Bütün renkler siyah oldu

1229 Words
“Mustafa morgta” Mustafa morgta ne yapıyordu? Orda onun ne işi vardı? “Deniz ne yapıyor orda?” Dedim biraz daha yanına yaklaşıp. Denizden ağlar gibi bir hıçkırık sesi geldi. Burnunu çekip dik durmaya çalıştı ama gözüme bakamıyordu. “Deniz gözüme bak mustafa ne yapıyor orda?” Dedim. Deniz kafasını kaldırmadı. Yanında su vardı onun yanına gittim o bana nerde olduğunu söyler bana kıyamazdı. “Su sen söyle Mustafa nerde?” Su da cevap veremedi bana. “Ya bir kişi Allah rızası için konuşsun nerde bu çocuk “ diye bağırdım sesim acili inletirken. İnsanlar bana bakıyordu. Anneme döndüm. “Anne mustafa benim erkek arkadaşım görsen çok seversin birazdan tanışırsınız” dedim annemin yanına gidip. Gözünden bir damla yaş düştü. “Anne üzülme daha gelin olmadım sonuçta daha çok var önce bir tanışın da “ dedim. Babama döndüm sonra “ baba sana söylemedim diye kızacaksın ama vallahi bu hafta tanışacaktınız “ dedim. Hastaneden çıkar çıkmaz tanışacak seninle çok seveceksin tam istediğin gibi bir damat” dedim. Arkamı döndüm “Hatta bak anne babası da burda” dedim. Onları gösterip annesi o an benle göz göze geldi. Uzun uzun baktı bana kafasını iki yana sallarken ben hala ona teselli vermeye gidiyordum. “Mustafa iyi siz merak etmeyin yarın çıkar burdan “ dedim. “Kızım” diyebildi annesi sadece ağlarken. Deniz yanımıza doğru yaklaştı. “Belen” dedi. “Deniz hayır” dedim ağlamıyordum. “Belen” dedi bir daha deniz. “Deniz yalan söyleme bana hayır” dedim. “Belen doğru” dedi. “Ya saçmalama ne işi var onun orda” dedim. Su yanıma gelirken ben onları dinlemeden mustafanın annesini teselli ediyordum. “Kızım doğru söylüyorlar “ dedi annesi. “Hayır saçmalıyorsunuz şimdi gidip morga bakacam “ dedim bir hışımla çıplak ayaklarımla hastanenin merdivenlerinden aşağıya inerken. “Açın kapıyı” dedim morgun kapısına vururken. “Açın şu kapıyı” dedim gözümden bir damla yaş düşerken. İri yarı bıyıklı bir personel çıktı içeriden. “Hayırdır bacım” dedi. Arkamdan gelen denizi tanımıştı. “ Deniz ne oldu kardeşim” dedi. “Abi biz mustafayı görmeye geldik” dedi deniz sesi titreyerek. “Deniz meftayı şu an gösteremem “ dedi. “Ne meftası be sen ne diyorsun” dedim adamın üzerine yürürken. “NE MEFTASI” “Deniz ne diyor bu adam “ dedim. “Abi ne olur” dedi deniz. “Peki ama hemen çıksın” dedi. Ne diyordu bu insanlar? Deniz kolumdan tutup beni içeriye doğru ittirirken her yerde gözüm mustafamı arıyordu. Ortada beyazla örtülen biri vardı. Ben ölüden korkardım morga nasıl girdim hiç bilmiyordum. “Burada “ dedi deniz. “Ne burada “ dedim üzerine çarşaf örtülü cesete bakarken. “Mustafa” dedi deniz. “Yalan söylüyorsun” dedim. Derin gözünden akan yaşı silip çarşafın üzerinden tutup açtı. “Deniz yapma “ dedim. Çarşaf açılınca karşımda gözleri kapalı Mustafayı gördüm. Benim Mustafam burdaydı. Sonunda bulmuştum onu. “Hayır” dedim göz yaşlarım çekilirken. “Deniz hayır “ dedim başımı iki yana sallarken. “Deniz hayır dedim sana” diye denize vururken o beni tutuyordu. Ne yapacağımı bilmeden elim titriyordu. Kalbini dinledim. Elimi koydum saatler önce benim için deli gibi atan kalbine. Durmuştu. O en son gördüğüm ışıl ışıl gözleri kapalıydı. O yüzümü okşayan sıcacık elleri buz gibiydi. “Çabuk git doktoru çağır kalp masajına başlayalım “ dedim. Kalp masajına başlarken deniz beni tutup çekiyordu. Su ve diğerleri de peşinden gelmişti. Hepsi beni tutup çekmeye çalışıyordu. Gidemezdim onu burda bu buz gibi yerde bırakıp gidemezdim. Sarıldım gitmek istemedim. Bu buz gibi morgda üşürdü. O beni özlerdi. “Olmaz biz evleneceğiz bana evlenme teklif etti su bak yüzüğüme” dedim. “Kızım hadi gel “ dedi babam beni çekerken. Annem bu halimi görmeye dayanamayıp içeri bile gitmemişti. “Hayır baba bırak” dedim. Su yanıma geldi. “Belen o öldü” dedi. “Hayır ölmedi hayır” dedim. Bedeni sarsarken hala uyanmasını bekliyordum. “Mustafa uyan ne olur” dedim. “Mustafa ne olur uyan “ Ayaklarım buz gibi olup yüzüm uyuşmuştu. Son gücümle ona doğru gittim. Yüzünü ellerimin arasına aldım. “Mustafa ne olur şakanın sırası değil” dedim. Elini tutup bırakmıyordum. Deniz ve diğerleri beni çekerken elini bırakmak zorunda kaldım. Dudaklarımdan aylarca belki de yıllarca dökülecek son kelimeyi söylemiştim. “Mustafa” *** Gözümü açtığımda acilde yataktaydım. Ağlamak istediğim halde gö yaşın akmıyordu. Kalbimi çıkarıp parçalamak istiyordum ama kolumu bile kaldıramadım. “Mustafa nerde” dedim. “Onu annesigil alıyor” dedi. “Nereye” dedim. Başım ağlamaktan ağrıyordu. “Defnedeceklermiş” dedi. “Ben gidiyorum “ dedim ayağa kalkıp. “Nereye?” Dediler. “Mustafamın yanına” dedim. Ayağım hala çıplaktı. Üzerime bir ceket ve ayakkabı verince annem onları da giyip arabaya doğru gittim. “Kızım nereye gidiyorsun” dedi babam. “Beni ona götürün ne olur” dedim. Yaptıkları sakinleştirici beni manyak gibi yapmıştı tepki bile veremiyordum. Araba hareket edince deniz babam ve su geldi benimle. Yolu izlerken bu yaşadıklarım bana kabus gibi geliyordu. Birazdan gidecem ve orda mustafayı göreceğim. Ya da birazdan bana mesaj atacak veya arayacak. Ne olduğu hiç önemli değil ben birazdan mustafa ile konuşacağım. Yol bittiğinde arabaları parkedip indik. Koşa koşa gidiyordum. Herkes neden koştuğumu anlamıyordu ama ben ona gidiyordum. Ve ben bundan sonra ona ne zaman gitsem koşa koşa gidecektim. Dar sokağı geçince alanda sırayla dizilmiş adamlar gördüm. Önlerinde de bir imam. Önlerinde de bir tabut. İnsan toprağın altına koymadan inanmazmış öldüğüne. Bir anda hakkınızı helal ediyor musunuz deyip aldılar. İki üç kişi tabutu sırtlayıp hızlı hızlı mezarlığın oraya çıkarıyorken arkalarından koşmaya başladım. “Durun nereye götürüyorsunuz” dedim. Adamlar beni duymadan dinlemeden alıp gidiyorlardı. O kadar hızlı gidiyordu ki yetişemiyorum. Toprağa koyacaklardı gidip kurtarmam lazımdı. O sırada bir kadın tuttu beni kolumdan hafif şişman yaşlı bir teyze. “Napıyorsun teyze “ “Kızım burda kadınlar mezarlığa çıkmaz” dedi sıkı sıkı kolumu tutarken. “Ya teyze allah aşkına bırak kolumu mustafamı götürüyorlar” “Yavrum gidemezsin gel” dedi teyze beni çektikçe çekiyordu gücüm yetmiyordu. “Teyze allah aşkına bırak” diye en son yere çöküp ağlıyordum. Mustafa gitti ve ben hiç bir şey yapamadım. Onu mezara koydular ve ben engel olamadım. Sevmek bu muydu? Sevdiğin ölürken hiç bir şey yapmadan durmak mıydı? İnsan böyle mi severdi? İnsan sevdiğinin ölmesine nasıl izin verirdi? En son kolonya kokusu ile kendime geldiğimi hatırlıyordum. Su ve babamlar yanımdaydı. “Mustafa” dedim. Gömmüşlerdi. O ıslak buz gibi toprağa koymuşlardı. Babam beni sonra mezarına götürdü. O mezarlık yokuşunu çıkarken içimde kopan bir şey vardı eksik bir şey vardı. Ben 12 saattir mustafamın sesini duymadım. Onun eksikliğidir. Ağaçların arasında kazılmış bir tümsek vardı. Durdu babam “Burası” dedi. Yere baktım küçüktü. Çok küçüktü. “Buraya Mustafa sığmaz ki” dedim. “Burası çok küçük” “O 1.85 boyunda buraya sığmaz ki” “Dar mı yaptılar” “Köpek gelirse o korkar nasıl kaçacak” “O burda yalnız ne yapacak” “O çok üşür ne olur bende kalayım” “Hadi gidelim” dedi babam beni yerden kaldırırken. En son avucumun içinde toprağını alıp sıkıyordum. “ baba ben gidemem” dedim. “Kızım hadi” dedi. Kolumdan çekiştirip götürüyorlardı. Ben engel olamıyorum ondan beni kopardılar ama ben engel olamıyordum. “Mustafa” dedim el sallarken. Ve insan sevdiğini 3 metre toprak altına koymadan anlamazmış kıymetini. Canını yakar üzermiş. Aramaz sormazmış. Hiç aklına gelmezmiş ölüm. Ve ben bu gün en sevdiğimi kaybettim. Bana bu günden sonra bütün renkler siyah oldu bütün mevsimler sonbahar…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD