SENSİZ CENNETTE BANA YER YOK

1906 Words
Herkesin kendince doğruları olduğunu kabul etsek de bu doğruları tastikletmek için insanlara baskı yapmak işte yanlışın başladığı nokta buradaydı. Hayatımdaki 18 yılı babamın ve annemin bana verdiği doğrular üzerine yaşarken , o doğruları irdelemek aklıma bile gelmemişti. Zira onlar doğru diyorlarsa doğrudur yaşındaydım. Bu yüzden en olmayacak yerlerde en olmayacak olaylara sert ve şimdi anlamsız gelen tepkiler vermek o anki aklımla doğru geliyordu. Şimdi mi, şimdi yoldaşımı beklediğim şu an anlıyorum ki doğrular insanların yaşamı boyunca kendileri bulması gereken kendi gerçekleriydi. Aşırı derecede muhafazakar bir ailenin 5 çocuğunun dördüncüsüydüm. Erkek olmanın lütuf olduğu düşünülen bir ortamda ailemin tek erkek çocuğu olmanın saltanatını uzun süre yaşadım. Şimdi düşünüyorum da o zamanlarda erkek olmanın değilde insan olmanın farkına varsaydım her şey daha farklı olabilirdi. Mesela ablamın sevdiği için dövülerek yatalak kalmasına seyirci kalmazdım belki. Belki de ikinci ablamın 16 yaşında kendinden 20 yaş büyük bir adama verilmesine susmazdım bilinçsiz bir cahillikle. 18 ime bastığımda her erkeğin asli görevi olan askerliğimi yapıp döndüğümde düşüncelerim esnese de hala kalıplaşmış fikirlerim yerinde olduğu gibi duruyordu. Askerliğimi yapıp döndüğümde babadan kalan bakkal dükkanının başına geçtiğimde ise hayatımın değişeceğini hiç düşünmemiştim. Benden iki sene sonra doğan kız kardeşim yüzünden evde çıkan tartışmaların beni boğduğu dönemlerde karşıma çıktı sonradan cennetim diyeceğim kadın. Kısa küt saçları, elinde kitapları, hafif dolgun bedeni ile bakkaldan içeri arkadaşları ile girdiğinde beni ilk sesi ile bağlamıştı kendine. " Affedersiniz bir şişe ayran ve bir ekmek alabilir miyim?" Gözlerimi ayırmadan baktığım kız kaşlarını havalandırıp benden eylem beklerken ben yerimde mıhlanmış gibiydim. " Beyefendi iyi misiniz?" " Şey... üzgünüm vereyim hemen." Kapıda bekleyen arkadaşları sabırsızlıkla seslenirken hem zarafetine hem de ismine nail olmuştum. " Hadi Aygün geç kalacağız." Aygün arkadaşlarına dönüp gülümseyerek: " Hemen geliyorum ve geç kalmayız merak etmeyin daha yarım saat var." dediğinde gülümseyen yüzü ile dünyam aydınlandı. İstediklerini poşete koyup uzattığımda sıcacık gülümsemesi ile bana bakan Aygün: " Teşekkür ederim." dediğinde lal olmuş gibi sadece başımı sallayarak onayladım. Parasını verip giderken duyduklarım ise bütün hayallerimi yıkmıştı. " Kızım gelmeyelim buraya bir daha. Bu adam da ailesi de bağnaz . Bunlara kazandırdığımız para ziyanlık bence." " Deme öyle Betül, dede duysa ne kadar kızar biliyor musun? Hem dede demedi mi insanları tanımadan yargılamak günahtır gıybete girer diye." Yüzüm anında düşerken onlar bakkaldan çıkmışlardı bile. Ben de arkalarından çıktığımda yüzümde nasıl bir ifade varsa yan taraftaki manav İsmail abinin sesi ile anca kendime geldim. " Hayırdır Mustafa , daldın bakıyorum." " Hayır olsun abi de bu kızları ilk defa görüyorum." İsmail abi elini sakalına sıvazlayıp başını eğerken: " Babana dükkana geldiklerini söyleme sakın." dediğinde merakım daha da artmıştı. " Neden abi?" "Bu kızlar aşağıdaki alevi mahallesindeki Alevi Kemal'in kızlar, biliyorsun baban Alevileri sevmez, neden olduğu meçhul ama." O an düşündüm acaba neden Alevileri sevmiyordu ki babam? Babama bu şekilde sorsam ne cevap alırdım diye düşünerek günü geçirdikten sonra dükkanı kapatıp eve doğru yürümüştüm. Eve geldiğimde nedense kimse dalgınlığımı fark etmezken sofra faslı bitip salona geçildiğinde aklımı kurcalayan soru dudaklarımdan kendiliğinden dökülmüştü. " Baba , Alevileri neden sevmiyorsun?" Sorum salonun ortasına bomba gibi düşerken ilk defa babamın cevabını sorgularken buldum kendimi. " Lan sen onların adını bile alma ağzına günaha girersin. Onlar dinsizdir, münkir ve münafıktırlar. Onlara yanaşayım deme oğlum demem bacaklarını kırarım." Sözleri ile konuşmayı başlamadan bitiren babama inat ben aklımda hala neden sorusunu tartmaya devam etmiştim. İşte o günden sonra merakım ve gönlüme düşen ateş sormaya ve anlamaya çalışmak için harekete geçmeme neden olmuştu. Günlerce bir yol aramış ve en sonunda İsmail abiye danışmaya karar vermiştim. Zira Aygün dükkana geldiği günden sonra her karşıma çıktığında iyi ve merhametli zarafeti ile aklıma da gönlüme de yer etmişti. İsmail abi mahallenin emekli öğretmeni ile tavla atarken yanlarına bir kürsü çekip oturdum. " Abi ben bir şey soracağım ama çekiniyorum." " Sor Mustafa." " Abi Aleviler dinsiz mi?" Elinde atmaya hazırlandığı zarları tutarken başını kaldırıp derin bir nefes alan İsmail abi önce bana sonra hocaya bakıp güldü. " Hayır Mustafa, Alevilik de sunnilik ,şiilik gibi Müslümanlığın bir meshebi. Yani aslen onlarda Müslüman ama ibadet şekilleri biraz farklı." Merakla daha da yanaşıp gözlerimi yüzüne çıkardığımda İsmail abi hocaya başı ile işaret verdi. Hoca hafif öksürüp: " Bak Mustafa, Aleviler dinlerini sunni ve şiilerden farklı yaşadıkları için bu mezheplerce dinsiz kabul edilseler de dinsiz değiller. Sadece ibadetlerini farklı yapıp Müslümanlığı farklı bir şekilde yorumluyorlar." " Peki babam neden onlardan nefret ediyor." İşte hayatımı kökten değiştiren cevabı o gün Arif hocadan duymuştum. " Bilmedikleri ve öğrenmek için çaba sarf etmek yerine kulaktan dolma söylemlere inanmayı seçtikleri için ." O gün karar vermiştim Aleviliğin ne olduğunu öğrenmeye ve babamın nefretine tezat onlardan bir melek olan Aygün'ü tanımaya. .......... Günlerce Aygün'ün peşinde dolanırken bir yandan da Aleviler hakkında kitaplar okumaya başlamıştım. Sağ olsun hoca bana bu konuda çok yardımcı olmuştu. Okudukça ve Aygün'ü tanıdıkça babamın bana söyledikleri korkunç gelmeye başlamıştı. Farklıydık ama aslen aynı amaca başka yollardan gidiyorduk . En sonunda bir sabah dükkanı çırağa bırakıp her zamanki yolunda okuluna giden Aygün'ün karşısına dikildim. Beni gördüğünde afallamışta olsa saygılı bir şekilde gülümsemişti. " Buyurun bir sorun mu var?" " Şey ben, sizi tanımak istiyorum." Sözlerim ile Aygün'ümün yüzü şaşkınlığa bürünse de bu çok fazla sürmedi ve elini bana uzattı. " Ben Aygün Dedeli, Öğretmen okulu son sınıfta okuyorum. Siz de aşağı bakkalın sahibinin oğlu Mustafa'sınız değil mi?" İşte bu beklemediğim hamle ile duraksamıştım. Aygün havada kalan elimi ağzına götürüp kapatarak kıkırdamıştı. " Kaç gündür peşimdesiniz, ben de sizin kim olduğunuzu biraz sormuş olabilirim. Kötü biri olmadığınızı biliyorum ama beni zor duruma bırakmamanızı rica ediyorum." Telaş ve sevinçle dudaklarına uzattığı eli alıp sıkarken: " Ben Mustafa , sizi çok tanımak istiyorum. Ve sizi zora bırakmak değil amacım sadece ... nasıl anlatılır ki?" dediğimde gülümseyerek başını sallamıştı. Bana baş selamı verip yürümeye başladığında yanında bir miktar mesafe bırakıp ben de yürümeye başladım. Yol kısa bir süre sessiz gitse de sonunda çenem açılmış onu tanımak için sorular sormaya başlamıştım. O günden sonra her sabah Aygün ile sohbet ederek okuluna kadar eşlik etmiş, yüzü ve adı gibi kalbinin de çok güzel olduğuna şahit olmuştum. Ama bu sabah rutinleri 2 hafta sonra Aygün her zamanki yerimize bir erkekle gelinceye kadar devam etti. Sinirle dişlerimi sıkarak Aygün'ün yanındaki gence gözlerimi diktim. Aygün her zamanki tebessümü ile yanıma - yanında o adam olduğu halde- yanaşıp: " Abi bu Mustafa, bu da abim Ali" dediğinde gözlerim kocaman açılırken ne diyeceğimi bilememiştim. Abisi yanıma adımlarken yerimden bile kımıldayamamış sadece başımı öne eğmiştim. " Bak Mustafa , kardeşimi seninle görüp bize haber verdiler. Bizde sorduk soruşturduk ama hiç hoş şeyler duymadık. Kardeşimi kullanmak istediğini düşünüp seni dövmeye gelmiştim ama dede izin vermedi. Yarın eğer Aygün için ciddi duyguların varsa dergaha gel ve konuşalım." Başımı heyecanla kaldırıp gülümsediğimde gariptir Ali de gülümsedi ve kardeşini de alıp gitti. Ben akşamı zor ettim ve ilk defa ailemi düşünmeden kendimi iş çıkışı dergahta buldum. O gün Aygün ile hayat savaşımızın başladığı gündü. Devamı mı 60 lı yılların karanlık zamanlarında hem aileme hem de topluma sevdiğimle el ele verdiğim sonsuz savaşın başlangıcıydı. Sokaklarda eylemler , birbirine kırdırılan kardeşler, ekonomik buhranlar, her şeye rağmen birbirimizin elini hiç bırakmadık. Ne ben ondan inançlarından vazgeçmesini istedim ne de o beni cehaletimden vurup hor gördü. O kadar güzeldi ki onunla Anadolunun en ücra köşelerinde okul okul gezerken bırakın pişmanlık duymayı hayatıma her zaman yeni güzellikler katıldı. Öncelikle marangozluk yapabildiğimi öğrendim, çocuk bakmanın sadece kadının işi olmadığını öğrendim, çocuğun kızı oğlanı olmadığını öğrendim. Güzel duygular ve deneyimler yaşarken kaybetmeyi de öğrendim. Evlat kaybettim olmayan sağlık ocağı yüzünden, ana baba kaybettim cehalete boyun eğmeyip kendi kararımın arkasından gittiğimden ama hiç pişman olmadan , bir gün bile geriye dönüp ah çekmeden. Ben o gün dergaha girdikten sonra ailemin tüm uğraşlarına rağmen Aygün ile evlendim ve onunla tayin olduğu doğuda ufak bir mecraya gittim. Üç çocuğum oldu . Birini toprağa teslim ettim. Diğerlerini okuttum , evlendirdim. Bana torun verdiler, torunlarımdan yeni şeyler öğrenirken hayatı hiç ıskalamadım. ....... 85 yıl yaşadım ve geçen yıl amansız bir tümörün pençesine düştüm. Hastaneye bir baş ağrısı için gittiğimde öğrendiğim hastalığımın yaşım ve tümörün yeri nedeni ile ölümcül olduğunu öğrendiğimde doktordan ilaçlarımı alıp bir parkta oturup düşündüm. Ben ölürsem Aygün'üm ne yapar, öyle geriye para da saklamamıştım zira benim servetim çocuklarımın okumasıydı. Ama sevdiğimi yalnız bıraktığımda kimseye muhtaç olmamalıydı. Geçenlerde kızımın bir arkadaşı hayat sigortasını anlatırken duyduklarım aklıma geldiğinde kararımı verip ayaklandım. Her zaman gittiğim bankaya gidip görevli gençlerle konuşup yüksek meblağlı bir hayat sigortası yaptırdım. Ama Aygün'ümün parayı alması için bir yıl yaşamalıydım. Gülümsedim, ben sevdiğim için ölmeyi göze alırken bir yıl yaşamak hiç sıkıntı değildi. Zor bir yıl geçirdim, bayıldım, ilaçların ağırlığından zorlandım ama çok şükür Allah'ım izin verdi ve zaman doldu. Her zaman alış verişe gittiğim pazarın olduğu yerdeki işlek caddenin iş çıkış zamanına denk gelmesini bekledim. İnsanlar birbirlerini izlemeyi çok uzun zaman önce bıraktığından kimse bana bakmıyordu ve karşıya geçerken zaten zor tutuğum bedenimi saldım. Sonrası keskin bir sızı ile yığılışım , yıldırım çarpmasını andıran bir gürültü. Gözlerimi açtığımda bedenimin başında bir sürü insan birikmişti. Ambulans gelip beni alırken huzurluydum ama arkamı döndüğümde gördüğüm ışığa kısa süre bakıp biraz daha kalmaya karar verdim. Sevdiğimi görmeliydim, çok üzülecekti ,yalnız olmadığını parayı aldığını görmeliydi. Günler günleri kovaladı, cenazem kalktı, ay yüzlüm çok ağladı ve 15 gün sonra bankadaki çocuklar işlerini bitirip parayı karımın eline saydılar. O gün Aygün evlilik resmimizin başına geçip resme uzun uzun baktı, orada da uyuya kaldı. Ertesi sabah arkadaşının doktor olan kızını aradı "Müsaitseniz kızım yanınıza gelip bir konuda yardımınızı isteyeceğim" dedi. Karşıdan gelen olumlu cevap ile bir taksi çağırdı ve binip hastaneye gitti. Odaya geçip konuşmaya başladıklarında ben bu kadına sevgimin neden azalmayıp katlanarak arttığını anladım. " Betül kızım , Mustafa amcan ölmeden bir yıl önce hayat sigortası yaptırmış. Bana da emeklilik için banka kağıdı deyip imzalatmıştı. Sanıyorum ona bir şey olursa rahat edeyim diye düşünmüş ama benim bu paraya ihtiyacım yok. Senden bunu gerçekten ihtiyacı olan ve tedavisini karşılayamayan birine iletmeni istiyorum." " Aygün teyze bence bir daha düşün amcam bu parayı sen rahat edesin diye bırakmış. İleride hastalık var Allah korusun ya da bakım için bir yardımcı tutarsın...." " BETÜÜL SUS ben 81 yaşındayım, bundan sonra yaşasam yaşasam 10 yıl daha yaşarım o da kesin değil. Ama bir çocuğun yaşayacağı güne katkım olacaksa işte o zaman yaşamış gibi mutlu olurum. Hasta olursam da bakım evinin birine maaşımı verir kalırım zaten sağ olsun çocuklar her konuda bana destek. Sen şimdi bana yardım edecek misin yoksa başkasına mı gideyim?" Ben gülümserken Betül kızımda gülümsemiş ve parayı yasal düzenlemeler ile MS hastası bir çocuğun hastane masrafları için almıştı. O eve giderken hala arkamda beni bekleyen yola girememiştim. Bir gece daha kalmaya karar verip sevdiğimin peşinden eve gittim. O gece Aygün'üm üzüntü ve yorgunluğa dayanamayıp sabaha karşı kızım ona bakmaya geldiği vakit hayata gözlerini kapattı. O sırada yanımda beliren delikanlı ile bakışlarım yanıma kaydığında genç adam hafif bir tebessüm ile: " Burası sizin eviniz mi?" dediğinde onu başımla onayladım. Genç derin bir iç çekip: " Gitmenize yardım edebilirim." dediğinde ise: " Yok delikanlı eşimi bekliyorum." dedim. Kızım çığlıklarla evden çıkarken karımda arkasından bana koştu. Kollarıma atılıp başını göğsüme sakladı ama yanımızdaki genci fark ettiğinde durdu. " Bu kim?" dediğinde gülümsedim. " Seni beklerken bana yoldaşlık eden bir genç" "Vah vah çok gençmiş." " Merak etme sevdiğim o hala yaşıyor." Karım bana anlamaz gözlerle bakarken gülüşümü bozmadan devam ettim. " Bu genç seni beklerken bana yoldaşlık etsin diye Allah'ın gönderdiği bir yoldaş canım" Sevdiğim genç adama teşekkür ederken yavaş yavaş ışığa çekildik. Dudaklarımdan : " Genç adam umarım hayat senin de karşına beklemeye değecek kişiyi çıkarır." cümlesi çıktı. Biz bambaşka bir yolculuğa çıkarken ikimizde mutluyduk zira yine yan yana can canayadık...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD