Vapur İskelesi...

1147 Words
Marmara bölgesi ile adı anılan ama iki ilçesini üvey evlat gibi Trakya'ya atan, kadim Çanakkale'nin, o Trakya yakasındaki kuş kadar ilçesi Eceabat burası. Ben de hikayenin baş marabası Ece. Adını Ece Yakup Bey'den alan ilçede, zaten elinizi sallasanız bir tane Ece'ye çarparsınız. Ama benim diğerlerinden belirgin bir şekilde ayrılan bir özelliğim var. O da; ilçenin bir numaralı marabası olmam. Postacı, Ece Kargo, Su üstü nakliyat diye de anarlar beni ama ruhsal yaralarımı en iyi açıklayan yakıştırma açık ara ile maraba ne yazık ki. Her neyse; madem hikaye benim üzerimden, benim anlatımımla dönecek; evvela size kendimi ve ailemi anlatarak başlayayım. Bundan sonra da ne yaşayacaksam hepsi sizin gözleriniz önünde olacak zaten. Evet nereden başlayalım? Adım Ece, söylemiştim zaten. 22 yaşında, Marmara Üniversitesi İletişim fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Büyüyünce menajer yamağı olacağım inşallah. Anneme kalsa; Eceabat'taki müzikholde sahneye çıkan Pullu Nebahat'i organize etsem evi geçindiririm ama benim gözüm biraz daha yükseklerde. Hele şu stajı bir bağlayayım, gerisi Allah kerim inşallah. Annem ve babam Kilitbahir'de yan yana iki dükkan işletiyor. Bir de dedemden kalan 6 odalı bir ev var. Onu da her sene Anzaklar'a kiraya verip senelik istikaklarını kazanıyorlar. Babamın ufak bir simit poğaça dükkanı var, çok güzel kumru yapar, üçer beşer yersiniz o derece. Annem de incik boncuk, hediyelik eşya satar. İyi kazanırlar aslında ama biraz sıkıdır elleri. Dar günler için yatırım yaptıklarını söylerler. Çanakkale'li olmak, hele ki bu yarımadada yaşamak; herkesin içinde bir dar gün korkusu büyütmüştür. Bir de beni everirken yapacakları masrafları düşündüklerinden yığıntı yapıyorlar akıllarınca ama bilmedikleri bir şey var. O gün hiç gelmeyecek. Evlenmeyecem ben, koydum aklıma. Düğünü ayrı, evi çekip çevirmesi ayrı dert. Bende de hiç dert çekecek kıç yok afedersiniz. Rahatıma düşkün olduğumdan da biraz büyük ya zaten. Hafta içinde okula yakın bir evde, iki kız arkadaşımla birlikte kalıyorum. Ancak; haftasonu tekmil vermeye mecbur buraya geliyorum. İlla konu komşunun bir şeylere ihtiyacı oluyor. Safiye teyze ayda bir bana Eminönün'den bidon içinde sülük ısmarlamasa güzel etkinlik aslında tatilde buraya gelmek. Ama otobüste içinde kara kara sülükler bulunan beş litrelik turşu bidonu ile seyahat etmek pek de iç açıcı bir manzara değil ne yazık ki. Ailemin bir de atsan atılmaz, satsan satılmaz, boğazını sıksan adamdan sayar cinayetten hüküm giydirirler, sıkmasan dünyanı sana dar ederler, işte öyle gereksiz, kifayetsiz iki ferdi daha var. Biri benden beş yaş küçük kardeşim Yakup, diğeri de annemin tekne kazıntısı, kendinden 15 yaş küçük, benden beş yaş büyük kardeşi Fethi dayım. Bu iki engerek bir araya geldi mi sokulmadık insan bırakmazlar. Nerede kavga, nerede dedikodu, nerede halısaha hep oradalar. Dayımın karı kız sevdası yüzünden az mı dükkanlaımız basıldı bizim? Ya Yakup efendinin onunla sidik yarıştırmak için lisedeki kızları sıkıştırmasına ne demeli? Vallahi utanıyorum ailemin bu iki üyesinden. Hayırlısıyla bir iş bulsam da eteğimden silkelesem, başka ne isterim? Hah! Vapur da yanaşıyor şimdi iskeleye. Ne işin var vapurda diye soruyorsunuz biliyorum. Çanakkale merkezde yaşayan teyzemin yanından dönüyorum da ondan. Bu arada mezunyetime az bir süre kaldığı için de buradayım aslında. Baloda giyeceğim elbiseyi canım anam dikiyor çünkü. Vallahi ne yalan söyleyeyim; onun terzilikteki maharetlerini değme modacılar bir araya gelse yenemezler. Azıcık dekolte karşıtı ama olsun. Tatlı dil anneme bile elinin ayarını kaçırtabiliyor. Teyzem de aksesuar işini gel buradan halledelim dediği için, sabahın köründe soluğu süslü Süheyla'nın yanında aldım anlayacağınız. Şimdi de Eceabat vapurundayım işte. - Abicim, biraz daha dikkatli olsana. Vapur herkes inmeden hareket etmeyecek merak etme. Düşman askeriymişiz gibi denize dökmeye yeltenmesene Allah Allah. - Ablacım, acelem var. Çekil ayağımın altından. - Lan göt kadar ilçede nereye yetişeceksin acaba angut? Bir de ayağımın altından çekil diyor. Sizin yüzünüzden Trakya'dan öteye geçemiyoruz zaten. - Amma kafa ütüledin be kızım. Zamanla yarışıyorum anlasana. İşimi halledip son vapura yetişmem gerekiyor. - Ya sabır, ya selamet. Tamam bak önce sakin ol, hatta adam ol; ben de sana yardım edeyim anlaştık mı? Belli ki yabancısın buraya. Nereye gideceksen kolay yoldan ulaştırırım. Bak bu iyiliği de kimseye yapmam, dua et bugün iyi günümdeyim. - Tamam bücür. Sen benim işimi hallet, sonra dile benden ne dilersen. Böyle saçma bir şeyi neden, hangi akla hizmet yaptım bilmiyorum ama adama hem sinir olmuştum hem de garip bir yakınlık hissetmiştim. Tabii o an; o adamın hayatımın geri kalanında büyük bir etkisi, daha doğrusu katkısı olacağını bilmiyordum. Vapurdan birlikte inip, nihayet karaya ayak bastığımızda o malum soruyu sordum. "Evet söyle bakalım, kimi ya da neyi arıyorsun?" Kaç metreydi bu adam ya, tövbeler olsun büyük anıttaki bayrak direği gibi duruyordu. "Öncelikle tanışalım; ben Esat. Menejerim." Bismillahirrahmanirrahim. "Neysin pardon?" Bakma be adam öyle alık alık, bir soru sorduk. "Rüzgar tıkadı galiba kulaklarını menajerim dedim. Galatasaray'ın yeni transferi Barış Günter'in menejeriyim. Beyfendinin kafası attı, sabah çıktı buraya geldi. Akşam takım toplantısı var, katılmazsa disipline gidecek. O yüzden bücür; beni oyalayarak büyük para kaybettiriyorsun. Şimdi söyle bakalım Mehdi'nin yeri nerede?" Dırınım dırınım. Duydunuz di mi zilin sesini. Aradığım iş ayağıma geldi. "Çok iyi biliyorum Mehdi'nin yerini. Eğer istediğimi yaparsan seni son vapura da yetiştiririm. O yüzden öncelikle sözünü almam lazım hatta en iyisi sen bana bir iletişim numarası ver." Adam, ne diye hortlak görmüş gibi bakıyorsun, yap dediğimi işte. "Pardon? Kendimi neden büyük bir tuzağa çekiliyormuş gibi hissediyorum şu an?" Tövbe estağfirullah. Bana alık diyorlar ama kendi daha alık bunun. "Abicim sen bana az önce kim olduğunu, neci olduğunu, buraya neden geldiğini açık açık söylemedin mi? Vallahi aklımda tuzak neyim yoktu, son dakika kurdum. Bak ben Marmara İletişim son sınıf öğrencisiyim. Hala adam gibi staj yeri bulamadım. Varsa tanıdık, hayrına bir el at diyecektim. Sanki kötü yola düşürecekmişim gibi konuşmasana be adam." Jeton yuvasına sürtüne sürtüne indi ve meseleyi anlamış olmanın verdiği o pasparlak ışık yanıverdi gözlerinde. "Haaa!" Haa ya. "Ne diyorsun, bu garibin elinden tutacak mısın?" Durdu bir düşündü bu. Oysa ilk izlenim olarak düşünmeden konuşuyor havası vermişti. Neyse bakalım ne diyecek? "Hem yürüyüp hem de konuşabilirsen daha iyisini bile yapar, bizim şirkette bir fırsat veririm sana. Başta benim asistanım olarak başlarsın, sonrası Allah kerim." Allahım iğrenmesem ağzını öpeceğim şimdi. "Sen ne diyorsun; maraton koşarken kanaviçe bile işlerim." Tamam bakma ama öyle. "Ver telefonunu numaramı yazayım." Hemen ağabey, ayıp ettin. ama ben işimi yine de sağlama alayım değil mi? "Sen de seninkini ver ozaman. Arada kaynamasın. Kaydetmeyi unutursun falan." Sallama kafayı öyle adam başım dönüyor, Allah Allah. Aldım elinden son model telefonunu kendimi "Mutlaka Aç" diye kaydettim. Hatta w******p'ta da en başa iliştirdim numaramı. Ben eşşeğimi sağlam kazığa bağlayayım da, gerisi Allah kerim. - Al bak yürürken hem iş bağladım hem de seni Mehdi'nin yerine getirdim. Bak şuradaki ahşap yapı var ya orası. Al emanetini git, arayınca da mutlaka aç. Vapura yarım saat var, yolu bulabilirsin değil mi? - Kızım sen şaka mısın? On dakika içinde müşkülümden faydalanıp tongaya düşürdün beni. Git işine Allah'ını seversen, hallederim ben gerisini. İyi anam, bana ne nasıl olsa ben kendimi sağlama almışım. Çaldırdım da telefonunu, gerçek numarasını vermişti. Yani bundan sonrasında ne kak yerse yesin, beni ilgilendirmez. Ben aradığımda o telefon açılsın yeter. Zaten bayrak direğine yolu öğretecem diye evden de epey uzaklaştım. Kim yürüyecek o kadar yolu şimdi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD