Gözümü yarım yamalak açtığımda pürüzsüz ışığa gülümseyen bakışlarım komodinin üzerindeki saate döndü. Sekiz buçuktu. Boğazımdaki tatlı acı birkaç ufak kuru öksürük ile geçerken burnumu çekip yataktan kalktım. Saç diplerimi gelişigüzel karıştırıp kendime gelmek istercesine kafamı iki yana salladım. Yürüdüm ve attığım her adımda hala diz bağlarımdaki acıyı hissediyordum. Sargıyı geçen haftanın başında çıkarmıştım. Keskin bir acı kalmamıştı geriye, içimde beslediğim büyük korku ve nefretse o acıdan kat ve kat daha fazlaydı. Bir insanın öz ailesine nefret duyması ne kadar doğal bir güzellik olabilirdi ki? Küçüklüğümden beridir şu yaşıma kadar hala da aileme gerçek bir aile diyemezdim. Barış’ın hayatı benim için olağan bir düşünceye sahip olmamı güçleştiriyordu, bunun asıl sebebi de aynı kanda

