Ölüler aldatılmaz

1125 Words
“Belen benimle gerçekten evlenir misin?” “Fatih” dedim şaşkın bir şekilde yüzüne bakarken. Beklenti dolu gözleri hala gözlerimde geziyordu. En ufak bir umut kırıntısı arıyordu. Bende o var mıydı? Bilmiyorum bende bir daha bir insanı sevip onunla mutlu olacak gülebilecek sevinebilecek bir yürek var mıydı? Bir insana umut vermek bu dünyadaki en kötü şeydi. Umut vermek istemiyorum ama bu karşımda diz çöken adamın benim için yaptıkları artık birazcık bana da ağır gelmeye başlamıştı. Kendimi ona karşı borçlu hissediyorum ama nasıl olacaktı. Ben nasıl onunla gerçekten evlenebilirim? Ben hayatımda mustafadan başka kimseyi erkek olarak görmemişken bir insana nasıl dokunurdum. “Fatih kalk lütfen” dedim dirseğinden tutup kaldırmaya çalışırken. “Sen cevap vermeden kalkmayacağım” dedi. Aşırı da inattı. Çocuk gibi yerde oturmuş kalkmıyordu. “Fatih kalk lütfen bir konuşalım “ dedim. Buna bir cevap veremezdim. Kalkıp hemen yanımdaki sandalyeye oturdu. Sandalyeyi de iyice yanıma çekti. “Hayır diyeceğini biliyordum sadece şansımı denemek istedim. “ dedi. “Hayır demedim ki” dedim. “Nasıl yani evet mi dedin” “Evet de demedim fatih dinle beni bir dakika “ dedim. Ne kadar sabırsızdı. Şakayı bir yana bırakıp ciddi şekilde gözlerime baktı. Gözlerimin ta içine kadar baktı. Ben bu bakışı bir yerden tanıyorum sanki. Mustafa da bana böyle bakardı aşık gibi. Kendime bile belki de itiraf edemiyorum ama bu adam bana aşıktı. Beni seviyordu. Bundan sonraki hayatımda da yanımda olmasını kabul etmiştim. Ömrümün sonuna kadar yanında boş boş mu kalacaktım. Sonuçta o da bir erkekti. İstesek de istemesek de bu evlilik gerçek bir evlilik olacaktı. Fatih beni çok seviyordu. Ben onu seviyor muydum? Hayır. Sevmeden insan seviyormuş gibi yapabilir mi? Sevmediği bir bedene dokunabilir mi? Bir cevap bulabilecek miydim bu sorulara? Bulabilirdim. Bize lazım olan tek şey zamandı. Ona da fatihin sabrı yoktu. Herşeyi kafamda ölçüp biçmem gerekiyordu. Her şeyi iyice düşünüp bazı şeylere karar vermem gerekiyordu. Elimizde olanlara bakınca ben mustafaya aşıktım ve ömrüm boyunca sadece ona aittim ama artık mustafa yoktu asla dönmeyecekti. İki dünya bir araya gelene kadar dönmeyecekti. Artık o yoktu. Bunu söylerken bile canım yanıyordu ama kendi hayatıma bakmam gerekiyordu. Karnımda bir bebek vardı ve bu bebeğin bir babaya ihtiyacı olacaktı. Fatih ise bunun için en iyi tercihti. Şu an hayatımda yaşayabileceğim en iyi ihtimaldi. “Fatih” dedim sıkıntılı bir şekilde etrafıma bakıyordum. Nasıl açık ve anlaşılır anlatabilirdim bunu bilmiyordum. “Ben” dedim. “Ya nasıl anlatsam onu düşünüyorum “ dedim etrafa bakıp. Garsonlar olunca burada rahat konuşamayacaktım. “Bunu daha sessiz ve kapalı bir yerde konuşsak olur mu şu an pek ortam müsait değil sanki” dedi. Arkasını dönüp etrafa baktı. Kimse yoktu ama rahat edemediğimi anlamıştı. “Peki gel” dedi elimden tutup beni çekerken. Elimi tutmasına ayrıca şaşırmıştım. Beni masaların arasında olan dar bir koridordan geçirdi. “ dur nereye gidiyoruz” dedim eteğimi çekerken. “Rahat konuşabileceğimiz bir yere” Dümdüz koridorun sonunda kahverengi bir kapı vardı. Öncen gidip beni de elimden çekiyordu. Kapı açılınca arkasından ne çıkacak merakla bekliyordum. Kare şeklinde bir oda. Ortasında masa ve masanın arkası boydan boya cam sadece denizi görüyor. O kadar güzel bir manzarası vardı ki bu odanın. İlerleyip masanın üstüne oturdu bende ortada durmuş manzaraya bakıyordum. “Burası?” Dedim. “Odam” dedi gülerek. Gülünce de çok yakışıklı görünüyordu. Bunu düşününce içimden acaba mustafaya ihanet ediyor muyum diye düşündüm ve kalbime bir acı saplandı. Gülüşüm solunca oturmam için deri koltukları gösterdi. Koltuğa gıcırtılı bir sesle oturdum. Koltuk aşırı rahattı. Arkama doğru yaslanıp rahat bir şekilde oturdum. Burası en azından konuşmamız için daha korunaklı bir yerdi. “Özel diye konu daha kapalı bir yerde konuşmak istedim” dedim açıklama yaparak. “Anladım” dedi. Oturduğu masadan kalkıp yanıma geldi. Yanımdaki koltuğa oturdu o da benim gibi. Tam karşımızda muhteşem bir deniz manzarası ve batan bir akşam güneşi. “Fatih “ dedim yutkunup. “Belen” dedi en boğuk sesi ile daha önce duymadığım bir ses tonu vardı. “Senin gerçek evlilikten kastın şey mi yani” dedim. Sıkıntılı bir şekilde hala konuşamıyordum. “Ney yani?” Dedi tek kaşını kaldırıp çok da karizmatik bakıyordu. “Yani şey işte fatih anlamıyormuş gibi yapma zaten anlatamıyorum “ dedim yüzüm düşüp. “Ben seni sever miyim bilmiyorum. Bir gün bir başkasını sevebilir miyim bilmiyorum. Sana umut veriyormuş gibi yapmak istemiyorum. Ben kendimin bile şu an ne hissettiğini bilmiyorum.” “Şu an yastasın. Anlıyorum. Ondan başka birini sevmeyeceğini düşünüyorsun ya da benim yanımda durdukça ona ihanet ediyormuşsun gibi hissediyorsun seni çok iyi anlıyorum” dedi en alayışlı sesi ile. “Çok mu belli” dedi. “Evet birazcık” dedi. “Ben sana istediğin şeyleri verebilir miyim bilmiyorum. Ne istediğini de anlıyorum ama yapamam diye korkuyorum. Sen beni şu an büyük bir ateşten aldın sana ciddi bir minnet borcum var. Sana yalan söylemek istemiyorum elimden geleni yaparım ama sana asla bir şeyin garantisini veremem. “ “Benim ne istediğimi nerden biliyorsun?” Dedi. “Tahmin edebiliyorum” dedim ellerimi dizimdeki elbiseme sürtüp. “Bir şarkı var biliyor musun ben senden onu istiyorum “ dedi. “Hangi şarkı ?” Dedim. Biraz daha yüzüme yaklaştı o yaklaştıkça ben donup yerimde kaldım. Burnumun dibine kadar geldi. “Gel yarim ol, sevdalım ol, sultanım ol, fermanım ol, dertlerimin dermanı ol hercai!” Dedi. Nefesini o kadar yakında hissediyordum ki. Uzansa beni öpebilecek seviyedeydi. Ben kendimi neden geri çekmiyordum. “Merak etme. Ben seni beklerim yavaş yavaş olur her şey istediğin gibi olur sen nasıl istersen öyle olur belen. “ acı içinde sözlerini yüzüme çevirdi. Aramızda bir santimetre bile mesafe kalmıştı. Gözleri ile dudaklarıma bakıyordu. Kalbim gümbür gümbür atarken ellerim ve bacaklarım tutmuyordu. “Belen ben seni çok seviyorum “ dedi acı içindeki bakışı ile. Gözünden bir damla yaş düşene kadar inanmamıştım belki de bu itirafı bekliyordum. Beni sevdiğini söylemişti bunu artık hem biliyor hem hissediyordum. Ellerini yanaklarıma çıkarıp yüzümü avuçlarının içine koydu. Baş parmağı ile gamzemi okşuyordu. Yüzümü dam yüzüne karşı getirdi. Ben ise susmuş olacakları bekliyordum. “Seni öpebilir miyim? “ dedi. Gözlerim ayrılıp ona bakarken buna şu an ne cevap verecektim. Bu içimdeki zincirleri kırmanın tek yolu belki de buydu. Belki de artık bazı şeylere mecburdum. Mecburiyet miydi acaba beni öpmesini istememin sebebi. Ben neden böyle bir istek içindeyim ben bu adama aşık değildim ama şu an neden beni öpmesini istiyordum. Kokusu giderek burunuma daha çok gelirken kalbim yerinden çıkacaktı. Elleri yanaklarımda yumuşak bir tutuşla dururken istesem yüzümü çekerdim ama çekmek istemedim. Hormonlar mıydı acaba buna neden olan. Hamilelikte artık göstermesine bağlı istekte artış oluyor diye duydum. Ya da bunu kendime bir korunak yaptım. Ben beni öpmesini istiyordum. “Fatih” dedim. Burnunu burnuma getirip nefesini dudaklarımın üstüne verirken yüzümüz arasında mesafe kalmamıştı. “Belen ölüler aldatılmaz.” Dedi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Haklıydı. Ölüler aldatılmazdı. Şu an yaptığım şey kimine göre ihanet olabilir ama benim için hayata yeniden tutunma çabasıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD