanıyorsun?"
Rujunu dudaklarına yedirdikten sonra "O mu?"diye sordu ilgisizce."Eski bir dost. Gençken daha yakışıklıydı tabi ama şu anda tam anlamıyla feci bir halde."
Asla insanları eleştirmekten vaz geçmeyecekti.Rujunu çantasına koyarken bu sefer fransız parfümünü çıkarıp bir kaç kez elbisesinin üzerine sıktı.
"Eski bir dost demek"diye mırıldandım.
"Evet." dedi biçimli olan kaşını kaldırdı."Sadece eski bir dost.O kadar."
Güldüm.
Kaşlarını çatıp"Aklında ne varsa onu söyle! Genelde hiç bir zaman söyleyeceğin şeyden çekinmezsin" dedi.
Dudağımı büzüp sesimi acıklı bir tona büründürerek, "Yoksa o eskiden kalbini kırdığın erkeklerden biri mi?" diye sordum.
Annemin gençliğinden eski kırıkları fazlasıyla vardı o gençliğinde olsa bile babam gibi sert bir adamla evlenmişti.On sekiz yaşında aklı nerdeydi bilmiyordum ama aşk deneyimleri konusunda anneme benzediğimi söyleyebilirdim.Onun bir çok aşkı olmuştu benimse bir tane. İkimizde arkamızda bizi seven adamları bırakmıştık. Tek fark ile annem sevdiği adamı terk ederken beni de arkasında bırakmıştı benimse çocuğum yanımdaydı hâlâ içimde büyüttüğüm bir parçamdı.Annemin gidişi kendi kararıydı benimkisi ile zorunluydu. Bana başka çare bırakmamışlardı.
Kısa bir kahkaha attıktan sonra, "Sadece bir hafta sürmüştü."dedi."Tüm ilişkilerim gibi."
Sharon Øuuen asla değişmezdi ve değişmecekti diye içimden mızmızlandım.
"Şaşırmadım. Babama nasıl beş yıl dayandın?"
"Aşkla."dedi"Ve gençliğin verdiği aptallık ile elbette."
"Aşk evliliği öldürüyor diye boşu boşuna söylemiyorlar o zaman."
"Aşk aptalların düştüğü bir tuzaktır sadece aşık olanları aptal bir av yapmak dışında birşey yapmaz. Sakın av olma."
"Sen avcı mısın?" dedim alayla. "Koca avcısı." Üst dişlerimi alt dudağıma geçirip dişledim yoksa gülecektim. "Üçüncü bir evlilik düşünüyor musun mesela? Belki bu seferki talihli İtalyan olur. İtalyan erkekler epey iyiydi. Milano'ya gittiğimiz zamanı hatırla erkekleri epey iyiydi. Özellikle senin yaşındakiler. İtalyan bir babaya hayır demem."
"Aşk ve mantık her ikisininde evliliğini de yaptım. Evlilik Bana göre değil. Ne aşk nede mantık da " Kibirle sırıttı. "Belki bir tanesini eve atarım."
"Anne!" diye ağzımdan çığlıkla karışık bir ses çıkardım. "Sen uslu dur. Sakın..."
Sharon göz devirip kıkırdadı. Çantasını koluna alıp ellerini beline yerleştirdi. "Paslanmadım." dedi "Annene bir baksana bedenim hâlâ diri, kırışıkığım bile yok ve gerdanım sarkmamış. Yirmili yaştaki bir erkeği bile baştan çıkarabilirim."
"Kendimden küçük yaşta bir baba istemem."
"Beni durduran bir şey yok ki. Bekâr bir kadınım." dedi kendini beğenmiş bir tavırla. "Hala formumdayımda."
"Kiminle olursan ol babamla birlikte gördüğün zirveyi hiç kimse ile geçemezsin." dedim kendimden emin bir sesle."Babam senin için son noktaydı."
Ağzını açıp bir şey demedi.Kabul mü ediyordu? Elbette kabul edecekti Cedric Owen'dan bahsediyordum. Ellerini belinden çekip önünde birleştirip o bilindik kibir maskesini takındı."Bu kadar boş konuşma yeter."
"Asla yanımdan ayrılma her zaman yüzünde yalancı olsada sade bir gülümseme olsun. Dik yürü uç kadehten fazla içme. İnsanlarla iki cümleden fazla konuşma. Her zaman mesafeni koru. Sakın kimse ile fazla samimi olma. Önemli olan insanlar dışında tabi Sharon Øuuen için önemli olan insanlar hariç."diye annemin davranış listesindeki maddeleri tamamladım.
Zaten hepsi ezberimdeydi. Sharon Øueen daha fazla çenesini yormadan ben hepsini söylemiştim. Ve tüm kural ile sınırlarından nefret ediyordum. Tadı lezzetli ise üç kadeh içki beni asla kesmezdi.
"Vay canına."diye mırıldandı birden."Geçte olsa sana bir şeyleri öğretebilmişim."
Sesi o kadar gururlu ve beni aşağılayan bir tondaydı ki! Annem bile olsa ona öfkem ve nefretim kat ve kat artıyordu.Asansörde kat sayılarını ışıkla gösteren ekrana baktım.
21
22
23
Asansör durduktan bir saniye sonra kapıları iki yana yavaşça açılmıştı.Önceliği anneme vermiştim.Kalçasını iki yana zarifçe hareketlendirerek kendinden emin adımlar ile önümden yürüyordu.Kabul etmeliydim ki annem yaşına göre oldukça diri ve sıkı bir vücuda sahipti.
Vestiyere kürk ve çantasını aceleyle vererek geniş ve yüksek duvarlara sahip balo salonunda kendinden emin adımlarla yürümeye başlamıştı. Antik saray mimarisi ile balo salonu ve çalan sakin canlı klasik müziğin kulaklarla buluşması ile insan kendini hemen ortama adepte edebiliyordu.
Babam gerçekten işin ehli biriydi.
Vestiyerde duran genç görevliye çantamı verirken gözleri büyümüş ben ona gülümseyip çantamı uzatana kadar gözlerini benden ayıramamıştı.Çantamı elimden alırken "Üzgünüm efendim"demişti ben ise sadece gülümseyerek ordan ayrılmıştım.
Annemi arıyordum. Sosyetik oldukları belli olan ve her yerleri estetik kaynayan bir kaç kadınla kahkahalarla gülüşüp neşe ile sohbet ediyordu.Acaba bu kadar komik olan şeyde ne olabilirdi? Sharon Øuuen ortama kendini çoktan adepte etmişti. Yanından ayrılmamam gerektiğini biliyordum ama babam ile konuşmak istiyordum.
Sabah olanlar yüzünden ondan özür dilemeliydim.En azından üzgün olduğumu ona belirtmeliydim.Köşedeki platformda olana piyanist ile babamı konuşurken bulmuştum.Babama doğru yönelmişken bir el. omzumdan tuttu.
"Emelie" diyerek beni durdurdu. Annemdi. Sharon Øuuen. Arkasında bize bakan kadınları gözleri ile işaret etti. "Hadi benimle gel. Seninle tanışmak istiyorlar."dedi.
Ona itiraz edecektim ama bir anlaşmamız vardı.
"Peki anne"deyip Sharon Øuuen'nin yanında o kadınların yanına sürüklenmeye göze alıp bu geceki kaderime teslim olmuştum.
Kadınlar beni gördüklerinde şaşırmış gibilerdi. Birbirleri ile bakıştıktan sonra annem ile bana baktılar. Bu tür tepkilere alışmıştım artık. Annemin yüzü bana kopya edilmişti.
Hafif tombul ve beyaz saçları siyah saçlarına mor elbiseli kadın iri dudaklarını oynatarak anneme hitaben ilk konuşan kişi olmuştu.
"Ah Sharoncığım şu gözlerden uzakta sakladığın en az senin kadar güzel olan kızın demek bu genç hanım. Sana o kadar benziyor ki en azından gençliğine." Gülüştüler. Benimse içimden kadına başından aşağıya bir kaç kadeh bir şeyler boşaltmak gelmişti. Kadın devam etti. "Aynı gençliğinde ki sen. Gözler, kaşlar, dudaklar, açık beyaz ten ve elbette ki gülümseyişiniz sanki ikinizini doğurmuşsun."
Bu kadarı fazlaydı.Tamam benziyorduk ama ikiz olacak kadar değil. Ve ben gülümsememi hep babamdan aldığıma inanırdım. Öyleydi de. Ben küçükken babam da daha gençken fotoğraflarımızı karşılaştırmıştım bundan emindim. Gülümsememi babamdan almıştım.
Annem iltifat duymaya bayırlırdı hemen başıyla zevkle onayladı."Bu hanımlar, Julia, Grace ve Lora."diye kadınları bana tanıttı. Ve isimleri şimdiden unutmuştum.
Daha uzun boylu sarışın ve elmacık kemikleri çıkık olan kadın konuşmaya devam etti. Sanırım onun adı Grace'di yada Julia. "Bir an yalan söylediğini düşünmüştüm"dedi lens olan fazla açık tonda griye yatkın mavi gözleri ile beni süzdü."Ama gerçekten de sana çok benziyor. Hem tam bir manken edası var."
"Annem zaten öyle." dedi gururla. Egosunu pohpohlamayı kendini yüceltmeyi severdi. "Belki haberiniz yoktur ama Emelie birçok defilede yürüdü. Gerçi nereden bileceksiniz kızım şöhret peşinde olmadığı için ismini hep gizli tuttu sadece yüzü bilindi."
Ak saçlı tombul kadın kıkırdadı. İki yana kıpırdadınca mor elbisesinin fırfırları hareketlenmişti. "Eminin ki dediğin gibidir. Nede olda annesi ve babası ünlü ve saygıdeğer insanlar." Tüm kadınlar başları ile onayladı ve tombul kadın devam etti. "Ve, büyük bir şöhret ve saygınlığı kaldırmakta cesaret ve güç ister."
Annemin sinirle tek kaşı attı ama sonra dudakları kıvrıldı. "Hım... Haklısın Julia- Soyadın neydi sürekli unutuyorum."
Kadın,"Robertson." dedi.
"Demek Robertson ah ben çok üzgünüm Øuuen kadar akılda kalıcı hayır akla kazılı bir soyad değil. Bu seninde suçunda değil. Sonuçta senin aksine ben kocamın soyadı ile sosyeteye tutunmaya çalışmıyorum. Benim soyadım zaten bir marka değeri taşıyor ve soyadım bile Sharon ismini akla getirmeye yetiyor. Kızımda benim yolunda."
Tokat yemek mi? Annemin lafları altında ezilmek yada rezil olmak mı? İlkini seçerdim. Kadınların yüzlerine kat kat sürülen makyaja rağmen kızardıklarını görebiliyordum.
En son orta boylu ve diğerlerine göre daha zayıf ve kısa boylu boynunda ağır bir gerdanlık taşıyan kadın."Ah tatlım. Bu geceye göre daha mütavazi giyinmişsin."dedi.
Konu ne ara benim giydiğim elbisesine gelmişti?
Sosyete de sohbetler böyle mi yürüyordu?
Herkes balık hafızalı gibi mi davranıyordu?
Annem ben cevap verecekken eli ile belimi sıvazlayarak beni susturdu.Beni eleştiren kadına dönüp "Sende sanki biraz gösterili giyinmişsin Loracığım.Giydiğin kısa kadife elbise geçen yılın kış modasından ve elbette o gerdanlık bu elbiseye hiç uymamış."
Diğer ilk başta benimle konuşan kadın annemi onaylarcasına başlarını salladılar.
Annemin kadını eleştirdiği şeyler benim için küçük önemsiz şeyler olabilirdi ama o kat kat makyaj yapmış sinirle kızaran yüzü ve deli gibi dönen gözleri ile o kadın için büyük hakaretler olarak sayılabilirdi. Annemin yaptığı hatta yeteneği sayılabilecek en iyi şeyde buydu eleştirmek.
Kadın gerdanlığına dokunup "Bu özel tasarımdır Sharon." dedi.
Annem lafını esirgemeyip omuz silkerek"Para israfı olmuş Loracığım"dedi.
Anneme şaşkın şaşkın bakarken "Ah herneyse hanımlar ben kocamı bulsam iyi olur."dedi ve bize "İyi eğlenceler"dileyerek arkasını dönüp balo salonunda kalabalıklaşmaya başlayan şık giyimli davetliler arasında kayboldu.
İsimleri bir türlü aklımda kalmayan kadınlar sürekli bana gazete veya etraftan öğrendikleri dedikodular ile bir sürü soru sormuş annem ise dedikoduları yalanlayıp gazetelerde çıkan haberler ile ilgili olan sorularına benden önce cevap vermişti.
Saat ilerlemiş gökyüzü tamamen kararmış ay ve yıldızlar belli olmaya başlamıştı.Balo salonu çağırılan tüm davetlilerle dolmuştu.Annemin etrafına toplanmış kalabalıktan yaralanıp ortalıktan kayboldum.
O kalabalık annemi bir süre oyalardı.
Kalabalıkta babamı bulmak hiçte kolay değildi.
Annem yakın zamanda olmasada benim yokluğumu elbette fark edecekti. En azından babamla bir dakika olsada konuşup onun gönlünü almak istiyordum. Kahvaltı da babama hak etmediği halde kaba davranmıştım. Annem kim bilir onları yalnız bıraktıktan sonra babamı nasıl azarlamıştı?
Garsonların servis ettiği içkilerden birini alıp tek yudumda içip hemen tepsiye koymuş insanların garip bakışlarını önemsemeyip yoluma devam etmiştim.Bu kadar çok insana alışık değildim. Her zaman sessizlik ve yalnızlığı sevmiştim.Balo salonundan çıkıp gitmeyi düşünüsemde nereye gidebilirdim ki?Kendime sessiz bir yer ararken "Hey sen!?"diye birisi elbisemin kumaşından tutup çekiştirdi.Öne doğru gelerek elinden kurtuldum.Arkamda bana o seslenen kişiye kızıcaktım ki onu gördüm. Bana"Emelie."dedi hayretle ve sıkı sıkı sarıldı. Bize bakan insanları görünce onu ittirip geriye çekildim leş gibi içki korkuyordu. Ne kendi davranışlarını nede içeceği içkinin dozunu ayarlayabiliyordu. "Sen olduğuna inanamıyorum"
"Anthony..."diye mırıldandım.
Anthony burdaysa o zaman oda mı burdaydı? Nefesim boğazımda düğümlenip bana işkence ederken derince yutkundum.Anthony bana baygın baygın bakarken"Bak sen şuna."dedi "Emelie Owen New York'a geri dönmüş."
Kollarımı göğsümün altında birleştirip ondan biraz daha uzaklaştım. Ne yapacağı asla belli olmazdı. O kaçık herifin tekiydi.
Ciddi bir tavır alınarak"Sanada merhana Anthony!"dedim.
Bakışları ile beni becerirsenine baştan sona yiyip bitirdi.Yüzünde büyük bir sırıtış belirirken"Vay canına!"diye fısıldadı "Yıllardan sonra iyice güzelleşip dahada seksi olmuşsun."dedi. "Kadın olmak sana yakışmış olgunluğu güzel taşıyorsun bebek."
"Senin pek değiştiğin söylenemez" dedim gözlerimi devirerek. "Hâlâ aynı pic kurususun."
Dediğime güldü ama fazla üzerinde durmadı. "Sen, sen yoksa Edward'ın için mi geri döndün? Üzgünüm tatlım ama geç kaldın o zaten nişanlı ve yakında evlenecek
İçimden ona en sertinden bir tokat atmak istesemde o buna değmezdi.Onun kardeşi, abisi olduğuna bile inanamıyordum.
"İçeri nasıl girdin?"diye sordum.
"Ben Anthony Shawn'ın soyadım bile yeter. Ki Bende davetlilerden biriyim güzelim."
"Buraya gelebilmek için kaç kadını altına aldın acaba?"diye sordum.
"2."diye eliyle işaret etti"Yada 3 sanırım 3'ten sonrasını saymadım." dedi gülerek"Ama ben Bayan Russo ile geldim"diye ekledi.
Annemin bahsettiği kadın.
"Bayan Russo mu?"
"Ah evet ben onun yeni modellerinden biriyim beni duymuş olmalısın."
"Evet evet duydum."dedim lafı geçiştirerek. "Peki yalnız mısın?"
Lütfen yalnız gelmiş ol.
"Evet yalnızım bana eşlik etmek ister misin?"diye sordu"Bu otelde geniş yataklı güzel odaların olduğunu duymuştum"
Bacak arasına topuklumun sivri ucunu geçirirken tam orasını elleri ile kapatıp yere yığıldı. Önümde diz çökmüştü. İnsanların bakışlarını umursamadan bana acı dolu bir ifade ile bakan Anthony ile ilgileniyordum. "Hiç sanmıyorum."dedim tüm yumuşak nezaketim ile. "Hem sanırım bir şeyler kırıldı. Hastaneye gitsen iyi olur. Alçı gerekebilir."
"Sürtük." dedi inlerken."Boşu boşuna umutlarınla geri döndüysen Edward sana bakmaz. O orospularla ilgilenmiyor."
Elbisemi düzeltirken yere diz çökmüş inleyen herife baktım."Beni kendi yatağına attığın kızlar ile karıştırma." dedim "Ve bence bir daha altına kız almak istiyorsan hastaneye git. Yoksa senin çok geç olabilir. Sonuçta tek varlığını kaybetmek istemezsin!"
Arkamı dönmüş giderken hakaretler fısıldıyordu. Ben yanından uzaklaştıktan sonra insanlar ona yaklaşma cesareti göstermişlerdi. O şerefsize yardım etmeye bile değmezdi.
Babam nerdeydi ki?
Onu bulmak neden bu kadar zordu ki?
Davetlilere çarpmadan dikkat ile ilerlemeye çalışıyordum birine çarpıp düşürerek rezil olmak istemezdim.Zaten bana bakan tüm gözler beni tanır gibi bakıyordu. Gazetelerdeki haberlerden dolayı herkes tarafından biliniyordum.İsmimi saklamak artık pek bir işe yaramıyordu yüzüm biliniyorsa ismin saklı kalmasının bir önemi yoktu.Bu gece korktuğum tek şey bu tanımadığım gözler arasında bir çift tanıdığım o koyu kahve gözü görmekti. Aldığım her nefes geçmek bilmeyen her saniye bana işkence ediyordu. Sanki her an bir yerden çıkıp gelicek gibi geliyordu. Anthony gibi şerefsiz bir herif böyle bir davete çağırılıyorsa neden o da çağırılmasın ki? Babam böyle bir ayrıntıya dikkat ederdi ama davetli listesini babamın hazırlandına da emindim.
Balo salonun dans pistine doğru geldiğimde herkes bana bakmaya başlamıştı.Takım elbiseli erkek topluluğun içinde babamı görünce rahat bir nefes aldım. Babam yaşına rağmen tüm ihtişamı ile diğer adamlar arasında farkediliyordu.Babam da beni görmüştü hızlı adımlarla ile, "Emelie." diyerek saniyeler içinde yanıma geldi. Gözleri şaşkındı bakışlar ile beni süzdü ve sonra acı bir tebessüm ile gülümsedi. "Çok, çok güzel görünüyorsun canım. Aslında şu anki halini betimleyecek her hangi bir kelime bulamıyorum."
Babamın gercekten şaşırdığı yüz halinden belliydi.
Yarım bir gülüşle. "Teşekkür ederim baba." dedim "Sende çok şık olmuşsun, baba."
"Sharon nerde? Seni tek başına bıraktığına inanamıyorum."
"Bende"dedim babam asıl söylemek istediğim konuya geleceğim anda annemin, "Emelie!" diye seslendidiğini duydum. Azar yağmuru sorgulamalar şikayet edişler bunlara hazır değildim.
Babam derin bir iç çekti "İşte geliyor." dedi.
Ceketinin çekiştirerek annem yanımıza gelmeden, "Lütfen kurtar beni baba." diye babama yalvardım. Babam kahramanlık yapmayı severdi.
"Sakin ve sessiz ol vede sadece beni dinle."
Annem yanımıza geldiğinde kolumu tutup beni kendine çekti, "Nerdesin tatlım? Uzun zamandır seni arıyorum Bayan Russo seninle tanışmak istiyor." dedi. "Tüm planlama boşa gidecek sandım bir an."
Babama yalvarır gibi bakıyordum. Kuzuyu kurttan kurtaracak mıydı? Babam gözlerini benden anneme kaydırıp, "Russo ile sonra tanışırlar." dedi kabaca.
"O nedenmiş Cedric?"diye sordu Sharon Øuuen tek kaşı sinirle atmıştı.
Babam elimden tutup beni peşinden dans pistine doğru yürütmeye başladı annemin sorusunada şöyle cevap verdi"Çünkü baba ve kız birlikte dans edeceğiz."
"Teşekkür ederim baba"dedim.
Babamın profesyonel dans adımlarına uymaya çalışırken.Dans etmeyi hiç ama hiç beceremezdim. Ama babam tam tersiydi çok güzel ve zarif adımlara dans pistinde salınıyordu. Benim kaba ve acemi adımlarım bile babamın dansı ile daha zarif görünüyor olabilirdi.
"Ne için?"diye sordu babam adımlarını çalan klasik müziğin ritmine göre yavaşlattı. Elimi daha sıkı kavradı.
"Beni annemden kurtardığın için tabiki de." dedim saf saf.
Güldü."Peki ya onu benden kim kurtaracak?"
"Ups!"
"Beni yalnız bulduğu bir an kesin
azarlayacaktır."
Gülümsedim "Sen Cedric Owen'sın"
"Oda Sharon Øuuen"dedi sesini numaradan korkmuş gibi titreterek.
"Evet ikinizin kızıyım ve bunu iyi biliyorum." Dedim "İkinizde soğuk? mesafeli, mesleğiniz de profosyonel, iş kolik ve sorumlu insanlarsanız."
Başımı eğdim hem annem hem babam ikiside eğitimli insanlardı işleri vardı adlarını duyurmuşlardı.
Benim aksime, ben kendi mesleğimi bile yapma şansım olmamıştı. Yıllardır annemin elinde bir kukla gibi oynatılıp oradan oraya sürülüyordum. Oysaki kendi mesleğimde başarlı olabilirdim hemde çok başarılı. Ama annem kısıtladığı özgürlüğüm yüzünden uzun zamandır resim çizmiyorum elim büyük ihtimalle paslanmış olmalıydı. Yeteneğimin durduğuna emindim.
"Peki daveti nasıl buldun?"diye sordu konuyu değiştirerek. Başımı aniden kaldırıp babama baktım.Annem kendi olmadığı zamanlar bile insanın içini sıkmayı biliyordu. Babam da annem konu olduğunda konuyu hemen değiştiriyordu annem gibi. Annem de konu babama gelince hemen kibir maskesini yüzüne geçiriyordu.
"Güzel."dedim"Herşey muazzam baba. Hatta eğlenceli."
"Sıkıcı."diye beni düzeltti.
"Hayır elbette sıkıcı değil baba." dedim.
"Yalan söylemeyi hâlâ beceremiyorsun"
"Evet hâlâ beceremiyorum."diye kabullendim. "Ama burada olmaktan memnunum."
"Gelmek zorunda değildin seni zorlamamıştım"
"Ama annem o zorladı ve buradayım."
"Ah, evet Sharon." Derin bir iç çekti.
"Bildiğimiz Sharon..."
Babam ile aramızda uzun bir sessizlik olmuştu.İkimizde o kadarda konuşkan insanlar değildik.Babam her ne kadar ilk sırada işini sevsede ikinci ve üçüncü sevdiği şeyler sessiz ve sakinlikti.Eğer bu davet herkes tarafından beklenen bir şey olmasa babam küçük bir kutlama ile herşeyi bitirirdi.Böyle tanınan insanlar için önemli ve büyük bir davet vermezdi.
"Özür dilerim."dedim sessizliğimizi bozarak.
"Ne için?"diye sordu.
"Sabah kahvaltıda sana karşı sergilediğim davranış yüzünden baba."Başımı öne eğip babamın konuşmasını bekliyordum. " Seni kırdığım için üzgünüm. Buna hakkım yoktu."
"Asıl ben özür dilerim"dedi.
"Ha?"diyerek babama baktım.
"Ama neden? Neden özür diliyorsun baba hatalı olan bendim. Kaba olanda sen tüm iyi niyetinle oraya gelmiştin. Annemle bile ateşkes yapmıştın ama ben öfkeme yenik düşüp hata yaptım."
"Emelie her şey için özür dilerim."
"Anlamıyorum baba."
"Seni bu hale getirdiğim, getirdiğimiz için."
"Baba?"
"İntihar etmen bunalıma girmen depresyon ve sinir krizleri geçirmen hepsi benim, bizim suçumuz."Sesi titriyordu gerçekten sesi titriyordu pişman bakan gözlerini bir an olsun benden çekmemişti. "Annen gittiğinde sana babalık yapmayı bıraktım. Sen tek başına yalnız büyüdün. Seninle ilgilenmedim ve sen kendini hiç olmayacak kişilere kaptırdın-"
"Baba." Dedim "Senin bir suçun yok. Ben seni affedili çok oldu. Seni seviyorum baba olanları artık telafi edemezsin ben artık kabullendim sende kabul et. Hem bunların hepsi geçmişte kaldı."
"Ve sen hâlâ geçmişte yaşıyorsun." Dedi.
"Baba-"
"Beni dinle!"diye sözümü kesti "Şu an bu konuyu konuşmak için doğru zaman değil ama ne zaman doğru zaman oldu ki? Bu belki biraz bencilce olacak ama burda benimle New York'ta kalmanı istiyorum." dedi. "Temelli olarak hemde."
"Ne!?"
"Sen tek varisimsin artık işlerin başına geçmeye hazırlanmalısın bir Owen olarak her şeyi sen idare etmelisin.Gelecekteki Cedric Owen olarak hemde."
"Ne yani bu mu?"
"Ne sadece bu mu?"
"İş için mi kalma mı istiyorsun baba?"
"Elbette hayır Emelie artık geçmişi düzeltemesem de geleceği bizim için daha iyi yapmak istiyorum. Gerçek bir baba ve kız gibi olmak istiyorum. Yeniden senin baban olmak istiyorum."
"Bay Owen! Bay Owen!" kalabalığın içinden bir adam babama sesleniyordu. İkimizinde dikkatli dağılmıştı. Babam adama bakınca adam "Konuşma yapacaksınız efendim. Sizi bekliyorlar."dedi.
"Git hadi"dedim babama destekleyici bir sesle. "Seni dinliyor olacağım."
"Dediklerimi düşün Emelie.
Ceketini ve gömleğinin yakalarını düzeltip yanağına bir öpücük bıraktım."Git ve Cedric Owen olarak o konuşmayı yap baba." dedim. Bir adım atıp, gitmesini bekledim.
"Tamam "dedi yarım bir gülüşle.
Babam, kendisini bekleyen adam ile birlikte gitti. Aklımda ise kalmak ile gitmek ile ilgili bir sürü neden ile sebep vardı.
Özellikle o bu şehirdeyken.
●●●
Babam bir elinde sesini davete gelen insanlara duyurmak için tuttuğu mikrofon ile herkese selam verdi.
"Merhaba tüm yeni ve eski dostlar" diye başladı söze.
Balo salonun konuk terasına çıkıp en uzak ve kuytu yerinde olsam bile babamı rahatlıkla duyup görebiliyordum. Dışarısı soğuk olsa bile gece ve şehir manzarası güzeldi.Tüm şehir sanki ayaklarımın altındaydı. Soğuk hava beni üşütsede nefesimi açıp içimi rahatlatmıştı.
Cedric Owen, "Tam elli yıl olmuş dile kolay elli yıl."diye konuşmasına devam etti. Ara sıra küçük adımlarla atıp yerini değiştiriyordu. "Büyükbabamın kurduğu küçük bir terzi atölyesiyken iyi ve kötü geçen yıllardan sonra babam ve benim emeklerimiz sahesinde büyüttüğümüz ve dünya çapında tanınmış bir marka olan Owen markası bugün elli yaşına girdi..." konuşması tebrik ve alkış sesleri ile devam etti. Babamla gurur duyuyordum. İyi bir baba olamamıştı ama en iyi bir iş adamıydı. Yaptığı mesleğine aşıktı.
Babamın konuşması sürerken ve ben dinlerken benim dikkatimi dağıtan "Sence bu konuşma için kaç gün hazırlanmıştır?" diye soran aksanlı olgun bir kadın sesi oldu.Yerimden sıçrayıp trabzanlara yaslanmama neden olmuştu. Esen soğuk rüzgar çıplak sırtıma vururken derin bir nefes alarak tüm dikkatimi sesin sahibine verdim. Baktığımda yaşlı üşümemek için üzerine aldığı siyah kürkü ve uzun ipek elbisesi ile sigarasını içiyordu.Bana ciddi bakan gözleri bir an bile üzerimden ayıramamıştı.
"Bilmem"dedim. Kadın yüreğimi ağzıma getirmişti.Tetikte olmayı bırakmamlıydım...
Sigarasını bir kez daha dudaklarının arasına götürüp dumanı içine çekti ve soludu. "Sizi korkuttum mu genç hanım?"
"Belki."diye kabullendim ve rahat bir nefes aldım. Sadece olgun aksanı olan yaşlı bir hanımdı.
"Üzgünüm genç hanım."dedi gözleri üzerimdeki elbiseye kaymıştı. Biraz şaşırdığını görebiliyordum. Sigarasının ucunda birikmiş külü yere silkeledi. "Bu elbiseyi de nerden buldunuz?" diye sordu merakla. "Tasarımı çok tanıdık geliyor."
"Bu mu? Şey annem- Yani bir hediye."
"Size yakışmış genç hanım."dedi gururla.
"Teşekkür ederim ve ismim Emelie Owen."diye kendimi tanıttım. El sıkıştık.
"Owen"diye tekrar etti. "Acaba o Owen ile bir ilgin var mı?"
"Kendisi benim babam olur."
"Hım..."diye fısıldandı"Acaba Sharon Øuuen'nin deli gibi aradığı Emelie sen olabilir misin?"
"Evet ben olabilirim."
"Evet ve epeyde kızmıştı. Sanırım seni birileri ile tanıştırma konusunda oldukça istekliydi."
Omuz silktim. "Gitmeliyim hanımefendi sizinle konuşmak çok hoştu."
"Seninle de Emilie Owen."
Hanımefendiye gülümseyerek koşar adım yanından ayrıldım. Ben koşarken oluşan rüzgar üzerimde ki elbisenin uzun kuyruğunuda uçuşturuyordu. Ne yapacağımı düşünürken nasıl bir mazeret uydursam diye düşünüyordum. Ya da bir şişe kırmızı şarapla kaçmalıydım. O kaçma dürtüsü ile şuursuzca nereyi gittiğimi bilmeden balo salonundan çıkmış uzun koridorda ilerliyordum. Elimi ve yüzümü yıkayacak bir lavabo bulmak en mantıklısıysı. Ama karşıma çıkan her kapı otelde bulunan bir otel odasının kapısıydı. Adımlarımı yavaşlatıp balo salonuna geri dönmeye karar vermiştim ki...
Ne olduysa o an olmuştu.
Güçlü bir el, el bileğimden yakalayıp beni açtığı kapıdan içeri zorla sokmuştu. Bağırmaya yada yardım istemeye bile fırsatım olmamıştı. Odanın içi karanlıktı ve hiç bir şeyi net göremiyordum. İçtiğim bir kadeh içkinin sersemliğide üzerimdeydi ama hâlâ net düşünebiliyordum. Bu kişi kimse ona haddini bildirecektim.
Kapıyı kapatıp kilitledikten sonra omuzlarımdan tutup beni kapıya sertçe yaslamış ve hiç beklemediğim bir zamanda dudaklarıma sokulmuştu. Elleri hareketlenip belimde buluşunca beni kendine çekip aramızdaki mesafeyi kapattı. Dudakları dudaklarımı tutku ve büyük bir arzu ile öperken bende ona kapılıp kısa bir süre olsada dudaklarımda ki öpüşüne karşılık vermiştim.
Bir saniye benden ayrıldı ve özlem dolu bir sesle fısıldadı. "Emelie."
Saniyeler içinde ikimizde soluk soluğa kalmıştık. Bunu tenime çarpan sıcak ve hırsla soluduğu nefesinden anlayabiliyordum.
Parmak uçlarımla yüzünü nazikçe okşadım. Ellerim nefesleri eşliğinde hareketli yüzünde dolaşıyordu. Nefesim bana hayat vermek yerine beni tükettiyordu. Bir şeyler hem doğru hem yanlıştı. Yakınlaştı. Burnu burnuma sürtüyordu. Ancak irkilmedim ya da korkmadım. Başını yanağının üzerine yasladığım avucumun içine doğru eğdi. Göz bebekleri karanlıkta titrek harelerle parlıyordu. Bu adamı tanıyor muydum? İsmi mi nerden biliyordu?
İçimde beliren onca soru düzgün düşünmemi engelliyordu. Dudakları yeniden dudaklarıma dokundu. Çenemi hafifçe yükselttim. Kalbim bir kıvılcımla tutuşucak gibi çarpıyordu. Kısa bir andan sonra hiç vakit kaybetmeden elleri bacaklarıma indirdi. Beni kucakladı.
Güçlü olan oydu yapılı kollarının arasında ki çırpınışlarımın beni yormaktan onu ise bana karşı dahada fazla şiddetlendirmekten başka bir fayda sağlamıyordu.
Parmaklarım saçlarına gitmişti onu kendimden uzaklaştırmak için saçlarını çekiyordum. Ama buda bana fayda sağlamıyordu. Nefesim nerdeyse tükenmişti.
Alt dudağını ısırıp ona bir uyarı verdim ama o dahada şiddetlenip beni büyük bir açıklıkla öpmeye devam etti. Dudakları istecekci ve ısrarcıydı Kolları arasında çırpınışım hiçbir işe yaramıyordu. Omzunu yumrukladım göğsüne ellerimi bastırıp ittim ama pes etmiyordu. Direnecek gücüm kalmamıştı. Nefesim tükendiğinde pes etmiştim.
Bacaklarımı beline dolayıp onu kendime çektim ellerimi göğsünde gezdirip kollarımı boynuna dolayarak dudaklarımı dudaklarına aynı onun beni öpüşü gibi hırsla bastırdım. Avuçlarımı dolduran saç tellerini yolarcasına çekiştirdim. Dudakları o kadar aceleci öpüşü o kadar baskındı ki aklımı başımdan alıp gitmişti. Artık düşünemiyordum tek hissettiğim bedenime hakim olmuş elleri ve öpüşüydü.
Eli elbisemin içine sızdı teni tenime sürtündü. Çakan kıvılcımları hisseder olmuştum. Dudaklarının beni daha da talan edişine izin vermiştim. Dili dudaklarının aksine sakin sakin ağzımın içini keşfediyordu. Gözümden akan yaşlarla başımı yana yatırdım. Bir an geri çekilip sırtımı yeniden kapıya yasladı. Bedenlerimiz iki yapboz parçası gibi birbirlerini tamamlıyorlardı. Yüzünü ellerimin arasına aldım tüm gücümle karanlık uçuruma düşmeme engel olan o dudaklara tutundum. Kolu belimi sarmış diğer eli yüzümü kavramıştı. Bacaklarım beline daha sıkı sarıldı. Beni kedine çekiyordu kendine hapsediyordu. Bana nefes alma hakkı bile vermiyordu. Parmağını yanağını okşayarak düşen gözyaşlarımı sildi. Elim yeniden saçına gitti parmaklarıma doluşan saçlarını kavrayıp o bir türlü sabit duramayan başını kendime sabitledim.
Dudaklarımız koptuğunda karanlıkta parlayan gözlere inanmayarak bakıyordum. Parmaklarım yüzünü ezberlecesine her bir miliminde dolanıyordu. Alıp verilen her solukta nefesler bir oldu. Gözyaşlarım yine ve yine benden izinsizce akmaya başladı ve o yine usanmadan gözyaşlarımı sildi.
"Emelie." diye fısıldadı ismimi ve yeniden öpmeye başladı. Gözlerimi kapattım ve ona yeniden karşılık verdim. Dudaklarımı özlemle dudaklarına bastırdım. İsmini söylemek istedim ancak dilime bir mühür vurulmuştu sanki ama iç sesim ile ismini defalarca içimden şakıdım. Anın gerçekliği aklımın sınırlarını zorlayacak türdendi. Parmakları tenime zerre zerre sıcaklığı gibi işledi. Bedenimi kucağında yükseltirken benim öpüşüm daha güçlü ve baskın geldi. Bu sefer başımı kavrayıp işgal altına aldığı dudaklarımı ele geçirdi. Karşılık vermiştim çünkü zaten onun kim olduğunu anlamıştım. Beni ancak sadece bir kişi böyle büyük bir şehvet ve aşk ile öpebilirdi.
BÖLÜM SONU.