Son kez el salladıktan sonra ona sırtımı döndüm. Çok sakindim. Çünkü mustafa ölmemişti. Bir iki gün sonra bir yerden çıkacaktı. O ölemez.
Neden ölsün 23 yaşında bir insan neden ölür ki?
Yaşlı değildi hasta değildi gencecik ölüyü mezar bekler mi ?
Ne zaman kazdılar ayrıca bu mezarı bu kadar mı meraklıydı insanlar onu buraya gömmeye?
Yapan yağmur göz yaşlarıma karışırken artık üşümediğimi anladım. Günlerdir 36 derece olan güneşli havada dünden beri yağmur vardı. Gök bile belki de ağlıyordu. Nefes almak için burnumu çektim. Toprak kokuyordu.
Etrafıma baktım her yer mezardı. Ve yağmur yağdıkça toprak kokusu artıyordu. Normalde ben mezarlığın içine giremeyen bir insandım. Ben çok korkardım mezarlıktan. Bir yerde okumuştum mezarlıktan korkanın sevdiği ölmemiştir diye.
Burda yatan herkes birinin en sevdiğiydi kardeşiydi çocuğuydu annesi ya da babasıydı.
Çok saçma değil mi insanın mezardan korkması. Yürürken pantolonumun paçasına ve ayağıma yapışan çamurlar benim yürümemi daha da engelliyordu. Ayağımı kaldıramıyordum belki de ben burdan girmek istemiyordum. Ayaklarım bahaneydi.
Sonra koşarak geri mezarın başına geldim. O mezara sarılırken artık kendimi tutamadım. Haykıra haykıra ağlıyordum. Sessiz ağlamalarım yerini feryada bırakmıştı.
“Özür dilerim “
“Özür dilerim kalamıyorum yanında”
“Mustafa beni affet”
Alnımı toprağa dayadıktan sonra beni bu sefer kimse çekmemişti.
“Bırakın rahatlasın” dedi babam hepsi beni mezarlığa bırakıp aşağıya doğru gittiler.
“Neden yaptın neden”
“Neden bıraktın sen beni hiç mi sevmedin”
“Ne olur geri gel yalvarırım”
“Mustafa ne olur geri gel” dedim.
“MUSTAFAAAA” diye bağırdığımda kuşlar bile sesimden korkup gitmişlerdi. Sesim çığlığım dağlar arasında yankılanırken ondan hiç ses yoktu.
Deniz aşağıdan yürüyerek yanıma geldi.
“Belen hadi gel “ dedi.
Kolumdan tutup beni çekerken artık kendimi tutacak gücüm kalmamıştı.
“Deniz öldü mü gömdünüz mü gerçekten “ dedim.
“Deniz kafa salladı”
“Başım dönüyor” dedim en son. Ondan sonra her yer karanlık.
***
Gözlerim ağrıyordu ödemlenmiş ve açılmıyordu ve de yanıyordu. Gözümü açtığımda çatı katındaki ahşap odamda kumru seslerini duyuyordum. Ben buraya nasıl geldim diye düşünürken o an mustafanın öldüğü geldi aklıma . Tekrar bir bıçak kalbimin ortasına saplanıp içimi yaktı. O kızgın bıçak kalbimin ortasında saplanıp oynarken ben nefes alamıyordum.
Yataktan kalkıp içeri doğru gittim. Annem babam ve kardeşim vardı.
“Anne telefonum nerde” dedim. Hepsi telaşlı halde bana bakarken annem sehpanın üzerini işaret etti.
“Napacaksın telefonunu” dedi annem.
“Mustafayı arayacam” dedim numarayı bulup balkona çıkarken.
“Aradığınız kişiye şu ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyin” diyen sekretere çıktı. Telefonu kapattıktan sonra balkondaki hamağa oturdum. Aylardan eylüldü. Hala deli gibi yağmur yağıyordu.
Sonra telefonu alıp mesaj atacaktım ki whatsapa girdim. Bir ton mesaj.
“Başın sağolsun”
“Nasılsın “
“Duydum çok üzüldüm”
“Çok gençti”
“Allah sabır versin”
Hepsine bakıp tepki vermedim. Mustafa ölmemişti bir yerlerden çıkacaktı. Bu millet delirmişti.
Sonra instagrama girdim bütün arkadaşlarım hikayelerinde onun resmini paylaşıp altına bir şeyler yazıp hikaye atıyorlardı.
“Evet story paylaştınız öldüğünü o da gördü.” Dedim kendi kendime.
Sonra gülmeye başladım kendi kendime . Hamakta biraz daha rahat bırakıp kendimi kahkaha atmaya başladım.
O ölmüştü.
O asla dönmeyecek.
Onu bir daha göremeyeceğim.
Bunlar çok komik şeylerdi. Çok komik ve çok saçma. Daha önce böyle saçma bir şey duymadım. Kahkahalarım durunca bir etrafıma baktım. Balkonda bir başıma oturuyordum. Annemler içerdeydi. Hava çok soğuk değil ama yağmur yağıyordu. Hava kurşuni renkteydi.
O elbet gelecekti.
1. Gün
Balkonda hamağa çıkmıştım saat 9 gibi. Yine yağmur yağıyordu. Mustafa bu gün de aramamıştı. Bom boş karşı dağları izlerken aklımdan hiç bir şey geçmiyordu. Kulaklığımı taktım.
“Ne olur baharlarımı bırakın biraz daha tanıdık değil bana güz …
Yok olamaz dur dur gidemezsin gözlerimin rengi dur bulutlara dönemezsin…
Yok alamazsın beni deli zaman dur ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin”
“Dur ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin “!diye ağlamaya başlamıştım. O gittiğinden beri antakyaya güneş doğmuyordu. Her yer toprak kokuyordu. Onun son hatırladığım kokusu.
Bana en son buluşmamızda toprak çok güzel kokuyor demişti. İnsan toprak kokusunu sevdi diye ölür muydu o ölmüştü. O günüm ağlayarak geçti.
2. Gün
O gün saat 10 da uyanmıştım. Gece uyanıp ağlayıp tekrar uyuyordum. Sabah yine hamağa oturup dışarıyı izlemeye başladım. Mustafa bu günde bir yerlerden çıkmadı ve onunla konuşmayalı çok uzun zaman olmuştu. Tekrar aradım ama yine aynı telesekreter çıkıyordu. Yine yoktu.
3. Gün
Uyanınca artık dayanamadım. Evine gitmem gerekiyordu. Evde olması lazımdı. Sabah hazırlanıp onlara doğru yola çıktım. Evlerinin önüne geldim. Artık burda bulmam gerekiyordu onu. Apartman kapısı açılınca içeri geçtim. Yüzümde bir gülümseme bu asansörde en son çok güzel anlarımız vardı. Asansör onların katına gelince kapı açıldı. Annesi açtı. Gözleri şişmiş ağlamıştı. Beni görünce şaşırdı.
“Kızım” dedi.
“Merhaba” dedim.
“Ben “ dedim devamında ne diyeceğimi bilmiyordum kapının önünde kadına boş boş bakınca o da bir şey demeden içeri davet etti beni.
“Ben mustafayı görmeye geldim” dedim.
“Kızım güzel kızım. Kabul et artık ne olur bak kendine yazık etme. Allah sevdiklerini erken alırmış yanına. “ dedi annesi de ağlarken.
“Ben bir odasına bakayım ordadır belki “ dedim kalkıp odaya giderken odasının kapısını açınca direk mustafanın kokusu geldi burnuma. Buralardaydı biliyordum.
Bakındım. Ama yoktu. Burda da yoktu. Evinde yoktu günlerce telefona bakmadı. Beni de aramadı. Hiç bir yerden çıkmıyordu. Her yere baktım yoktu. Odanın içinde gözlerim onu arıyordu. En son bulamayınca yatağa oturdum. Yastığı yatağın başında dururken onu aldım. O yastık aynı onun gibi kokuyordu. Bir yastıkta onu aramak yaraladı o an beni.
Yoktu. Yastığı bırakıp ayağa kalktım. Gözlerim odada gezerken duvardaki resmimiz çarptı gözüme. Dans ederken çekilen. Tam yatağının üstündeki duvardaydı. Yatağın üstüne çıkıp onu duvardaki çividen çıkarıp aldım.
Onu alıp indikten sonra onu burda da bulamadım. Eve gidecektim. Annesi kapıdan bana bakarken hiç bir şey söylemeden elimdeki resimle çıktım.
Merdivenlerden indikten sonra sokağa çıktığımda herkes elimdeki kocaman resme bakıyordu.
Evime kadar yürüdüm kaç kilometre yürüdüm kaç sokak geçtim. Bilmiyorum ama sadece yürüdüm.
Sonunda evin yolunu bulmuştum. Evin kapısına geldim. Elimdeki resime bir kez daha baktım.
O gelmeden bu eve resminin gelmesi beni birazcık kırmıştı. Gözümden düşen tek damla yaşı da sildim. Ağlamayacaktım. Ağlamamı gerektirecek bir şey yoktu ki mustafa ölmemişti. Ölemezdi.
Merdivenleri çıkınca annem kapıyı açıp garip bir şekilde elimdeki resime baktı sonra anlam veremedi. Onlar da beni bırakmışlardı artık ne yaptığımı asla sorgulamıyorlardı. Delidir ne yapsa yeridir derler ya o kafada görüyorlardı beni.
Odama girince bu resmi asacak yer arıyordum. Tam pencerenin yanında bir çivi vardı. Pencerenin yanına astım onu. Pencerenin önüne de sandalyemi çektim. Bizi izledim. Ne kadar mutluydum. Ne kadar mutluyduk. Bizim sonumuz böyle bitmiş olamazdı mustafa gelecekti.
7. Gün
Mustafadan hala haber yoktu her aradığımda da telesekretere düşüyordu. Onu çok özlemiştim. Elimdeki yüzüğüme bakıp bakıp boş bir şekilde dışarıyı izliyordum. Bu gece işe gidecektim. Hazırlandım dışarı çıkmak için. Kulaklığımı taktım son 1 haftadır olduğu gibi yine yağmur yağıyordu.Kulaklıklarımı taktıktan sonra kafama da şapkamı geçirip yürümeye başladım. O sırada manga kulağımda ölüm fermanımı yazacak o şarkıyı söyledi.
Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu.
Elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu
Gülünce ışık saçan o gözler yaşla doldu
Ağlama duymaz artık bir vardı bir yok oldu”
Bana söylüyordu. Mustafa yok olmuştu. Artık yoktu. O an anladım öldüğünü. Yağmur ve göz yaşlarım aynı anda yağmaya devam ederken önümde karşıdan karşıya geçeceğim 4 yol vardı. Kalbim bu acıya artık dayanamıyordu. Madem o benim yanıma gelmiyordu ben onun yanına gidecektim gözlerimi kapattım. Kulaklığımı son sese getirdim ve sadece yürüdüm.
Bu dünya bana onsuz hiç bir anlam ifade etmiyordu o yoksa belen de yoktu.