Bölüm 3 | Jilet

1503 Words
Çantamı omzumdan alıp kapının kulpuna astım. Ceketimi de çıkarıp üstüne astığımda sıra kollarımı sıvamaktaydı. Kendi kendime bir boyacı misali duvarları incelerken Onur ile göz göze gelmemeye çalışıyordum. Çünkü biliyordum ki yine dalga geçecekti. Yanaklarımın şimdiden kızarmaya başladığını hissettiğimde elimle kendime hava yapmaya çalıştım. "Alp'in ödevlerinden sonra şimdi de bu işleri mi sana kaldı? Bazen Edebiyat okumana rağmen nasıl ileri derece matematik sorularını çözebildiğini anlayamıyorum." Yine ona bakmayarak gözlerimi kıstım."Duvarların tamamı tek renk mi olacak?" "Acaba seni yine nasıl kandırdı? Kardeş ayağına iyi kitliyor valla. Keşke yıllar önce karşılaştığımız o yaz tatilinde seninle aramı iyi tutsaydım. Benim de böyle elimde kukla gibi çevirebileceğim biri olsun isterdim." İçime çektiğim derin ve sabır dolu nefesle ona baktım. Bunu bilerek yaptığını biliyordum, onunla iletişim kurmaktan kaçındığım için üzerime oynuyordu sadece. "Gerçeğin bu olmadığını biliyorsun. Seninle dalaşacak vaktim yok, şu işi bitirip gitmek istiyorum." Yere doğru eğildiğinde üstündeki eşofman takımını fark ettim. Buraya gelmek gibi bir niyetim olsaydı ben de giyerdim ama çok geçti. Keşke en sevdiğim pantolonumu giymeseydim... Önündeki beş litrelik boyanın kapağını açarken,"Gerçek olan ne? Ha şu köpek olayından bahsediyorsun. Alp söylemişti, liseden bir kız Alp'e senin köpeğin olup olmadığını sormuş falan. Kızlara göre de sanırım köpek olan Alp."dediğinde kaşlarımı duyduklarımla aynı hızda çattım. "Ne? Bunu kim söylemiş?" Yüzünde sinsi bir gülüş belirirken eline aldığı ufak sopayla boyayı karıştırmaya başladı."Bunu sana anlatmadı mı? Gerçi dur, ben de olsam anlatmazdım. Sonuçta kız arkadaşınmış ve senin Alp'e köle muamelesi yaptığını söylemiş. Hatta şey, bunu sırf kızla konuşurken 'Alp gel'dediğin için söylemiş. Tabi küçük köpeğimiz Alp dilini sallandıra sallandıra senin yanına gelmeye kalkınca kıskanç kızımız lafı bir yerinden sokayım da Leyla'ya gitsin demiş ama belli ki ulaşamamış." Ona dik dik bakarken,"Damla..."diye tısladım desem yeridir."Neyse ki artık önemli biri değil. Gereksiz bütün insanları bir çuvala toplayıp hayatımdan attım." Küçük kahkahası boş odada yankılanırken,"Hala kitap mı yazıyorsun? Süslü kelimelerden bir türlü arınamadın Leyla."dediğinde yüzümü buruşturdum. Ona cevap vereceğim sırada odanın kapısı açıldı ve Alp'in babası Serhat amca gülerek içeri girdi. Elindeki iki boyacı takımını gördüğümde nasıl sevindim anlatamam. "Alın bakalım çocuklar, üstünüz kirlenmesin. Evi boyarken almıştık, hala duruyorlar. " Birini elime aldığımda Onur'da diğerine uzandı. Ona göz ucuyla baktığımda ayağa kalmış, yanımda dikilmeye başlamıştı. Yüzünde samimi bir gülümsemeyle amcasına bakıyordu. Alp sarışın olmasına rağmen Onur onun tam aksine koyu renk saçlara sahipti. Onunda saçları dalgalıydı ama genelde şekil verdiğini görüyordum. Kısa sakalları ve genelde pek görmediğim gülümsemesinin ardında bembeyaz, özenle dizilmiş gibi dişleri vardı. Bazen dişlerini kıskanıyordum. "Sağol Amca."dediğinde ben de onu onaylarcasına kafamı salladım. Serhat Amca odadan çıktığında yüzümden direk attığım gülümsememle Onur'a döndüm."Çık dışarı, giyineceğim." "Asıl sen çık, ben giyineceğim."diyerek üstündeki sweetshirti çıkarttığında gözlerimi devirerek odadan çıktım. Aşağı inerek Alp'in odasına girdiğimde kapıyı ardımdan kilitledim. Kıyafetlerimi çıkarıp tulumu giydim ve elimdekileri katlayıp Alp'in yatağının üstüne koydum. Odada iki yatak vardı çünkü Onur geldiğinde Alp'in odasını paylaşmak zorunda kalmışlardı. Yukarıdaki oda uzun zamandır babasının deposu gibi bir şeydi. Odadan çıkacağım sırada halının üstündeki bir şey ayağıma battı. Geri çekilip yerde ne olduğuna baktığımda sivri, demir parçasına benzettim. Ona uzanıp parmaklarımın arasına aldığımda bunun kanlı bir jilet olduğunu gördüm. Ayağımı kontrol ettiğimde bir yerimin kanamadığını gördüm. Garipseyerek jileti incelediğimde kan çoktan kurumuştu. Yerde iz bırakıp bırakmadığına baktım ama halı koyu gri renginde ve püsküllüydü. Bu yüzden kan varsa bile görünmüyordu. Jileti alıp Alp'in çalışma masasının üzerine bıraktım ve dışarı çıktım. Odaya çıktığımda Onur kollarını sıvamış karşıdaki duvarı boyamaya başlamıştı. Yere koyduğu küçük fırçaya uzanıp aldım ve boyaya bodoslama daldırıp çıkardım. "Hey hey! Öyle boya mı yapılır? Zahmet olmasın önce zemini boyayalım istersen. Malum o fırçayı kovadan uzaklaştırdığın an yerlerde aynı renk olacak." "Çok biliyorsun."dediğimde elimdeki fırçayı aldı ve yerdeki dikdörtgen, naylonun üstündeki garip yere sürmeye başladı. Boya naylona akarken fırçayı bana uzattı."Al, böyle yapacaksın." "Ne fark etti sanki, boya kalmadı bunda."diyerek ondan uzağa, karşı duvara geçtim. duvarı bastıra bastıra boyarken Onur yine boş boş konuşmaya başladı. "Susman için illa saklambaç oynarken yaptığın rezillikten mi bahsetmem gerekiyor?" "Bahsetmedin mi şu an ezik."dediğimde duvarın içine geçmek istiyordum.Ondan nefret ediyorum. "Bu bahsetmemiş halim. Senin o paçalarından çiş akan küçük bedenini hatırladıkça nasıl kahkaha atıyorum anlatamam."diyerek gülmeye başladığında dudaklarımı sıkıca birbirine bastırırken sessizliğimi korumaya çalıştım. "Bir de şey var tabii...Çişli ellerinle duvarı sobelemeye kalktığın o an. Gerçekten kazanana kadar durmadın. Bunu fark ettiğim için sobelemene izin vermiştim. Çok komiktin." Bir hışımla arkamı döndüm ve ona doğru ilerleyerek omzundan dürttüm. Bana döndüğü sırada elimdeki fırçayı çenesinden başlayarak alnına kadar duvar boyar gibi geçirdim. Onun yüz ifadesi kaskatı kesilirken yüzümdeki kocaman gülümsemeyle onu izledim. "Bak, bu da benim seni hatırladığımda güleceğim tek anın olacak. Şimdi sen de en az bana güldüğün kadar komiksin."dediğimde en son gıcıklık olsun diye dilimi dişlerimde gezdirdim. "Özür dilemek için beş saniyen var."dediğinde ağırlığımı tek ayağıma vererek bir portreyi izler gibi onu izlemeye devam ettim."Amcana bağırdığım an olduğun yere yapışırsın, bana masal anlatma." Arkamı dönüp işime devam edeceğim sırada son anda hatırlamış gibi ona göz ucuyla baktım."Ha bu arada, bir daha bu konudan bahsedersen bütün vücudunu boyaya batırır akıllanana kadar çıkartmam." "Bunun gibi mi?"dediğinde ne dediğini anlamadığım için kaşlarımı kaldırdım. Tam o anda kafamdan tuttuğu gibi önümdeki boya dolu kovaya kafamı geçirdi. "Ben ortaya iddia atmam icraat gösteririm canım. Bak şimdi senin hakkında güleceğim bir olay daha oldu. Sürülercesinin yanında..." Kafamı bıraktığında usulca çıkarttım kovadan. Ellerimi yumruk yaptım ve derin nefesler almaya çalışırken ona doğru döndüm. Beni gördüğü an elini dizine vura vura gülmeye başladı. Ben de ne yaptım...Onu yakalarından tuttuğum gibi kafamı kafasına sürmeye başladım. Yüzümdeki boya onun yüzüne bulanırken saçlarımı kendi ellerimle tutup saçlarında gezdirdim. "Şimdi ödeştik." "Kaçtın kaçtın, kaçmadın sıra vücuduna geçecek Leyla!"dediğinde tek bir şey yaptım."İnci Teyze!" *** Elimde havlu, yıkadığım saçlarımdaki fazla suyu alırken karşımda oturan Onur'a dik dik bakıyordum. O da benden aşağı kalmıyor, karşılık veriyordu. "Yengem gelmese sana boyayla duş aldıracaktım." "Ben de eşlik etmen için elimden ne geliyorsa yapardım." "Dikkat et de bunu başkasına yapma. Dudakların yanlış yerlere değebilir." "Ne gibi?" "Dudaklarım gibi?" "Senin dudaklarına değdiğim falan yok, beni kandıramazsın. Git fantazilerini başka kızlar üzerinde uygula." "Uyguluyorum zaten." Ona yüzümü buruşturarak kafamı ondan başka tarafa çevirdim. Alp'in masası gözlerimin önüne gelirken üstündeki kanlı jileti gördüm. Ona uzandım ve Onur'a doğru tuttum."Böyle şeyleri de yerde bırakmazsın yani. Az daha ayağımı kesiyordum. Zaten bir yerinizi kesmişşiniz de..." Elime uzandı ve jileti alarak inceledi."Benim değil, Alp'in olmalı. Niye kanlı acaba?" "Sakallarını keserken bir yerini de kesti herhalde." "Alp'in sakalı yok ki. Köse o."diyerek güldüğü sırada ben de güldüm. O an ikimizde duraksadık ve göz göze geldik. Yüzlerimizdeki gülümsemeler silinirken önce o,"Geçen gün banyodan bileğini havluya sararak çıktı. Amcam uzun süredir orada olduğu için zoraki çıkarmıştı. Beti benzi atmıştı ama bana aç olduğunu söyledi. O sıra acelem olduğu için sorgulamadım."dediğinde ardından ben,"Geçen gün gömleğinin bileklerinin kırmızı olduğunu gördüm. Sorduğumda resim kulübüne kayıt olduğunu söyledi."dedim. O an ikimiz de nefesimizi tuttuk. Çünkü bu kadar denk gelmesi imkansızdı. Gözümüzün önünde bir şey olmuştu ve biz fark etmemiştik. "İmkansız."diye mırıldanan Onur'un ardından gülmeye çalışarak,"Mümkün değil."dedim. Alp enerji dolu biriydi. Sürekli eğlenmek için bir şeyler bulan, bir sürü arkadaşı olan, sevgilileriyle uzun süreli gerçek ilişkiler yaşamayı başaran biriydi. Hayatında sorun olarak görülecek pek bir şey yoktu. Yani olsa bile çözüyorduk. Ben hep onun yanındaydım ve ne derdi varsa atlatana dek onunla kalırdım. "İlişkisi çok iyi gidiyor değil mi? Eski ilişkisini hatırlatacak bir şey olmadı?"diye sorduğunda kafamı iki yana sallarken,"Hayır, ondan bahsetmiyor bile. Azra'yı gerçekten seviyor."dedim. "O zaman sorun yok, başka bir şey yaparken olmuştur. Durumu abartmayalım."dediğinde öylece yere dalan gözlerimle kafamı salladım. Elimdeki havluyu yatağın üstüne bırakırken ayağa kalktım. Kapıya doğru gideceğim sırada duraksadım ve ona doğru döndüm. Hala elindeki kanlı jilete bakıyordu. "Lise üç de ne olduğunu biliyorsun değil mi?"diye sorduğumda düşünmeden,"Evet."dedi. Ona kafamı sallayarak dışarı çıktım. Eve gitmek için üst kattan çantamı ve ceketimi almam gerekiyordu. Biz Onur ile dalaşırken saat epey ilerlemişti. Yukarı çıktığımda Alp'in babası Serhat Amca odanın yarısını çoktan boyamıştı. Ona mahçup mahçup bakarak,"Özür dilerim, dalaşmadan duramadık işte. Siz bırakın, biz yarın devam ederiz. Olmaz mı?"dediğimde gülerek,"Geçti artık, elime aldım bir kere. Hem Onur'un artık tek başına kalabileceği bir odaya ihtiyacı var. Aman ağzından kaçırma, sürpriz yapacağım."dediğinde gülümsedim. "Alp'e sonunda bu odayı veriyorsunuz demek. Onur'da aşağıdaki odada kalacak yani."diye teyit etmek istercesine sorduğumda elini öylece savurdu."Bu oda Onur için. Bir yerde misafir sayılır, en iyisine layık olmalı." Kaşlarımı kaldırırken kafamı salladım. Çantamı ve ceketimi alarak,"Kolay gelsin, iyi akşamlar."dedim ve odanın kapısını kapatıp aşağı indim. Alp çok üzülecekti. O odayı almak için yıllardır babasına götürmediği teklif, yapmadığı şirinlik kalmamıştı. Şimdi onu öylece Onur'a vermesi garip geliyordu. Dış kapının önüne geldiğim sırada Onur yanımda belirdi. Benimle beraber ayakkabılarını giydiğini gördüğümde,"Nereye?"diye sordum. "Saat geç oldu, seni eve bırakacağım."dediğinde gözlerimi devirerek ayakkabılarımı giydim. Çantamı omzuma asarak,"Senden böyle bir şey istemedim ve asla istemem. Git boyaya yardım et, ben kendim giderim."diyerek kapıyı açtım. Çıkacağım sırada İnci Teyze koşarak yanıma geldi. Elinde plastik bir kab vardı ve bana doğru uzatıyordu. "Leyla sen geleceksin diye o kadar tatlı yaptım yemezsen hatırım kalır. Al, evde yersin kızım."dediğinde kabı elinden alırken teşekkür ettim ve çantama sıkıştırdım. Evden çıkıp asansöre bindiğim sırada Onur peşime takıldı. Benden önce düğmeye bastığında gözlerimi devirerek onunla göz teması kurmaktan kaçındım. "Beni eve bırakmayacaksın."dediğimde,"Seni alakadar etmez."diye pat diye yanıtladı. Ona ters ters baktığım sırada telefonuyla uğraştığını gördüm. Şeytan diyor kap telefonu anayola fırlat.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD