BÖLÜM 7- KÜLLERİN ARDINDAKİ YÜZ

1167 Words
Toprak yavaş yavaş renk değiştiriyordu. Lerna'nın nemli, gri yolları geride kalmıştı. Önlerinde kurak, kırmızıya çalan geniş bir arazi uzanıyordu. Çatlamış toprak, kurumuş ağaçlar ve yer yer rüzgârla havalanan siyah kül parçaları bu bölgenin zamanında yanmış olduğunu söylüyordu. Averiel gözlerini kısarak ilerledi. İçindeki yeni mühür, burada bir şeylerin beklediğini hissediyordu. Sanki bu topraklar onun adını tanıyor ama henüz dile getirmemişti. Cassian sessizce yanındaydı. Artık aralarındaki sessizlik kaçış değil, kabul gibiydi. Günün son ışıkları dağların arkasına çekilirken, ufukta yıkılmış bir kule belirdi. Zamanında bir gözetleme kulesi olduğu belliydi. Ama şimdi göğe değil, toprağa ait görünüyordu. Averiel konuştu: "Orada biri var." Cassian başını eğdi. "Evet. Uzun süredir bekleyen biri." Averiel ona baktı. "Kim?" "Senin geçmişinden biri." Averiel yürümeye devam etti. İçindeki mühür çizgileri sıcaklaştı. Sanki bir tanıma çabası içindeydi. Göğsündeki teraziyi hatırladı. Bu defa dengeyi sağlamak, bir yüzleşmeyle mümkün olacaktı. Kuleye vardıklarında kapı açıktı. İçeride ne nöbetçi ne de tuzak vardı. Ama taş merdivenlerden yukarı çıkarken her adımda geçmişin ağırlığı bir kat daha artıyordu. Averiel sanki ayaklarına bağlanmış zincirlerle yürüyordu. En üst kata ulaştıklarında, penceresiz bir salonda biri ayakta bekliyordu. Gençti. Averiel’e yaşça yakın görünüyordu. Saçları duman gibi soluk siyahtı. Gözleri lacivertti ama içlerinde gümüş rengi bir çizgi vardı. Elinde hiçbir silah yoktu. Sadece bekliyordu. Averiel konuşmadı. Karşısındaki kişi ona adım attı. "Demek sonunda döndün." Averiel gözlerini kısarak baktı. "Beni tanıyorsun." "Evet" dedi adam. "Ama sen beni hatırlamıyorsun. Zaten bu, hep böyleydi." Cassian bir adım geri çekildi. Averiel konuştu: "Adın ne?" "Tharion." Averiel zihninde bu ismi aradı. Ama bir yankı, bir görüntü bile gelmedi. "Seni tanımıyorum." Tharion acı bir gülümsemeyle başını salladı. "Biliyorum. Çünkü seni ilk bıraktıklarında, yanında bendim. Ama o zamanlar konuşamıyordun. Ağlıyordun. Ve ben... sana isim bile verememiştim." Averiel’in gözleri büyüdü. "Yanımdaydın." "Birlikte düştük. Ama ben seni koruyamadım. Sonra birileri geldi. Beni uzağa attılar. Seni Cassian buldu. Ve ben küllerin arasında kaldım." Cassian içeriye adım attı. "Onu kurtaramadım." Tharion dönüp ona baktı. "Sen beni görmedin bile." Averiel onların arasında bir bağ olduğunu fark etti. Bu sadece geçmişle ilgili değildi. Bu, Cassian’ın başka bir yeminine dokunuyordu. "Siz daha önceden tanışıyor musunuz?" Cassian cevap vermedi. Tharion etti. "Ben Cassian’ın korumaya yemin ettiği ilk mühür taşıyıcısıydım." Averiel’in kalbi sıkıştı. "O zaman... ben..." "Sen onun ikinci sınavısın" dedi Tharion. "Ama benden farklısın. Çünkü sen seçildin. Ben... terk edildim." O an ortamdaki hava değişti. Averiel geri çekilmedi. Ama içindeki mühür çizgileri karıncalanmaya başladı. Tharion yaklaşmadı. Sadece elini uzattı. Parmaklarının ucunda bir iz parladı. Averiel’inkine benzeyen ama kırık bir mühürdü. Simetrisi bozulmuş, parçaları birbirine bağlanmamış bir mühür. "Sana onu göstermeye geldim" dedi Tharion. "Çünkü senin içindeki üçüncü mühür, benim kaybettiğimle aynı." Averiel bir şey söylemedi. Tharion devam etti. "Sana kızgın değilim. Ama bana bir cevap borçlusun. O mühürü neden sen tamamladın da ben yapamadım?" Averiel yaklaşarak parmaklarını kendi göğsüne götürdü. Teraziyi hissetti. Kırılmamıştı. "Çünkü ben savaşmadım. Anlaşma yaptım." Tharion başını eğdi. "Ve bu, seni beni aşan bir yere taşıdı. Ama bu yetmez. Sana kendi hatamı da bırakmak istiyorum." Averiel şaşırdı. "Neden?" "Çünkü içindeki boşluğu ben tanıyorum. O boşluk, yalnızca kendinle değil, benimle de tamamlanabilir. Ben senin karanlığını değil, eksikliğini taşıyorum." Tharion, avcunun içindeki mühür parçasını uzattı. Averiel bir adım yaklaştı. Dokunmadan önce gözlerinin içine baktı. "Bunu verirsen... sen ne olacaksın?" "Ben artık zaten yarımım" dedi Tharion. "Ama seninle tam bir şey doğabilir." Averiel elini onun avucuna koyduğunda mühür parladı. Ne ışık ne gölge yayıldı. Sadece bir denge oluştu. Sessizce. Cassian gözlerini kapadı. Tharion'un bedeni geri çekildi. Mühür Averiel’e geçti. Dördüncü sembol tamamlandı. Sırtında görünmeyen ama hissedilen kanatlar bir kez daha değişti. Küller dökülmeye başladı. Averiel konuştu: "Artık yalnız değilim. Ama sen de kaybolmadın. Sen, içimde kaldın." Tharion gülümsedi. "Ve sen benim yerime yürümeye başladın." O an bedeni hafifledi. Gözleri kapanmadan önce son sözünü söyledi: "Yolu tamamla." Kulenin tepesinde yankılanan sessizlik, Averiel’in kalbindeki yankıdan farksızdı. Tharion’la göz göze geldiği andan itibaren zaman yavaşlamış gibiydi. Her bakış, her kelime bir hatırayı tetikliyor ama bu hatıralar Averiel’e ait değildi. Sanki başkasının geçmişi onun içinde kıvranıyordu. "Birlikte düştük," demişti Tharion. "Ama ben seni koruyamadım." Averiel’in boğazında bir şey düğümlendi. Bu yabancı adam, onun kaderinin bir parçasıydı. Ama Cassian’a döndüğünde onun gözlerinde bambaşka bir acı görüyordu. Averiel bir adım geri çekildi. "Neden daha önce söylemedin?" Cassian’ın sesi boğuktu. "Çünkü seni kaybetmek istemedim. Tharion’un geçmişi... senin yolunu karartabilirdi." "Ya da aydınlatabilirdi" dedi Tharion. "Ama sen karar verdin onun adına. Tıpkı benim için verdiğin gibi." Cassian içini çekti. "Sen çocukken bile ateş gibiydin. Korunacak değil, tutulacak bir ateş. Ama benim ellerim külden başka bir şey taşıyamazdı." Tharion kısık bir kahkaha attı. "Ve ben küle döndüm. Onun ellerinde değil, suskunluğunda." Averiel ellerini kaldırdı. Bu tartışma, içini daha fazla karartmadan söndürülmeliydi. "Ben sizin geçmişiniz değilim. Ama siz benim önümde duruyorsunuz. Bunu değiştiremem. Ama seçebilirim." Tharion’un gözleri yumuşadı. "İşte bu yüzden seni istedim. Çünkü ben ne kendimle yüzleşebildim ne de bu mühürle. Ama sen... sen onu taşıyorsun. Eksiksiz. Dengeyle." Averiel yana yaklaştı. Tharion’un elindeki mühür izine dikkatle baktı. Dairesel değildi. Kırık. Yarım. Sanki mühür, tamamlanmadan koparılmıştı. Averiel sordu: "Bu mühür sana ne yaptı?" "Hiçbir şey yapmadı. Ben ona layık olamadım. Onun gücünü kendimce kullandım. Kendi karanlığıma karşı kullanmak istedim ama mühür... sadece dengeyi kabul eder. Bende sadece öfke vardı." Averiel gözlerini kapattı. İçindeki mühürler yeniden kıpırdanmaya başladı. Terazi şekli, sırtında beliren semboller, göğsünde yanan damla. Bunların her biri, yalnızca seçilmişliği değil, kabulü temsil ediyordu. Averiel gözlerini açtı. "Artık senin mührün de benimle bir olacak. Ama geçmişini değil, senin iradeni taşıyacağım." Tharion başını eğdi. "İşte bu yüzden sana güveniyorum. Çünkü sen benim hatamı miras değil, uyarı olarak alıyorsun." Cassian, ikisinin arasına girmedi. Ama sessizliğiyle içindeki fırtınaları bastırıyordu. Tharion’a döndü. "Seni bıraktığımda... seni öldü sanmıştım." "Belki de bir parçam gerçekten öldü" dedi Tharion. "Ama küllerin altındaki o kıvılcım... işte şimdi Averiel’e dokundu." Averiel elini uzattı. Tharion’ın avucundaki yarım mühür, onun avucuna aktığında ince bir ışık yayıldı. Maviyle kırmızı arasında geçiş yapan bir parıltı. Sessiz ama güçlü. Kırık şekil Averiel’in içindeki terazinin altına oturdu. Dördüncü mühür tamamlanmıştı. Ama bu defa bir mühür kazanmak, sadece güçle ilgili değildi. Tharion hafifçe sendeledi. Averiel onu tuttu. Vücudu hâlâ canlıydı ama gözlerinde bir geri çekilme başladı. Sanki onun yolculuğu burada sonlanmıştı. Averiel fısıldadı: "Bu kadar kolay olmamalıydı." Tharion başını salladı. "Küller kolay yakmaz. Sadece yavaş söner. Benimki söndü. Ama seninki yeni parladı." "Benim için değil" dedi Averiel. "Senin için de yürüyeceğim." Tharion’un son sözleri dudaklarından sessizce döküldü. "O hâlde bir gün, yolun sonunda yeniden görüşürüz." Ve sonra yere diz çöktü. Gözleri kapanmadı. Ama içindeki varlık, artık başka bir yere çekilmişti. Cassian yanına eğildi. Averiel sessizce yerinden doğruldu. Tharion’un son hali bir beden değil, bir yankı gibiydi. Onun mühürü artık Averiel’in içinde atıyordu. Gökyüzü koyulaştı. Rüzgâr tapınağın kırık pencerelerinden içeri doldu. Uzakta, dağların ardında başka bir mühürün işareti titredi. Cassian sessizce konuştu. "Artık dört mühür sende. Her biri başka bir miras. Her biri başka bir seçim." Averiel gözlerini ileriye çevirdi. Gözleri alev almıyordu ama içinde yanan güç, artık şekilsiz değildi. "Beşinci mühür beni çağırıyor" dedi. "Ama artık onun beni bulmasına izin vermeyeceğim. Ben onu bulacağım." Cassian onun yanında yürümeye başladı. Averiel son bir kez arkasını döndü. Tharion’un bedeni sessizce kül olmuştu. Ama onun bıraktığı iz, artık silinemezdi. Averiel yoluna döndü. Ve yürüdü.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD