Nazım beyin verdiği iş tahminim den kısa sürmüş üç günde bitmişti. Üç gün boyunca kafam oldukça rahattı doğrusu, her ne kadar işi uzatmayı istesem de etrafımda açığımı kollayan çakallar vardı. Çünkü bu bölümdekilere geldiğim daha ilk gün Nazım bey bir işi beceremediniz deyip fırça kaymıştı. Haliyle de işi ben halledince bu heriflerde bana bıçak bilemişlerdi. İşimi bitirip sekreterliğe geri döndüm. Zeynep'in yüzü beni gördüğünde hemen düşünce "Hayırdır bu ne surat?" dedim, o da tiripli hareketlerle "Hani uzatacaktın kızım sen işi? Tamda Yiğit'le aramızda bir şeyler olacak gibiydi. "
Deyip sonra baygın baygın bakmaya başlayarak "Ben eminim o ruh eşim benim." dedi. Kasap et derdinde koyun can işte.
"Nasıl uzatayım kızım başımdaki akbabaları ne yapacaktım? Sanki ben bayılıyorum bu öküzlere hemen koşup geleceğim ,neyse bir sıkıntı oldu mu? Beni Soran filan oldu mu?" diyerek sordum'
"Yok, ama ne zaman içeri girsem ikisi birden kuzu kafa deyip durdular kimse bu kuzu kafa." dedi meraklı gözlerle, benimse bu iki kelimeyi duyunca yine attı şarterlerim.
"Vay yavşaklar arkamdan konuşup durdular demek, tevekkeli değil kulaklarım çınlayıp durdu. Allah'ım bütün günahlarımı arkamdan konuşan bu öküzlere yaz sen Aminnn." Tabi duamın arasında öküz demeyeydim iyiydi ama, bunlara normal dua edilmiyor ki.
Sözlerimle Zeynep'in yüzünde oluşan şaşkınlık anında diline vurdu. " Nasıl yani kuzu kafa sen misin!' Diyerek sordu hayretle. Bense hızımı alamayıp " Bi git kızım ya sende kuzu kafa deyip durma, şeytan diyor gir içeri al şunları ıslatıp ıslatıp döv." dedim odanın kapısına dik dik bakarken, tabi Zeynep hanım kıyabilir mi yavrularına.
"Saçmalama lan yazık nasıl bu oğlanlara kıyıp döveceksin? " dedi. Bense o an aklıma gelen dayak fantezilerimle pis pis gülerek. "Merak etme sen gayet usturuplu İslami usullere göre döveriz evelallah." Dedim, sonrada lafı daha fazla uzatmamak için "Neyse hadi sende uza artık Nazım bey gelmeden." Dedim, dedim de Zeynep iyice suratını astı. Tabi kıyamam kankime.
" Üzülme lan birde olaylara iyi tarafından bak, ne demişler ruh eşim derken Yiğit gibi ruh öküzüne bağlanmak var." Deyip teselli etmeye çalıştım.
Hoş ben ne kadar teselli etmeye çalışsam da Zeynep hanım yine de tosur tosur ede ede kendi departmanına gitti. Onun gitmesinin ardından kısa süre sonra da telefon çaldı. 'Efendim' diyerek açtığım da ise Mert efendi şaşkınca "Kuzu kafa sen misin? Geldin mi?" diyerek sordu. Tabi sözleriyle anında sinirlenip gözlerimi devirmem ve içimden.
"Allah'ım sen şunların belalarını verirsen full Hd izlemek istiyorum. Kuzu Kafa ne ya. İnsan sekreterine kuzu kafa mı der ? " diye söylenip , duada bulunmam bir oldu. Fakat sakinliğimi korumaya çalışarak " Buyurun Mert bey ne istemiştiniz?" diyerek sordum, fakat bunlar beni sinir etmeye programlanmış.
"İki orta kahve fakat zıkkım almayalım bu sefer. " dedi gıcık. Bende yedirecek şey çok var laf çakarsın ha!'
"Birde kökünü deneyin o zaman sevgili patroncum. "
Valla bu sefer pekte volümü kısmamıştım. Haliyle duymaması imkansızdı.
"Komiksin istersen sabrımın sınırlarını zorlama kuzu kafa kahveleri getir." dedi ültimatom veren sert ses tonunda.
Aylak bakkal testislerini tartarmış işte, babaları olsa gelir gelmez iş planı isterdi, bunlar yeme , içme derdinde, neyse uzatmaya gerek yok bulaşmazsam bulaşmazlar mantığı ile hemen geri adım atıp.
" Tabi mert bey " dedim, fakat tam telefonu kapatacakken tepemdeki şeytanlar yine olağan mesaisine başlamışlardı "Ya kapatmayı yine unutursa" birkaç saniye bekleyip kapatmadım. Fakat yaklaşık bir dakika sonra, "Kapa canım o telefonu hayvan terli her zaman yemiyor" deyince Mert efendi, gözlerimi panikle pörtlertip elimdeki telefonu sessizce yerine koymam bir oldu. Tekrar teli elime aldığımda ise kahveleri söyledim. Kahveler gelince de alıp içeri girdim.
Fakat Yiğit efendi dakika bir gol bir " İşte iyi kişide lafın üzerine gelirmiş şimdi seni anıyorduk kuzu kafa" deyince biraz fitil oldum. Çünkü bunların beni pek de iyi anacaklarını zannetmiyorum. O yüzden laf çakmazsam olmazdı.
"Ya Yiğit bey bizde az önce Zeynep hanımla sizleri andık, ama atalarımıza ayıp olmasın ben diğer ata sözünü kullanayım diyorum." Dedim. Tabi anında salakların alaylı yüz ifadeleri değişti, Yiğit bana sinirle bakıp tam bir şey diyecekti ki Allah'tan içeri Nazım bey girdi. Hepimize günaydın dedikten sonra da bana dönüp.
"Burada olman iyi oldu Ebru, bende seni çağırtacaktım kızım" dedi bende tüm saygılı halimle' "Buyurun Nazım bey" dedim. O da söze "Selma hanımı hatırlarsın" diyerek girdi.
Tabi ki hatırlıyordum , çünkü geçen sene bu kadının firmasıyla ortak bir iş yapmışlardı. Yaptıkları son toplantıdan sonrada mesai bitimine yakın bana hilton otelinin kral dairesini ayırttırmıştı. Sonra odadan sarmaş dolaş çıkıp kadını önden gönderdi, tabi bana dönüp "Tülin ararsa toplantı uzadı dersin" demişti.
O yüzden " Selma hanım mı? Tabi ki hatırlıyorum hayırdır kalacak yer mi lazım?" dedim. Tabi kendime hakim olamayarak ta hafiften laf soktum. Nazım bey ise olanları çaktırmayayım diye gıcık tutmuş gibi öksürüp boğazını temizlerken bana kaş göz yapmaya başladı. Sonra da.
" Hayır kızım yer lazım değil " deyip "Sağ olsun o ve yurt dışındaki yiğenim Mehmet yeni ürünü pazarlamak için bize yabancı ortaklar buldu. Yarın akşam yemekte buluşacağız. Yarın tatil günün fakat senin de gelmeni istiyorum kızım " dedi.
Bense 'demek bu ara ara bahsi geçen Mehmet efendi Nazım beyin yiğeniymiş. Aman neyse ne sonuçta oda bu iki öküz gibi aynı familyadan yani.' Diyerek düşünmeye başladım. Sonra aklımdan geçen düşünceleri dağıtarak. " Tabi efendim tercümanlık mı yapacağım." Diyerek sordum.
" Hayır sen hiç konuşmayıp aralarında ne konuşuyorlarsa çaktırmadan bana anlatacaksın kızım" deyince içimden işte yaşlı kurt iş başında diyerek düşünmeden edemedim.
Bunlar muhabbete limon sıkmasalar olmazdı, Mert hemen araya girdi.
"Bu yabancı ortaklar dört farklı ülkeden olacaktı baba. Yani dört farklı dil." dedi beni gömeceğini zannederek, ama Nazım bey " Biliyorum o yüzden Ebru'yu da alıyorum ya oğlum, benim becerikli sekreterim beş dil biliyor. "deyince, o surat anın da renk değiştirdi haliyle.
Doğrusu Nazım beyin bu sözleri koltuklarımı da kabartmıştı. Önüme bir kamyon karpuz dökseler hepsi sığardı hani, bu arada Mert'te iyi mors olmuş dudağını büzüp, burnunu kıvırıyordu, o an "Ne oldu zengin bebe biz senin gibi hazır yeyici değiliz, boru değil kafa bu oğlum " demeyi çok istedim, ama tabi ki diyemezdim. Düşüncelerimi Nazım bey bozdu.
"Yalnız toplantı çok şık bir yerde muhasebeye haber verdim sana ödeme yapacaklar." Dedi, şaşırmıştım bu yüzden "Anlamadım neden efendim? " Diyerek sordum. Keşke sormayaydım. Çünkü Nazım bey "Kendine doğru düzgün ,şık bir elbise al kızım" demesiyle iki gereksiz birden ağzını yaya yaya gülmeye başladı.
Birde kadın kısmı küfür etmez derler ulan bunlar giyimimle dalga geçsin, bende sülalelerine çeşitli fantezi yapa yapa saydırmaz mıyım? Ulan size benle dalga geçmek tarzsa sizi şekilden şekile sokup ayar vermek bana farz oldu. Bu yüzden Nazım beye dönüp,
" Gerek yok Nazım bey benim giyecek kıyafetim var. Siz o parayı ihtiyaç sahiplerine verin" dedim sonrada alayla iki öküze bakıp " Ama pardon akıl parayla olmuyordu değil mi?" diyerek ekledim. Sonra da Nazım beyin, Mert ve Yiğit'e laf soktuğumu anlayarak kızmasını bekledim, fakat o eliyle ağzını kapatıp çaktırmadan gülmeye başladı. Sonrada sakin bir dille "Tamam çıkabilirsin kızım !"dedi.
Haliyle bende odadan çıktım. Fakat çıkar çıkmaz masama oturup kafamı masaya koyarak kendi kendime söylenmeye başladım.
" Ya kızım hiç ayarında yok senin, iyi artislik yapıyorsun da elbise nerede, o kadar paran mı var, sorsan zengin kızıyız ama meteliğe kurşun atıyoruz, çünkü sevgili babacım eve geri dönmedikçe kuruş koklatmayacağını söylemişti, ki dediğini de yapıyor, o yüzden züğürtüz. Acaba bir şansımı deneyip babamdan istesem mi, yok olmaz sonra diline düşmek var. En iyisi Ayşe sultandan gizlice istemek, annem bana kıyamaz babama da çaktırmaz . Ee ne demişler ağlarsa anam ağlar."
Bu yüzden hemen annemi aradım , ama annem bana para göndermek yerine bir güzellik merkezine talimat vereceğini, birde elbise göndereceğini söyledi. Valla bu daha çok işime gelmişti, söylemiş miydim benim annem sosyetenin en güzel ve bakımlı kadınlarındandır. Hakikatten ben kime çektim bilmiyorum. Ne spor yapıyorum, ne geziyorum, ne de birini bulmak için bile bakım yapıyorum, insanlığın ilk sürümü gibiyim anasını satayım, hiçbir özelliğim yok. Tabi hazır cevaplığım dışında. O da koca bulmak yerine kaçırtıyor adamları.
Nihayet akşam olmuştu, çıkışa on dakika kala ilk Yiğit efendi çıktı odasından tabi laf sokmadan geçilir mi yanımdan, alaycı gülüşüyle "Yarın akşam biraz kadına benzemeye çalışta senin yüzünden işi kaybetmeyelim." Dedi.
"Anlamadım benle ne ilgisi olacak Yiğit bey? " Diyerek sorduğumda ise " Biz alıştık ama adamlar korkup kaçabilir." Diyerek daha da gömmeye başladı tabi alayla gülmeye devam ediyordu. Tabi ben bu lafların altında kalacak değilim, yok artık!
" Çok komik Yiğit bey, her insanın kendini eğlendiren espirili, çocuksu yanı olurmuş zaten Yiğit bey ,de.... " dedim, bu sefer merak eden o oldu. Şaşkınca " De si ne sekreter hanım? " diyerek sordu.
Bense içimden sıkı dur tokmak kafa deyip "De si şu sizin içinizdeki ne çocuğu olduğunu çözemiyorum." Diyerek lafı saniyesinde çaktım. Tabi o da saniyesinde bozuldu " Sen bana ne ima ediyorsun? " diyerek küçük bir höykürüşte bulundu. Tabi bundan sonrası safa yatmak benim için, masum bakışlarla " Anlamadım ne ima edebilirim ki," dedim.
Şu Nazım beyi bu aralar daha çok seviyorum kurtarıcım gibi mübarek, önde o arkada p*ç*yle beraber odadan çıkıyordu. Tabi Yiğit Efendi'nin lafı da içinde kaldı. Umarım içinde şişer de gaz yapıp osuramaz patlar gereksiz .
Onlarda çıktığına göre benimde çıkış vaktim gelmişti. Önce Zeynep'in bölümüne uğrayıp onu aldım. Yol boyunca Zeynep'e iş yemeğini, öküzlerin söylediklerini anlattım. Fakat kızdaki algı" Ya kızım ne şanslısın, iki yakışıklıyla beraber akşam yemeğine çıkacaksın. "oldu, haliyle fitil oldum.
" Kızım sen totonla mı dinliyorsun? iş yemeği diyorum, adamlar beni gömdü diyorum, intikam diyorum, diyorum diyorum da kime."dedim ve Zeynep sonunda kendine gelip "Tamam ya pardon kankim dinliyorum" dedi.
"İyi o zaman aç kulakları benim bu lafları onlara yedirmem lazım, tamam pek bir şey çıkmaz ama kendime şekil yapmam lazım. Yarın benle gelip sende yardımcı olacaksın"
" Kim demiş bir şey çıkmaz malzeme sağlam kızım, yalnız şu gözlüklerden kurtulmak lazım, sana acil lens gerek, ha bu arada Yiğit benim" dedi işte yine kızdaki dert aynı' "Ulan keçi can derdinde sendeki derde bak, al ulan ikisi de senin olsun." dedim gözlerimi sinirle devirip.
Zeynep ile beraber eve geldik, önce aç olan karınlarımızı doyurduk sonra da biraz oturup TV izledik. Gece geç saat olunca da Zeynep üst kata dairesine çıkmıştı. Bense yatak odasının camından dışarı bakıp, yarın akşam ki yemeği düşünmeye başladım, fakat o iki salağı nasıl mors edeceğimi hayal ederken gördüğüm manzara beni hayal dünyamdan soğutmuştu.
"Öh be mükerrer teyze, ben burada giyeceğim abiye elbise, saç ,makyaj, lüks renstaurant'tı hayal ederken gecenin bir vakti paçalı donunu asmakta nereden çıkıyor. Allah'ım yoksa bu bir işaret mi? sana abiye olmaz ,bu tiple paçalı don mu olur diyorsun. Tövbe estefurullah"
Gördüğüm manzara karşısında hayal dünyam çökünce hemen yatıp uyudum, hem yarın akşam ki yemekte morarmış gözlerle o iki öküze malzeme olmak istemedim. Sabah olunca, sabah derken benim için sabah yoksa öyleye kadar camış gibi uyumuşum, kahvaltımı yapıp temizliğe giriştim. Şu halimi babam görseydi çok şaşırırdı doğrusu, evden ayrılacağım gün.
" Sen daha tek başına donunu çekemiyorsun evini kim çekip çevirecek" demişti ,ee ne demişler azimle s*ç*n taşı delermiş. Ulan sabah sabah midemi kaldırdım ya helal olsun bana, uzun temizlik sonunda saate gözüm ilişince.
" Eyvah saat ne zaman beş olmuş?! " diye haykırdım. Apar topar üzerimi değiştirip üst kata Zeynep'e çıktım. Kapıyı Necibe teyze açtı ,Necibe teyze torunu Zeynep'e kan kusturur gibi görünse de aslında çok tatlı bir teyzedir, bana karşı hep güler yüzlü ve sevecen olmuştur, aslında torununu çok sevdiği için üzerine titriyor ve onu da kaybetmemek için aşırı koruması ile kızı bunaltıyor diyelim. Ee kadın hayattaki tek oğlunu ve gelinini kaybetmiş, tek dayanağı da bu şaşkın kız işte ne yapsın.
" Günaydın Necibe teyze, Zeynep hazır mı?"
"Hazır kızım gel istersen biraz içeri"
"Yok teyzecim acelem var Zeynep gelsin hemen çıkalım."
"Peki yavrum, senin işlerin var diye onu bugün salıyorum yoksa cezalı senin hatırına kızım."
"Teşekkür ederim teyzem,"
Sonunda Zeynep çıkabilmişti yine üzerinde uzun bir trençkot vardı. Kesin yine dekolte vardı altında adilik değil mi?
"AA arkadaşım bu sıcakta o üzerindeki ne çıkarsana onu'"dedim'
Zeynep ise dişlerinin arasından " Biraz hasta gibiyim canım arkadaşım, hadi çıkalım." dedi, tam çıkarken de kulağıma eğilip "Ulan adi sorarım bunun hesabını sana" diyerek tehditte bulundu.
Sonunda evden çıkıp annemin randevu aldığı güzellik merkezine gelmiştik. Zeynep'in ağzı burayı görünce şakınlıktan totom kadar açılmıştı.
"Lan oğlum burası çok lüks bir yer ya"
" He öyle annem bu aşağı takılmaz hatun,"
" Manyaksın kızım sen zengin anne baban var sen boş yere sefalet çekiyorsun."
"Kim demiş ben halimden memnunum kızım, zengin bebe rolünde olsam senin gibi çatlakla nasıl arkadaş olacaktım."
Biz konuşurken yanımıza kırıta kırıta gelen kişiyle susmak zorunda kalmıştık tabi biraz da şaşırmıştık, çünkü elini uzatıp " Ben Erol hoş geldiniz, siz Ayşe hanımın misafirlerisiniz değil mi? 'diyerek sordu.
Yalnız bunları söyleyiş tarzı benden daha kadındı herifin, ikimizde gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. Halbuki ben daha evden ayrılmadan önce annemin her " ben Erol'a gidiyorum" deyişinde babama dönüp kızardım.
" Ya baba senin gibi kıskanç maço bir erkeğin böyle bir hatunu olacak ben Erol'a gidiyorum diyecek, sende sakin sakin oturup yemek yemeğe devam edeceksin, ya bir kalk git bak hatta şu Erol'un ağzını burnunu dağıt, bak kadın senden fazla onunla görüşüyor. " derdim. Haberim yokmuş. Ama adam biliyormuş Erol'u çünkü " merak etme sen kızım zarar gelmez o keratadan "derdi.
Yemeğe son iki saat kalmıştı Nazım bey beni arayıp araba ile aldıracağını söylemişti. Yani acele etmemiz gerekiyordu. Ama annemin Erol'u bana dönüp "Ayyy Ayşe Sultan gibi bir kadının böyle kızı olsun. Ayol kadından hiç mi bir şey öğrenmedin sen, neyse dua et ben bu işin duaeniyim bu yüzden bir ben seni kuğuya çeviririm canım." Diyerek böbürlenip hem az olan vaktimi çalıyordu, hem de beni sinir etmişti.
Bu yüzden bir taraftan " Şeytan diyor kalk yol şu yellozu...tövbe, asıl sen dua et mecburum yoksa seni adam ederdim ya" diyerek söylendim, bir taraftan da ya sabır çekerek sesimi daha fazla çıkarmayıp işini yap ibne gülümsemesi atıp sakince önüme döndüm.
Tabi durumu anlayan gereksiz de hemen işe koyuldu. İki saatin sonunda da anca işi bitti, o işini bitirince de ben de gözlükleri çıkarıp lensimi taktım. Beni ilk gören Zeynep ise hem şaşırmış hem de abartı bir şekilde "Yok artık arkadaşım nerede ne yaptınız ona? " diyerek konuşmuştu.
"Abartma kızım o kadar, hem sen şu çıkardığım kıyafetleri alıp getirirsin değil mi?
Zeynep isteğimi kabul ederken bende üzerimdeki elbiseyi çekiştirmeye başladım.
"Anneme de elbise al dedim kadın ne göndermiş ,ah be Ayşe Sultan insan kızına bu kadar dekolte yapar mı? Ulan göğüsleri mi kapatsam açılan bacağımı mı? Allah'tan siyah sevdiğimi biliyor da siyah almış," diyerek söylendim.
Allah'tan çok geçmeden şoför arayıp kapıya geldiğini söyledi. Bizde Zeynep'le kapının önünde vedalaşıp ayrıldık. Fakat Nazım beyin şoförü Hikmet amca ben arabaya binerken " Ya sizi bir yerden çıkaracağım ama, şey ben başka birini almaya geldim." Deyince duraksamak zorunda kaldım. Şaşkınca Hikmet amcaya bakıp,
" Eh be Hikmet amca tanımadım deme." dedim.
" Ebru kızım sen misin ,ne olmuş sana böyle?"
" Olmamış dimi ,ulan Erol ben şimdi seni mahvettim."
"Dur kızım dur tanıyamadım birden, çok güzel olmuşsun."
"Ha öyle desene zaten gıcık olmuştum, elimde kalacaktı gereksiz herif!"
"Prenses gibi olmuşsun ama Ebru yine aynı Ebru"
"Değişen semer hikmet amca eşek aynı eşek demen lazımdı. Zaten iki fistan giyip boyandık diye bozulacak değiliz ya."
Hikmet amca bu lafıma gülüp, başını eğerek onay vermişti. Bu şirkette beni en iyi anlayanlar dan biride hikmet amcadır. Seviyorum bu adamı. Kısa bir yolculuktan sonra restauranta geldik, kapıdaki görevliye Nazım beyin misafiri olduğumu söyledim o da benimle beraber masaya kadar bana eşlik etti. Masaya geldiğimde ise önce herkese iyi akşamlar deyip görevlinin yardımıyla benim için ayrılan sandalyeye oturdum. Tabi ki beni dikkatle izleyen gözler eşliğinde.
Nazım bey bana çok güzel olmuşsun kızım değip beni misafirleriyle tanıştırdı. Yalnız ortaklardan İtalyan olan pek bir sapık çıkmıştı. Elimde resmen salyalarını hissettim. İçimden " Yok artık yeseydi elimi aç köpek " demek gelse de, mecburen kibarca gülümsemiştim. Tabi sadece İtalyan ortağa değil, bana pörtlemiş gözlerle bakan iki dangalağa dönüp, "Silin canım o salyaları" diyesim de gelmişti.
'Kız Erol abla sen gerçekten bu işi biliyormuşsun.'