Kurşun

1501 Words
Barlas, avuç içlerinden destek alarak zar zor doğruldu. Ayaklarının üzerinde tutunmakta zorlanıyor, sanki odanın zemini dalgalarla kıpırdanıyordu. Başını sağa sola sallayıp, ağır bir sisin içinden çıkmaya çalışan biri gibi kendine gelmeye çalıştı. Ben ise hâlâ ona bakıyordum… Hayranlıkla. Evet,eli yüzü kan içinde, nefesi düzensizdi; ama o duruş, o inatçı bakış… İşte beni ilk anda çeken şey buydu. Hâlâ aynı fikirdeyim: Onu seçerken en doğru kararı verdim. Belki yalnızca bir kez pastanede karşılaştık. Belki sadece bir kez konuştuk. Ama o kısacık an bile planlarımı hızlandırmam için yetmişti. Onun olduğu sürece, bana duyacağı öfkenin hiçbir önemi yoktu. Çünkü biliyordum… Eninde sonunda bana yenilecekti. Abime baktığımda, burnunu tutarak ağır ağır ayağa kalkıyordu. O an biliyordum ki, bu işin sonunda ikisinden biri kesinlikle diğerini öldürecekti. Trajikomik olan ise, benim biricik aşkımın henüz ne olup bittiğinden haberi bile olmamasıydı. Adam, gözünü açar açmaz kendini bir cenderenin içinde bulmuştu. Gözlerini kocaman araladığında, bakışları bana takıldı. O an yüzüne yerleşen şaşkınlığı ömrüm boyunca unutmam imkânsız. Kan, ter, öfke… ama yine de o kadar ısırılası görünüyordu ki. Bu hâlde bile adama yükselmekten geri kalmıyordum ya… Allah benim de belamı versindi. “Ha siktirr!” dedi. “Ne işin var lan senin burada?” Sorusunu sorarken yüzündeki ifade, beni bir anlığına utandırdı. Haklıydı… Adam en mantıklı soruyu sormuştu. Sormuştu da… Şimdi ben ne diyecektim ki? Ya kusura bakma… Ben senin kızlardan birinin peşine düştüm. Onu bin bir türlü tehditle ikna ettim. Sonra ona verdiğim ilaçla seni uyuttum. O gidince de ben eve girdim, soyundum, biraz kanlı bir kaza yaşadım, yanına yattım ve ikimizin çıplak fotoğraflarını çektim. Amacım mı? Amcam sana şantaj yaparak, evliliğe, abimi ikna etmendi. Ama planımda ufak bir aksilik oldu ve… sürpriz! Abim bizi bastı. Adam bunu duysa ya kıçıyla gülerdi, ya da beni boğardı. Belki de saçlarımdan tavana asardı. Hatta belki üzerime benzin döküp yakardı. Seçenek çoktu… Ama hepsi de fazla acı vericiydi. Ve ben acıya, hiç dayanıklı değildim. Gözleri, yüzümde, pikeyi sımsıkı kavrayan ellerimde, çıplak omuzlarımda gezindi. Bakışlarının her adımı, şokunu ikiye katlıyordu. Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki, abim omzundan kavradı ve çenesine tüm gücüyle bir yumruk indirdi. Barlas, sendeleyerek yere yuvarlandı. Yere kapanırken başını bana çevirdi. O an, bakışları değişti… Sanki bir anahtar çevrilmiş, içindeki tüm ışık söndürülmüştü. Gözleri karardı; büyüyen göz bebeklerinin içine öfke doldu. Öyle bakıyordu ki, sanki tek arzusu beni oracıkta öldürmekti. Abim tekrar Barlas’ın üzerine çullandığında, Barlas kollarını başının iki yanına siper etti. Abim öfkeden kudurmuştu; gözleri hiçbir şeyi görmüyor, sadece vuruyordu. Ben ise hâlâ yatağın kenarına mıhlanmış gibiydim. Ama bu… bir fırsattı. İkisinin de bana bakmamasını kullanarak, yavaşça kendimi yatağın yanına sarkıttım. Elleri titreye titreye kıyafetlerimi kaptım ve çarşafın altında zor bela, yarım yamalak giyindim. Yataktan çıkıp ayağa kalktığım sırada, Barlas birden atik bir hamleyle abimi üzerinden attı. Ama yumruk savurmuyordu. Nefes nefese ayağa kalktı, bakışlarını bir bana, bir abime çevirdi. “Lan dur dinle!” diye kükredi. “Bacının burada ne işi var bilmiyorum, sikik herif. Burası benim hatunun evi, mal deyneği!” Ağzındaki kanı yere tükürdü, ardından ölüm saçan gözlerini bana dikti. “Konuşsana lan!” diye bağırdı. Peki bu beni etkiledi mi? Tabii ki hayır… Belki işler planladığım gibi gitmedi ama sonuçta, alacağımı almaya kararlıydım. Anında gözlerimi doldurdum. Gözyaşlarım birer birer yanaklarımdan süzülürken, sahte olup olmalarının ne önemi vardı ki? Sonuçta kim bakıp da ayırt edebilirdi? Ben yalan söylemekte bir profosyeneldim... Aşk dediğin savaşta, her yol mübah değil miydi? Ve ben, bu savaşta kazanmak için rolümü en iyi şekilde oynamaya hazırdım. Akıttığım gözyaşları, benim için sadece basit bir araçtı. Ve bunu yakın zamanda öğrenecek olan Barlas’a, şimdiden geçmiş olsundu artık... “Benimle oynamış olamazsın, değil mi Barlas?” dedim, sesime bilinçli bir titreme yerleştirerek, kelimelerimin buğulu çıkmasına özen gösterdim. “Hani seviyordun? Hani abimden isteyecektin? Beni böyle mi kandırdın? Neden şimdi inkâra giriştin?” Sözlerim biter bitmez hıçkırmaya başladım. Başımı sağa sola sallayarak kollarımı bedenime sardım; birkaç adım geri çekildim. Yıkılmış, hayal kırıklığına uğramış, kandırılmış masum bir kız… İşte tam olarak öyle görünüyordum. Ya da en azından, abimin öyle sanacağı kadar iyi oynuyordum bu rolü. Abime baktığımda, gözlerinde hem nefret hem de acı vardı. İçime çöken hissi tarif etmenin yolu yoktu. Ona bunu yaşatmak istemezdim… Ama ben de istediğini almaya kararlı, gözü dönmüş bir âşıktım. “Senin yalancı ağzını sikerim lan!” diye bağırıp üzerime yürümeye kalkan adama, abim sert bir tekme savurdu. Barlas, beklemediği darbeyi alınca öksürerek iki büklüm oldu. Tam o sırada dışarıdan yükselen kurşun sesleriyle irkildim. Bugün acaba kaçıncı felaketi yaşıyordum? Barlas hâlâ öksürürken, abim hızla silahını çekip kapıya doğrulttu. Kalbim boğazımda atıyordu. Kapı açıldığında, içeri Agah girdi. Bu adamı birkaç davette görmüştüm; güçlü bir aileden gelen, abim gibi mafya babasıydı. Odaya adım atar atmaz, abimin elindeki silaha kısa bir bakış attı, sonra gözleri Barlas’a kaydı. Onun hâlini görünce dudaklarının kenarı alayla kıvrıldı. Ellerini yavaşça havaya kaldırdı. “Bu sorunu…” dedi, ardından bana küçümseyici bakışlar fırlatarak, “halledebiliriz, İsa. Sakin ol ve konuşalım.” Arkasından giren korumalar, çoktan abimin adamlarının başına silahlarını dayamıştı. Oda, bir anda kan kokusu ve namlu soğukluğuyla doldu. Daha kaç kişi bu rezil hâlime şahit olacaktı? Daha kaç çift kınayan bakış, beni yerin dibine gömecekti? Bu gece bitecek miydi? Ve en önemlisi… Ben sağ kalacak mıydım? “Bu işi ben halledeceğim, Agah. Kanla…” dedi abim, sesi taviz vermez, soğuk bir kesinlikle. İçimi saran korku, ikinci kez yüzeye çıktı. Hani neredeydi o, duymak istediğim “evlen, namusumu temizle” gibi cümleler? Onun yerinde, kan ve ölüm vaatleri vardı. Agah, dişlerinin arasından tıslayan bir sesle konuştu, sabrını zorla koruyarak: “Aklı selim davranmazsan, ölen tek kişi Barlas olmaz. Bu iş çok can alır. Önce bir konuşalım, anlayalım.” Bu adamın, Batur Kandemir’in yakın arkadaşı olduğunu biliyordum. Ve nişanlıydı… Bu bilgi, aklımın bir köşesinde ağır bir taş gibi duruyordu. Agah’ın sözleri, odadaki havayı biraz olsun yumuşatmıştı ama silahların gölgeleri hâlâ üzerimizdeydi. Onun nişanlı olduğunu biliyordum… Ve nişanlı bir adamın, namus meselelerinde dengeyi korumaya daha meyilli olabileceğini de. Bakışlarımı yere indirdim, dudaklarımı titretip, sanki gözyaşlarımı zor tutuyormuş gibi davrandım. Bu, erkeklerin “koruma içgüdüsünü” tetikleyen en eski numaraydı. “Agah Bey…” dedim, sesimi kısık ve kırılgan tuttum. “Ben… ben ne olduğunu anlamadım bile. Her şey bir anda oldu. Ne olur, kimse ölmesin.” Bunu söylerken gözlerimi bir anlığına kaldırıp onun gözlerine baktım. Bakışlarımda korkudan çok, “beni anla” mesajı olmalıydı. Bu, yalan değildi; ama gerçeğin yalnızca istediğim kısmını gösteriyordum. Agah, bana kısa bir an baktı. Dudaklarının kenarındaki küçümseme kaybolmadı ama bakışlarında çok hafif bir tereddüt belirdi. İşte o an, onunla aramızda görünmez bir bağ kurulduğunu hissettim. Küçük, kırılgan… ama belki de ölümün ortasında hayat kurtaracak bir bağ. “Ben… Barlas’ı seviyorum.” dedim, sesi titreyen bir kadının kırılganlığını takınarak. “Ama sanırım… abimden korkmuş olmalı.” Agah, tek kaşını kaldırdı. Önce bana, sonra Barlas’a baktı. Başını hafifçe yana eğdi; belli ki bu sözü zihninde tartıyordu. “Barlas… korktu öyle mi?” dedi. Bu, bir sorgudan çok kendi kendine fısıldanan bir tespitti. Yine de odadaki herkesin duyacağı kadar netti. Silahlar hâlâ inmemişti. Ölüm, soğuk nefesini boğazımıza üflüyordu. Agah tekrar gözlerini bana çevirdi. Yüzünde küçümseme ile hafif bir alay vardı. Dudaklarının kenarı büküldü, burnundan kısa bir nefes verdi. “Eminim öyledir…” dedi, kelimelere hafif bir zehir katarak. Ardından gözlerini abime dikti. “Kız kardeşini eve gönder, İsa. Üçümüz bir konuşalım.” O an, abimin bakışları kılıç gibi üzerime saplandı. Gitmek istemiyordum. Burada kalıp oyunu kendi lehime çevirmek istiyordum. Agah bana inanmamıştı. Anlamak zor değildi; ya bir şeyler biliyordu ki bu ihtimal zayıftı… ya da benim usta bir yalancı olduğumu fark etmişti. Zaten, iyi bir yalancıyı en iyi yine başka bir yalancı tanır. Ama umurumda mıydı? Hayır. Barlas ve abim Agah’a odaklanmışken, abim öfkeyle haykırdı: “Pez… pezevenk miyim lan ben?! Sizin sülalenizi sikerim! Bu piç bacıma dokunmuş, bir de hiçbir şey olmamış gibi sizle mi konuşacağım?” Tam o sırada Agah’la göz göze geldim. Dudaklarımda kendiliğinden beliren ukala bir gülümseme vardı. Hadi ama… buradan bir evlilik sözü almadan gitmeye niyetim yoktu. “Bana uy,” dedim sessizce, bakışlarımla. “Ve şu işi çöz.” “Haklısın. Ne desen, ne yapsan yeridir… ama kardeşin seviyorum diyor. Kızı da vuracak halin yok. Hepimiz senin ona olan düşkünlüğünü biliriz.” Agah’ın sesi sakindi, fakat cümlelerin içine gizlenmiş keskinlik, odadaki havayı daha da ağırlaştırdı. Çenesiyle Barlas’ı işaret etti. “Bu it hata etmiş. Ama tek çözüm can almak değil. Evlendirelim sevenleri, olsun bitsin.” İşte… tam da istediğim buydu. İçimden yükselen kahkaha boğazıma düğümlendi. Bu kadar basit olabilirdi işte. Bu kadar yakın… “Siktir lan ordan!” diye patladı abim. “Bende düşmana verecek kız yok! Bu iti geberteceğim!” Ve o anda… kurşun sesi odayı yırttı. Ses, göğsümde bir çivi gibi çakılı kaldı. Barlas, küfrederek tuttuğu bacağının üzerine çökerken, kan avuçlarına aktı. O kırmızı, gözlerimin önüne perde gibi indi. Dizlerim titredi, nefesim boğuk ve düzensizleşti. Agah öfkeyle tısladı: “Hadi, Barlas’ı öldürdün… bacını da vuracaksın öyle mi?” Abim, bana tiksintiyle baktı. “Benim bacım öldü. Ben bugün onun selasını okuttum, cenaze namazını kıldım.” O an, içimden sıcak ve yoğun bir şeyin yavaşça aktığını hissettim. Ne olduğunu anlamamıştım… ama bildiğim tek şey, bu sözlerin, kurşundan bile daha derin yaraladıklarıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD