2.Bölüm

958 Words
Saçlarımın yoğunluğunu bir çok kişi severdi. Ama ben bazen rahatsız olurdum. Şikayetçi olduğum düşünülmesin sadece, yüzümün önüne gelmesi beni bunaltıyor o kadar. Yatağımın üzerinde duran, tavşan kulaklı tacımı kafama taktım. Yatağa uzanıp, elimde ki telefonun kilidini açtım. Yine ve yine, bana hastalıklı bir sapık olduğumu düşündüren davranışı gerçekleştirdim. Barlas'ın sosyal medyasına girdim. Tek tek fotoğraflarına bakıp iç geçirdim. Ardından gelen yorumları inceleyip, yorumlarına cevap verdiği kızları kağıda not aldım. Aptal, birgün kendini gerçekten de öldürecekti. Hala kendime kızıyorum. Nereden aşık oldum ki bu piçe. En son ki rezilliğinin üstünü örteceğim diye göbeğim çatladı. Ama adam akıllanmak yerine iyice kuduruyordu. Şiddetle çalan kapıyla beraber, yerimde sıçradım. " Kızım artık uyu. " diye, kapının ardından bağıran annemle gözlerimi yumdum. Bazen beni o kadar bunaltıyordu ki, isyan bayraklarını çekmeme ramak kalmıştı. Annem, alışkanlık mıdır artık, yoksa beni delirtmek için mi yapıyor bilmem, odama sürekli kapıya çalmadan girerdi. Bende çözümü artık kapıyı kilitlemekte buldum. Beni her zaman yaptığı gibi abime şikayet ettiğinde ise, abim beni şaşırtacak şekilde, ' Artık genç kız oldu ana. Odasına dalmak uygun olmaz.' diyerek, ilk defa bana destekçi oldu. Genelde annemden taraf olur, beni şükürsüz, şımarık veletin teki olmakla suçlardı. Onlara göre yediğim önümde, yemediğim arkamdaydı. Benim yerimde olmak isteyen, binlerce insan vardı. Ben ne yapıyordum peki ? Asilik... Babam öldükten sonra sallandı benim tahtım. Babam öldü, benle onla beraber mezara girdim sanki. Hayattayken, kimsenin bana karışmasına izin vermezdi. Annem dahil, bana laf edemezdi. Bir dediğim iki olmazdı. Bende zaten zirzop bir kız değildim esasen. Ama annem sağ olsun, beni istemediğim yanlışlara sürüklemekte bir numaraydı. O günlerimde geçti. Annemin inadına, kendime zarar verdiğimi fark ettiğimde, kendimi hızlıca toparladım. Babam öldüğünde, lise birinci sınıftım. Büyük bir buhran geçirdiğim dönemlerdi. Babamın yokluğu, annemin baskısı, abimin öfkesi ile birleşince, alkol ve madde kullanımı gibi, kendime yakıştırmadığım hatalarım oldu. Ama bu hatalardan kısa sürede döndüm. Annemden veya abimden korkumdan değil, babama sözümden, utancımdan... Peki ben bu Barlas itine nasıl mı sevdalandım ? Lise son sınıftaydım o yıllarda. Gecemi gündüzüme katıp, ders çalışıyordum. Amacım babama söz verdiğim gibi, edebiyat öğretmeni olmaktı. Babam şiir adamıydı. Çok güzel şiir yazar, ezberinde insanı mest eden şiirleri kazırdı. Tabi zamanla, babamda ki bu hastalık sayılacak güzellik bana da bulaştı. Neyse konumuza dönelim... Tabi ben dediğim gibi, babama verdiğim sözü tutmak için, geceleri bile ders çalışıyordum. Bazen günde iki üç saat uykuyla günümü tamamladığım oluyordu. Bu koşuşturmaca içinde burnum kanamaya başladı. Tabi annem çok hastaneye gitmek istedi ama benim, hastaneye dahi gidecek vaktim yoktu. Sadece ders çalışmıyordum ki, piyona ve yüzme derslerim de vardı. Hepsini aynı anda idare etmek kolay değildi. Ben bu kanamanın stresten olduğunu düşünüyordum. O yüzden defalarca annemi rahatlatmak için dil döktüm. Bu arada, edebiyat için o kadar çalışma neden diye sorar gibisiniz. Tabi ne de olsa özel okullarda vardı yani. Ama babam İTÜ mezunuydu. Bende, babamla aynı okuldan mezun olmak istedim. Tabi puanlarda yüksek olunca, çok çalışmak zorundaydım. Zaten ben edebiyat dışında hiçbir derste iyi değildim. Doğuştan çok zeki biri olmadığımda bir gerçekti. Bana da bolca çalışmak kalıyordu işte. Neyse, işte bu dönemlerde, burun kanmaları artınca, annem benden habersiz abimle konuşmuş. Abim anında odama dalıp, beni kucakladığı gibi arabaya fırlattı. O an ki korkumu size anlatamam. Test çözmeye o kadar odaklanmıştım ki, kendimi abimin kollarında bulduğumda, yeri göğü inletecek cinsten çığlıklar atmıştım. Düşünün ki, kalemim bile elimde kalmıştı. Abim, benim korkmamı da, boğazımı yakan sesimi de pek umursamadı. Bir nevi patates çuvalı misali, arabaya atıldığımda, ne kadar konuşsam, iyi olduğumu anlatmaya çalışsam da işe yaramadı. Abim ya bu, bildiğini okuyacaktı. İsa Harlı, bir kere kafasına koyduğunu yapardı. Aile doktorumuz, biz gelmeden hastaneye varmıştı. Beklemeden beni muayene ettiğinde, burun damarlarımın çatladığını söyledi. Kısacık bir işlemle, burun damarlarımı yakarak, sonunda beni serbest bıraktı. Ama abime söyledikleri pek iç açıcı değildi. Abim, o günden sonra beni hiç rahat bırakmadı çünkü. Hala inanamıyorum ve kendimle gurur duyuyorum. Abime rağmen kazandığım için. Bunak doktor tam olarak şunları söyledi. " Son zamanlarda, yoğun bir strese maruz kalmış. Değerleri de çok iyi değil. Annen uykusuz kaldığını da söyledi. Bazen kriz de geçiriyormuş. Ben bir psikiyatriye görünmesini öneriyorum. Ve sınav stresinden biraz uzaklaşıp sosyalleşse de iyi olur. " Abimz doktor konuşurken, kaşlarını çatmış bir bana bir ona bakıyordu. Ve dediğim gibi, sonrası felaketti benim için. Bana verdiği sınırsız kartla, aylık belirli bir kotoda alışveriş yapmam kuralı geldi. Kulağa garip geldiğini farkındayım. Sınırsız bir kart elimdeyken, harcamamın sınırlı olması elbette mantıklı görünmüyor. İşin aslı şudur ki ; ben uzunca bir sürede alışverş yapmaktan kendimi alıkoydum. Tabi abim olacak, insan azmanı, ihtiyar doktorun yaptığı şovdan sonra, hayatımı didik didik ettiğinden, kaynak kitaplar ve kırtasiye ürünleri hariç hiç harcama yapmadığımı da anladı. Tabi bu durum abimin canını sıkmaya yetti. Bana sınırsız kartını verdiğinde ' Malım mülküm sana feda bacım. Ye, iç, gez." dedi. Gelgelelim, ben kartı yine eğitimimden yana kullanmayı tercih ettim. Abimde çareyi bana, aylık belirli bir miktar sınırla buldu. Eğer dediğini yapmazsam, neyim var neyim yoksa, yakmakla tehdit etti. Çok üzerime geliyordu. İhtiyarın lafına fazla kafayı takmıştı. Üstelik, burun damarlarım yakıldıktan sonra, bir daha kanamam da olmamıştı. Benim sadece bir hedefim vardı. Sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum, ben zeki biri değildim, ama aklıma koyduğumu yapardım. Her koşulda istediğimi elde ederdim. Ve her yolu da mübah görürdüm. Ben istedikten sonra, nasıl olduğunun bir önemi yoktu. Ahlak kurallarını bir kenara bırakırdım. Bencillikti belki ama bende böyleydim. Neyse... Abim o zamanlar, kendince benimle fazla ilgilendiğinden, daha doğrusu ilgilendiğini sandığından, bir akşam beni yemeğe çıkarmaya karar verdi. Bende daha fazla, abimim gazabına kurban olmak istemediğimden, kabul ettim. En azından biraz yakamdan düşsün istiyordum. İşte benim için kaderimin değişti gün o gündü. Abisi ve kardeşi ile yemeğe gelmişti oda sanırım. Kim olduğunu bilmiyordum. Sadece, restoranın müdürünün, abisinin adını telafuz ettiğinde, abimin ters ters bakması dikkatimi çekmişti. Birde onun ela gözleri. Etrafına yaydığı piç enerjiyi hesaba katmazsak eğer, beni gördüğüm an etkilemeyi başaran tek erkekti. Bugüne kadar gördüğüm kimseye benzemiyordu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD